Cami Şehir Saraybosna

Halil İbrahim İzgi
Saraybosna Günlükleri
3 min readDec 22, 2014

Camileri olan şehirler vardır, bir de şehirleri olan camiler… Camileri olan şehirlerden camileri alırsanız o şehrin kimliği yine yerinde durur. Oysa şehri olan camiler öyle değildir. Camiler en uç noktalara kadar nüfuz etmiş ve şehir onlar olmadan düşünülemez olmuştur. Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul ve Saraybosna… Bu şehirlerin ilki Mekke sonuncusu ise Saraybosna’dır. Saraybosna’nın içine bir dantel gibi işlenen camiler birbirinden farklı hikayeler anlatırlar. Bunları dinlemek için yavaşlamanız, Saraybosna’nın tarihten bugüne yürüyen adımlarını duymanız gerekir.

Saraybosna camileri Osmanlı şehrinin nasıl olduğunun bir özetidir adeta. Nehrin kenarına kurulan sulak bir şehirde her şey olması gerektiği şekildedir. Camilerin boyutları devasa değildir, zaten etkileyiciliklerini de büyüklüklerinden değil etrafa yaydıkları huzur hissinden alırlar. Hayat akıp giderken camiler zamanın boşa geçmediğinin kanıtıdır. Sırplar savaş süresince sadece tarihi değil inancı da yok etmeye çalıştılar. Ancak göz ardı edilen bir gerçek vardı ki, inanç binaların taşlarında değil köklerinde gizlidir.

Başçarşı camisiz düşünülemez. Etrafınızda çok fazla kubbe görürsünüz. Ali Paşa Camii, Ferhadiye Camii, Gazi Hüsrev Bey Camii, Hünkar Camii ve diğerleri… Şehrin yamaçlarında kurulan camiler ise merkezdekilerden farklı olarak kubbe yerine kare plana sahiptir. Şehrin merkezine mahsus bir özelliktir kubbe. Çarşıda halen faal olan zanaatkarlar aslında camilerin estetiğini garantiye alan koruyuculardır. Turistlere kahve takımları hazırlamalarına bakmayın siz. Onların asıl görevi camilerdeki estetiğin devamlılığını sağlamaktır. Kronolojiye baktığımız zaman camiler kahve cezvelerinden önce gelmişler şehre. Pekala şöyle düşünebiliriz: Camiler için işleme yapan zanaatkarlar zaman içinde kahve cezvelerine de el atmışlardır.

Bu düşünce bize Boşnak kahvesinin eşsiz lezzetini de farklı bir yorumla kavrama imkanı veriyor. Başçarşı’da harcayacak vaktiniz varsa en güzel mekanların camilerin bitişiğinde olduğunu söylemeliyim. Mesela Moriçe Han… Aliya İzzetbegoviç’in kurduğu Mladi Müslümani’nin (Genç Müslümanlar) merkezinin de yer aldığı bu han, altındaki kahvehaneleriyle size güzel bir kahve keyfi sunar. Gazi Hüsrey Bey Camii’nin vakfına ait bu han gençlerin ve gençliğini koruyanların uğrak mekanı…

Gençler ve genç kalanlar kahve siparişi verdiklerinde bir cezvenin içinde iki küçük fincanı dolduracak kahve, boş bir fincan ve içinde lokum olan minik bir şekerlik gelir. İşlemeli bakır takımla gelen bu kahve takımı size Saraybosna’da kahve içmenin adabı hakkında ipucu verir. Zaman akıp giderken ezan sesini duyarsınız. Türkiye’den farklı olarak yüksek sesle okunmaz ezan. Bu nedenle kulak kabartmanız gerekir. Moriçe Han’ın yanındaki Gazi Hüsrev Bey Camii’ne gitmek sizde farklı çağrışımlar yapabilir. Savaş zamanında Gazi Hüsrev Bey Çocuk Korosu’nun okuduğu ilahiler aklınıza gelebilir… Kendinizi çağrışımlara bırakırsanız Saraybosna sizi farklı iklimlere sürükleyebilir. Şadırvanı geçip camiye ulaştığınızda içeride genci yaşlısıyla güzel bir cemaat sizi bekliyordur. Hemen hemen hiç yadırgamadan camide yerinizi alabilirsiniz.

Saraybosna camilerinde kendinizi bir İstanbul camisinde gibi hissetmemeniz için neden yok. İmam efendinin kıraatındaki küçük farklılıklar kulağınızı tırmalamaz, aksine farklı bir tad bırakır gönlünüzde… Vakit namazlarında mahalle camilerinde gördüğünüz kadın cemaatin sayısı hiç de az değildir. Camide herkese yer vardır.

Etrafa bakarken müezzin mahfeline göz attığınızda fesli müezzinle göz göze gelirsiniz. Evet, burada bazı müezzinler hala fes giymektedir. Hatta bazı imamlar imame sarılı olmayan feslerle kıldırırlar namazı. Fes hayatın içindedir hala. Hatta şehrin futbol kulüplerinden FK Sarajevo kendine fesin rengini seçecek kadar benimsemiştir bu geleneği. Camiden adımınızı dışarı attığınızda yakındaki başka bir camiden çıkanları görecek kadar iç içedir her şey.

Şehrin yamaçlarına kurulmuş camiler ahşap estetik minareleriyle sizi selamlar. Eski bir arkadaşı görmüş gibi olursunuz ve siz de selam vermek için yanına gitmek istersiniz. Ona yaklaşırken az ileride başka bir cami ve başka bir minare dikkatinizi çeker. Ona yönelirsiniz ve sonra bir diğeri dikkatinizi çeker… Camilerin avlusuna girdiğinizde sizi bir tarafta Osmanlı dönemi mezarları karşılar, belki bir türbe… Ancak diğer tarafta taze mezarlar vardır. Savaş döneminde genç yaşta toprağa düşen isimleri okursunuz. Karşınızda savaşın ve direnen Saraybosna’nın görüntüleri belirir.

Yatsı namazının ardından sabah görüşmek üzere ayrılırsınız Saraybosna camilerinden… Yeni bir güne yeni bir camide başlamak üzere… İkametiniz Başçarşı’ya yakınsa Hünkar Camii’ne gitmek için Milyaçka Nehri’ni geçmeniz gerekir. Sabahın erken saatinde Sebil’in güvercinlerini ürkütmeden sık adımlarla Hünkar Camii’ne geçtiğinizde saflarda iki genç çocuk görürseniz bu satırların yazarını hatırlayabilirsiniz. Sabah namazının ertesinde imam cemaatle teker teker selamlaşır ve Türk olduğunuzu fark ederse Türkçe olarak Allah kabul etsin diyebilir. Sonra o iki küçük çocuğu görüp Mladi müslümani (Genç Müslümanlar) diyerek geçmişten geleceğe bir selam gönderebilir. Aliya İzzetbegoviç’e, savaşta direnen Saraybosna’ya ve tüm Bosna Hersek’e gönderilen bir selam.

Diyebiliriz ki Saraybosna tek bir şey olsa bu cami olurdu, tek bir ses olsa o da o da ezandır. Geride kalan tüm şeyler bu tablonun detaylarını oluşturur.

Originally published at halilibrahimizgi.blogspot.com.tr on December 22, 2013.

--

--