Kuantum Kararlar

QTurkey
QTurkey
Published in
5 min readJan 30, 2020

2040’ta yirmi yaşıma girmiştim. IBM’nin 20 qubitlik kuantum bilgisayarını duyurmasından bir yıl; kuantum bilgisayarların yolunu açan Serge Haroche ve David J. Wineland’ın nobel fizik ödülü almasından sekiz yıl sonra doğmuşum. Çoğunluğu üniversiteden olan arkadaşlarımın katıldığı bir parti ile yeni yaş günümü kutlamıştım. Herkes çok eğlenmişti ancak ben onlara pek ayak uyduramamıştım. Kendimi geçen hafta yaptığım ve olumsuz geçen sunumumdan alamıyordum. Düşünceler bütün gücüyle beynimi kemiriyordu.

Tüm gelecek planlarımı o sunuma bağlamıştım. Üniversite tercihimi kuantum kriptografi üzerine eğitim veren bir bölümden yana yapmış, kendimi kuantum hesaplama ve kriptografi üzerinde yetiştirmiştim. Hâlâ kullanımda olan eski nesil bilgisayarlarda işime yarayacak kadar da kod yazmayı öğrenmiştim. Tek hedefim ise hâlâ yaygın olarak kullanılan ve güvenlik açığı barındıran eski nesil protokolleri kuantum kriptografiye geçirmek için çalışmaktı.

Kuantum kriptografi, temel bir fizik kanunu olan Heisenberg’in belirsizlik ilkesine dayanır. Bu ilkeye göre, bir nesnenin (foton) aynı anda iki özelliği (konum ve momentum) birden ölçülemez. Bu belirsizliği kullanarak iletişim kanalınıza müdahale edilmesini önlersiniz. Yaygın olarak kullanılan sistemlerse genel anahtarın kriptolanması ve dijital imzaların onaylanması için hâlâ RSA adı verilen bir şifreleme protokolüne bel bağlar. Bu protokol anahtarları şifrelemek için büyük asal sayıları kullanır. Bunu neden anlatıyorum ki? Kimin umurunda? Qubit bir mi, sıfır mı? Foton şu an nerede ya da hızı ne? Süper pozisyon stabil mi? Bunlar sizin olmadığı gibi benim de çok fazla umurumda değildi. Benim umursadığım şey bu sistemin çalışıyor oluşuydu. Gerçek hayata yansımaları vardı ve beni ilgilendiren şey gerçek hayattaki bu yansımalardı.

Bu yansımalardan en çok dikkatimi çeken, kuantum bilgisayarlarla her şeyimizi şifrelediğimiz asal sayıların saniyeler içinde bulunabiliyor ve mesajın deşifre edilebiliyor oluşuydu. Bu yüzden özellikle ödeme sistemlerinde kuantum kriptografiye geçilmesi ve bu güvenlik zafiyetinin giderilmesi gerekiyordu. Ancak kuantum bilgisayarların henüz ayağa düşmeyişi nedeniyle bu sistemlere kimse saldırmıyor, bu nedenle de kimse önlem almakta aceleci davranmıyordu. Küresel şirketler şifrelemede fizik kurallarının kullanıldığı kuantum kriptografiyi kullanmaya yıllar önce başlamıştı. Oysa orta ve küçük işletmeler hâlâ matematiksel problemlere dayanan eski nesil protokoller kullanmaya devam ediyordu. Kuantum bilgisayarlar kullanılarak yapılmış maddi amaçları olan bir siber saldırı düzenlenmemesi, bunun gelecekte de gerçekleşmeyeceği anlamına gelmiyordu ve böyle bir saldırıya hazır olmayan reel ekonominin bir gün içerisinde bile çökebileceği gerçeği beni rahatsız ediyordu. Böyle bir saldırı çok da umurumda olmayabilirdi ancak saldırının sonucunda ele geçirilecek kredi kartları veya banka hesapları sokakta gördüğüm insanlarındı. Bunun yanında saldırının yapılabileceği işletmelerin sahipleri de yine halktan normal insanlardı. Sanırım basit insanların kahramanı olmak istemiştim. Bu nedenle orta ve küçük işletmelerin hemen hepsinin hizmet aldığı siber güvenlik hizmeti veren o ünlü firmanın kapısını aşındırmıştım.

