Ruhsal İlkeler ve Ölçüler

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
10 min readNov 16, 2019

Murat

  • Herkes muradı doğrultusunda tekamül eder.
  • Muradımız bizi Sırat Köprüsünde tutar.
  • Muradımız Tanrı ile doğrudan ve doğru bir şekilde irtibat kurabildiğimiz bir esastır.
  • Murat ebedi ve bütüncül bir olgudur. Bir ömüre ve bir kişiliğe sığmaz. Bir doğum haritası üzerinden Bütüncül Muradın tamamına dair yeterli bilgi elde edilemez ancak Ömürlük Murat büyük ölçüde belirginleşebilir.
  • Murat kişisel bir yaşam gayesi değildir. Kişinin bireyselliğinden birey ötesine açılımıdır.
  • Muradın çokça işareti vardır.
  • Kişinin geçmiş yaşamlarını hatırlaması muradını anlaması yönünde belirleyicidir.
  • Kişinin geçmiş yaşamlarını şifalandırması muradının açılması ve gerçekleşmesi yönünde belirleyicidir.
  • Muradımızın ölçülerinden biri gerçek/esas benliğimizle yaşamamız ve olumsuz/sanrısal benlikten azade olmamızdır.
  • Murat İlahi bağlamlarda özgürlüğümüzün sınırlarını belirler. Murat dahilinde seyrettiğimiz sürede gerçekten özden ve özgün bir şekilde özgürleşiriz (Beraat ve Moksha).
  • Nirvana/Fenafillah/Samadhi deneyimleri Muradın kesinleştiği ve belirginleştiği eşiklerdir, muradın sonu değildir. Murat sonsuz açılım yapar ve takip edildiği sürece kişi tekamül eder. Kişi tekamül ettiği ölçüde muradı da adil bir şekilde gelişir.

Masumiyet

  • Masumiyet Nur’un gerekliliğidir.
  • Masumiyet suç ve günahtan sakınma, sorumlulukların üstlenmesi ve zararın telafisi ile mümkündür.
  • Kimse kimsenin masumiyetini tehlikeye atmamalıdır. Bu bireyin kendi ötesinde suça ve zarara sebep olur.

Sorumluluk

  • Sorumluluk bilinci İlahi Nizam’da çok önemli Temel ve Esastır.
  • Sorumlulukların boşverilmesi durumunda yapılar çöker veya çürür.
  • Sorumluluktan caymak sorumsuzluğa, suça ve olumsuzluklara göz yummaktır.
  • Sorumluluk almayan bir toplumun gelecekten umudu yoktur ve Tanrı’dan medet ummamalıdır.
  • Sorumluluklar gerekliliklerden dolayı bağlayıcıdır aslında gerekliliklerin ve ihtiyaçların sağlanması özgürleştiricidir.

Namus

  • Namus en doğal kanundur ve bedeninize işler ve işletir. Temel aile eğitiminizdir ve toplumsal saygı ve sevgi çerçevesinde her bireye özgürlük tanımalıdır.
  • Namus güncel koşullara dayalıdır ve Atalardan kalma gelenekler özgürlük kısıtlayıcı oldukları yerde Namus değil, bağnazlıktır. Namus herkesin özgür ve bağnazlıktan uzak yaşayabileceği şekilde anlaşılmalıdır.

Şeref

  • Şeref kişinin taşıdığı değerler bütünüdür. Kişi şerefini değerlerin doğru anlaşılması ve hayatında ifadesi üzerinden algılamalıdır.
  • Şeref kesinlikle kişinin yaptığı-ettiği ve olduğu üzerindendir. Aile mirası değildir; bir ırka, millete, dine mensup olmak veya belli bir şekle bürünmek kişiye şeref vermez, kişi kendi şerefini eylemleri üzerinden kazanır. Her birey kendi şerefinden ve başkalarının şerefini lekelememekten sorumludur. Bireylerden oluşan gruplar da ortak bir şerefe sahiptir, her birey kendi katılımını sağlar.

Zararın Telafisi

  • Kişi daha hem mevcut hem de geçmiş yaşamlarında insanlığa, toplumlara, bireylere ve doğaya verdiği zararı telafi etme yolunda olmalı ve yüksek şuura sağlıklı bir şekilde açılabilmek için telafi etmelidir.
  • Ortada hala telafi edilmemiş bir zarar varsa bu kişinin vicdanında rahatsızlık yapar ve kişi sağlıklı düşünemez. Bütüncül sıhhat ve refah için vicdan her zaman öncelikli öneme sahip konuyu şuura getirir.
  • Telafi edilemeyen zararların derecesi kadar hayır işlenmesi gerekir.

