Ortak Bereket — Bütüncül Adalet ve Kalkınma

Türkiye’de Güncel Problemler için Çözüm Önerileri

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
16 min readJul 15, 2017

--

Türkiyenin ezoterik nizam katılımını en son kontrol ettiğimde %7 oranında çok düşük bir değer alıyorum. Atatürk inkilap devrimini yaptığı sırada bu sayı %50'yi geçiyordu. Köy Enstitülerinin kapatılması yüzünden sayı giderek azaldı. İnsanlar şehir hayatına merak salıp iyice şehirleri doldurunca da muratlarından koparak esasını unutmaya; stres, hastalık ve umutsuzluk içinde çarpık yapılaşma ve alelacele işler yapmaya başladılar. Doku ve değer kaybı oldu. Bütün ülkeye tren rayları döşenerek, küçük şehirlerin kalkınması gereken yerde herkes büyükşehirlere akın edince haliyle uzay ve teknoloji çağında tam olarak yerleşememiş tarım toplumu gelişip sivrilmek yerine avcı-toplayıcı zamanlardaki gibi düzensiz davranmaya başlarsa, bu ülkenin iş gücü homojen bir şekilde dağılmaz ve bu sayı herkesin kendi geçim derdine düşmesiyle %7'lere de geriler.

18 Mart 2018 : Bu oran %12'lere çıktı.

Bu oran öyledir ki şu an %35 olsa Dolar kuru 1.2 TL’ye kadar iner ve 20 yılda şehirler doku-kültür kazanır, öyle şimdiki gibi buğday ve et gibi çok temel gıdaları ithal etmeyiz. Her şeyden önce bu oranın yükselmesi toplumda akıl ve vicdanın hayati değerler gözetilerek gelişimi üzerine kurulur. Ezoterik nizama katılım evrensel ve ilahi yasaların insanların özgür iradeleri ve gönüllü katılımıyla doğaya, topluma ve insanlığa özgeci bir yaklaşımla bütünün hayrı için hizmetiyle mümkündür. Bu sadece kültürel sınırlar içinde değildir ve bütün ulusları ve kültürleri kapsar. Burada bütüncül kapsam gözetilmelidir. Ezoterik nizam İnsanı İlahi plan ile kavuşturan yapılaşmaların tamamıdır ve kutlu değerlerin gerçekleşmesini sağlar. Bir bağlamda bu ideallerin gerçekleştirilmesi için şarttır.

Bu oranın yükselmesi için ezoterik nizam katılımının toplumsal hizmet ve sosyal sorumluluk üzerinden homojen bir şekilde ülkeye dağılması çok önemlidir. Bilinç sadece şehirlerde kaldığı zaman bu oran yetersiz olur ve bir toplumu acizleştirir; en temel problemlere bile çareler uygulanamaz. Her şeyden önce topluma direkt olarak etki eden bireylerin kendi veya içlerinde bulundukları özel grupların menfaatlerinin ötesinde bütünün menfaatini gözeterek hareket etmesi ve olası problemleri önceden önleyecek önlemler alması önemlidir.

Bu homojen yapının sağlanması için en önemli güç geçmişte Köy Enstitüleri sayesinde sağlanıyordu. Köy Enstitüleri varken zaten herkes kendi alan ve ortamının bakımını ve inşaasını sağlayabilecek donanıma sahip olur, böylelikle bütün ülkeye yetecek tarım, hayvancılık ve sanayi ürünleri çıkabilir.

Bugün Köy Enstitüleri tekrar açılırsa, bunun içeriğinde Köy ve Tarım işleri kadar Sanayi ve Bilişim-Teknoloji de olması gerekir. Çok uluslu sermaye sahiplerinin bir ülkenin içinde bu kadar açgözlü bir şekilde pay almasının önüne geçilmezse köyler boşalır ve ülke verimli toprak ve genç nüfusuna rağmen dışarı bağımlı hale gelir. Küçük ve Orta Esnaf zaten kırıldıktan sonra yeni girişimciler de ne kadar kredi kolaylığı sağlanırsa sağlansın belini doğrultamıyor, haliyle doluluk yüzünden verimsizleşen büyükşehirlerde trafikte her gün saatler kaybedildiği kadar, nerede ne kadar hangi kalemden ne kadar sermaye ile dükkan açıldığı kontrol edilmeden, saha araştırması yapmadan kimse kimsenin ne yaptığını ettiğini bilmeden yatırım ve girişim faaliyetinde bulunursa emeği de parası da zamanı da çöpe gider.

Modern Köy Enstitülerinin Bütüncül olarak Sosyal Ekonomik ve Çevresel ihtiyaçları göz önünde bulunduran Pratik ve Teorik içerikli eğitim programlarına ihtiyaçları vardır. Teorik içerik genel nüfusun akıl ve zeka seviyesini yüksek tutmak içindir, köylüyü teorik açıdan aciz bırakmak en büyük hatalardan biridir ve toplum genelinde iletişim kopukluğuna sebep olur. Benim şu an söyleyebildiğim kadarıyla bir köy enstitüsü Eğitim Teknolojilerinden de faydalanarak en az 18 yaşına kadar süren, örgün eğitim boyunca verilen sertifikaların yanı sıra örgün eğitim bitiminde Meslek Lisesi düzeyinde diploma verebilen bir eğitim yapabilmelidir. Bunun üzerine Köy Enstitülerinden gelişmiş olanları bölge köylerin mesleki eğitmen ve öğretmen ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde eğitim yapabilmelidir. Hepsinde öğrenci ve öğretmenlerin barınabilmeli. Kütüphane, yatakhane, çalışma odası, internet-bilgisayar, banyo, mutfak, yemekhane, kırtasiye, ayniyat ve kantin birimlerine sahip olmalıdır.

