Taraftarından Yöneticisine, Phillip Cocu’dan bana kadar; Kafası Karışık Bir Değerlendirme.

Altug Canıtez
papazincayiri
Published in
6 min readAug 26, 2018

Fenerbahçe Taraftarının Kafası Karışık;

“Beni kızdırmayın 10 sene gitmem, aday olurum ve seçilirim.” diyen Aziz Yıldırım devri kapandı ve taraftar aşkla, umutla, heyecanla beklediği Ali Koç’a kavuştu… Büyük sevgi gösterileri, karşılıklı övgü ve tezahüratlar sonrası görüyoruz ki; Ali Koç’un başkan seçilmiş olması suların durulmasına yetmiyor.

Fenerbahçe son beş sezonu çalkantıyla geçirdi… Bu süre boyunca, anlık kıpırdanmalar, transfer döneminde yaşanan heyecanlar dışında “Şampiyon olacağız” inancını hissedemedi taraftar. Yanlış tercihler, hatalı transferler, beklentinin altında kalan kurgu ve futbol… Heyecan kayboldu, bağlar koptu, Fenerbahçe maçlarını izle(ye)mez oldu Fenerbahçeliler.

Bir yanda umut veren sahneler, diğer yanda büyüyen sabırsızlık ve tepkiler… Fotoğraf: Sözcü Gazetesi (https://skor.sozcu.com.tr/2018/08/14/fenerbahce-taraftari-stadi-terk-etmedi-takimi-alkisladi-766026/)

Evet Ali Koç başkan artık, ancak sahada o oynamıyor. Zor şartlar altında, Fenerbahçe’yi yenilemeye çalışan bir başkan ve ekip var ama sahaya baktığında hala son 4–5 senenin travmalarını ifade eden oyuncular görüyor insanlar.

Arzu ettiği başkanı takımın başında görme heyecanı, sahadaki bunalım ile karışıyor… Büyük bir özlem ile tribüne koşuluyor ama son beş senenin mutsuzluğunun verdiği sabırsızlıkla bocalanıyor. Bir an sevinç, bir an umut, bir an karamsarlık, öfke… Aklıselimle hareket edip, “sabır” diyen dahi, bir noktada hayal kırıklığına yenik düşebiliyor. Stabil kalabilen çok az insan var.

Fenerbahçe Yönetiminin Kafası Karışık;

Maddi durum ortada… Ülkemizin içinden geçtiği ekonomik sıkıntılar, kur hareketleri herkesim malumu. Bu ekonomik şartlarda geçmiş senelerden devralınan enkaz kolay kolay kaldırılabilecek gibi değil.

Ali Koç, Göztepe Maçı. Foto: Süleyman ARAT, Hürriyet Gazetesi (http://www.hurriyet.com.tr/sporarena/galeri-ali-koc-ve-comollinin-kabusu-40937184)

Sunulan bir vizyon var; genç oyuncular keşfetmek, yetiştirmek, bir futbol aklı önderliğinde geleceği planlamak gibi… Ama bir yandan da kulüp sportif başarı gelirine muhtaç. Şampiyon olmak, Şampiyonlar Ligi’ne gitmek, on küsür senedir mahrum olduğu ekstra gelirleri kasaya sokmak zorunda.

Ali Koç “keşfetmek ve yetiştirmek” üzerine kurduğu vizyonunu anlatırken coşkuyla karşılayan taraftarlar, yukarıda anlattığım kafa karışıklığıyla aslında başka bir şey istediğini ya da en azından her ne istiyorsa, çok çabuk istediğini belli ediyor.

Sosyal medyada görülen memnuniyetsizlik, bitmek bilmeyen istekler, takımını, oyuncularını değersizleştiren yorumlar, onur kırıcı, moral bozucu görseller, bizler gibi sosyal medya çağında doğmayanlara “şımarıklık” gibi gelse de, aslında her camiada yaşanan ve zaten 20, 30, 40 sene önce de var olan davranış kalıplarının, iletişim kanallarının değişmesiyle su yüzüne çıkmış hali.

İnsanlar, daha önce berberde, kahvede, rakı sofrasında, tribünde her ne konuşuyor, nasıl ifade ediyor ve “ne çok biliyorsa”, şu anda da öyle konuşuyor, yazıyor ve biliyor. Sorun şu ki; artık yöneticisi bir tık uzakta ve sesini duyurabileceği milyonlar var.

