TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ!

Pusula TV
pusulatv
Published in
3 min readMay 18, 2015

Artık, gizlisi saklısı kalmadı… Artık, herkes biliyor ve günü geldiğinde, kendince “stratejik” açıdan; bölge dengeleri ve güç mücadeleleri açısından “hazır” olmak ; daha doğrusu, “ doğru tarafta olmak” için planlar yapılıyor…

Evet, Doğu Akdeniz’de; Akdeniz’in o mavi suları altında; dipte bulunan ve sadece bölgedeki ülkelerin değil, dünyadaki bütün sanayişlemiş ülkelerin iştahını kabartan, geniş doğal gaz yataklarından bahsediyoruz. Denizin dibinde, toprağın altında; ama, deniz dibi yüzeyine yakın bulunan bu büyük doğal gaz kaynaklarına (toplu olarak) “Levant Havzası” deniliyor.

Aslında Levant Havzası ve buradaki doğal gaz, yakın gelecekte, Ortadoğu ülkeleri ve bölgedışı diğer büyük oyuncular (ABD, İngiltere, Almanya, vs. gibi) tarafından “birleştirici” bir unsur haline getirilip, bölgenin “huzura ve istikrara” kavuşması için olumlu yönde kullanılabilir. Ama, bunun tam tersi de olabilir. Yani, bu doğal gaz kaynakları yeni sorunlara; yeni kamplaşmalara; dolayısıyla, yeni çatışmalara da yol açabilir…

Çünkü harita, artık yavaş yavaş belirginleşiyor. Neredeyse, Doğu Akdeniz’de bulunan her kara parçasının deniz altında kalan bölümünde; yani, kıta sahanlığı içinde bu zengin doğal gaz yataklarının bir bölümü yeralıyor.

Dolayısıyla, Kıbrıs’ın özellikle Güney (Rum Yönetimi) tarafının kıyı açıklarında ve hatta Türkiye’nin güneydoğusunda alan Doğu Akdeniz’in dibinden başlayıp sırasıyla, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistinlilerin denetimindeki Gazze Şeridi’nin açıklarından geçip Mısır’ın karasularında son bulan dev bir kaynak, söz konusu olan…

Dedik ya, böyle birşeyin ya toparlayıcı; birleştirici anlamı olur ya da kutuplaştırıcı ve dağıtıcı bir etki yapar.

Şu anda,diğer devletlere kıyasla, en hazır durumda olan ve kendi sınırları içinde kalan doğalgaz kaynaklarını belirlemiş olan tek ülke İsrail’dir. Thomas Hobbes’un ünlü kitabında ideal devlet; ideal devlet yönetimi olarak tanımlanan “Leviathan”ı kendi doğal gaz kaynaklarına isim olarak seçen İsrailliler, aslında herkes için geçerli olan bir gerçeği iyi bilmektedirler. Kıbrıs, Suriye. Lübnan ya da Mısır; hiç farketmez. Doğal gaz, sadece ve sadece, müşteriye/son kullanıcıya ulaştırılınca bir değer ifade eder. Yoksa, isterseniz dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine sahip olun, doğal gazı satamazsanız,bunun hiçbir önemi yoktur.

Bu yüzden dünyadaki her doğal gaz üreticisi, kendi doğal gazını olabilecek en düşük maliyetle müşterisine ulaştırmayı hedefler. Burada, asıl amaç müşterisine en yüksek fiyattan gazı satmaktır ki, aradaki bu maliyetler çıkınca, o gazı satan ülke en yüksek karı elde edebilsin.

Ancak, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerginlikler ve siyasi belirsizlik, giderek saldırganlaşan Türk hükümetinin sert söylemleriyle birleşince, İsrail doğal gaz konusunda Türkiye dışında başka yollar aramak zorunda kaldı. Bulunan bir çözüme göre doğal gaz, gaz formunda Kıbrıs Rum Kesimi’nde kurulacak bir fabrikaya getirilecek. Rusların “know-how”ları ve uzmanlıkları sayesinde kurulacak bu fabrikada likid; yani, sıvı hale dönüştülüp dev, tanker gemilerle Avrupa’ya ulaştırılacak ve orada tekrar gaz haline dönüştülüp kullanılacaktı… Yalnız bu CH4 formundaki doğal gazı LNG; yani, “Liquefied Natural Gas”; Sıvılaştırılmış Doğal Gaz haline çevirmek maliyetleri bir hayli arttırıyordu. Bumaliyetlerle müşteri bulmak neredeyse imkansızdı…
YENİ İTTİFAKLAR

Bundan yaklaşık iki hafta önce, Lefkoşa’nın Rum kesiminde gerçekleşen bir “üçlü zirve”, gelecek konusunda özellikle Türkiye’nin gözünü ve kulağını açmalıdır. Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Anastasiadis, Mısır Devlet Başkanı El Sisi ve Yunanistan Başbakanı Tsipras’ın buluşup Doğu Akdeniz’in geleceğe ilişkin stratejik kararlar alması, oldukça önemli bir olaydır.

Üç liderin ele aldığı ve üzerinde mutabık kaldığı başlıca konular, Doğu Akdeniz’de “münhasır ekonomik bölgeler”in belirlenmesi ve Kıbrıs adasının güneyindeki doğal gaz kaynaklarının (işletmeye açılacağı zaman) Mısır yoluyla dünyaya pazarlanmasıyla ilgiliydi.
Evet, münhasır ekonomik bölgelerin sınırlarının çizilmesi ve adanın güneyindeki doğal gazın çıkarılması zaman alacak. Ancak üç ülkenin bu projeler üzerinde çalışmaya başlamaları, bir “stratejik ortaklık” kurma istek ve kararlılığını gösteriyor.

Zaten, son zamanlarda, Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Yunanistanla, savunma ve enerji alanlarında adımlar atıyor. Ayrıca, Rusya ile siyasi ve ekonomik alanda yeni bir işbirliği kurulması için harekete geçiyor.

Türkiye ise, Lefkoşa’nın Rum Kesimi’ndeki son üçlü zirvede varılan mutabakata sert tepki gösterdi. Resmi ağızlar Türkiye’nin her zamanki gibi Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesini tanımayacağını, doğal gaz kaynaklarının “tek yanlı” işletilmesine de izin vermeyeceğini söylediler. Leviathan Havza’sındaki doğal gaz kaynaklarıyla ilgili çalışmalara Türkiye’nin yaptığı itirazlar ve bunu engellemek için alınan askeri tedbirler (savaş gemilerinin bölgeye sevk edilmesi gibi) uluslararası camiada pek kabul görmüyor. Kısacası, Doğu Akdeniz’deki son ekonomik ve siyasi gelişmeler, Türkiye’nin bu duruma sadece karşı çıkan bir güç olmaması gerektiğini gösteriyor. Ankara’nın bölgedeki birçok ülkeyle diplomatik ilişkileri kesmiş olması, onlarla diyalog kuramamasına ve olup bitenlerin de dışında kalmasına sebep oluyor.
Akdeniz’de ileride çıkarılacak doğal gazın dünya piyasalarına ulaştırılması için en doğru yol Türkiye üzerinden geçerken, mevcut kopukluk yüzünden bu imkân değerlendirilemiyor.

Bu arada, bölgedeki devletlerin de asıl niyetleri ortaya çıkıyor… Yani, “takke düşüp kel görünüyor”..!

--

--