Köy Enstitülerinin tekrar açılması sayesinde atanmayan öğretmen, hemşire ve memurun yanı sıra gelişmeyen bölge kalmaz. Köy Enstitüleri sadece eğitim değil, bulunduğu bölgenin ihtiyaç duyduğu üretim ve hizmet faaliyetlerini de yürütebilen kurumlardır.

Kuruluşundan itibaren kendi temel ihtiyaçlarınının tamamını ve spesifik ihtiyaçlarının önemli bir kısmını dış desteğe ihtiyaç duymadan ürettiği ürünleri satarak ve civarda sağladığı hizmetler karşılığında sağlayabilmelidir. Böylelikle her köy daimi olarak kendi değerini üretebilir.

Bulunduğu bölgenin coğrafi şartlarına uygun olacak şekilde özelleşerek eğitim içeriğinde: Temel İlk ve Orta Öğretim, Hayat Bilgisi, Matematik-Geometri, Türkçe, El Sanatları, İngilizce ve Yabancı Diller (Kürtçe, Arapça, Çince, İspanyolca, Rusça, Türkmence ve diğer diller), Sosyal ve Fen Bilimleri, Köy İşleri, Beden Eğitimi, Türk ve Dünya Klasikleri, Edebiyat, Türkiye ve Dünya Kültürü, Tarih, Siyaset, Mantık, Müzik, Resim, Dans ve Folklör, Toplum Güvenliği, Belge Yönetimi, Geleneksel Tarım, Modern Holistik Tarım, Tohumculuk, Gübrecilik, Arıcılık, Balıkçılık, Hayvancılık, Ormancılık, Tarım Araç ve Gereçleri, Entegre Sanayi, İnşaat, Restorasyon, Geri Dönüşüm ve Değerlendirme, Hijyen, Çocuk Bakımı, Hasta ve Yaşlı Bakımı, Psikoloji Destek ve Rehberlik, Pedagoji, Eğitim Teknolojileri, Çevirmenlik, Aile ve Çocuk Sağlığı, Evlilik ve Cinsellik, Çevre ve Tabii Kaynakları Koruma, Madencilik, Dokuma, Lokal Habercilik, Alternatif ve Sosyal Medya, Geleneksel Tıp, Alternatif Tıp / Şifa, Kuaförlük, Terzilik, Kesintisiz Enerji Sağlama, Köy ve Kalkınma İşleri, İnşaat, Otomobil ve Makine Tamiri, Elektrik, Elektronik, Su ve Doğal Gaz Tesisat, Teknik Servis, Bilgisayar, İnternet, Kamu İşletme, Endüstri ve Teknik Meslek konularında kısa ve uzun süreli bölgesel ihtiyaçları karşılayan modüler eğitim programları içerebilir. Yılın belli bir kısmında bitirebilen kısa süreli eğitim programları bittikten sonra diğer Köy Enstitülerine taşınarak her bölgeye bilgi ve tekniğin yayılmasını sağlayabilir ve diğer eğitimlerin yapılması için zaman ve imkan açar. Böylelikle Köy Enstitülerinde çalışan eğitmenlerin çoğunun gezici olması ve eğitimlerini bütün köylere taşıması uygun bir kalkınma planının ana dinamizmini oluşturur.

Köyde yaşayan nüfusun aslında Televizyon ve Gazete almasına gerek bile yok. İnternet, Sosyal Medya, Telefon, Tablet ve Bilgisayar varken TV ihtiyacı da bu aletler aracılığı ile gidilebilir ve kendilerini asıl ilgilendiren Lokal-Alternatif Medyaya ulaşım sağlayabilirler. Böylelikle sürekli propaganda izlemek zorunda da kalmazlar. Yenilenen teknoloji ile yerine yenileri alınan 2. el ürünler köylerin kalkınması için yer değiştirebilir. Köylerden kentlere göçün önemli sebeplerinden biri teknolojinin kentlerde bulunmasıdır. Ancak kentlerde birikme yapan teknoloji artık köylerde de değerlendirilebilir.

Köy Turizmini arttırmak için önerebileceğim en uygulanabilir yollardan biri Sanatçıların ve Güzel Sanatlar Öğrencilerinin yaptıkları işleri ve projeleri köylerde açık alanlara ve kapalı galerilere yerleştirmesi ve böylece her köyün içinde sanat eserlerinin biriktirilmesidir. Böylece köyleri dolaşmak bir galeri veya müzeyi gezme deneyimine benzer. Bu yolla sanat ve kültür turizmi ile köy turizmi birleştirilebilir. İnsanların ziyaret ettiği köyler ilerleyen yıllarda köylerde kalkınmaya sebep olup kentlere olan göç azalabilir.