Dönüşüm

  • Kişi özellikle güçlenmeden ve topluma açık-yaygın işler yapmadan önce kendini dönüştürmelidir.
  • Kendini dönüştürmeden güçlenmek ancak zararın büyümesine sebep olur.
  • Kişi hatalarını, kusurlarını ve zaaflarının bilincinde olmalı ve bunların yerine en hayırlı olasılıkları tercih etmeli ve ifade etmelidir.

Potansiyeli Açığa Çıkarma

  • Herkesin içinde uyandırmadığı bir potansiyel her zaman vardır.
  • Bu potansiyel uyandırıldığı zaman hem bütün hem de birey için en yüce hayra koşullandırılarak, güzel niyetlerle uyandırılmalıdır.
  • Bünye arınmadığı zaman potansiyeli uyandırmak zararlı olur ve kusurları vurgular.

Saflık

  • Saflık bir kişinin söz, eylem, düşünce, duygu ve özünde birlik sağlamasıdır.
  • Böylelikle bir kişi duru bir ruha, akla, sezgiye ve hale sahip olur.
  • Bu nurani doğanın gerekliliklerindendir ve süreç içinde sağlanır.
  • Kişi saflığı bozan durum ve unsurları reddetmelidir. Ancak kusurlar ve olumsuzluklar varlığı kabul edildikten ve anlaşıldıktan sonra değiştirilebilir/dönüştürülebilir.

Sadakat

  • Sadakat dönüşüm, nurlanma ve gelişim yolundaki emeklerinizin heba olmamasını garantiler.
  • Esas, Temel, Yüksek ve İlahi değerlere sadık kalmak tekamül yolunda emin adımlar atmanızı ve İlahi Nizam ile bağınızın kopmamasını sağlar.
  • Değerlere sadık kaldığınız süre kadar değerler yerleşir ve olgunlaşır. Bir değerin bütün güç ve yetkileri sadakatin kalıcılığı halinde gelir.
  • Sadakat değerlerin kalıcı bir şekilde korunmasını sağlar.
  • Değerlere sadık kalındığı sürece Nurun etkisi artar.
  • İlahi Değerlere sadakat bozulduğu zaman kişi nurani özelliklerini kaybedebilir.

Özgürlük

  • Her Ruh özgür doğaya sahiptir, özgürce yaşamalıdır.
  • Gereklilik ve sorumluluklar özgürlüğü sınırlandırmaz. Bunların sağlanması özgürlük için gereklidir.
  • Herkes özgür iradesine sahip çıkmalıdır.
  • Korkuyla hareket etmek ve sebepsiz korku yapmak özgürlüğü kısıtlar ve özgürlüğe karşıdır. Zorlama ve korkuyla itaat ettirme İlahi Nizamdan uzaklaştırma ve ihraç sebebidir.
  • Özgürlük ve özgünlük özden gelir.
  • Muradında olan bir kişinin bir çok seçeneği vardır. Kişi alacağı vazifeler ve ödevler konusunda da seçim hakkına sahiptir.
  • Özgürlüğü sağlamak İlahi Nizam’ın sorumluluk ve ödevlerindendir.

Disiplin

  • Disiplin öğrenme, çalışkanlık, tutarlılık, sağlamlık, kararlılık ve dirayet üzerinden gelişir.
  • Disiplin gereken koşulları ve sağlamlığı sağlayacak şekilde geliştirilmelidir.
  • Bir kişi ödev ve sorumluluklarının gerektirdiği ölçüde disiplin kazanmalıdır.
  • Herkes gerçeği sorgulamalıdır. Tutarsızlık ile hareket etmelidir. Herkes hareketlerinin sebeplerini sağlam temeller üzerine kurmalıdır.
  • Kişi kendini geliştirdiği yerde kazandığı güçlerini sorumlu bir şekilde bütünün hayrına kullanmalıdır.
  • Herşey Tanrıdan, Rehberlerden, Meleklerden ve Ustalardan beklenmemelidir. Kişi sorumluluklarını ve kendisinden gereken şeyleri yapma konusunda etkin olmalıdır.

Adama

  • Kendini adama ebediyet ekseninde geçerlidir.
  • Kendini adama kişinin sınırlarını ve eşiklerini aşması için önemli bir güç sağlar.
  • Fazlalıklardan ve olumsuz alışkanlıklardan feragat etmek kişinin hayatında önemli bir alan açılmasını sağlar.
  • İlahi Nizama katılan bir kişi kendini muradına, ödevine, vazifesine, Esas-Temel-İnsani-Yüksek-İlahi değerlere, İlahi Hizmete ve İlahi Nizama adayabilir, böyle bir durumda kendini Tanrı’ya da tutarlı bir şekilde adamış sayılır.
  • Kişinin sadece kendini Tanrı’ya üzerine düşünmeden ve kapsamını kavramadan adaması boş ve beyhudedir. En basitinden kendini muradına adamayan birisinin Allah ile iletişimi doğru gelişmez. İlahi Hizmete adamayan birisi etkisiz ve sönük kalır. Değerlere kendini adamayan ama kendini Tanrıya adayan birisi değerlerini sağlamadan nurlandığına veya kutsandığına dair sanrıya kapılabilir.
  • Yeminlerin adak içermesi tavsiye edilir.

