İroni Kavramı: Dalganın Değişimi l Satır Arası 20. Oturum

Satır Arası
Satır Arası
Published in
4 min readDec 3, 2018

Kışın kapısından selamlar!

Onluk sayı sistemini kullanıyor oluşumuzun verdiği muhteşem itkinin kazandırdığı sevinçle, yirminci oturumumuzu şenliklerle kutluyoruz. Eren’in önerdiği, varoluşçu filozof Soren Kierkegaard’ın İroni Kavramı isimli eserini okuyup yorumladığımız bu oturuma, Dilşat ve Eren katıldı; moderatörlüğü de kitabı öneren kişi olarak Eren yaptı.

Elbette antik Yunan filozoflarına bol miktarda atıflar içeren kitabın okunup yorumlanması daha önceden oturumlarımızda okuduğumuz kitaplara göre biraz daha meşakkatli oldu. Zaten, adı ve uğraşı gereği kavramanın biraz zor olduğu felsefe; bu kez bizleri de biraz yordu diyebiliriz. Lakin yine de güzel bir oturumla karşınıza çıktığımızı düşünüyoruz, dileriz beğenirsiniz. (:

Bildiğiniz üzere, bir süredir devam ettiğimiz kitap çekilişi uygulamamız vardı. Bizlere çeşitli platformlardan yorum yapan iki talihlimize her ay birer adet kitap gönderiyorduk, fakat kasım ayı itibariyle sadece bir yorum geldiği için bu uygulamamıza biraz ara vermeye karar verdik. Zira bir yorum gelecekse, iki kişiye nasıl kitap verelim, değil mi? Ancak, kasım ayı için bize yorum yapan bir arkadaşımıza kitabını göndereceğiz tabii, kendisinin bize ulaşması ve adres bilgilerini vermesi, hangi kitabı istediğini beyan etmesi yeterli. :)

Yıl sonuna kadar yaklaştığımız şu günlerde, bizim için de bir yılın neredeyse tamamlandığını görüyoruz. Satır Arası’nın başladığı tarih olan 2018 Ocak ayının sene-i devriyesi yaklaşıyor. Bu sebeple, yıl sonunda sizler için hazırlıyor olduğumuz bir sürprizimiz olacak. Fakat bundan önce, bir sonraki oturumumuzda Çağrı’nın önerdiği, Bertrand Russell’in Aylaklığa Övgü isimli kitabını okuyacağız. Yorum ve eleştirilerinizi bekleriz.

Gelecek oturumlarda da görüşmek dileğiyle, ironik kalmayın.

Satır Arası adına,

Eren.

Eren’in kitabı okurken tuttuğu notlar:

Eğer hayat bir bilgisayar benzetimi (simülasyon olsa idi, ironi kavramı yazılımın sözdizimi üzerindeki beklenen istisnai durumların üst toplamı olurdu. (Expected exception)

Anlaşılması açısından daha iyi izah etmek elzem: dilimizde tam bir karşılığı olmayan ironi, sarkazm ya da satire gibi sözcüklerin zahirdeki manası, çeşitli koşullardaki insan davranışlarının ve pek tabii algısının (kavramların) detaylı irdelenerek sonuçlarla (hafif edimsel varsayımda) dalga geçilmesi olarak gösterilebilir.

Elbette Soren Kierkegaard’ın üzerine bir doktora tezi yazdığı ironi kavramını basit bir “dalga geçmek” şeklinde tanımlamam okuyucu nezdinde sakil ve hatta gayrı ciddi bir yaklaşım olarak görülebilir, ancak burada kast ettiğimi açıkladığımda daha iyi anlaşılabileceğini umuyorum.

Dilin gelişimi dolayısıyla anlamların zihinde uyandırdığı imgeleri Platonvari bir yaklaşımla izlemeyi tercih edersek, kişinin anlatmak istediği kavram, ilk planda zihinde beliren soyut bir olgu halindedir. bunu idea evrenine benzetebiliriz. Kişi, aklındaki olguyu sözlü olarak ifade etmeye başladığı anda zihin düzlemindeki töz hali bozunuma uğrar ve dünyanın çapraşık anlam karmaşası içerisinde disfigüre bir şekilde var olmaya başlar. Yani, anlatılan ile tahayyül edilen arasında bariz bir fark oluşur. Bu farkı orijinal Boticelli tablolarıyla ilkokul çocuğu tarafından çizilen bir manzara resmi arasındaki fark gibi düşünebiliriz. Akılda beliren ilk imge Boticelli’nin harikulade bir pastoral çalışması iken, ifade edilen kahir ekseriyetle bir üçüncü sınıf çocuğunun iki dağ arasından doğan güneş ve dağdan aşağı akan eğreti ırmağından farklı olmuyor.

Mevzu çeviriye geldiğinde ise durumun vahameti katlanarak artıyor, çocuk tablosunu başka bir dilde ifade etmeye çalışan çevirmen, çoğunlukla elde olmayan sebeplerden dolayı bunu bize dört yaşındaki bir çocuğun evin duvarına pastel boyalar vasıtasıyla çizdiği renkler yumağı olarak aktarabiliyor.