Hayvancılık faaliyetlerinin özellikle köylerde yaygın ve etkili bir şekilde yapılması ortak bereket için en uygun olandır. Et, süt, yumurta gibi hayvansal gıdanın yanı sıra deri ve yün gibi hayvansal ürünlerin kapitalist şirketler yerine köylere yaydırılarak üretilmesi bütün köylerin geçimini sağlamasını sağlar. Bu ürünleri toplayan ve işleyen tesisler her ilde kurulabilir ve her yerel birim kendi hayvansal ürünlerini üretebilir. Bu tesislerin sahibi halk olmalıdır. Hayvancılıkta kapitalist bir yaklaşıma sahip olmak bir ülkenin bereketini oldukça azaltır.

2018 Ağustos ayında Türkiye’nin brüt dış borcunun 466,7 milyar USD (Amerikan Doları) olduğunu gözeterek bir hesap yapmamız gerekir. Dünya çapında dolaşan paranın tamamını USD’ye çevirirsek 10.5 trilyon USD gibi bir değer elde ederiz ve Dünya’da toplam 60 trilyon USD kadar para var. Bu durumda Dünya’da dolaşan paranın %4.6 kadarı Türkiye’nin dış borcuna eşdeğer oluyor. Bir ülke böyle bir borçla dışarıya çok bağımlı hale gelir. Bu parayı bir şekilde toplamamız ve dış borcumuzu kapatmamız gerekir.

Bu borcun hali hazırda oldukça ciddi sonuçları vardır ve bu borcun hesabı muhakkak Türkiye’den sorulacaktır. Türkiye’ye borcu olan ülke oldukça azdır. Dış borç devleti dışarıya bağımlı hale getirir ve gizliden gizliye yönetime fesatlıklar ve kapitalist menfaatler karışabilir. Her ne kadar Amerika Birleşik Devletlerinin dış borcu 21 trilyon USD olsa bile bir çok ülkenin de ABD’ye borcu olduğu için ekonomileri stabil halde olabiliyor. ABD yine ürettiği ve yüksek bir ihracat oranına sahip olduğu için ekonomik bağımsızlıkları yine Türkiye’den daha iyi durumda ancak ülke yönetiminde yine açıklıklar var.

Dış borç bu hale geldikten sonra yeraltı kaynaklarımızı da yabancı odaklara vermek durumunda kalabiliriz. Dış borcun bu hale gelmesi tam olarak bu hamlenin yapılmasına zemin hazırlıyor olabilir. Böyle bir durumda hiçbir şey üretemeyen ve ihraç edemeyen bir hale geliriz.

Ekonomik bağımsızlığımız için üretmemiz ve ihracat yapmamız şart. Bütün madenlerimizi işletmemiz ve hepsini hammaddeden son ürüne kadar verimli bir şekilde üretmemiz gerekiyor. Bütün köylerin etkili bir şekilde hayvancılık ve tarımla ulaşmaları ve atölyelerde üretim yaparak hem ülkedeki ihtiyacı karşılaması hem de Dünya’ya ihracat yapması gerekir.

Türkiye gelişim ve kalkınma açısından kesinlikle hazıra konarak yarınlara umut besleyebileceğiniz bir ülke değildir. Köylerin dönüşüm geçirerek daha verimli ve daha kaliteli yaşam standartlarını sağlaması için yatırım bölgeleri haline gelmeleri gerekir. Herkes şehirlere gelirse köylerde kimse iş yapmaz. Konsantrasyonun ülke geneline dağılması gerekir. Bu yüzden faaliyetler her yerde yürütülmeli, her şehir ve ilçe kendi kendini değerlendirebilmelidir. Şehirler hazır ortam diye şehirlere göç etmek büyük bir yanılgıdır. Şehirler her şeyden önce bu kadar kapasiteye sahip değildir. Sağduyulu bir şekilde baktığımızda İstanbul en fazla 12 milyon kişiyi sağlıklı bir şekilde kaldırabilir. Acele ve stresin azalmasıyla daha sağduyulu bir şekilde büyükşehirlerin içine işleyebilir ve değeri arttırabiliriz. Genç nüfusun kalkınmakta olan il ve ilçelere taşınması gerekir. İstanbul’da toplu konut yapan sadece kendi cebini düşünüyordur bu noktada.

İnşaat sektörünün büyükşehirlere yeni yerler yapmasına gerek yoktur. Kentsel dönüşüm ve kentsel verim konusunda uzmanlaşan inşaat firmaları büyükşehirlerde kalıp, diğer inşaat firmaları faaliyetlerini ihtiyaç duyan illere ve ilçelere yaymalıdır. Büyükşehirlerin özellikle binalarla yoğunlaşmış bölgelerinde kentsel dönüşüm yapılırken açık alan yapılması gerekir. Büyükşehir çevrelerindeki ormanlık alanlarda kesinlikle inşaat için kesim yapılmamalıdır. Ayrıca inşaat firmaları sadece konut değil, devlet ve kamu binaları, demiryolları, ulaşım, işlevsel binalar yapma yönünde faaliyet değiştirmelidir. Para kazanmak için iş yapmak yerine toplumsal ihtiyaçlara yoğunlaşılmalıdır.

