Sanatla ruh temizliği

ecem hanay
sade
Published in
2 min readMay 5, 2018

Göçmediğim diyarlardan sesler geliyor, çok yabancıyım bu aşina olmuş sokaklara. Bir şarkı, bir resim, bir kitap, bizi aynı pencereden baktırır oysa kimsenin haberi yok. Biraz kulak versek aşkın çığlığına, yeter de artar kurtulmaya. Kurtarılacağız, tüm bu kötülüklere rağmen aşktan konuşan, aşkı söyleyen sanatçılar tarafından. Ben alkışımı tutuyorum, siz de peşimden gelin.

Belki köklerimizden koparıldık, başka yerlere gömüldük, dikiş tutturup da büyüyemedik. Ne olmuş yani?! Sevmeyecek miyiz şimdi şu rüzgarın saçlarımızı savuruşunu? Dalgaların kumsala vuruşundaki sesi? Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda cam kenarında oturup da gökyüzünü izlemeyecek miyiz arkada o çok sevdiğimiz şarkılardan biri çalarken? Umudum var, kırıldıktan sonra bantlanmaya, ıslandıktan sonra gökkuşağının çıkmasına, çok kötü anımızda, ellerimizden tutar gibi radyoda o şarkının çıkmasına… Yaşlanmayan tek şeyle, sanatla düzelebileceğimize umudum var benim.

Resim: Sinem Burhan

Kendimizi addettiğimiz her şey, ruhu temiz tutmanın bir dürtüsü gibi geliyor bana. Yoksa neden bunca güzel şeyde anlaşılmayı bekleriz ki? O resimde, ruhunun varoluşuna tanıklık etmiyor musun? O şarkıda, derin bir nefes alıp da duygularına bir parça ekleme yapmıyor musun? O kitapta, altını çizdiğin satır üzerine “daha da söylenecek söz yok” deyip, bir ah çekmiyor musun? Bunların hepsiyiz işte, daha fazlası yok hayatta. Yaşanabilecek öte bir duygu yok ki… Olsaydı, Shakespeare, bir sabah Romeo’yu ayna karşısına geçirip, ona “Acaba bugün hangi dertlerimle el sıkışacağım?” dedirtmezdi. Ya da Van Gogh Almond Blossoms eserini yaparken, gerçek bir bahardan çok, yeğeni Vincent’i yeni bir hayat olarak anlatmazdı. Dahası, Bob Seger, suratına tokat patlatırmışçasına Beautiful Loser gibi bir şarkı yazmazdı. Her duygumuzu anlatan birileri varken, asla yalnız kalamayacağımızı düşünüyorum.

Eksikliğini hissettiğimiz, başaramadığımız, ulaşamadığımız her şeyi ayıplamayıp, takdir edip, koşmaya başladığımızda anlayacağız duygularımızın gerçek değerini. Neyi gerçekten istediğimizi ve tam olarak hangi maskeyi takmak istediğimizi öğreneceğiz. Devamında o çakralar açıldığında, duyularını kavrayamadığımız sanatçının resmine saatlerce bakacağız, üzerimize oturmayan müziği yapan müzisyenin konserinde deliler gibi dans edeceğiz, bir rutini sunar gibi gülümseyeceğiz. Çünkü sanat anlatmak için değil, anlaşmak için var. Gün gelecek, iletişimin yalnızca dille değil, kalple aktarılan bir araç olduğunu göreceğiz. O zamana kadar doldurulacak, bakımı yapılacak ruhlarımızı sanatla temizleyelim.

Damla Doğan

--

--