BOOK ANALYSIS

Freud’u ve kuramını tanımaya başlamak isteyenlere

Psikanalizin kurucusu ve psikoloji alanında şüphesiz en çok tartışılan isimdir Sigmund Freud. Kendisinin de dile getirdiği üzere o aslında yeni bir şeyler söylememiş fakat söyledikleriyle psikoloji alanında çığır açmıştır. Her tezi bir anti tezle karşılık bulmuş ve psikolojinin mihenk taşlarından biri kabul edilerek çoğu kuram ona atıflar veya onun teorisine eklemeler yaparak oluşmuştur. Kendi yazdığı pek çok eserin yanında teorilerini anlatan, eleştiren yüzlerce kitap bulunmaktadır. Rüya yorumu ve analizi alanında uzman Psikolog Calvin S. Hall da bu yazarlardan biridir ve “Freudyen Psikolojiye Giriş” isimli kitabıyla Freud’un kuramını sistematik ve geniş bir şekilde, genel bir okuyucu kitlesini hedef alan akıcı üslubuyla bizlere sunmaktadır.

Kitabı beş bölüme ayıran Hall, birinci bölümde bir tıp doktoru ve psikolog olarak Freud’un kim olduğundan, kimlerden etkilendiğinden bahsetmiştir. Yazar, Freud henüz doğmadan önce, teorisini ortaya atmış olan Darwin ve Fechner’ın insanın diğer canlılar gibi incelenebilir bir varlık olduğu görüşünün ve tıp öğrencisiyken tanıştığı Brücke’nin dinamiklerle ilgili söylemlerinin Freud’un kuramına olan büyük etkisini bu bölümde ele almıştır.

İkinci bölümde Kişiliğin Organizasyonu başlığı ile İd, Ego ve Süperego’nun ne olduğundan bahsetmiştir. Freud’a göre tam bir kişilik bu üç sistemden oluşmaktadır ve her birinin görevi ve çalışma metodu vardır. Hall, bu üç sistemi o kadar katıksız anlatmış ki okuyunca zihnimizde bir şema oluşturmayı başarabiliyor.

Üçüncü bölüm Kişiliğin Dinamikleri başlığı ile bizlere id, ego ve süperegonun nasıl işlediğini ve çevreyle nasıl bir ilişki içinde bulunduğunu anlatır. Psişik enerjiden ve bu enerjinin dağıtılıp aktarılmasından, içgüdülerden, kateksis ve anti kateksislerden, bilinç ve bilinçdışından, anksiyetelerden bahseder.

Dördüncü bölüm Kişiliği Gelişimi başlığı altında Ego Savunma Mekanizmaları’nı ele alarak başlar ve en önemli savunma mekanizmaları olan bastırma, yansıtma, yön değiştirme, karşıt tepki oluşturmadan bahseder. Bu bölümde bizce dikkat çeken nokta; hepimizin bildiği ya da bir yerlerden duyduğu “bastırma” mekanizmasında bastırdıklarımız nereye gidiyor sorusunun cevabını veriyor olması.

Beşinci bölümde Sabit Kişilik’ten bahseder ve kişilikteki değişikliklerin önemli bir kısmının yaşamın ilk yirmi yılında gerçekleştiğini söyleyerek kitabı sonlandırır.

Diğer Freudyen kitaplardan farklı olarak bu kitapta Freud’un kişilik gelişimini 0–6 yaş aralığında sınırlamadığını görürüz. Kuramını daima değiştirmiş, düzeltmiş ve geliştirmiştir. Önceleri sadece cinsellikle açıkladığı libido kavramını yaşamının son yıllarında tüm yaşam enerjileri ile açıklaması sürekli bir gelişim içinde olduğuna bir kanıttır.

Başta da söylediğimiz gibi Freud pek çok konuda eleştirilmiştir fakat eleştirinin dozu artıp tamamen bir reddedişe dönmesi bizleri, psikoloji biliminin en üretken beyinlerinden birini göz ardı etmek gibi büyük bir hataya düşürür. Bu sebeple; yazarın oldukça objektif kalmaya çalıştığı, somutlaştırma adına her kavramı örneklerle açıkladığı, psikoloji bilgisi sınırlı olanların bile kolaylıkla anlayabileceği bir üslupla yazdığı bu eseri sizlere tavsiye ederiz. Keyifli okumalar.

Hümeyra Büşra Doğan
twitter.com/humeyra_busra

http://ruhunakitap.blogspot.com.tr/2016/10/freudu-ve-kuramn-tanmaya-baslamak.html

Her şey biraz eksik, otostop “dahil”

I.
“Bazıları anlatmaz, işte ben anlatıyorum, en başta kendime.
Anlatıyorum ki inanayım yaşadığıma.”

II.
“Dilimdeki düğümü çöz de anlasınlar beni.”

Aslında kronolojik olarak bu iki sözden, duadan, ikincisi önce söyleniyor kitapta. Hatta kitabın giriş cümlesini oluşturuyor. Fakat ben yazımı yazarken bu sıralamayı değiştirme ihtiyacı hissettim çünkü talim olmadan tatbik, tatbik olmadan tebliğ olmaz. Varlığı anlamlandırılamayan bir yaratığın tarifi yapılamaz.

