Teknolojinin yarattığı çirkin varisler

Koray Löker
RadioBrecht
Published in
2 min readSep 19, 2011

Cep telefonlarıyla çekilen fotoğraflar, usta ressamların geçim derdinden yaptıkları ve bugün müzeleri dolduran portrelerin varisleri kabul edilebilir mi?

Dizilerden bahsetmeye çalışırken, özellikle de “kısmen bağımsız bir başka unsur da ister kültür endüstrisinden, ister genel hatlarıyla üretim ilişkilerinin belirleyiciliğinden bakalım kısacası “paranın çoğu burada olunca, bir sürü yetenekli insan da burada toplanıyor” hali.derken bu bağlantıyı kurmama neden olan onlarca küçük fikir/bilgi/kanaat kırıntısı kafamın içinde uçuşurken biri azıcık odağa girer gibi yapıp tekrar uzaklaştı. Kuramadığım bağlantıyı ayrıca konu edeyim:

Waltic konferansında Bülent Somay’la telif meselesi tartışırken yaptığı çıkışı çok beğenmiştim. Şimdi konuyu tamamen oraya saptırmayayım, ama maddi beklentilerden uzak bir kültürel üretim yapılamaz mı sorusuna “başka işlerde çalışmayı düşünmez misiniz?” diye sormanın hem ajitatif hem kibar bir yöntemini formüle etmişti. Ne bir buluş yapmış ne de böyle bir şey önermeye cesaret eden ilk kişi olmuştu elbette… Yazar ve yayıncı Cem Akaş, 2004 yılında Korsan’a Güzelleme diye benzer bir noktayı savunabiliyordu…

Yakın zamanda benzer şekilde, konuyu güzelce özetleyen bir başka denemeyi okudum: Paul Graham’ın Hackers and Painters denemesi. Yazılım dünyasında hacker olmanın aslında kendine tam bir yer bulamamak anlamına gelebildiğini birçok bakış açısından değerlendirip (kimi mühendis gibi davranmanı bekler, kimi işçi, kimi bilim insanı vb.) sonuçta hacker olmanın aslında bir ressam ya da yazar gibi tamamen içsel nedenlerle ve yaratıcılıkla harekete geçtiğini vurguluyor ve bunun hep canlı kalması gerektiğini savunuyordu.

Başka işlerde çalışarak özgün projeleri maddi beklentilerden bağımsız hale getirmek, başarılı olmalarını kolaylaştırabilir gerçekten. Satmak zorunda olmayan bir albümden daha özgürce yapılan bir müzik olabilir mi? Gişe kaygısı olmadan çekilen bir film, yönetmenin gerçekten iç dünyasını daha iyi yansıtmaz mı? Mümkün veya değil, o başka bir tartışma.

Bu yazıyı yazmaya iten, kulağıma küpe olan bölümse, bu tezi geliştirirken bir ayrıntı olarak değinip geçtiği, ama başlı başına bir denemeye, hatta tezlere konu olabilecek bir saptama. Tam da “nasıl bunca zaman aklıma gelmemiş” denecek türden. Diyor ki -mealen: Fotoğrafın resim sanatına vurduğu asıl darbe, ressamların ideal günlük işini çalmış olmak. Tarihteki birçok büyük ressam portreler yaparak geçimlerini sağlardı.

Gerçekten de zenginlerin portrelerini yaparken kazandığı parayla kirasını ödeyip, karnını doyurup, boyasını alıp bir başına hayallerindeki resimleri yapmaya çalışan nice ressamın işleri bugün müzeleri süslüyor ve fotoğraf bu iş sahasını yok etmediyse bile öyle kabul etmemizi gerektirecek kadar daralttı.

Tabii burada hatırlamak gereken bir başka nokta da, fotoğrafın ortaya çıkışının tek başına ve bir anda portre geleneğini ressamlardan almadığı olmalı. Aslında teknolojideki dönüşümler, bu işin iş olma biçimindeki değişimler sonra da hiç durmadı. Fotoğrafın portreler için ticari kullanımı stüdyolarda başladı. Fakat bu stüdyolar yerlerini çok uzun olmayan bir süre sonra haber fotoğrafçıları, özellikle de savaşları belgeleyen fotoğrafçılar için sinema filmlerinin kullanılabildiği ve bugün tüm fotoğraf makinalarındaki temel ölçü ve konvansiyonları yaratan 35mm. fotoğraf makinalara bırakmaya başladı. Bu makinaların yayılmasıyla stüdyolar fotoğraf çekilen yerler olmaktan, fotoğrafların ham malzemelerinin satıldığı ve sonra işlendiği dükkanlara döndü. Dükkanlar da direnemiyor. Dijital teknoloji, hele ki telefonlarımızla bile fotoğraf çekebilmek o anlamı da ortadan kaldırmaya başladı.

Fotoğraf çeken telefonların, ressamların mirasyedisi olduğunu söylemek ileri gitmek olacaktır. Hele ki insanların telefonlarından İnternet’e yayılan fotoğraflar, tabloların estetiğiyle kıyaslandığında. ;-)

Şimdi, bu yazı burada bitiyor, ki bir de Benjamin’e dalmayayım.

--

--