ANTEKECE

Pusula TV
pusulatv
Published in
3 min readMay 4, 2015

Ben Antakyalıyım…

Antakya’nın konumundan; üzerinde bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan “özel” bir durumu vardır. Tarih boyunca buradan birbirinden farklı uygarlıklar; medeniyetler gelmiş-geçmiş ve hepsi de şehrin kültürel ve tarihsel mirası üzerinde ve Antakyalıların yaşam tarzında belirli izler bırakmışlardır.

Örneğin, Roma İmparatorluğu’nun önemli bir ticaret ve sayfiye merkezi olan şehirde bulunan mozaik örneklerinin eşi-benzeri yoktur. Buralar, o zamanlar, Roma İmparatorluğu’nun tatil ve turizm beldesi; Hac ve Kudüs Yolları üzerinde bulunan önemli ticaret ve konaklama merkeziydi. Dolayısıyla şehir, Roma İmparatorluğu’nun en gelişmiş bölgelerinden biri olarak tanınan “ Klikya Eyaleti”nin önemli bir parçasıydı. Bugünkü Gaziantep il sınırları içinde bulunan ve mozaikleriyle ünlü Zeugma da aynı kültürün başka bir örneğidir.

Öte yandan, Klikya Eyaleti’nin başkenti Tarsus’tu…Tarsus, aynı zamanda Saint Paul’ün doğup büyüdüğü yerdir. Aziz Paul’ün ibadet ettiği küçük kilise de Tarsus’dadır. “Saint Paul”, deyip te geçmemek lazım. Çünkü, aslen bir Roma İmpatorluğu vatandaşı olan Paul, yazdığı mektuplarla, yaptığı yolculuklarla “.Hristiyanlık”ın bir “din” haline gelmesini sağlayan adamdı. Nazarethli İsa, aslen bir Yahudi’ydi. Dolayısıyla, bugünkü İsrail-Filistin toprakları içinde kalan Nazareth’de doğan İsa da, büyük ihtimalle, her bölge insanı gibi bronz tenli, esmer ve koyu renk saçlı (belki de, kıvırcık saçlı) bir adamdı. Zaten İsa Peygamber’in, uzun sarı saçlı, renkli gözlü, beyaz ırka mensup biriymiş gibi gösterildiği tasvir, aslında, çok daha sonra,toplanan İznik Konsil’inden sonra sıkça görülmeye başlandı.

Hristiyanlığın üç yüz yıllık uygulanmasında ortaya çıkan bazı teolojik anlaşmazlıkların önüne geçebilmek ve temel bazı teolojik kurallar koyabilmek, kiliseleri başıbozukluktan kurtarıp ciddi bir organizasyona tâbi tutabilmek için İmparator Konstantin tarafından M.S. 325 yılının Mayıs-Temmuz ayları arasında .(2 ay süresince) Hristiyan aleminin ilk “Konsil”i toplandı. Hristiyan Kilisesi’nin önde gelen, dünya çapında tanınmış 2048 din adamı ilk kez, bu toplantıda biraraya geliyordu. Ökümenik (evrensel) “Konsil” (uyulması zorunlu dinsel kurallar koymak amacıyla din adamlarınca yapılan toplantı), bugünkü İznik’te (Nicea) toplanıyordu…

Bu Konsil’de; Hristiyanlığın günümüzde de pek çoğu uygulanmaya devam eden temel kuralları konuldu. Çok değişik İncil versiyonları arasından dördü (Matta,Luka, Markos, Yuhanna) “Gerçek İncil” olarak tespit edildi. Ayrıca kilise organizasyonu açısından Roma İmparatorluğu üç bölgeye ayrılarak bu bölgelerdeki kiliseleri yönetmek amacıyla apostolik kökenli (havariler tarafından kurulmuş) Roma, İskenderiye ve (Evet, tesadüf değil) Antakya Kiliseleri Ökümenik Patriklik statüsüne yükseltildi.

Yani, en basit anlatımıyla, Hz. İsa, ilk kez bu toplantıda resmen tanrılaştırıldı. Bu toplantı, (bir nevi) Hristiyanlık’ın kurumsallaşmasını sağladı.

Bundan önce durum çok daha farklı ve belirsizdi.

Hristiyanlık, ilk zamanlarda, İsa’nın yaşarken yaymaya çalıştığı bir öğreti; bir inanç sistemi olarak algılanıyor.Vee bir “din” olarak değil, “Musevilik”in bir mezhebi olarak görülüyordu. Kudüs yolunda İsa’yla tanışan ve kısa sürede onun fikirlerinden ve hayat felsefesinden etkilenen Tarsus’tan gelen bir Romalı; Paul olmasaydı belki de bugün tüm dünyada yaygın ve tektanrılı bir din olarak bilinen Hristiyanlık olmayacak; onun yerine, aynı adı taşıyan bir Yahudi Mezhebi olacaktı.

Kısacası, Hristiyanlığın ayrı bir din haline gelmesini ve yayılmasını sağlayan Aziz Paul’dür. Onun yazdığı ve dünyanın dört bir tarafında hükümdarlara ve din adamlarına yolladığı mektuplar ve sonunda Vatikan’a ulaşan o ünlü seyahatleri olmasaydı Hristiyanlık olamazdı. Bu yüzden Aziz Paul, Hz. İsa’dan sonra Hristiyanlık’ın ikinci önemli insanı durumundadır…

İşte bu Saint Paul, Tarsusludur… Yani, benim hemşehrim sayılır…

Zaten, bu yüzden, Hristiyan Alemi’nin ilk kilisesi Antakya’daki Saint Pierre Kilisesi’dir. O zamanlar, gizli gizli yayılmaya başlayan ilk Hristiyanları yakalamak için Roma askerleri baskın yaptığında, insanların, dağın iç kısmına kazılan dar tünel sayesinde, dağın öbür tarafına kaçtığı anlatılır.

Hristiyanlığın ilk 7 büyük mabedi (Kilisesi/Katerali), Anadolu’dadır. Bu bir tesadüf olamaz. Yani aslında, “Hristiyanlık, Anadolu’da doğmuş ve buradan dünyaya yayılmıştır”, demek yanlış olmaz…

Dedik ya, Roma Medeniyeti Antakya’yı etkilemiş ve izlerini bırakmış medeniyetlerden sadece biri. Bunun yanında, Araplar, İranlılar, Osmanlı, Fransızlar, v.s , kimler gelip geçmemiş ki Antakya’dan.

İşte onun için, Antakya mutfağı sadece Türkiye’nin değil dünyanın en zengin mutfaklarından biridir. Künefe’sinden, Mortadella’sına… Kaytaz Böreği’nden Oruk’una ya da Ekşi Aşı’ndan Ceviz Reçeline kadar çok çeşitli, lezzetli ve geniş bir mönü…

Bu çeşiti uygarlıkların insanları etkileme durumu en çok da konuşulan günlük dilde; yani “Antekece”, denilen Antakya Ağzı’nda kendini belli ediyor. Bu konuyu ve bunun hakkında Mehmet Tanrıverdi tarafından yazılan ve yine bir Hatay aşığı olan Erol İğde tarafından yayımlanan önemli ve ilginç kitabı da önüzdeki hafta ele alacağız…

--

--