Değer kaybeden bir ülkede kazanılan para da değer kaybeder. Bu yüzden para değerin sabit bir ölçüsü değildir. Asıl değer ürün, işçilik, özgünlük, emek, bilgi, verimlilik, kalıcılık, adalet ve hizmette toplanır. Adaletsiz bir ekonomide değerler çatırdar ve içe çöker. Bunun toplum içinde birebir ve grup ilişkilerinin bozulması veya suç oranlarının artması gibi bir çok doğrudan veya dolaylı olumsuz etkisi olur.

Büyükşehirlerin kendi içlerinde detay ve işlev kazanarak değerlenmesi önemlidir. Kalabalık ve yoğun bir nüfusa ev sahipliği yaparken bunun ekonomik ve sosyolojik alt-üst yapıları iyice düşünülüp planlanmadan hareket edildiğinde verimsiz bir kentleşmeye sebep olur. Haliyle herkes yaşıyor diye alelacele iş yapılması durumunda da yaşam standartları zenginler dışında herkes için yere çakılır. Bütün İstanbul’u alışveriş merkezi haline getirmenin bir manası yok. Aynı semtte aynı işi yapan cafe ve restoranlar zaten talep edilenden fazlasını sunuyor ve bu da gıda israfına sebep oluyor. Bir şehirin her bölgesine gün içinde belli oranlarda yoğunlaşan nüfusun her gün tüketebileceği belli bir porsiyonu vardır. Herkes yemek yapabiliyor diye girişimciliğe soyunanlar akıllarına ilk gelen gerçekleştirebildikleri fikir olduğu için özellikle büyükşehirlerde restoran veya kafe açmamalı, midemizin bir sınırı var. En basitinden bazı yerleşimlerde bir Çamaşırhane-Kuru Temizleme, Çizgi Roman, Dergi, Matbaa, Bilgisayarcı, Kitapçı, Veteriner Kliniği veya Oyuncakçıya ulaşabilmek için alışveriş merkezlerine veya başka semtlere gitmek gerekebiliyor.

Herkes iş bilmediği için büyükşehirlerde lokanta açarsa bu lokantalardan çoğu masraflarını ve çalışanların maaşlarını bile zar zor denkleştirir. İşportacılara, telefonculara, elektrikçilere, emlakçılara, inşaat firmalarına ve teknik servislere köylerde ve gelişmekte olan şehirlerde de ihtiyaç var. Ülke genelinde de diğer illerde bu türden girişimlere ihtiyaç varsa, başka bir şehirde yapmasını tavsiye ederim. Büyükşehirlerde bu ortaklıklar ile daha etkili bir şekilde yapılabilir. Büyükşehir ve diğer şehirlerde toplumun ihtiyaç duyduğu bir çok sivil hizmet alanı vardır ve restoran-cafe-butik mağaza açarak bu ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak alan ve imkanların önü kapanır.

Özellikle rahatsız olduğumuz ve şikayet ettiğimiz konularla ilgili çözümler sunan hizmet, üretim ve denetleme birimleri için her yerleşim alanında boş alan tahsis edilebilmelidir. En basitinden Şaman veya Şifacıların çalışabileceği Geleneksel-Alternatif Tıp hizmet birimleri bir yerleşimin maddi, manevi ve ruhani sağlığını sağlamak ve korumak, toplumu bir arada tutmak, eğitim, bilgi paylaşımı ve farkındalık aşılamak için çok yerinde olur. Alternatif ve bitkisel ürünlere dayalı Eczanelerin açılması da önemli bir ihtiyaçtır. Ayrıca her Semt ve Mahalle sakinlerinin birleşerek yaşam alanlarının problem ve ihtiyaçlarını tespit ederek bunları birlikte karşılama yolunda Danışmanlara ve Bilirkişilere ev sahipliği yapan Çözüm Merkezleri kurabilir. Böylelikle belediye ve kamu yönetimi birimleri ile vatandaşlar arasındaki ilişki de rahatlar. Yerel medya organlarının kurulması sayesinde herkes birbirinden haberdar olur.