Sosyal medya çağın gerçeği… Sosyal medya ile mücadele edil(e)mez. Sosyal medyaya adab öğretil(e)mez. Sen, ben bu mücadeleyi konfor alanımızı korumak için yapabiliriz ama milyonlara hitap eden bir markaysanız, “Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü” yakıştırmasını gururla sahipleniyorsanız; en tepeden, en alta sosyal medya gerçeğiyle yaşamayı öğrenmeli, dinamiklerini kavramalı ve “doğru iletişim kurmayı” becermek zorundasınız demektir.

Fenerbahçe yönetiminin sportif ve mali alanlar dışındaki diğer kafa karışıklığı burada başlıyor; Daha önceki yönetimin 180 derece zıttı biçimde “her şey sizin için”, “siz istediniz yaptık”, “sizler olmasanız biz bir hiçiz” gibi söylemler taraftarın kafasındaki “söz sahibi olma isteğini” meşrulaştırıyor.

Fenerbahçe’nin yeniden taraftarın isteklerine değer veren, sıcak, samimi, tribünleriyle barışık bir iletişim stratejisi geliştirmesi arzu edilendi. Fakat bu alanda belli çizgiler aşılmış, sınırlar kalkmış gibi görünüyor.

Ali Koç’un, heyecanı, coşkuyu sıcak tutmak adına, kendini öne atması, yani bir anlamda feda etmesi anlaşılabilir ama bunun iletişim dili haline gelmesi ciddi bir sorun haline dönüşmek üzere.

Fenerbahçe Teknik Direktörünün Kafası Karışık;

Baskılı bir oyun hayal eden, edilgen stratejiden bıkmış bir taraftar var… Bu tip kavramlar geçmiş teknik direktörler tarafından küçümsenmiş ve içi boş kavramlar olarak lanse edilmişse de, terminolojiye takılmazsanız ne anlatmak istediği belli, Dünya’da ve Fenerbahçe’de örneklerini gördüğümüz uygulamalara işaret ediyor. Phillip Cocu, yöneticilerimiz tarafından, taraftarın bu isteğine cevap verecek bir teknik direktör olarak sunuldu.

Kulüp tarihinde son dönemlerde, eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik sıkıntı söz konusu ve elindeki kadro pek çok açıdan yetersiz. Bu şartlarda bir oyun kurgulamak zorunda.

Cocu, fazla tanımadığımız bir teknik direktör. Araştırıyoruz, soruyoruz, dinliyoruz ve anlıyoruz ki, 4–3–3 sistemini tercih ediyor. 2. Bölgede kaptığı toplarla (kısmen edilgen bir oyun anlayışıyla) hücumcu bekleri ve birbirde etkili skorer kanat oyuncularını kullanarak az pas ile rakip kaleye inen bir geçiş oyununa inanıyor.

Bu oyunun şu ana kadarki hamleler ışığında Fenerbahçe’nin kadro yapısına uygunluğu ve ligimiz şartlarında ne kadar başarılı olacağı tartışmalı.

Hal böyleyken Cocu’nun daha pragmatist ve elindeki kadro yapısına uygun bir oyun kurgulaması gerektiğini düşünebiliriz fakat bir yandan da takıma takviyeler devam ediyor ve en hayati hamleler (satışlar ve yeni transferler) transfer penceresinin kapanmasına bir hafta, on gün kalmışken gerçekleşiyor.

Yani teknik direktöre “elindeki malzeme bu, alışsan iyi edersin” demiş değiliz.

Bu belirsizlikte Cocu, sürekli bir şeyler deniyor… Kanat oyuncuları sürekli değişiyor, oyuncuların rolleri netleşemiyor, orta saha kurgusu her maç farklılık gösteriyor… Felsefesine ters seçimler de yapıyor. Örneğin; Göztepe karşısına Dirar ve Alper kanatları ile çıkabiliyor…

Phillip Cocu. Fotoğraf Sözcü Gazetesi (https://skor.sozcu.com.tr/2018/08/26/fenerbahce-teknik-direktoru-phillip-cocudan-goztepe-maci-degerlendirmesi-770499/)

Fenerbahçe kaybettiği iki deplasman maçında, golü yiyene kadar oyunu rakibine vermedi ve aslında bir deplasmanda, galip gelebilmek için ne kadar pozisyona girilmesi gerekiyorsa, o kadar pozisyona girdi. Cocu muhtemelen “planım işledi, arzu ettiğim pozisyonları buldum ama değerlendiremedik.” diye düşünüyordur ve bu da kendisi için son derece kafa karıştırıcı.

