SÖĞÜT AĞACINDAN ECZANE RAFLARINA: ASPİRİN

Beyza Gülhan
Sağlık Öğrenci Forumu
4 min readAug 20, 2022

Bu yazımda sizlere her derde deva olarak görülen aspirinin tarihinden ve etkilerinden bahsetmek istiyorum.

Hepimiz günlük hayatta illaki ağrımız sızımız olduğunda ‘bir aspirin al sabaha bir şeyin kalmaz’ ya da eşyalarımızda leke kaldığında ‘aspirini ez çamaşır makinesinin gözüne koy çok iyi leke çıkartıyor’ ve benzeri cümlelere tanıklık etmişizdir. Bu ve benzeri bir çok alanda, aklımıza ilk gelen şeylerden biri aspirin oluyor. Peki bu aspirinde ne var da bu kadar mucizevi bir ilaç ve bir çok farklı alanda kullanılıyor?

Aslında aspirinin ilk sentezlendiği tarih 1987 olarak bilinse bile, aspirinin ham maddesi olan asetilsalisilik asit çok daha önceden beri bir çok alanda kullanılıyordu.

Tarihte salisilik asidin reçete edildiği ilk kaynak MÖ 2000 yıllarına dayanmaktadır ve bir Sümer tabletidir. Sümerler söğüt ağacının kabuğunu kazıyıp bu kabuğu yediklerinde mevcut olan ağrılarının geçtiğini keşfetmişler.

Sümerlerin ardından Antik Mısır’da yazılan ve oldukça meşhur olan Ebers Tıp Papirüsü’nde de dolaylı olarak asetilsalisilik asitin kullanımından bahsedilmiştir. Bu papirüste, “söğüt kabuğunun iltihap giderici ya da ağrı sızı yatıştırıcı olarak” kullanımından söz edilmektedir. Ayrıca 460–377 yılları arasında yaşayan Yunan hekim Hipokrat da söğüt yapraklarının ve kabuğunun ağrı ve ateşi azalttığını yazmıştır. Ancak modern dünyanın salisilik asidin potansiyelinin farkına varması 2 bin yıldan fazla zaman aldı.

https://www.matematiksel.org/sogut-agacindan-modern-kimyaya-aspirinin-kisa-tarihi/

Aspirinin Yakın Geçmişte Keşfedilişi

Söğüt ağacından eczane raflarına taşınan bu ilacın keşfedilmesi, ilk kullanımından çok uzun zaman sonra gerçekleşti. 1763 yılında Londra Kraliyet Cemiyeti’nden Rahip Edward Stone ilk klinik çalışmayı yaptı. Sonrasında Edward Stone söğüt kabuğu tozunun sıtma ve diğer hastalıklara olan faydaları hakkında bir rapor yayınladı. İlerleyen zamanda İskoç doktor Thomas MacLagan, söğüt tozunun akut romatizma hastaları üzerindeki etkilerini inceledi. Devamında ateşi ve eklem iltihabını giderebileceğini gösterdi.

Bunun sonucunda tüm dünyadaki kimyagerler, salisilik asidi sentetik olarak sentezlemek için seferber oldu. 1828’de Münih Üniversitesi’nde profesör olan Johann Büchner, söğüt ağaçlarının tanenlerinden sarı bir madde izole etti. Sonrasında buna Latince söğüt anlamında olan salisin adını verdi. Salisin saf kristal formu 1829’da Fransız eczacı Henri Leroux tarafından izole edildi. Daha sonra da ilk olarak romatizma tedavisinde kullanıldı. 1800’lerin sonlarında, Almanya’daki Heyden Chemical Company ağrı ve ateş tedavisi için salisilik asit üretimine başladı. Fransız kimyager Charles Gerhardt ise 1853’te, salisilik asidin kimyasal yapısını ortaya çıkardı. Bunun devamında kimyasal olarak asetilsalisilik asit sentezledi.

https://ahmetalpman.com/aspirin/

Salisilik Asit Sentezleme Yarışını Almanlar Kazandı

Söğüt ağacı kabuğunun ağrı kesici nitelikteki etkin maddelerden ilaç üretme yarışını ise Almanlar kazandı. Antik Mısır’dan beri kullanılan bu ilacın uzun süre kullanımında gerek mide ağrısı yapmasını gerek korkunç tadını maskelenmesi adına konu üzerinde araştırma yapması için Bayer firması , kimyagerlerinden biri olan Felix Hoffmann’ı görevlendirdi.

Genç Hoffmann’ın babası da hastalığı nedeniyle salisilik asit alıyordu. Ancak bunun sonucunda benzer rahatsızlıklar yaşıyordu. Bu nedenle konuyu detaylı bir biçimde araştırmaya başladı. Haliyle Hoffman’ın ilk hastası da babası oldu. En sonunda 10 Ağustos 1897 günü laboratuvarında tekrar asetilsalisilik asit sentezledi. Bu sayede Charles Gerhardt’ın öncül keşfini geliştirdi. Bu çalışmayı referans alan Bayer 1899’dan itibaren doktorlara bu bileşeni bir toz biçiminde dağıttı. İlaç zamanla günümüz tablet formunu aldı ve giderek kullanımı yaygınlaştı ve her derde deva gördüğümüz bu ilaç ortaya çıktı.

https://www.matematiksel.org/sogut-agacindan-modern-kimyaya-aspirinin-kisa-tarihi/
İlk aspirin kutularından biri

Aspirin kelimesi Almanca acetylierte spirsäure “asetil spirik asit” deyiminden alıntıdır. Bu sözcük Latince spiraea “asetil spirik asidin doğal kaynağı olan bitki” sözcüğünden türetilmiştir. 1915’te aspirin reçetesiz olarak halka sunuldu. Bu onu tartışmasız dünya çapında bir isim haline getirdi.

1970’li yıllara kadar aspirinin etki mekanizması hakkında pek bir fikrimiz yoktu. İşte bu yıllarda İngiliz bilim insanı John Robert Vane “prostaglandin” olarak adlandırılan doğal hormonlar üzerinde çalışmalar gerçekleştirdi. Prostaglandinler yaralanma ve hastalık gibi doku zedelenmesine neden olan durumlarda hasar gören dokunun iyileşmesi için salgılanır ancak bu süreçte ağrı, ateş ve inflamasyona (kızarıklık) neden olabilirler. Vane, vücutta bu hormonları üretmek için gereken bir enzimin işlevinin aspirin tarafından engellendiğini keşfetti. Vane, bu çalışması dolayısıyla 1982 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü kazandı.

https://www.sciencehistory.org/distillations/aspirin-turn-of-the-century-miracle-drug
Bayer’şn ilk aspirin ilanlarından biri

Aspirin Günümüzde İse;

Bugün kalp krizi veya inme geçirme riski olan hastalara aspirin tavsiye edilir. Çünkü beyne ve kalbe giden damarlarda pıhtı oluşma olasılığını azaltmaktadır. Günümüzde aspirin ile ilgili araştırmalar devam ediyor.

--

--