Çevresel Sürdürülebilirlik

Reengen
reengen
Published in
4 min readSep 7, 2021

Sürdürülebilirlik kavramı günümüzde çok çeşitli alanlarda giderek daha fazla karşımıza çıkmakta. Var olanı sürdürmek, eksiltmeden devam ettirmek gibi anlamlara gelen bu kelime belki de en güçlü şekilde çevre ve ekosistem konularında karşılık bulur. Hayatta kalmamız ve refahımız için ihtiyaç duyduğumuz her şey, doğrudan veya dolaylı olarak doğal çevremize bağlıdır. İnsanların yaşam süreleri boyunca ihtiyaç duyduğu tüketimi karşılamak için dünya kaynaklarını kullanırız. Fakat uzaydaki fiziki sınırlarını bildiğimiz dünyanın, kaynaklarının da aynı şekilde bir sınırı vardır.

Dünya Limit Aşım günü bu yıl 29 Temmuz olarak hesaplandı. Bu da demek oluyor ki, 29 Temmuz’dan sonra, ihtiyacımız olan kaynakları dünyaya zarar vermeden temin edemiyoruz. Başka bir deyişle 1,7 Dünya varmışçasına tüketiyoruz. Bu tarih pandemi döneminde 22 Ağustos olarak pozitif anlamda bir gelişme göstermişti ancak şu an amazon ormanlarındaki büyük kayıp nedeniyle ciddi bir miktarda tekrar gerilemeye başladı.

Yeryüzündeki kaynaklardan bugün olduğu gibi gelecekte de yararlanabilmek için bu kaynakları akıllıca ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmak bir gerekliliktir. Ancak Dünya’nın şu an geldiği noktada kaynakların ciddi zarar görmesi ve bağlantılı olarak iklim krizi gerçeği bu bağlamda endişe verici boyutlara çoktan ulaştı. IPCC 2018 raporunda, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamanın arazilerde, enerji alanında, sanayide, binalarda, ulaşımda ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” geçişler gerektireceğini ortaya koyuyor. Bu sıcaklık sınırını geçmemek için de insan kaynaklı emisyonların 2030 yılına kadar 2010 seviyelerine göre yaklaşık %45 oranında düşmesi ve 2050 civarında ‘net sıfır’a ulaşması gerektiğini belirtiyor. Bu hedeflerin gerçekleşebilmesi için tüm dünya devletleriyle beraber özel sektörün ve bireylerin de çözümün bir parçası olmaları gerekmektedir. Sürdürülebilirliğin sağlanması adına, bugün insanlık olarak sahip olduğumuz belki de tüm tüketim alışkanlıklarını değiştirmeliyiz. Birçok kişi tarafından fark edilmese de, toplumdaki her bireyin tekil tüketim alışkanlıkları birleşerek bir topluluğun alışkanlıklarına dönüşüyor. Dolayısıyla bu minvalde düşünüldüğünde; kişilerin, toplumların alışkanlıkları yerel politikalar ve hatta devlet polikaları üzerinde gerekli aksiyonları almaya yönelik itici bir güç oluşturabilir.

Bugünkü ihtiyaçlarımızın karşılanması ve gelişmişlik düzeyimizi koruyabilmemiz ve hatta ileriye taşıyabilmemiz için öncelikle ihtiyacımız olan unsur; enerjidir. Global emisyon miktarı en yüksek sektör olan enerji sektöründe, enerji üretim kaynakları küresel ısınmayla doğrudan ilişkilidir. Bugün insanların geçmişe kıyasla yenilenebilir enerji kaynaklarının öneminin daha çok farkında olduğu söylenebilir. Bununla birlikte emisyon değerlerini azaltacak temiz üretim kaynakları alternatiflerine geçiş, politik ekonomik ve coğrafik birçok nedenden dünya çapında oldukça yavaş gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bireyler ve belirli ölçekteki kurumlar özelinde enerji üretimi şeklini belirlemek çok imkân dahilinde olmasa da şu an üretilen enerjiyi dikkatli kullanarak tasarruf etmek de önemli farklar yaratmaktadır.