Bir Boticelli eserinden çıkıyoruz, ancak geldiğimiz yer hevesli bir çocuğun duvarına kadar düşüyor.

Yabancı dilde yazılmış bir eseri kendi diline naklederken, kişinin (çevirmenin) kavram üzerine olumlama yapmadan, salt kavramı en iyi anlamla anlatabilmek saikiyle yorum ve muhakeme kapasitesini kullanmasında bir beis görmüyorum. Bu sebepten ki, ironiye dalga geçmek olarak bakabiliriz.

Peki, neden dalga geçmek? Safi günümüzde kullanıldığı anlam hasebiyle mi? Aslında hayır. deyişin kökenine indiğimiz vakit, kavrama aşina olmadığımız rahatlıkla görülebilir. Bozkır kavmi olan türkler, büyük göçlerine başlamadan önce denizle herhangi bir şekilde haşır neşir olmadıklarından, onların bildiği yegane yaşam biçimi sağlam toprağa basıp durmaktı. Fakat, denizle karşılaşmalarından sonra stabil olmayan (sürekli değişken) mecralardan (deniz ve okyanustan) haberdar olurlar ve gemideyken dalganın her geçişinde tüm dünyalarının kaydığının ve koşulların değiştiğinin ayrımına varırlar. İroni de yaklaşık olarak böyledir zaten, norm koşullar içinde devam eden bir anlatının tüm durumlarını değiştirerek ona yeni bir sistematik kazandırmaktır. Bu yüzden, dalga geçmektir ironi. Her dalga ile koşullar değişir, az evvel var olan anlamsızlaşır ve henüz söylenen önem kazanır.

Peki, neden yazının başında bahsettiğim şekilde, benzetim yazılımı üzerinde beklenen istisnalar olarak tanımlıyorum ironiyi?

Çünkü deniz dediğim zaman akılda uyanan imge bir su kütlesidir; ancak o deniz üzerinde dalga görüleceği istisnası her zaman beklenir.

İroninin en güzel tarafı, insanoğlunun boğuştuğu dualizm ile en iyi başa çıkma yöntemi oluşudur. Diyalektik yaklaşım dualizm paradigması içinde tikel bir barışıklık ve birlik ararken, ironi kavramın kendisini reddederek birlikten ve harmoniden ayrılır, bireyselleşir.

İroninin mütemadiyen kullanımının bireysel olarak en büyük riski ise, kişinin toprakla (toplumla) bağlantısını tamamen kaybederek daha yüksek bir us seviyesine çıktığı zannına kapılacak olmasıdır. İroni kullanıcısı için kaçınılmaz olan bu son, kişinin kendini toplumun normlarından azat olduğu fikrine kendini alıştırmasına ve alçakgönüllülük perdesinin ark

asına saklanan inanılmaz şişkin bir egoya sahip olmasına sebep olur. Bu ego, sıradan çok güzel bir kadın ya da çok yakışıklı bir erkek egosundan farklıdır; zira fiziki güzelliğinin ışıltısına kapılarak ego sarmalına düşen birey sadece bir aptaldır. Çünkü fiziksel güzelliğin ömrü en fazla on beş yıl kadardır. Aynı zamanda, fiziksel güzelliğe sahip kişi toplum tarafından zaten kabul gördüğünden, kahir ekseriyetle kendini geliştirmez. Ancak ironi ile farklılaşan kişi çoğu zaman hayranlık uyandırır; yıllara sarih oldukça albenisi artar. Bu sonsuz döngü içinde, kendini üst-insan olarak görmeye başlayacağı kesin olan birey; bu noktada durmayarak değişken bir ahlak/etik kodu oluşturur. Değişken oluşu şundandır: Kendi koyduğu kuralların kendine engel olduğunu düşündüğü anda silsileyi değiştirir ve gerekirse tüm kodu yeniden yazmayı seçer.

İşte bu ikiyüzlülük içine düşen ironi kullanıcısı, topraktan azat olarak, kendi denizini yaratır, dalgalarını büyütür ve kurallarını belirler.

Böyle bir düşüşü Camus bile tahayyül edememişti, sanırım.

Bölümlerimizin orijinal video kayıtlarını izleyebilmek için YouTube kanalımıza abone olabilir, videolara yayınlandıkları an erişebilirsiniz:
Telegram grubumuza katılın: https://t.me/satirarasi
Kitap Öneri Formu: http://bit.ly/sa_form
Güncel kitap takvimi: http://bit.ly/sa-takvim
Satır Arası YouTube: http://bit.ly/satirarasi-youtube

Podcast platformlarında Satır Arası:
Spreaker: http://bit.ly/satirarasi-spreaker
Apple (iTunes) Podcast: http://bit.ly/satirarasi-apple
Spotify: http://bit.ly/sa-spotfiy

Diğer platformlarda Satır Arası:
Facebook: http://bit.ly/satirarasi-facebook
Twitter: http://bit.ly/satirarasi-twitter
Instagram: http://bit.ly/satirarasi-instagram
Goodreads: http://bit.ly/satirarasi-goodreads
Çağrı’nın kitapları okurken tuttuğu notlar ve Satır Arası olarak edindiğimiz deneyimleri anlattığı blog yazıları: http://bit.ly/2FQaRX1

--

--