Uzun bir süre boyunca bu firmanın yöneticilerine ulaşabilmek ve son iki yıldır üstüne çalıştığım sunumu onlara dinletebilmek için çeşitli yollar aramıştım. Çok çetrefilli yollardan da olsa bunu başarmış, şirket yöneticilerini sunumumu dinlemeye ikna etmiştim. Kuantum şifreleme dediğim anda adamın suratı ekşimişti. Aslında nedenini anlayabiliyorum. Son 40 yılda kuantum kelimesinin içi boşaltılabileceği kadar boşaltılmıştı. Bu kelimeden gerçekten bu işle uğraşan fizikçiler de dâhil hiç kimse bir şey kazanamadan kavramın ekmeği yenmiş, suyu sıkılmıştı. Daha sonra ağ güvenliği için ne tür önlemler alınması gerektiğini aktarmaya çalışmıştım. Ancak sunumumun yarısına bile gelemeden firma yöneticisi yanıma yaklaşıp sırtımı sıvazladı. Kulağıma eğilip bu işi profesyonellere bırakmam gerektiğini söyledi ve salonu terk etti. Einshtein “Tanrı zar atmaz.” dediğinde Niels Bohr “Tanrıya ne yapması gerektiğini söylemeyi kes!” diye çıkışmıştı. İnsanlar ne tanrıya ne de kendilerine ne yapması gerektiğinin söylenmesinden hoşlanmıyor. Ancak insanlar herzaman kendilerini rahatsız edererek ilerlemesini sağlayacak bir at sineğine ihtiyaç duyarlar. Aslında güvende olmadığımızı herkes biliyordu ancak güvendeymişiz gibi hissetmek için kendilerini kolaylıkla kandırabiliyorlar. Fakat ben bu konu üzerine çok fazla çalışmıştım ve sistemdeki tüm açıkları biliyordum. Bu nedenle gerek ekonomik hayatımızı gerek özel yaşamımızı barındıran elektronik ortamların güvende olmadığını bilmek geceleri rahat uyumamı imkânsız hâle getiriyordu.

Başarısız geçen sunumun ardından Peter Shor’un söylediği bir cümleden başka hiçbir şey düşünemiyordum: “Eğer kuantum bilgisayarlar inşa edilirse, bütün casuslar bunlardan edinmek isteyecekler. Bütün kodlarımız çözülecek ve e-postalarımızı okuyabilecekler. Ta ki biz kuantum şifreleri yazana ve onların gözlerini korkutana kadar.” Haklıydı, bu sözü daha önce de çoğu kez düşünmüş ancak hep kuantum şifrelemeyi yapan insan olacağımı hayal etmiştim. İlk defa o gün olaya farklı bir taraftan baktım. Ya mesajları şifreleyen adam değilsem; ya ben şifreleri kıran casussam? Ya bir değil de sıfırsam? Bu sayede bir sonraki adımda ne yapacağımı bulmuştum. Bu sistemin aşılamaz olduğunu göstermek ve insanları en hassas olduğu yerden, cüzdanlarından vurmak için beyaz şapkamı çıkarıp siyah şapkamı takmanın vaktiydi.

Kuantum bilgisayara ulaşmam çok zor olmamıştı, üniversite laboratuvarındaki bilgisayarı uzaktan erişime açmak için hackledim. Daha sonra kişisel bilgisayarımdan ticaret sitelerini hedef alan bir program kodladım. Program, sitelerden gelen şifreyi çözmemi sağlayacak asal sayıları üniversitedeki kuantum bilgisayara yönlendiriyor, oradan gelen sonuçları kullanarak da şifreleri kırıyordu. Şifreler saniyeler içerisinde kırılıyor ve şifresi çözülen metinlerin içerisindeki onlarca banka hesabı savunmasız hâlde açığa çıkıyordu. Bulabildiğim tüm kredi kartlarını ve hesapları, oluşturduğum veri bankasında depoladım.

