Galata Gezegeni
iStoryBox adını verdiği bir çeşit gezer-seminer/sergi ile dünyanın değişik şehirlerinde ve kurumlarında kendi geliştirdiği etkileşimli (interaktif) sinema tekniğiyle hazırladığı filmleri gösteren ve Korsakow adlı tekniği tanıtan Florian Thalhofer ile iki sene önce Bilkent’te tanıştık.
Andreas (Treske) bu tekniği tanıştığımız günden beri anlatır, denememiz için ısrar ederdi. Ben bugünkü kadar üretim odaklı olamadığım (~=linux dışında OS kullanmam inadıyla mutlu mutlu yaşadığım) ve Korsakow Shockwave tabanlı olduğundan (ve linux ile çalıştıramadığımızdan) pek ilgilenmemiştim.
Sonra Florian elinde iki tane sağlam takım kutusu benzeri karizmatik çantayla (böyle kilitli, içinde strafordan falan eşyalara boşluk hazırlanmış kutu seven manyaklardansanız biteceğiniz cinsten) çıkageldi. Goethe Institute davetlisi olarak geldiği Ankara’da hem enstitünün salonlarında hem de Bilkent’te filmlerini sergileyecek ve bir atölye düzeleyecekti. Böylece hem teknikle, hem o güne değin üretilen (Bayraklar adlı projesi henüz tamamlanmamıştı) ve artık Kfilm olarak adlandırılmaya başlanan filmleri genişçe tanıma şansı oldu.
Bu yola çıkışının tarihçesi de filmlerle birlikte izlenebiliyordu. İlk yaptığı etkileşimli film, bağımsız bir proje olarak, hikayenin anlatabileceği tek biçimin böyle bir teknik kullanmaktan geçtiğine inancından doğmuş. Sadece o filme özgü biçimde işleyecek kodlarla ekranda tıklanabilen alanlar belirlemiş ve böylece hikayedeki görsel detaylar, izleyici tarafından belirlenebilen bir sırayla kurgu yapmaya imkan verir hale gelmiş. Bence tüm sergideki en tutarlı ve başarılı film de oydu, zira hikayesi çok güçlü ve samimiydi.
Yıllar geçerken bu film üslubundaki özgünlükten hoşlanan ve tamamen buna odaklanan Thalhofer, bir çok bağımsız konuyu bu dille anlattığı filmleri hazırlamaya, bunu yaparken de Korsakow yazılımını geliştirmeye devam etmiş.
Tanışmamızın üzerinden epeyce az süre geçmişken kendisine yazılımını özgürleştirmesini önermiştim. (Merhaba ben Florian — Memnun oldum ben de Koray, özgür yazılımı duymuş muydun? gibi bir konuşma kalmış aklımda — smiley) Aslında bunu istediğini, fakat fikrin aklına biraz geç geldiğini, kodun karmaşıklığını anlatmış ama plan dahilinde tuttuğunu vurgulamıştı diye hatırlıyorum (vallahi kötü hafızam var). Aradan geçen yıllar içinde Korsakow 5. sürümüyle özgür yazılımlar kervanına katılmış, katılımcı geliştirme kültürünü sonuna dek yansıtan bir modele bürünmüştü.
Bir kaç ay öncesindeyse Florian’dan arte.tv için İstanbul’da çekim yapmaya geldiğini ve bir yapım asistanına ihtiyacı olduğunu anlatan bir mesaj aldım. Görüşme fırsatı bulamadık ama blogundan ve facebook hesabından takip ettiğim kadarıyla epeyce eğlendiği bir sürecin sonunda film Galata Gezegeni adıyla yayına girmiş.
Filmi baştan sona izlemek diye bir şeyden bahsetmek konvansiyonal filmlerde olduğu kadar kolay değil… Yolları Çatallanan Bahçe’nin her patikasında yürüdüğünden nasıl emin olabilirsin ki? Yine de heyecanla izlemeye başladım, fakat kısa süre içinde hevesim kaçmaya başladı.
Sergide izlediğim filmlerde ipuçlarını yakaladığım ama adını asla tam koyamadığım bir şeyi görmeye başladım. Bu kadar yenilikçi ve yaratıcı bir teknik kullanmak, filmin de bu özelliklere sahip olmasına yetmiyor. Filmin dilini oluşturan şeylerden yalnızca biri bu üslup. Fakat arka planda asıl işleyen şey konvansiyonel sinemanın yüz küsur yıldır biriktirdiği kültürden farklılaşamıyor. Sinematografi, çekim açıları o kadar tipik, o kadar televizyon kültüründen beslenen yapıda ki, bu teknik aldatıcı hale geliyor.
Yine de hem eğlenceli söyleşileri, hem de bir gezginin gözünden Galata Köprüsü çevresinde birleşen öykülerin anlatımı ilgi çekici denebilir. Herkes izleyip/kurgulayıp kendi kararını verir neticede:
http://www.arte.tv/planetgalata
hamiş: Ben sözümona bugün kitaplardan bahsedecektim… Başka bahara…