İnşaat, ulaşım, üretim konularında büyük işlerin yapılma kalitesi aceleye gelmez. Malzeme, tasarım ve planlama kalitesi düşük olan binaların kiralık ve satılık ederleri sadece merkezi lokasyon, ulaşım kolaylığı ve muhit prestiji gibi konularla şişerse aslında bu sadece verimsizlik ve ulaşılamazlık yaratır. Şimdi insanlar ev sahibi olmak için kapasitesini aşmış bir şehirde tam olarak yerleşik düzen oluşturmamış semtlerde yeni konut projelerine yatırım yapıyor ve ihtiyaçlarını karşılamak için şehir içinde seyahat etmesi gerekiyor. Halbuki konutlaşma her ilde basiretli bir şekilde yapılması lazım. Başka illerde ev sahibi olmayı da öğrenmeliyiz. Ayrıca bir çok ilin kentsel dönüşümle birlikte kaliteli konutlara ihtiyacı var sadece büyükşehirlerin değil. Yaşam alanlarımızda her zaman kalite gözetmeliyiz. Bu işte acele etmek sürekli verimsiz kalan bir meşguliyet ile birlikte enerji, zaman ve para kaçakları yaratır. Ucuza kaçmanın uzun vadede değer kaybı da oluşturduğu gözetilmelidir. Bir bina yapılırken sonrası gözetilerek planlanmalı ve odaları nizami ve kullanışlı olmalı, duvarlarda ve camlarda ses ve ısı yalıtımı bulunmalıdır. Kalorifer boruları zemin altında zigzak yaparak veya dolaşarak geçerse, daha küçük ve daha az sayıda radyatörler kulanılarak eşyalar için alan açılabilir veya hiç radyatör ihtiyacı olmaz. Tavan yeterli yükseklikte ve kapı eşikleri yeterli genişlikte olmalıdır. Odaların şekli kargacık burgacık olmamalıdır. Tuvalet ve mutfaklarda borular montaj için matkapla delinmeyen yerlerde köşelenmeli ve geçiş yapmalıdır. Amerikan mutfaklarda musluklar duvar tarafında olmalıdır. Ocak ile kombi yakın olmamalıdır, mümkünse kombi mutfak dışında tutulmalıdır. Kanalizasyon bodrum kattan daha derinde olmalıdır. Apartman girişleri ve asansör boşluğu yeterli genişlikte ve taşınma durumlarında zorluk çıkarmamayacak şekilde dizayn edilmelidir. Apartman dairelerine bir piyano, büyük buzdolabı veya çek-yat rahatlıkla zarar görmeden girebilmelidir.

Global çapta medya, eğitim, inşaat, toprak, para, ekonomi ve politik reformların kapıda olduğu bir çağda Türkiye’nin değişen dinamiklere ayak uydurması için ilk öncelikle özerk sermaye hakimiyetinin ülke geneline yayması ve Altınını koruması gerekir. Yabancı sermaye Türk Lirası tutmak yerine Altın almayı tercih eder ve Türk Lirasının değerini düşürür. Para reformunun en önemli dayanağı Crypto Para Birimlerinin açığa çıkmasıdır ve Crypto borsası kağıt paraların yerini alacak kredili sistemlerin yanı sıra güvenliği arttırılmış e-cüzdanlarla sanal değerler oluşturulacaktır. Değerin Altın yerine sanal ortama ve bilgiye transferine geçiş sırasında Türkiye’nin her şeyden önce aklın yolunu seçerek Bilgi, Donanım, Yazılım, Teknoloji Fikir, Sanat, Kültür ve Bilim üretmesi gerekir. Geçiş döneminde bu alanlara asılmayan bir ulus ekonomik açıdan çok değer kaybederek ekonomik açıdan bağımlı hale gelebilir. Türkiye şu anda hali hazırda dışarıya ve yabancı sermayelere çok bağımlı bir ülkedir. Bilgi arttıkça altına sabitlenen değer oranı yerini bilgiye sabitlenmiş ekonomik değere bırakırken çok akıllı davranmak önümüzü görebilmemiz ve bilgi üretebilmemiz gerekir.

Yabancı Dilde bilgilerin Türkçe’ye çevirilmesi çok önemlidir. Bir çok alanda Türkçe kaynaklar yeterli değildir. Yabancı kaynaklara erişim yapmayan Türk yazarlarının yazdıkları eserler ve araştırmalar da Dünya çapında kalite seviyesinden daha düşük kalmaktadır. Dünya ile aramızdaki dil bariyerinin kaldırılması ülkenin bilimsel, sanatsal, ekonomik, politik ve kültürel gelişiminin önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Grafik sanatçılarının, akademisyenlerin ve öğrencilerin yerli ve yabancı kaynaklardan elde ettikleri bilgileri özetleyen veya genel bilgi veren Türkçe infografik görsel malzemeleri gönüllü olarak üretmeleri genel kültür ve farkındalığın artması için çok önemlidir. Güncel durumlardan bahseden infografikler önemli bilgilere çok daha hızlı ulaşılmasını sağlar, böylelikle bilim, ekonomi, tıp, sağlık, kültür ve politika konularında sahip olduğumuz bilgilerimizi ve düşüncelerimizi güncelleyebiliriz.

AVM’lerin hepsinde aynı yabancı şirketler bulunmakta ve bu şirketlerin Türk hissedarları ise çok küçük bir kitleden oluşmaktadır. Şirketlere ve bunların arasında çokuluslu yabancı sermayelere aslında Dünya çapında ekonomik adalet için büyüme sınırı koyulmalıdır. Çokuluslu bir şirket çok büyüyerek ulusal ve yerel şirketleri sindirdiğinde, çok önemli bir ekonomik unsur olan girişimcileri kendi çalışanları pozisyonuna indirmemelidir. Herkes kendi benimsediği ve sevdiği işi özgür koşullar içinde yapabilmelidir. Bu durum üzerinden AVM’lerde hızlı tüketim hedefleyerek kitlesel olarak ürün satan giyim, teknoloji, gıda, kitap-yayıncılık, telekomünikasyon devleri yerine her AVM’nin içinde her türden hizmet ve ürün sağlayan serbest, yerel, küçük-orta çaplı şirketlerin de faaliyet gösterebilmesi gerekir. AVM’ler belli şirketlerin açgözlü ve gururlu tekeli altından kalkmalıdır.

