FAUST (1994)

Seyfi Demirci
RadyoYtu
Published in
2 min readNov 27, 2016

“Herkes bir gün kurumsallaştırılmış ‘mutluluğun’ küçük vaatlerine boyun eğmek ile medeniyetten ayrı bir adım atarak buna isyan edip sonuçlarına katlanmak seçenekleri arasında kalacaktır.”

Sinemaya ilk olarak kısa metraj animasyonlar çekerek başlayan Çek yönetmen Jan Švankmajer, özellikle bu animasyonlarında kullandığı sıra dışı teknikler ve filmografisinde kullandığı karanlık atmosferiyle sinema tarihinde özel bir yere sahip bir isim. Doğduğu şehir olan Prag’ın üzerine sinmiş ve her sokağında hissedilen Kafkaesk havası ile sinemasındaki karanlık atmosfere ve işleyişine ilham olmuş Poe edebiyatını harmanlayarak sürrealist dokunuşlarıyla ortaya sınırlarını kendi belirlediği bir sinematografi çıkaran yönetmen, çocukluğunda öğrendiği ve ilerleyen yaşlarda ustalaştığı kukla sanatını sinemaya taşımış ustalardan ilkidir.

İlk uzun metraj çalışması Alice‘te, her yaştan çocuğun hayal dünyasını gerçekçi bir şekilde sunan Švankmajer; sonraki uzun metraj çalışması olan Faust (1994)’ta ilerleyen zamanı ve bu zamanda ilerleyen insanın eleştirisini sunabilmek amacıyla, kendine özgü mizahını, karanlık ve satirik bir anlatımla sunuyor. Topluma mal olmuş en önemli edebiyat eserlerden biri olan bu Faust‘u, modern ve post-komünist bir toplumun koridorlarında ilerletirken, eserin özgün yapısına uygun bir şekilde, sistemli bir çevirisini yapıyor. Toplumun her zamanında, iç içe geçmiş iyiliğin ve kötülüğün içinde, insanın kendine verilen özgür irade ile insani gücün ötesine geçmesi üzerine kurulan Faust, Švakmajer’in elinde eşsiz ve absürt bir görsellikle sunuluyor. Yönetmenin bu filminde yaptığı en temel şey, genel çıkarımın üzerinden ilerlemek yerine, temsil ettiği dünyanın sonunun nasıl olacağını gösteriyor. Post-komünist bir toplum olan Prag sokaklarında, herkesin özgürlüğe ve güce ulaşma arzusu ekseninde, tüm buna karşı gelip konformist olmak istemeyen bir adamın hikayesi olarak karşılıyor bizi film.

Film, sinema tarihindeki diğer örnekleri gibi teatral bir yapı içermektedir. Ama diğer örneklerden farklı olan tarafı; Jan Švankmajer’in işçiliğinin ürünü olan el yapımı kuklalar kullanarak, gerçeklik ve rüya kavramları arasındaki sınırı yok etmesi ve romanın yapısına uygun olan karanlık atmosferi daha belirgin bir şekilde ortaya koymasıdır. Kontrol ve manipülasyon kavramlarını hissettirmek amacıyla sembolleri kullanmaktan çekinmeyen yönetmen; filmlerinde kullandığı çoklu gerçeklik ile izlediğimizin bir sahnelenen kukla tiyarosu mu yoksa Faust’un yaşadıkları mı olduğuna dair kuşkulu bir seyir yaşatıyor. Tüm filmin temelinde, komünist toplum yapısı sonrasında sıradan bir yaşama sahip ve yaptığı anlaşmayla birlikte sonsuz güç elde eden bir adamın haykırışlarını duyarız. Tabiki de Švankmajer’in bize sunduğu absürt gerçeklik ve grotesk havanın harmanlanmış bir görselliği ile.

Kendi tanımıyla absürt ve şiddet dolu dünyayı; cinsellik, korku, rüya normlarıyla anlatırken, yer yer kendi yaratıcılığının el verdiği şekilde provakatif ve kendine özgü mizahi ile eleştiren usta Švankmajer, Faust ile bu eleştiriyi kendi sanatının çizgilerinde, yine harika bir kukla tiyatrosuyla anlatıma döküyor.

--

--