No-Code! No-Coder?
No Code ne güzel geldi değil mi hepimize? Yani kod yazmadan bilgisayar sistemleri programlama, web siteleri üretimi, süreç kurgulama servisleri.
Bu konunun kendimce temelinden yola çıkarak bir zihin egzersizi yaptım. Geçtiğim yolları ve kendime aldığım notları da paylaşmak istedim. Yazılı dursun, “verba volant scripta manent!”
Yazılım dünyasında yetenek açığı ve işgücü piyasası nereye geldi?
Tüm dünyada yazılım geliştirme alanındaki rollerde çok önemli bir arz talep dengesizliği olduğunu iş insanları olarak birkaç yıldır gözlemliyoruz. Bu sorun yüksek ücret seviyeleri, pozisyon açıkları, tutundurma sorunları gibi sonuçlarla karşımıza çıkıyor. Ekipler eksik, verimsiz, mutsuz, çalışmak zorunda kalabiliyor, işler bitmiyor vesaire…
İşin kötüsü bu problem göstere göstere geldi kapımıza. Geleceğe dair öngörüde bulunan onca tecrübeli fütürist, yıllardır, yükselen meslekler listelerinde en başa yazılım geliştirme alanlarını, altını çizerek kırmızı boldla yazdı. Bazıları bu tavsiyelere uyarak eğitimlerini ve kariyerlerini bu alana yoğunlaştırdılar, bazılarıysa kendi iç motivasyonlarına ve kendileriyle ilgili yeterlilik önyargılarına göre seçmediler (Bu seçmeyenleri şimdi burada “Mehmet Beyler” olarak isimlendirelim)
Peki ne yazıyor bu kadar kodır?
Bu cümlenin öznesini oluşturan “kodır” personasını birkaç kümeye ayırsak, metnin devamını daha kolay yorumlamak mümkün olacak:
- Olgunluğa erişmiş son teknoloji yazılımların ihtiyaçlarını üretenler,
- Bir yıl içinde hayatına devam edemeyecek startup’ların ihtiyaçlarını üretenler,
- 1 numaraya aday olanların ihtiyaçlarını üretenler
Benim bu kümeler için verebilecek bilimsel araştırma sonucu rakamlarım yok ama içgörülerimden oluşan bir takım oranlarım var. (Zaten bu metin bilimsel bir metin değil, aman ha… başta yazdım, bir düşünce egzersizi…)
Şimdi de bu ekipler içinde kodlanan son ürünleri düşünelim. Acaba bu ürünlerin % kaçı için gerçekten “yazılım geliştirme” yetkinliklerine sahip çalışanlara ihtiyaç var? Bu soruya yanıt verirken, tekrarlanan rutinler, bir iki kere dışında hiç kullanılmayacak süreç uygulamaları, 3 günde bir değiştirilecek formlar, standart ödeme sistemi kurguları ve bunun gibi ihtiyaçları lütfen unutmayalım.
Aşağıda no-code pazarındaki popüler başlıklar ve bu başlıklardaki popüler servislerin küçük bir tablosunu paylaştım.
No-Code‘u iş rutinleri arasına almayı becerebilen yapıların kazandıkları avantaja bakar mısınız? Artık ekiplerinde erişmesi görece zor olan yazılımcılar yerine bu işi yapmaya kendi ön yargıları dışında engelleri olmayan, ve hatta bu engelleri artık aşmış “Mehmet Beyler”den de birileri olabiliyor. “Mehmet Beyler”in de ayağına gelen gollük pası es geçmeyelim. Birkaç yıl (belki on yıl) önce yanlış bir kararla giremedikleri yazılım sektörüne, başkalarının koduna No-Code diyerek girebiliyorlar.
Bu da başka bir mevzu tabi: “No code is someone else’s code!” diye bir post gördüm geçenlerde: “So f.ckn what?”. Üzüm yemekle bağcıyı dövmek arasında seçim lazım bize iş hayatında değil mi?
Bağlamak için sizi bir pencere daha yukarıya almak istiyorum. Şu anda asıl mevzu no-code platformlardaki şablon uygulamalar (satılabilir template’ler) gibi değil mi?
Yani
- biri analizlemiş,
- biri tasarlamış,
- biri kodlamış,
- biri no-code’lamış,
- biri şablonlamış.
“Hani bana? hani bana?” dememek için dünyadan uzak kalmayalım birbirimizi güncelleyelim.
Var mı yorumu, fikri olan? Tartışalım biraz…