Ayrıca zincir süpermarketler de ülke genelinde bir ekonomik kırılma yapmaktadır. Süpermarketlerin kaldığı yerde lokal bakkallar da bu süpermarketlerden hisse sahibi olarak gelir dağılımının eşitlenmesini sağlayabilirler. Bakkallar yüksek miktarda ürün satın alamadıkları için toptan satın alımlarda süpermarketlerden daha dezavantajlı durumda kalıyorlar ve perakende fiyatlarına yansıyor. Haksız rekabet yüzünden süpermarketlerin girdiği yerde bakkalların yaşam standartları direkt olarak düşüş yaşıyor. Ülke genelinde değer kaybı olduğu zaman hayat kalitesi düşen akraba/dost/komşu bile bakkallarına sahip çıkamıyor. Ayrıca bir sokakta bir çok zincir süpermarket birden konuşlanırsa esnafa pay kalmaz. Bu durumda bakkalların süpermarketlerden pay alması ve işletmeleri gerekir. Süpermarket zincirleri buna yanaşmadığı durumda bütün bakkal sahipleri birleşerek kendi süperbakkallarını açabilir veya ürünleri toptancılardan bir semtin bakkalları birleşerek ortaklaşa daha ucuza alabilir ve fiyat denkliği/eşitliği sağlayabilirler. Toptancılar ve üreticiler zaten süpermarket zincirlerine sattıkları kadarıyla da yeterince kâr ediyorlardır diye düşünüyorum.

Eğer bakkallar birleşirse ve zincir süpermarket sayısı azalırsa yine mahallelerde ihtiyaç duyulan sosyal tesis, toplumsal hizmet ve iş kollarına tahsis edilebilecek boş dükkanlar ve alanlar kalır. Böylelikle hem işsizlerin hem de ev hanımlarının komşularıyla toplanarak vakit geçirebileceği, çalışabileceği, bir şeyler üretebileceği ve yaşadıkları bölgelerin ihtiyaçlarını tespit ederek problemlerini çözebileceği alanlarımız olur. Bu alanlar sivil toplum kuruluşlarının geçici ve kalıcı hizmetlerine, evsizlerin konaklamasına, sosyal sorumluluk ve dayanışmaya tahsis edilebilir. Bu alanlar ayrıca sokak ve mahallelerin kendi özel ihtiyaçlarına göre de muhtarlıklar üzerinden demokratik bir şekilde karar vererek tahsis edebilecekleri yerler olabilir. Böylelikle sosyal sorumluluk ve ihtiyaç gözeten taze ve parlak fikirlere sahip genç girişimciler için imkan sağlanabilir. Toplumlar katiyen kendi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelen girişimcilerine sahip çıkmalıdır.

Özellikle telekomünikasyon şirketlerinin devlet tarafından vatandaşlarla birlikte satın alınarak ulusal boyutta tek bir kuruma sabitlenmesi rekabetten çok hizmet kalitesini ön plana çıkaran çok stratejik bir hamle olacaktır. Her yerde 3 büyükler oynamak yerine halkın hisse sahibi olduğu için birim ücret avantajına sahip olduğu bir dev telekomünikasyon şirketi bütün uluslara yeter. Böylelikle her yere aynı hizmeti başka şirketler adına sağlayan 3 dükkan, 1 tane dükkana düşer, çalışan sayısı aynı kalır veya bir kısmı yeni dönemle ortaya çıkacak olan yeni iş kollarındaki çalışan açığını kapatmak için yönlendirilebilir. Ulusların aynı hizmet ve ürünler üzerinden birbirleriyle yarışan kurumlardan çok kaliteli hizmet ve ürünlere ihtiyacı vardır.

Hızlı tüketim iyi tüketim değildir. Ekonomiyi asıl değerlendiren unsur iş hacmi, büyüme, kar marjı, ciro, para akışı değildir. Değer algı ve yargılarımızı bundan daha önemli hususlara sabitlemek önemli bir gerekliliktir. Stabil değişim içinde zaruri ihtiyaçların kesin tatmini ve daimi gelişim çok daha önemli bir değer unsurudur ve uzun vadede yapıların yenilenerek korunmasını sağlar. Kurumlar ve şirketler reformasyonlara ve yeniliklere açık bir faaliyet ve hiyerarşik mekanizma üzerine kurulmalıdır.

Büyüme şişme yapar. Para akışına önem vermek gereksiz harcamalara sebep olur ve ihtiyaçlar geri plana itilebilir. Kar marjı herkesi geçindirecek yerde tutulmalıdır. İş hacmi ve cironuz çok büyüdüğü zaman başkasının geçim kaynağı olan payı elinden alırsınız ve bu ekonomik adaletsizliğe sebep olur. Daha fazla para kazanmak için rekabet etmemiz, ancak telaşlı bir ekonomik ortam içinde usülsüzlüklere, adaletsizliğe, hasede, strese ve enerji-kaynak kaybına sebep olur. Birbirimizle anlaşarak iş dağılımı yapmanın yolunu bulmalıyız. Bir ulusta yaşayan herkes ekonomiden adaletli bir şekilde pay almalıdır.

Bir şeylere sahip olma arzumuz bizim için büyük problemler doğurabiliyor. Ancak ortak bereketi gözeterek her şeye sahip olabilir ve bu problemlerin hepsini çözebiliriz.

