ARAP BAHARI’NIN TUNUS’TAKİ SONUÇLARI…

Pusula TV
pusulatv
Published in
3 min readApr 27, 2015

Geçtiğimiz ay; 18 Mart’ta, Tunus’un Başkenti Tunus’tan gelen bir haber; başka bir takım olayların daha çok konuşulmasından ötürü,gündemdeki yerini koruyamadı. Unutuldu gitti. Oysa bu olay oldukça dikkat çekici ve önemliydi. Özellikle, Ortadoğu ve Balkanlarda, yeni tehlike”nin ve dolayısıyla, “yeni tehdit”in boyutlarının nerelere ulaştığını gösteriyordu.

Tunus’un en prestijli ve en eski müzelerinden Bardo’da bir silahlı saldırı düzenlenmişti. Antik eserlerin sergilendiği ve Tunus’ta turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlardan biri olarak gösterilen Bardo Müzesine gelen iki saldırgan, önce bir otobüsten inen turistlere rastgele ateş açmışlar ve sonra da müzenin içine girmişlerdi… Yetkiler çok geçmeden ölenlerin kimliklerini açıkladılar. İlk belirlemelere göre, 20 ölü vardı ve bunların çoğu da ( 17 kişi) ülkeye tatil amacıyla gelmiş yabancı turistlerden oluşuyordu. Ertesi gün, ölü sayısının 23’e ulaştığı açıklandı…

Buna göre olayda, Japonya, İtalya, Kolombiya, Fransa, Polonya, İspanya vatandaşları ve biri polis memuru iki Tunuslu hayatlarını kaybetmişlerdi.

Güvenlik güçleri de bu işi yapan 2 saldırganı ölü olarak ele geçirmiş ve bir sonraki aşamaya geçmişlerdi. Yani, saldırganların işbirliği yaptığı kişiler ve/veya kurumları bulma aşamasına…

İşte, Bu noktada ortaya çok önemli ve vahim; bir o kadar da karmakarışık bir tablo çıkıyordu… Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi, televizyondan canlı yayımlanan açıklamasında “Bu korkunç azınlık bizi korkutmuyor. Sonuna kadar acımadan mücadele edeceğiz. Demokrasi kazanacak ve yaşayacak” diyor ve sonra hemen ekliyordu: “Biz burada, terörle savaş halindeyiz”…

Saldırı sonrası ABD ve Fransa yönetimlerinden Tunus’a destek mesajları geldi.

Bardo Müzesi, başkent Tunus’ta Meclis binasının hemen yanında bulunuyor.

Saldırı sırasında da Meclis’te yeni “Terörle Mücadele” yasa tasarısı görüşülüyordu. O yüzden olsa gerek, saldırı sonrasında Tunus Meclisi boşaltıldı.

Arap dünyasındaki laik ülkelerin önde gelenlerinden biri olarak görülen Tunus’ta, 2011'de Zeynel Abidin Bin Ali rejimini deviren isyandan bu yana İslamcı militanlar gücünü artırmaya başladı. Bardo Müzesi’ndeki saldırı, 2011'den bu yana yaşanan en büyük saldırıydı.

Saldırıyı üstlenen olmadı ancak şüpheler iki grup üzerinde yoğunlaştı: El Kaide ya da IŞİD’le (Irak Şam İslam Devleti) bağlantılı Selefi militan gruplar.

Şu anda, yaklaşık 3 bin Tunuslu cihad adına Suriye ve Irak da dahil olmak üzere farklı ülkelerde savaşıyor. Bazı araştırmacılara göre IŞİD saflarında savaşan yabancılar arasında Tunuslular en büyük orana sahip.

Saldırı Tunus’un yeni laik hükümetine de büyük bir meydan okuma anlamına geliyor…

Geçen yıl yapılan seçimlerde İslamcı En Nahda’ya karşı sandıkta zafer kazanarak kurulan yeni hükümet, İslamcı militanlara karşı çok daha sıkı önlemler alacağı sözünü vermişti.

Tunus’taki ana İslamcı grupsa Ensar el-Şeria. Örgütün başında Ebu Ayadh El-Tunisi var… Grup, Eylül 2012'de Tunus’taki ABD Konsolosluğu’na yapılan saldırıdan sorumlu tutuluyor.

Bazı uzmanlar,” küçük “ olmasına rağmen Ensar el-Şeria’nın taban örgütlenmesinin, grubu, 2011'de patlak veren “Arap Baharı” isyanları ardından bölgede siyasi geçiş sürecinde başarılı olmuş tek Arap ülkesi olan Tunus’ta en büyük tehdit haline getirdiğini söylüyor.

Artık iyice belli oldu…

Aslında, “Arap Baharı”, diye bir gelişme; bir olay yok. Batı Dünyası bu gelişmleri kendi gözünden görmüş; kendi ümit ettiği şeylerin cereyan ettiğine inandırmış herkesi… O kadar…

Bireylerin otoriteye karşı çıkması anlamı yüklenen bu deyimdeki, “spring”; yani, “bahar” sözcüğüyle anlatılan olayların, İslam ya da Arap ülkelerinde, bahar mevsiminde gerçekleşmiş olduğundan başka bir anlam taşımıyor, bu…

Oysa, Batılı ülkeler ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bu olayların, bireylerin otoriter rejimlere ve diktörleşmiş liderlere meydan okumaları anlamına geldiğini öne sürüyorlardı. Bölgedeki, Arap ve İslam Ülkelerinde iktidarlara bu sayede, demokrasi, barış, huzur ve kalkınma odaklı genç; yeni liderler gelecekti…

Bugün artık Arap ülkelerindeki “Bahar”ın geçici bir mevsim olduğunu ve bu “gelişmenin” söz konusu ülkelere, kısa ve orta vadede, yeni bir “kaos”; yeni bir “karışıklık”tan başka birşey getirmediğini artık, herkes görüyor.

Üstelik, bu kalkışma, El Kaide ve/ya da IŞİD gibi terör örgütlerini öne çıkartıp, onların kendilerini zamana ve gelişen olaylara göre gayet dinamik birşekilde adapte etmelerini; uyarlamalarını zorunlu kılıyor…

Bölgedeki bütün bu “hara-güre”den; bütün “yıkımlardan”, “parçalanmalardan”, “kutuplaşmalardan”, halen etkilenmemiş ve “barış”a içinde “tekparça” halinda kalabilen bir ülke var: Türkiye…

Umarız, bunun kıymeti anlaşılır ve en iyi şekilde korunur da ülkemizdeki huzura, barışa ve kardeşliğe “halel gelmez”…

--

--