İyi bir planlama dijital uçurumları biraz olsa kapatır mı?
Sivil toplum kuruluşları dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapmaya çalışırken dijital evrenin gücünden de oldukça yararlanıyor. “Oldukça” diyorum çünkü benim gözlemlediğim sivil toplum kuruluşlarının hepsi aynı ligde değil ve hatta aynı spor dalında bile yarışmıyor.
Bunun birçok sebebi var; çalışma alanlarının farklı olması, faydalanıcılarının değişiklik göstermesi, sözlerini iletmek istedikleri insanların dijitalde olmadığını düşünmeleri, bulundukları bölgede / şehirde önceliklerinin dijital olmaması, yarattıkları sosyal doku sebebiyle çevrim içi ve çevrim dışının gücünden aynı anda yararlanabilmeleri… Bu liste uzar gider (Reklam bütçelerine hiç girmiyorum bile). Öte yandan dijitali kullanma “becerisi” bir kısım sivil toplum kuruluşu için hep bir “eksik hissetme” haliyle yan yana yürüyor. Bu noktada teyitorg’a kulak verirsek bu hisse “Dijital Uçurum” dendiğini de görüyoruz:
Dijital uçurum, dijital teknolojilere erişim, benimseme ve kullanımdaki eşitsizliği ifade etmek için kullanıyor. Bu uçurum, teknolojiye erişim, dijital beceriler ve çevrimiçi kaynakların kullanımındaki eşitsizlikler de dahil olmak üzere çeşitli şekillerde ortaya çıkabiliyor. Kavram kimi zaman “digital gap” yani “dijital ayrım” olarak da karşımıza çıkıyor. — teyit sözlük
Yani bunun tek sorumlusu sivil toplum çalışanları değil, içinde bulundukları dijital ekosistem de nimetlerini herkese eşit bir şekilde sunmuyor. Sivil toplum tarafında bu eksik hissetme halinin altında yatan iki başat sebep var; insan kaynağı azlığı, gönüllülerin sürdürülebilir olmaması.
Bazı kurumlar sadece gönüllülerden oluşuyor ya da profesyonel çalışanı olan kurumlarda bu sayı “1” ya da “2”yi geçmediği için iletişim (hele ki dijital iletişim) yangında ilk atılacaklar listesinde başı çekiyor. Ya da daha da vahimi kurumun dijital iletişimi “Herkesin yapabileceği bir şey” olarak görüldüğü için yetkinliğinden bağımsız bir şekilde eşe-dosta teslim ediliyor.
İkincisine gelecek olursak da, çok az çalışan olması kurumları gönüllü arayışına itiyor. Gönüllüler de eğer bir yerde mesai yapıyorsa, günlük işinden gücünden artırıp kuruma destek olduğu için dijitalin aktif kullanımı pek mümkün olmuyor.
Peki iyi bir planlamayı çatı olarak koyarsak, çok ufak dokunuşlar ve biraz da otomasyonun gücü ile “azımızı çoğa sayın” demenin ötesine geçebilir miyiz ya da azımızı bir nar misali çok yapabilir miyiz? “Ufak dokunuşlar” biraz kulak tırmalıyor, biliyorum ama cidden bazen bir içeriğe dair birkaç ufak tefek yapısal değişiklik hayat kurtarıcı olabiliyor.
Şu Excel’i bir açalım
Birçok kurumun hâlihazırda yaptığı ama yine birçok kurum için hala fikir aşamasında kalmış en basit yöntemle başlayalım; Bir Excel dokümanı açıp o ayı planlayın. Kurumunuzun bir ay içinde kiminle ne konuşmak istediğine karar verin ve Excel dokümanını doldurmaya başlayın. Bir program mı duyuracaksınız, bir işbirliğinizi mi tanıtacaksınız, SMS bağışı mı isteyeceksiniz yoksa takipçilerinizden sertifika mı satın almasını isteyeceksiniz. Bir yapboz misali aylık iletişiminizi tayin etmeye çalışın.
Bu hem bir ay içinde ne yapmak istediğinizi topluca görmenizi sağlar, hem de kendinize şu soruyu sormanız için alan açar; “Benim takipçilerimle kendime dair konuşacaklarım bu kadar mı?” Gerisi ekibinizle beyin fırtınası.
Eyleme çağrının cazibesi
Gelelim “ufak dokunuş” kısmına. Dijital dünyada az içerik çıkmanın, kısa metinler yazmanın kimseye zararı yok; derdini anlattığı sürece. Bir önceki maddedeki soruya bir tane daha ekliyoruz bu adımda; “Bu içeriği gören kişinin ne yapmasını istiyorum?” Çok basit bir soru gibi görünse de metninizin bu sorunun cevabını destekleyip desteklemediğine bakmanız gerek. Bunu bir çeşit sağlama gibi düşünebilirsiniz. “Bu zaten açık değil mi?” düşüncesinden kaçınmanız gerek. Mesela bir rapor tanıtımı ise “Raporumuz yayında!” demek yerine gün içinde sayısız “komut”a maruz bırakılan zihninizi harekete geçirmeyebilir ama “A’yı anlattığımız / B’yi incelediğimiz raporumuz yayında! Okumak için tıklayın / internet sitemizi ziyaret edin” kadar basit bir eyleme çağrı aslında bahsettiğim.
Otomasyon?
Excel’le vedalaştığınızda şunu göreceksiniz, özel gün kutlamaları ya da SMS bağış çağrısı gibi bugünden yarına değişmeyecek (SMS izninizin de belirli bir kapsamı var sonuçta, değil mi?) içerikleriniz mevcut. Dijital dünyaya dair iş yoğunluğunuzu hafifletmek adına bu tarz içerikleri “şimdiden” hazırlayıp, Facebook, Instagram ve Twitter’ın kendi planlayıcılarını kullanarak (ya da birçok sivil toplum kuruluşu gibi üçüncü parti uygulamaları kullanarak — bu durumda güvenlik açıklarına dikkat etmeyi unutmayın) zamanlayıp bırakabilirsiniz. “İk-üç içerik ne fark ettirecek ki?” diyorsanız bir de onu zihninizin taşıdığı yüke sorun derim. Çoğu kurumdan “Ya aslında o günü kutlayacaktık ama işte yetiştiremedik” ya da “Biz onu duyuracaktık ama işte sonra üstünden çok zaman geçti” cümlelerini duydum. Bunu engellemek için ilk aklınızda geldiğinde, planlamanızı yaptığınız ilk anda buna ayıracağınız bir yarım gün uzun vadeli olarak iş yükünüzü hafifletecektir.
Dijital dünya zor değil, biraz zaman, biraz dikkat istiyor sadece.