Toplumsal Yardımlaşma ve Paylaşım için özel ağlar ve kuruluşlar oluşturmamız çok yerindedir. Beğenilmeyen, kullanılmayan, eskiyen ama hala işlevsel olan eşya ve giysileri depolarda biriktirerek alım gücü olmayan kişilerin sahip olabilmesini sağlayabiliriz. Böylelikle her türlü mobilya, giysi, elektronik alet ve muhtelif eşyalar değerlendirilebilir. İthalat ve üretim yaparken ihtiyaçlarımızı gözetmeliyizdir, savurgan tüketim alışkanlıkları ile ancak ekonomimizi çökertiriz.

Ortak kullanıma açık olan şeyleri beraber satın almayı ve kullanmayı öğrenmeliyiz. Bir sokakta 4 kişilik ailelerden oluşan 800 kadar kişi yaşıyorsa her hanenin her gün arabaya ihtiyacı olmayacaktır ve 100 kadar arabanın bulunması aslında ortak dönüşümlü kullanım için fazlasıyla yeter. Ortak kullanıma açık otomobillerin bulunduğu otoparklar içinde yenilenebilir güneş enerjisi ya da sınırsız elektrik üreten yeni nesil elektromanyetik jenaratörler ve şarj üniteleri sayesinde ücretsiz enerji elde ederek ortak kullanıma tahsis edilmiş elektrikli araçlar sayesinde şehir içinde ve dışında kişisel ulaşım ve taşıma ihtiyacımıza göre kullanabiliriz. En yakın otoparkta araba kalmadıysa bir tane daha vardır elbet. Anahtarlar otoparklarda tutulur. Önemli olan araba sahibi olmaktan çok gitmek istediğimiz yerlere ulaşabilmemiz ve yolculuk edebilmemiz olmalı. Eve giderken başka bir araba işten dönerken başka bir araba modeli kullanarak hem verim sağlayabilir hem de çeşitlilik içinde yaşayabiliriz. Bu trafiği etkilemez ancak sokakların ferahlamasını sağlar. Ancak evden işe-işten eve komşularımızla birlikte aynı veya yol üzeri muhitlere aynı saatte gideceğimiz zaman birlikte yolculuk ederek trafik yoğunluğuna da çözüm getirebiliriz. Herkes komşularının ve çocuklarının nerede işe ve okula gittiğini bilirse ulaşım alanında bir çok problem araçların ortak kullanımı ile birlikte çözülebilir. Bu ayrıca sosyal bağlarımızı da güçlendirir.

Sadece istihdam sağlıyor diye gereksiz işler yapmak zorunda değiliz. Bunun yerine vasıflı işgücünü arttırmanın yolları açılmalıdır. Para kazandıran işler yerine ihtiyaçları karşılayan işleri yapmak, ekonominin paradan özgürleştirerek ve toplum genelinde ihtiyaçların karşılanmasını garantiler. Ortak kullanıma açık alan ve eşyalar sayesinde herkes daha kolay geçinebilir. Her evin çamaşır makinesine ihtiyacı yok.

Ekonomimizi paradan özgürleştirerek toplumsal kalkınma ve eğitim yönünde çalışmalar da yapabiliriz. Yeni iş kolları her zaman açılır. Özellikle enerji üretim tesislerinin doğaya ve çevreye zarar vermesinin hiç gerek olmadığı bir çağdayız. Sınırsız ve kayıpsız enerji jeneratörlerini elektromanyetizma ile üretebiliyoruz. Ayrıca Dünya üzerinde bulunan çöllerin bir kısmına yerleştirecek Güneş Panelleri ve hatta son çıkan ve daha verimli olan Güneş Küreleri ile bütün Dünya’nın elektrik ve enerji ihtiyacını karşılayabiliriz. Bu tesisleri dönüştürerek hem doğaya daha faydalı olabilir hem de gereksiz işler yapmak yerine enerjimizi, zamanımızı ve kaynaklarımızı daha doğru yönlendirebiliriz. Ne termik, ne hidroelektrik ne de nükleer enerji santrallerine ihtiyacımız var. Arabalarımızı hareket ettirmek için Petrol aramaya ve çıkarmaya da ihtiyacımız yok. Bütün Dünyanın elektrik ve yakıt ihtiyacını karşılamak için Güneş, Kenevir, Tahıl, Rüzgar, Dalgalar, Mıknatıslar ve Kanalizasyonlarımız yeter.

