Ahmet Kayasız 16 Yıl

Erdal Çakır
7 min readDec 2, 2016

--

Ahmet Kaya’nın 16.yıldönümüne özel yaptığımız yayına çok güzel geri dönüşler gelmesi nedeni ile bu anlatımı yazıya dökmeye ve Ahmet kaya’yı anlatmaya çalıştım bu sefer.

Bu vesile ile hem bu yayını, hem de daha önceki yayınları dinlemek isteyenlere de güzel bir haberim var.

adresinden hem bu yayına, hemde daha önceki yayınlara ulaşabilir, tekrar dinleyebilirsiniz.

Henüz 43 yaşında iken sonsuzluğa göçen, 1980 darbesınden sonra yaralı solcuların, aldatıldık diyen ülkücülerin, yarasını, acısını, şarkılarıyla dindiren ve günümüzde hala sesi kulaklarımızda, sözleri dilimizde ve yüreğimizde olan ve her daim olmaya devam edecek olan güzel insan Ahmet kaya için bu gün; bizlerden ayrılışının 16.yıl dönümüne özel bir program hazırladım sevgili dinleyenlerimiz sizler için.

Onu anlatmak bazı yerlere dokunmadan, bazı kelimeleri kullanmadan gerçekten çok zor. Bunun için gerçekten çok ama çok özenerek hazırladım ve seçmeye çalıştım tüm cümlelerimi. Korku değil ama bir oluşum yaratmış ve bu oluşumda bizlere kapılarını açmış insanlara saygımdan dolayı elimden geldiğince temiz bir dil ile sadece müzikal anlamda bir bakış açısı ile dilim döndüğünce size Ahmet kaya’yı anlatmaya çalışıcağım.

Öncelikle ben kendi adıma onunla tanışma hikayemi anlatmak istiyorum size.
90ların ortalarındayken ben henüz 10–12 yaşları arasındayım. Abim benden 5 yaş daha büyük ve biraz daha bir şeylerin farkındaydı o zamanlar. Benim için müzik hiç bir anlam ifade etmiyordu, tek derdimiz okuldan sonraki maçlar tabi o zamanlar. İstanbul’un şimdilerde çok büyük ama o zamanlar küçük bir mahallesinde, herkesin herkesi tanıdığı yerlerden birinde yaşıyoruz ve abim o dönemler 7–24 Ahmet kaya dinliyor. Aynı odada kaldığımız için bu eziyetten kaçma ihtimalim ne yazık ki yok. Odanın tüm duvarları Ahmet kaya posterleri, gazete haberleri ile dolu. Resmen duvarlarda boş yer yok diyebilirim ve Ahmet kaya o kadar üretken ki o dönem resmen o dönem yaşanan herşeye meydan okurcasına albüm üzerine albüm çıkarıyor. Koçero, Tedirgin, Şarkılarım Dağlara, Beni bul. Her sene ardı ardına albümler çıkıyor ve abim bu albümleri daha çıktığı ilk gün alıp geliyor eve. Sabah akşam Ahmet kaya dinliyoruz. Daha doğrusu o dinliyor bende kapat şunu yeter artık diye isyanlardayım. Çünkü çevremiz, daha çok farklı görüşlerden insanların çoğunlukta olduğu bir yer. Her ne kadar 10–11 yaşlarında olsak da hemen hemen tüm çocukların ülkede olanlar ve siyasetle ilgili fikirleri var. Çocukluk aklı ile arkadaşlarını böyle konular yüzünden kaybetmek istemiyor insan o dönemlerde o yüzden dışarıdayken hiç sözü bile geçmiyor Ahmet kayanın. arkadaşlarımı eve bile çağıramıyorum o dönem odamızdaki Ahmet kaya posterlerini görürler diye.

Sonralar işler değişiyor. o döneme kadar hep arka fonda çalmış ama hiç dinlememişim meğerse şarkılarını. Eskiden dinlemekten isyan ettiğim Ahmet kaya şarkıları dilime dolanıyor her bir an, ve fark ediyorum ki bu adam aşık olduğu kadınlara felan değil tüm insanlara yazıyor bu şarkıları, tüm insanlar için söylüyor. Sonra beraber dinlemeye başlıyoruz tüm Ahmet kaya şarkılarını abimle hatta abim yokken tek başınayken de küçücük teyipten çıkabilecek son seste dinliyorum tüm albümleri sırasıyla. yeni posterler yeni haberler buluyorum gazetelerden. Abim de ranzanın altındaki yataktan üst kattaki bana bağırıyor: “demiştim sana anlayacaksın bir gün Ahmet kaya’yı” diye.