Şu ana kadar enerji üretimi, madencilik, endüstriyel gelişim, binalardaki enerji tüketimi, ormansızlaşma ve orman yangınları, hayvancılık, trafik, havacılık, atık sular, katı atıklar, petrol çıkarma süreçleri ve seri üretimler gibi tümü insan kaynaklı faaliyetler sonucunda hava, su ve toprak, kirlilik ve verimlilik açısından, ciddi bir şekilde zarar görmüştür. Bu zararı iyileştirmeden, aynı şekilde kullanıma devam etmek verilen hasarın ivmelenerek artmasına neden olmaktadır. Bunun önüne geçebilmek adına hangi faaliyetlerden hangi aşamalarda ne tür zararların, neden kaynaklı ortaya çıktığının izlenip, değerlendirilmesi ve bu çerçevede iyileştirebilmek için bir yol haritası çıkarılması gerekmektedir.

Bu bağlamda kurum ve kuruluşların çevresel etkilerini analiz etmek ve yönetebilmek amacıyla CDP (Karbon Saydamlık Projesi) gibi uluslararası geçerliliği olan uygulamalar bulunmaktadır. Bu uygulamalar sayesinde ortaya çıkan veriler çevresel etkilerin kontrolü ve yönetimi için kritiktir. Günümüzde şirketler artık sadece ekonomik hacimleriyle değil çevresel etkileri ve aksiyonlarıyla da değerlendirilmektedir. Şirket faaliyetleri süresince birçok aşamada kullanılan doğrudan ve dolaylı kaynakların raporlanması çevresel risklerin azaltılması, çevresel etki yönetimlerin iyileştirilmesi için olanak sağlar. Elde edilen veriler analiz edilerek, enerji kullanımı, su tüketimi ve atık azaltımı için hedefler konularak süreç verimliliği arttırmada çalışmalar yapılabilir. Böylece süreçler sonucunda açığa çıkan çevresel etki minimum düzeye indirilebilir.

Bu amaç doğrultusunda farklı kurumlarca çevresel etki değerlendirmesi yapılmasına kolaylık sağlayan araçlar geliştirilmiştir. Reengen’in Carbon Intelligence Platformu da kurumların faaliyetlerinin çevresel etkilerini analiz etmeyi sağlar. Çevresel yönetim sistemi gereklilikleri için geliştirilmiş ISO 14001 standardı dikkate alınır. Elektrik tüketimi, ulaşım, atık, yakıt kullanımı vb. gibi farklı kaynakların ortaya çıkardığı emisyonlar gibi çevresel etkilerin hesaplanması, aynı zamanda uzun vadeli tüketim karşılaştırması gibi avantajlar sunar. Böylece kuruluşlar, çevresel yönetim raporlamalarını kolaylıkla oluşturabilir ve iklim değişikliğine karşı ve sürdürülebilirlik için aldığı aksiyonlar için daha somut hedefler belirleyebilir. İnsanlık tarihi boyunca nüfus artışının ve refah seviyesinin en yüksek olduğu çağdayız. Bu refah seviyesinin ve seri üretimin getirdiği bir sonuç olarak, aynı zamanda dünya iklim değişiminin endişe verici hızına da tanıklık ediyoruz.

Geçmişte iklim çalışmaları ve bu konu hakkındaki veriler çok daha az insan tarafından bilinmekteydi, bu nedenle bir grup insanın etki yaratması daha güçtü. Bugün yaşadığımız dünyada bilgiye erişim kolaylığı, bilimsel araştırmaların artması ve şahit olduğumuz doğa olayları sonucunda çok daha fazla insan, kurum ve devlet bu bilince ulaşmıştır. Bu bilincin artması, yayılması ve aksiyon alınabilir hale gelinebilmesi için her bir kurum kuruluş ve bireyin çaba göstermesi gerekir. Ancak kolektif bir bilinç ve aksiyon planıyla iklim değişikliğinin etkileri azaltılabilir ve hatta önüne geçilebilir.

Author: Büşra Bircan Customer Success Specialist at Reengen

--

--

Reengen
reengen

Energy IoT Platform is a PaaS Analytics Solution for Global Energy & Utilities Industry