Doğru yatırımları yapmayı öğrenmeliyiz. Sırf petrol çıkarıyor diye bir grup niye kendini halktan ayırarak bütün Dünya’nın üzerinde emperyalist ve oligarşik bir hakimiyet kursun ki. Kanalizasyonlarımızdan bile faydalanarak hem enerji elde edebilir hem de yaşam alanlarımızda hijyen ve arıtım sağlayabiliriz. Kenevir içinde kağıt, plastik, petrokimya ürünleri ve kumaşın da bulunduğu 400 adetten daha fazla endüstri ürünü ve 150 adetten daha fazla farmasötik, psikiyatri, medikal ve kozmetik ürünü ile ekonomiler için ciddi bir stabilizasyon ve verim sağlayabilir. Kağıttan, plastikten ve pamuktan yapılan her ürün Kenevir ile yapılabilir. Bazı kaynaklar Kenevir’in 50.000 kullanımı olduğunu söylemektedir. Modern psikiyatriden kullanılan antidepresanlardan daha az yan etkisi olan kenevir aynı zamanda kanser, kronik ağrının yanı sıra geniş çerçevede psikolojik, gastrointensinal ve dermatolojik rahatsızlıklara karşı da bir çok ilacın üretilmesi için önemli bir bitki. Bu bitkiyi yasaklamak ve araştırmamak toplumların ekonomik veriminin yanı sıra psikolojik ve fiziksel sağlığını olumsuz etkileyen bir lanettir. Bu yasak yüzünden bu bitkiden elde edebileceğimiz bir çok olası faydayı da göremiyoruz. Negatif bağımlılık riskini ortadan kaldırmak için birbirimizi denetlememiz ve psikoaktif etkiye sahip halinin medikal amaçlı kullanıma açık olmasını sağlamamız yeterlidir.

Daha temiz ve barışçıl bir Dünya’da daha sağduyulu ve verimli bir şekilde yaşayabiliriz. Tek yapmamız gereken seçmek ve bir araya gelip uygulamak.

Yakında 3B Yazıcı ve CNC gibi modüler üretim araçlarının ulaşılabilir olarak yaygınlaşması ve yeni modüler üretim araçlarının icat edilmesiyle yerel ve ulusal orta çaplı şirketlerin aksesuar, cep telefonu, tablet, akıllı icatlar, bilgisayar ve bilimum işlevsel, butik ve tasarım elektronik cihazlar ürettiğine şahit olabiliriz. Elektronik eşyalar da sınırlı sayıda markaların dışında üretilmesiyle bireysel ve kollektif ekonomide canlanma gözükebilir. Android gibi bir işletim sistemini yürütebilen bi akıllı telefonun donanımı bireysel girişimcilerin de üretebileceği hale gelebilir. Ortak kullanıma açık elektronik atölye ve üretim bantlarının açılması açıkta kalan mühendislerin ve teknisyenlerin üretim yaparak piyasaya çeşitlilik ve canlılık katmasını sağlar. Neden her şey Çin’de belli markalar tarafından üretilsin ki?

Türk yatırımcılarının özellikle sanal borsalarda ve Dünya genelinde yeni oluşan internet, yazılım, teknoloji, sosyal, alternatif medya konularında yenilikçi şirketlere ve ülke içinde devletlerin yapmadığı-yapamadığı hizmetleri sağlayan sivil toplum kuruluşlarına yatırım yapmalarının çok büyük önemi vardır. Devlet vergi toplamak yerine her vatandaşa kısıtlı ve eşitlikçi olarak hisselerini açmalıdır ve vatandaşlar arasında usülsüzlük oluşturacak devir-teslimlere izin vermemelidir. Devletin kendi açtığı ekonomik organları yabancı sermayeye özelleştirmek yerine kendi halkına özelleştirmesi ve kendi halkına yönettirmesi sınır ötesi ekonomik faaliyetlerde etkinleşebilmesi yönünde çok daha olumlu sonuçlar verecektir.

Büyük ihtimalle ekonomik ve politik sınırlar her geçen 10 yılda bir kademe daha eriyecek ve ülkeler arasında kaynaşmalar başlayacaktır. Sınırlar çizgiler yerine 200 kilometrelik hatlara dönüşerek hem sınırlarda barış ortamı sağlanacak hem de ticaret kolaylıkları artacaktır. Özellikle Orta Doğu bölgesinde görülen karışıklıklar önemli ve acil çarelerin uygulanmasını şart koşmaktadır.

Bu durumda ülkenin daha fazla üniversiteye ve üniversite mezununa ihtiyacı yoktur. İllerin, ilçelerin ve özellikle küçük yerleşimlerin daha kaliteli ürünlere ve hizmetlere ihtiyacı vardır. Küçük yerleşim yerlerinin daha kaliteli ürünlere ihtiyaç duymasının sebebi tekrar tekrar ürün almalarının zor olmasından dolayıdır. Bir kere aldıkları bir şeyi senelerce kullanabilmeleri gerekir. Bütün bunların yanı sıra şehirlerde büyük bir tüketim çılgınlığı var. 90'dan fazla AVM’yi İstanbul’a serpiştirin diye kim izin verdi?

Büyük sermayeli şirketler bu kadar pazar payı alırlarsa küçük-orta esnaf, atölyeler ve dağıtımcılar belini bile doğrultamaz. Ürün kalitesini yükseltmeleri bile çok zor olur. Üstüne üstlük büyük sermayeli çokuluslu giyim firmaları ürünlerini Türkiye’de ürettiklerinde bile genel olarak kesim ve model hataları olan kalitesiz ürünlerini Türkiye’de tutuyor. Temel giyim ürünleri genellikle bir veya iki senelik kullanılırlar. Ancak kaliteli bir pantolon 6 sene de giyilebilir. Sürekli tüketim için görüntüde sürekli bir indirim tabelası koymak da neyin nesi ve kimi kandırıyorsunuz?

Bir şeylere sahip olma arzumuz bizim için büyük problemler doğurabiliyor. Ancak ortak bereketi gözeterek her şeye sahip olabilir ve bu problemlerin hepsini çözebiliriz.

--

--