Bir kaç yıl sonra 10 şubat 1999 yılında magazin gazetecileri derneğinin ödül törenini izliyoruz abimle, Ahmet kaya da orada. Ben bilmiyorum tabi siyaset nedir pek o dönemler. iİgilendirmiyor yani beni seçimler, partiler felan. Sonra yılın en iyi sanatçısı ödülü açıklanıyor. Biz acayip heycanlıyız abimle, sunucu mikrofonu ağzına yanaştırıyor ve beklediğimiz ismi söylüyor. Ahmet KAYA. Alkış kıyamet salonda, biz de abimle sinsi sinsi gülüyoruz birbirimize evde. Sonra Ahmet kaya sahneye çıkıyor mikrofonu eline alıyor ve diyor ki;

“Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum.”

işte bu cümlenin ardından gelen diğer cümleyle herşey değişiyor. Ben değişiyorum, abim değişiyor, Ahmet kaya değişiyor, eskiden şarkıalrında gülüp eğlendiğimiz dans ettiğimiz insanlar değişiyor, gazeteciler değişiyor, televizyonlar değişiyor, resmen her şey değişiyor ve 2000lere yaklaşırken benim için hayatın farkına varmaya başladığım günlerin başlangıcı oluyor. O güne kadar umurumda olmayan siyaset, sanatçılar, ekonomi, Türkiyedeki insanlar bir anda umrumda olmaya başlıyor. Resmen herkesin içide sakladığı başka kişilerin var olduğunu görüyorum o gece. Asker kaçaklarının sahneye çıkıp 10.yıl marşı okumasını, çok sevdiğim diğer sanatçıların sanki hiç bir şey olmuyormuşçasına olanları izlemesini izliyoruz abimle şaşkın ve üzüntülü bir şekilde.

Çünkü bizim için Ahmet kaya şarkı söyleyen bir adam sadece. İnsanlara, ülkesine şarkılar yazmış onları bizim ezgilerimizle türkleştirmiş bir adam. Onlar çatal fırlattıkça biz daha çok sevmeye, küfür ettikçe biz daha çok sarmalamaya başladık Ahmet kaya’yı o günden sonra. Çünkü hangi dilde olursa olsun şarkı söylemek suç olamazdı. Osadece şarkı söylemek istemişti hepsi bu.

Tutuşur dizelerim ahmet kayanın ilk albümünden bir parça 1984 yılından ve benim en sevdiklerim arasındaydı her zaman.

İlk albüm o dönemin şartlarında gerçekten uzun uğraşlar sonucu büyük zorluklarla çıkmış. Çünkü Ahmet Kaya, 1980 darbesiyle askerden dönünce tanışır. Neredeyse tanıdığı herkes cezaevindedir. O ise askerden döner dönmez artık şarkı söylmenin ne kadar zor olduğunu fark eder. Bağlamasını bir köşeye bırakır ve normal bir hayat sürmek için Emine kaya ile evlenir ve 1982’de ilk çocuğu Çiğdem doğar. Ancak işsizlik ve ekonomik zorluklar herkes gibi onlarında işlerini zorlaştırır ve pek uzun sürmez evlilikleri.

O dönem bağlamasından daha fazla ayrı kalamayacağını anlayıp 1984 de ilk albümü Ya Rıza Şimdi’yi çıkarır ama o dönem pek kimse bilmez ahmet kayayı. Daha sonra 1985 yılında yine zorluklarla 2.Albümü Ağlama bebeğimi çıkarır ve hapishanedeki babaların sesi olur birden. Albümdeki Ağlama bebeğimi, Geçmiyor günler, Hasretinden prangalar eskittim şarkılarını babalara itaf eder ve yine aynı yılın sonunda 3.albümü için bir önceki albümünü çıkardığı değişim stüdyolarında kayıtlara başlar. Stüdyonun sahibi, o sıralarda Metris Askeri Cezaevi’nde olan Selda Bağcan’ın kardeşi Sezer Bağcan’dı. Cezaevinde tanıştığı 12 Eylül Darbesi mağduru Gülten Hayaloğlu ile Ahmet Kaya’nın tanışmasına da aracılık etti Bağcan. Ağlama bebeğim albümü çıktıktan sonra ise Gülten hayal oğlu ile 2.kez evliliği denemeye karar verir Ahmet kaya. 1986da ise 4. stüdyo albümü An geliri piyasaya sürer. Hapishanedeki babalar için şarkıları devam eder ahmet kayanın. Büyüdün bebeğim der çocuklara.

1986 yılının sonlarında bu sefer Gülten kaya bir şiir tutuşturur ellerine Ahmet kayanın. İşte o şiir bir anda herkesin tanımasına neden olacak şarkıya dönüşür Ahmet kayanın ellerinde. O şiir Nevzat çeliğin Şafak türküsü adlı şiiridir. Tınıyı bulur, notaları oturtur ve albümün ilk şarkısı olarak söylemeye başlar Ahmet kaya şarak türküsünü.
“Beni burada arama anne, kapıda adımı sorma, saçmlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama.”

