Doğa Karşısında Bir Hiçsiniz!

Gülşah başar Şahin
sec402
Published in
4 min readMay 10, 2017

Bu hikayenin en başında doğa ve insan ilişkisi var. İnsan, doğaya muhtaç bir canlı… İnsanoğlu zaman zaman doğaya hükmetmeye kalkışsa da, bunu 21. yüzyılda bile tam olarak başarabilmiş değildir. Varlığı gereği daima doğaya muhtaç kalmıştır. Bu iki kavram arasında akıl almaz bir anlaşma vardır. En büyük kuralda şudur: “İnsan daima doğa karşında yarım kalacaktır”.

“Türkiye’de “doğa” denilince akıllara “mangal yapılan bir alan” geliyor.”

Doğa hayatımızda önemli bir yere sahip… Varlığı ile birlikte bizlere güzel bir yaşam sunarak geleceğimizi belirler. Temiz bir oksijen ile ciğerlerimiz temizlenirken, doğada bulduğumuz huzur bizi stresten uzak tutar. Dinlenmek için doğanın bizlere sunduğu her imkanından faydalanmamız gerekir. Kendimizi tabiatın kucağına bırakarak bizi sakinleştirmesi, dinlendirmesini isteriz. Eda Dönmez de tabiatla, doğayla kucaklaşmayı sevenlerden…

Eda Dönmez

Eda Dönmez, 22 yaşında… Karadeniz Teknik Üniversitesi Yaban Hayatı Ekolojisi Ve Yönetimi bölümü son sınıf öğrencisi olan Dönmez, doğa ile olan ilişkisini şöyle tanımlıyor :

“Benim babam bir köy öğretmeni… Çocukluğumdan beri nereye tayini çıkarsa peşinden gidiyoruz. Gittiğim her yer de köy olduğu için doğaya yakınlığım böyle başladı diyebilirim. Kendimi tam bir doğa aşığı olarak görüyorum. Şu an ailemle birlikte Antalya’da yaşıyorum. Orada da köydeyiz ve sadece ben değil, tüm ailem doğasever insanlarla dolu... Okuduğum bölüm çok bilinen bir bölüm değil zaten. Türkiye’de sadece Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde mevcut. Abim de bu bölümün iki yıllığını okudu. Bu bölümü bir kadın olarak seçtiğimi görünce genelde oldukça şaşırıyorlar. Çünkü her ay, üç dört kere kamplara gidip sabah 06.00'da kalkıyoruz ve ormanda hayvan türleri inceliyoruz. O yüzden ilk kez duyanlar çok şaşırıyor. Aslında bunun en büyük nedeni, doğacılık dediğimiz kültürün Türkiye’de gelişmemiş olması. Okulu kazandığım zaman Trabzon’a geldiğimde yaptığım ilk şey dağcılık kulübüne üye olmak oldu.”

Eda Dönmez’in yaptığı kamptan bir görüntüsü

“İnsanlar nasıl dışarı çıkarken hazırlanıyorsa, ben de kampa gideceğim zaman kendimi doğa için hazırlıyorum”

Eda Dönmez, dağcılık kulübündeki arkadaşlarıyla yağmur çamur demeden uzun süreli kamplara gidiyor. Hava şartlarına aldırış etmeden uzun soluklu doğa maceralara kendini attığının altını çizen Dönmez, her şeyde olduğu gibi burada da güvenliğin çok önemli olduğunu vurguluyor:

