ZİNCİRLER KIRILIYOR VE UYUM BOZULDU

Beyzanur Cengiz
Sağlık Öğrenci Forumu
3 min readNov 19, 2021

Parkinson hastalığı özellikle son dönemde ilgi çekmeye başlayan hastalıklardan biri oldu. Hastalığın ve sürecin detayına inmeden önce klasik bir tanımla başlayalım yazımıza. Parkinson hastalığı; yavaş ilerleyen nörodejeneretif (beyin hücreleri kaybı) bir beyin hastalığıdır (1).

Beynimizin belli bölgelerinde dopamin üreten hücreler bulunmakta. Bu hücreler substansiya nigra bölgesinde yoğunlaşmış bir şekilde bulunuyor. Dopamin dediğimiz bu kimyasal, akıcı ve uyumlu hareketler yapmamızı sağlar. Dopamin üreten hücrelerin yaklaşık %60 ile %80’i kayba uğradığında yeterli miktarda üretilemez ve Parkinson hastalığının motor belirtileri yani hareketle ilgili belirtileri ortaya çıkmaya başlar (1).

Parkinson derin ve detaylı bir hastalıktır. Genel hatlarıyla hastalığı öğrenebilmek amacıyla bölümlere ayrılmış yazımızı okumaya devam edelim.

Fotoğraf: cerrahi.com.tr

A-) Hastalığın Belirtileri

Parkinson hastalığının belirtileri motor ve motor olmayanlar olarak ikiye ayrılır. Hareketle ilgili belirtilerin ortaya çıkmasından evvel, yıllar öncesine dayanan ve hareketle ilgili olmayan belirtilerin ortaya çıktığı tahmin ediliyor. Bazı hastalarda bu sürenin 10 yıla dayandığı görülmüştür. Hareketle ilgili olmayan belirtiler yani motor olmayan belirtiler uyku bozukluğu, kabızlık, koku kaybı, depresyon, cinsel işlev bozukluğu ve anksiyeteyi içinde barındırmaktadır (1).

4 temel motor (hareketle ilgili) belirtisi; tremor(titreme), hareketlerde yavaşlık, kasların sertleşmesi, katılaşması ve postural instabilitedir (denge bozukluğu) (2). Parkinson yavaş ilerleyen sinsi bir hastalıktır ve belirtilerin kendini göstermesi yıllar sürmektedir.

Halk arasında pek bilinmeyen bu belirtiler farklı yönlerden hastaların hayatını ciddi anlamda olumsuz etkilemekte ve normalde kolaylıkla yapılacak eylemlere engel teşkil etmektedir. Göz hareketlerini kontrol edememek, konuşmada yavaşlık, hayal edince bile zor gelirken maalesef hastalar ciddi derecede bu ve benzeri etkilere maruz kalarak hayatlarına devam etmeye çalışmaktadır.

Fotoğraf: medikalrehber.com

B-) Hastalığı Etkileyen Faktörler ve Ortaya Çıkma Yaşı

Parkinsonu etkileyen faktörler kişiden kişiye farklılık gösterse bile yapılan araştırmalar sonucu birtakım faktörler ortaya konulmuştur. Bu faktörler genetik ve çevresel faktörler olarak ikiye ayrılırlar. Genetik faktörlerin etkisi fazla gibi görülmesine rağmen çevresel faktörler de büyük kısımdan sorumlu olan gruptur.

Çevresel faktörlere bakıldığında; tarım ilaçları, kurşun, demir gibi ağır metaller, stres, yaş, yaşam tarzı ve gün içinde tüketilen yiyecekler görülmektedir (3). Buraya bakıldığında riski azaltmanın bir kısmının elimizde olduğu mantıken anlaşılabilir. Örneğin hayatımıza sporu ve dengeli beslenmeyi eklemek basit gibi dursa da aslında çok ciddi bir önlem.

Hastalığın riski yaşla orantılı olarak artmaktadır. Nadir de olsa genç yaşlarda da görülebilmekte, lakin 60 yaş ve üzerinde oran gözle görülür şekilde artmaktadır. Parkinsonun 60 yaşın üzerinde toplumun yaklaşık %1’ini etkilediği düşünülürken, 85 yaşın üzerindeki gruba bakıldığında oranın yaklaşık olarak %5’e çıktığı gözlenmektedir (4).

C-) Tedavi Süreci ve Çalışmalar

Parkinson hastalığı adını sık duysak bile aslında az görülen bir hastalıktır ve tedavisiz iyileşme mümkün değildir. Tedavi yöntemleri elbette hastalığın evresine göre değişmekte lakin genel olarak karşımıza çıkan bazı yöntemler var. İlk olarak hastayı sosyalleştirmek, hayata katmak. Bu sağlıklı insanlar için de önemli bir noktadır. İkinci olarak ise asıl olan ilaçla tedavidir ve hastaya uygun ilaçların yine hastaya uygun dozda verilmesini kapsar. Son yöntem olarak cerrahi yöntem bizi selamlamakta ancak bu yöntemle genelde titreme düzelirken hareketlerde belirgin bir değişiklik gözlenmez (4).

Farklı tedavi yöntemleri ve yeni ilaç bileşenlerinin geliştirilmesi için ise daha fazla çalışmaya olan ihtiyaç ciddi bir şekilde karşımızda durmakta. Bir önceki başlık altında sayılan faktörlerin dışında etkilemesi muhtemel olan faktörlerden ise haberimizin bile olmaması endişe verici. Daha fazla bilim insanının çalışmalarıyla hastalığa karşı farklı kapılar açılacağı unutulmadan çalışmalara ve araştırmalara tam gaz devam edilmeli.

SONUÇ

Parkinson kulağa korkutucu gelse bile önemli olan erken teşhistir. Bu şekilde hastalığın ilerlemesini yavaşlatma imkanımız olur. Erken teşhis için ise bilgili olmamız yani okuyup araştırmamız gerekiyor. Bunu yaparsak geriye sadece hekimlerimize güvenmek ve sabırlı olmak kalıyor.

--

--