İsyana sebep olan meselelerden biri, -acı gerçek- gol gelmediği sürece Fenerbahçe’nin bir şekilde golü yiyeceğini biliyorduk (Sebebi; öğrenilmiş çaresizlikle, Volkan Demirel’in formuna mahkum olmak arasında bir yerde…) ve daha kötüsü rakipler de bunu biliyor.

Phillip Cocu’nun Fenerbahçe’ye uygun olup olmadığını değerlendirmeden önce diğer belirsizliklerin ortadan kalkmasını beklemek durumundayız.

Benim de Kafam Karışık;

Futboldan (spordan) keyif almak için belli bir stil, sistem beklentim yoktur. Benim için önemli olan “plan ve o planın en iyi şekilde işlemesidir”…

Örneğin; Conte’nin 2016–17 sezonunda şampiyonluğa ulaşan futbolu ile Guardiola’nın geçen sene sundukları farklı olsa da, bana kusursuz hissettirdiği için keyif vericidir.

Teknik direktörlere saygı duyarım… İşini ciddiye alan ve kendine yatırım yapan (özellikle de saha dışını iyi idare edebiliyorlarsa) bir teknik direktörün yeterli zamanı ve sabrı bulduğunda muhakkak sonuç alabileceğine inanırım.

Fakat bir de “Yeniden” mottomuz var…

Yeni bir sistem inşaa etmenin iki formulü var bana göre;

Ya iki üç seneyi “feda” edersiniz, sabırla, çok çalışarak birlikte büyüyecek bir takım oluşturursunuz ve yıllar içinde kilit parçalar ekleyerek geliştirirsiniz ya da Fenerbahçe ve Galatasaray’ın sıklıkla başvurduğu (ve bazen de sonuç aldığı) gibi büyük bir transfer harekatıyla sil baştan omurga kurarsınız.

Genellikle ikinci hamle takımlarımızda bıçak kemiğe dayandığında yapılır ve eğri oturup doğru konuşalım, büyük camialar bu gibi değişimlere ihtiyaç duyarlar.

Eğer bu yolu tercih ettiyseniz, muhakkak oyunun bir ayağı sorunlu olacaktır. Yepyeni bir omurga “satın alıp” makine gibi işleyeceğini ummak hayalciliktir. Burada önemli olan, doğabilecek sorunları öngörüp, takımı taşıyacak özel yetenekleri olan lider ruhlu oyuncuları planın merkezine oturtmaktır.

Bu kalesine çekilen ilk isabetli şutu yemeyen bir kaleci olabilir…Takım başı kesik tavuk gibi dolanırken, en zorlu deplasmanlarda bir serbest vuruşta golü yapan forvet oyuncusu olabilir. Mağlupken, 89 ve 90. dakikalarda yoktan gol var eden daha sonra heykeli dikilecek forvet arkası olabilir, takım düşmüşken uyandırmak adına kavga çıkaran bir defans oyuncusu olabilir ya da topu kazanamayacağını bile bile 1 dakika boyunca bir bekten diğer beke pres yapan bir kanat oyuncusu olabilir.

An itibariyle, Fenerbahçe’de bunların hiç biri yok. İyi niyetli, çalışkan çocuklar var, efendi insanlar var, gol kaçırınca yüzünü ekşitenler var, gol yediğinde yığılıp kalanlar var, futbol hayatının sonuna gelmiş, sağlığını, zindeliğini kaybetmiş eski topçular var… “İnanamıyorum, ilk gelen top sürekli gol oluyor… bu ne şanssızlık!” diye röportaj veren kaptanlar var.

Kafa karışıklığımın özeti; Fenerbahçe ile ilgili tartışmalara gayet metodik başlayıp, sürekli rakı sofrası isyanına bağlamam. Bu iş buradan döner ve yaparsa ancak Fenerbahçe yapar da, sadece Ali Koç ismi yetmeyecek… Sahada bir kıvılcım lazım.

Allah hepimize zihin açıklığı versin.

--

--