Ümit Aksoy da yeni kitabı “Her şey biraz eksik, otostop hariç”de varlığını tarif etme imkanı bulduğu her şeyin aslında ne kadar eksik ve kusurlu olduğunu anlatıyor bize. İstanbul’da fakat içi dışı köy olan, çamur deryası Haramidere’de başlıyor bu süreç:

Adı bende saklı Haramidere’ye taşındığımızda tam tamına beş ev vardı mahallemizde. Ve ne zaman bu beş evi hatırlasam, nedense bir “Türkiye Haritası” gelir gözümün önüne: İstanbul, yani bizim ev; az aşağımızda bizden daha rahat oldukları her hallerinden belli, kaçak elektrikte çığır açan Arif amcaların evi, yani Muğla; ta aşağıda ufkumun sınırını çizen, “uzak ev” diye kısaca anlattığımız ahşap ev, yani Hatay; bizim evin sol paralelinde yürüme mesafesi beş dakika uzaklıkta olan Şerife teyzelerin evi, yani Van ve son olarak, dünyanın bütün kuzey rüzgârlarına açık, güzel memleketimin kuzeydoğu sınırını anlatan Şengül ablaların evi, yani Artvin. İşte, kabaca böyle bir haritaydı bizim Haramidere.

Türkiye haritasında çizilen il sınırlarının samimiyeti yazarın hayatında devam edemiyor maalesef… Şive ve ağız farklılıkları, yemeklere konulan salçanın yemeğin tümüne oranı gibi “ayırmayan ayrımlar” sınıf, cinsiyet, görünüş ayrımına dönüşüyor. Bu yaşam hikayesine sınır çizilecekse şayet daha gaddarca olmalı. Çünkü sınırın öte tarafında merhametsiz “üst sınıf” insanlar varken sınırın bu tarafında yok sayılmak istemeyen insanlar bulunuyor.

Yok sayılan, görmezden gelinen insan canlısı bu duruma iki tepki geliştirir: birincisi durumu kabullenmek ve varlığının bir anlamı olmadığına inanmak; ikincisi durumu reddetmek ve varlığını ispat için mücadele etmek. Kitapta bunca ayrıma, dışlanmaya, yok sayılmaya, görmezden gelinmeye maruz kalan çocuklardan birkaçı var olduklarına önce kendilerini inandırmak için “dünyayı gezen, biraz serkeş, çokça yalnız ama özgür bir adamın hikayesi”ne yani otostopa tutunuyor. Üç kişilik esmer arkadaş grubuyla bu maceraya atılan yazar Red Kit, Yalnız Kovboy edasıyla yolculuğa tek başına devam ediyor ki varlığın anlamlandırılması tek başına verilecek uzun bir mücadeledir.

Bu mücadelede yazar bize otostopun raconundan, çocukluğundan yetişkinliğine dek süregelen otostop deneyimlerinden bahsederken aslında bu savaş meydanında kılıcını nasıl savurduğunu, nasıl hücum ettiğini-geri çekildiğini, tehlikeye karşı hangi hamleler yaptığını anlatıyor. Yenilgiler çoğaldığında yok olmayı reddederek, adeta bir gövde gösterisi ile kendini saldırıya açık halde karanlığa bırakıyor.

Her şey biraz eksik, otostop hariç diyor yazar fakat her şey biraz eksik, otostop “dahil”. Otostopun eksikliklerini sıralamayacağım ama otostopu her şey ile birbirinden ayıran, onu yazara “tam” gösteren; otostopun eksiklikleri kabul eden, kusurları örten tarafı. Savaş yaralarından tiksinmeyen, onları sarıp sarmalayan, başarısızlığını şefkatle karşılayan tarafı. Her şey ve herkes biraz koşulsuz kabul etse, yenilgi anında dahi destek olsa, kusurları örtse kimse kendini işe yaramaz, beceriksiz ve yalnız hissedip var oluş sancısı çekmeyecek. Varlığını ispat için savaş meydanlarına atılmayacak. Anlaşılmaktır bu mücadelenin özü. Yazar yaşadıklarını anlatıyor ki önce kendisi kabul etsin varlığını-yaşadıklarını, inansın bu mücadelenin-varlığının sahiciliğine, değerine. İnansın ki bize inandığını anlatabilsin, dili düğümlenmesin. Anlatabilsin ki anlayalım, anlayışla karşılayalım, kabul edelim.

Her şey biraz “aynı”, otostop hariç. Yazarın verdiği mücadele hepimizle biraz aynı olduğu için kitap böyle de tanımlanabilir. Çünkü onunla sadece savaş meydanlarımız farklı. Kimimiz var oluş savaşını kürsülerde canhıraş bağırarak, kimimiz diploma toplayarak veriyoruz. O halde kendi mücadelenizin yollarda, asfalt kokusuyla nasıl şekillendiğine şahit olmak isterseniz Ümit Aksoy’un “Her Şey Biraz Eksik, Otostop Hariç” kitabı Raskol’un Baltası’ndan çıktı. Keyifli okumalar dilerim.

Hümeyra Büşra Doğan
twitter.com/humeyra_busra

http://ruhunakitap.blogspot.com.tr/2016/09/her-sey-biraz-eksik-otostop-dahil.html

Read “BOOK ANALYSIS” on a larger screen, or in the Medium app!

A button that says 'Download on the App Store', and if clicked it will lead you to the iOS App store
A button that says 'Get it on, Google Play', and if clicked it will lead you to the Google Play store