“Baktığınız zaman yaptığımız şey belki çok basit görünebilir. Ancak ben ve ekibim bir kamp süresinde birçok şeyi düşünmek zorundayız. Örneğin, haftaya İkizdere’deki Ovit Dağı’na birkaç hayvan türünü gözlemlemeye gideceğiz. İlkbahar mevsimi bu türler için çiftleşme dönemi ve beş gün orada kalacağız. Mesela şu an spor yapıyorum. Çünkü sırtımızda içinde konserveler olan 17 kiloluk çantalarımızla 15–20 km yürüyüş yapıyoruz. Bunlar küçük rakamlar değil. Yokuşlarda nefessiz kalmak, ekibe yetişememek sıkıntılı bir durum... Öncelikle kendimi ve bedenimi bu yolculuğa hazırlıyorum. İnsanlar nasıl dışarı çıkarken hazırlanıyorsa, ben de kampa gideceğim zaman doğa için kendimi hazırlıyorum. Tüm bunların yanında gitmeden önce daha birçok hazırlık yapılmalı. Gideceğiniz mevsim, hazırlanmanızda çok önemli. Örneğin hava şartları gibi… Bu aylarda gittiğiniz zaman ayılar kış uykusunda olabiliyor. Onlarla karşılaşmanız ya da daha farklı türler ile ilgili eğitim almanız gerekiyor. Ben dağcılık kulübündeki kursta nasıl yürümem gerektiğinin bile eğitimini almıştım. Kulağa tuhaf geliyor biliyorum ama bu işte yokuş çıkmanın bile bir kuralı var.”

Eda Dönmez’in yaptığı kamptan bir görüntü

“Rakım yükseldikçe insan psikolojisi de değişiyor”

Eda Dönmez, insanların doğayı bildikten sonra aslında orada kalmanın ve yaşamanın da çok kolaylaştığını ifade ederken, önemli bir noktaya dikkat çekiyor:

“Böyle doğanın zorlu olduğu bir yere gidiyorsanız, bilginiz ve tecrübenizle bile bir yere kadar ilerlersiniz. Hayvanlara ve ekosistemin size sunduğu tüm zorlu şartlara ayak uydurabilirsiniz; peki, ya hava şartlarına? Burada yanınıza aldığınız eşyaların önemi ortaya çıkıyor. Örneğin, benim çadırım 3 bin lira ve bu ortalama bir fiyat. Uyku tulumuna da 1100 lira verdim. Giydiğimiz botlar bile 2500 liradan başlıyor. Demek istediğim, bu kıyafetler ortalamaya göre pahalı ve kendi içinde en uygun fiyatlar… Eğer doğada kalmaya gidiyorsanız, kesinlikle bu eşyaların en iyisini kullanmak ve almak zorundasınız aksi hâlde çok büyük zorluklar yaşarsınız. Benim Aralık ayında, eksi 43 dereceyi gördüğüm ve hayatımın en zorlu gecesini geçirdiğim bir anım olmuştu. Elimdeki malzemeler en iyisi olmasına rağmen o geceyi hâlâ unutamam. Dağın eteğinde vücudumun rengi dâhi yeşile dönmüştü.’’

“Özel günlerim ve tuvalet ihtiyacım olduğu zaman doğada zorlanmış hissediyorum’’

Dönmez, dağcılık kulübündeki ekibiyle gittiği kamp dönemlerinde kendisini en zorlayan şeyi şöyle anlatıyor:

“Bir kadın olarak doğada var olmak, benim için eşsiz bir terapi aslında… Sizlere anlatmak ve vurgulamak istediğim en önemli şey şu: “Doğaya paldır kültür gidemezsiniz!” Orası için hazırlanmanız gerek. Giderken yanına aldığın birçok şey kaliteli olmalı ve seçici olmalısın. Muhafaza edeceğin şeyleri yanına almasın. Bir pilavi bile yağsız yiyoruz, çünkü yağı orada muhafaza edemezsin. Bunun yanına kamp süresince yeri geliyor, beş gün telefonlarımız kapalı oluyor. Orada başımıza bir şey gelse, gerçekten kimsenin ruhu duymayacak. Dış dünya ile iletişim bir anda sıfıra iniyor. Özel günlerim, tuvalet ihtiyacım derken sıkıntılı zamanlar geçiriyorum. Beni doğada zorlayan en önemli detaylar bunlar ama bunun dışında orası benim yuvam…’’

Doğasever Eda Dönmez, tabiata ve doğaya bir de mesaj bırakıyor: “Lütfen hep aynı kal, hiç değişme!”

Haberin videosuna buradan ulaşabilirsiniz: https://youtu.be/lxQuouUz6ik

--

--