Uykusuz geçen gecemin ardından güneş ışıkları pencereme vurmaya başlamıştı. Bana, geçen uzun gecenin bittiğini haber veriyordu. Işığın iletişim için kullanılması ne enteresan, diye düşündüm. Karanlık bir gecede kuleden yakılan ve anlamı önceden belli olan bir ateş de ışıkla haberleşmek demekti; son teknoloji kuantum bilgisayarlarla yapılan bir foton tanesinin polarizasyonun anlamı da temelde ışıkla haberleşmekti. Dinlenmek ve temiz hava almak için dışarı çıktım. Milyonlarca kilometre yol kat ederek gözüme ulaşan ışığı düşündüm. Hayatın oluşmasına izin veren fotonları ve foton tanelerini kullanarak karartacağım hayatları…

Başlangıçtaki amacım masum, sıradan insanların kahramanı olmakken neden onları soyan bir adama dönüşmüştüm? Bir şirket yöneticisi sunumumu dinlemediği için mi? İnsanları rahatsız edecek, silkelenip kendine getirecek bir at sineğine de ihtiyaç vardı. Ancak at sineği hayvanın tüm kanını emip hayvanı yere seren bir canlı değildi ki zaten. Sonra aklıma bir fikir geldi.

Ele geçirdiğim tüm kartlarla bankaların güvensiz olarak işaretleyeceğini bildiğim işlemler yaptım. Güvensiz sitelerden bir sentlik alışverişler, ülkeler arası bir sentlik transferler ve sonunda bankaların güvenlik sistemleri tüm kartları bloke etti. Yatağıma uzanıp tenimde günün ilk ışıklarının verdiği o tatlı ve huzur veren sıcaklıkla uykuya daldım. Günün ilk ışıklarıyla uyanan normal insanlar ise bir süre sonra bir sürprizle karşılaştılar. Ne bir şey alabiliyor ne de bir şey satabiliyorlardı. Tüm banka hesapları, tüm kredi kartları dondurulmuştu. Bir gün sonra her şey yoluna girecekti ancak o bir günlük anarşinin en kabarık faturası yozlaşmış siber güvenlik şirketlerine kesilecekti.

Yazar hakkında:

Mehmet Ali KAYNAK 1993 yılında Denizli’de doğmuştur. İlkokul yıllarında okul kütüphanesinde Jules VERNE ile tanışmasının ardından bilimkurguya olan merakı başlamış ve bu ilgi ilerleyen yıllarda giderek artmıştır. Kurmaca tüketimi lise yıllarında kitapların yanında filmleri de içine alacak şekilde genişlemiştir. Üniversite döneminde ise bu hobi ve ilgi alanlarına bilim ve teknoloji merakının da eklenmesi ileriki yıllarda üreteceği bilimkurgu eserlere alttapı hazırlayacaktır. 2016 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümünden mezun olmasının ardından bu edebiyat tüketimi, hikaye yazımı ile kendini dışa vurmuş ve ilk öykülerini kaleme almaya başlamıştır.

Kaynakça:
-Kriptoloji ve bir RSA Uygulaması- Şuayb SÖZBİLİCİ
-EEB MÜHENDİSLİKLERİNDE KUANTUM HESAPLAMA EĞİTİMİ- Mustafa TOYRAN
-Kuantum Kriptografi ve Anahtar Dağıtım Protokolleri- Ergün GÜMÜŞ
-AĞ VE BİLGİ GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi

Bu hikaye L4Y ve QTurkey olarak ortak düzenlediğimiz “2040 Yılında Kuantum Teknolojiler Hayatımızı Nasıl Etkileyecek?” yarışmasında ikincilik ödülü kazanmıştır.

Yarışmamız hakkında daha detaylı bilgi almak için sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

--

--

QTurkey
QTurkey
Editor for

QTurkey is a communication and collaboration network for quantum technologies related activities in Turkey. — https://www.qturkey.org/