Şafak türküsü albümünün ardından artık hayatta kalmak için tek yapması gereken sevdiği iş olan türküler söylemek olan Ahmet kaya biraz tesadüf biraz da şansının yardımı ile Gülten kayanın abisi yusuf hayaloğlu ile tanışır. Artık işler hiç de eskisi gibi olmayacaktır. Yorgun Deokrat adlı albüm çıkmıştır ve sesi giderek daha fazla duyulur, şarkıları daha çok kişiye ulaşır olmuştur. İsterseniz Yusuf hayaloğlu anlatsız bize tanışmalarının öyküsünü.

Ve artık müthiş bir ortaklığın temeli atılmıştır. 1988 de önce başkaldırıyorum derler beraber ve hemen ardından Resitaller 1, Resitaller 2, İyimser Bir Gül, Sevgi Duvarı adlı albümler izler bu ortaklığı. O kadar uyumlu bir ortaklıktır ki bu artık hiç bir albüm 2 milyon trajın altına inmez toplamda ise 26 milyonu geçen bir rakama ulaşmıştır albüm satışlarında. Türkiyede en çok albümü satılan 5. sanatçıdır hala günümüzde.

Beraber üretmeye devam ederler. Her çıkardığı albüm adeta birilerine, o dönemlerde yaşanan olaylara itafen çıkmıştır.
Sevgi duvarı albümünün ardından 90larda derin devletin yavaş yavaş ortaya çıktığı dönemlerin başlangıcı olmuştur. Tam herkes darbenin etkileri bitti derken ODTÜ lü öğrencilerin kaldığı bir evede yapılan infazlar işlerin ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha göstermiştir herkese ve Ahmet kaya şiddetin adını koyar

“Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça… Yasal mermisi ile bir komiser yaklaşmakta… Başım belada…”

O yeni şarkılar yeni albümler yaptıkça, insanlara bir şeyleri söylemeye, göstermeye çalıştıkça daha fazla üzerine giderler Ahmet kayanın. Fişlemeler başlamıştır sokaklarda, gerilim yine yavaş yavaş tırmanmaya başlamıştır. İnsanlar daha 10 yıl önce yaşadıklarını unutamamışken yeniden aynı şeyleri yaşamamak için korkar ve kendini gizlemeye başlar. Konuşmak tıpkı bugün de olduğu gibi her geçen gün zorlaşıyordur. Ahmet kaya yine susmaz. Çünkü onu sadece tek bir kesim dinlemiyordur, herkesin sesi olmak adına şarkılarına halkın da sesini ekler. Önce Dokunma yanarsın der 1992 de. Tedirgin ve Selda bağcan ile yaptığı Koçero albümleri izler bunu. Baskı her geçen gün artar ve ithamlar fazlaşır. O üzerine atılan suçlamalrı ret ettikçe daha sert gelirler üzerine Ahmet kaya’nın. oda resti çeker. Şarkılarım Dağlara albümünü çıkarır 1994 de ve albüm 3 milyona yakın satar.

Bu gün hala bir çok kişinin bildiği Ağladıkça, Kum gibi, Yalan da olsa, Sabır kalmadı gibi şarkılar bu albümde bulunur.
Artık siyasi romantizim bitmiştir Ahmet kaya şarkılarındaki. Daha sert, daha direk hedeflere yöneliktir tüm albümlerdeki şarkılar. Resmen bunu siz istediniz dercesine çıkarır albümlerini.

Ülkede kayıp çocuklar vardır ve bu çocukları arayan anneleri. Her cumartesi günü galatasay lisesi önünde toplanıp seslerinin birilerine duyurmaya çalışan bu anneleri ne televizyonlar ne gazeteler görür. Ahmet kaya bunada kayıtsız kalmaz. Tıpkı 12 eylül darbesinde babaların sesi olduğu gibi şimdide büyüyen o çocukların sesi olur. 1995 de beni bul albümün çıkarır.

Her yaptığı albüm olaydır artık, her söylediği de olay haline gelir Ahmet Kaya’nın. Medyanın hedef tahtasına koyması, kısa sürede karşılığını bulur. Bir sözünden dolayı Berberler Federasyonu eylem yapar, bir esprisinden dolayı Tokatlılar
O ise geri adım atmaz. Bazı yaptıkları sağdan bazı yaptıkları soldan tepki alır. Kimseye kendini beğendirmek kanıtlamak zorunda değildir ve son sözü söyler ülkeden ayrılmadan önce. Dosta düşmana karşı albümü çıkarır ve ilk şarkıya sözleri ve melodisi hep akıllarıızda kalacak Türkiyedeki son çığlığı olacak şarkıyı koyar.

--

--