Merhamet

  • Tanrı’nın rahmetinin Dünya’da İnsanlığa ulaşabilmesinin koşullarından biri İnsan’ın merhametli olmasıdır.
  • Herkes sorumlu olduğu bireylere karşı merhametli olmalıdır.
  • Merhametin her gün daimi olarak ifadesi olmalıdır. Kişi her gün merhametiyle İlahi Rahmetin Dünya’ya erişmesine sebep ve vesile olabilir.
  • Merhamet nur kapısını açar.
  • İnsan Allah’tan nasibini İnsanlar üzerinden alır.
  • Zalime, fitneciye ve riyakara merhamet etmenize gerek yoktur. Böylelerine cezalandırmadan önce mühlet verilebilir. Bu kişileri hatalarından döndürmek ve zararlarını telafi etmelerini sağlamak daha makbuldür, genellikle olumsuz davranışlarının arkasında travmatik bir sebep vardır. Ancak zulümde diretenlere kendilerine zararın derecesine göre şiddetlenen cezalar gerekebilir.

Koşulsuz Sevgi

  • Tanrı’nın evrene yaygın koşulsuz sevgisi mevcuttur. Tanrı mutlak ve bütüncül hayrı gözetir.
  • Tanrıyla muhabbet halinde olan onun sevgisinden faydalanabilir.
  • Tanrının huzurunda sevgi vardır. Korku için bir sebep yoktur.
  • Koşulsuz sevgi toplumların ve yaşam alanlarının tümüne sevginin ulaşması için ihtiyaçtır.
  • Herkesin sevgiden nasibi vardır ve paylaştıkça çoğalır.
  • Koşulsuz sevgi özgürdür ve engel tanımaz. Ancak sevgi gerçekleşirken sağlık, özveri, şefkat, merhamet, güvenlik, doğruluk, hakikat, şifa, bereket, adalet, denge gibi hayırlı değerler gözetmelidir.
  • Koşulsuz sevgi ilişkilerinde denge ve merhamet birlikte gözetilmelidir.
  • Sevgi almaya kapalı bir insan süreç içinde sevgi alabilir ve sevgi yayabilir.
  • Sevgi sözde ve düşüncede kalmamalı eylemler ve kişilik üzerinden de gerçekleşmelidir.
  • İnsan insanı sevmeden tek başına ancak Tanrıya bir derece yaklaşabilir, bu dereceden sonrasında insanlarla sevgiyle birleşerek ilerlemesi mümkündür.
  • İnsanın Tanrıdan nasibine başka bir insan vesile olabilir.

Bütünün Hayrı

  • Bir kişi sadece kendi hayrını veya bir bütünün sadece bir parçasının hayrını gözettiği zaman diğer kişiler veya parçalar zarar görebilir. Bir tesirin bütüne hayırlı bir şekilde yayılması ve gerçekleşmesi için bütüncül hayır gözetilmelidir.
  • Sağlık, Bereket, Adalet, Refah, Huzur, Barış, Sevgi ve diğer hayırlı değerler tek bir kişiye veya gruba yönelik olduğu zaman doğal ve mantıksal olarak değer kaybederler. Bu kavramlar bütüncül boyutta ele alınmalıdır.
  • Şifada bütüncüllük esası vardır, bir yerde bir problem çözülürken başka bir yerde problem oluşmasını engellemek için bütüncül bir bakış gerekir.
  • Herkesin muradı bütünün hayrınadır.

Aşkınlık

  • Herkes mevcut bulunduğu durumda karşılaştığı engeller ve sınırlara karşı aşkınlık geliştirebilir.
  • Bir konuyu kapsamlı bir şekilde kavramak ve deneyim kazanmak aşkınlığın önünü açar.
  • Yüksek bir bilinç ile bakmak aşkın bir anlayış ve bununla bağlantılı olarak aşkın çözümler getirir.
  • Kanunlara vakıf olduktan sonra bağlayıcı ve kısıtlayıcı halinden özgürleşilebilir.
  • Kişi muradınca ilerlediği süreçlerde aşkınlık geliştirir.

Öz Hakikat — Esas Benlik

  • Herkesin bir Esas benliği vardır. Bu esas benlik kişinin ömürlük egosundan daha ötede Ebedi ve İlahi boyuta intikal eder.
  • Herkesin en has parçası Ruhtur. Ruh fiziksel ölümden sonra da yaşamaya devam eder. Ancak her Ruh yaptığı ettiğinin hafızasını taşır.
  • Herkesin Esas Benliği ebediyet boyunca yaptığı ve ettiği eylemlerle belirginleşir. Amel defteri olarak da görebileceğimiz karmik beden Esas Benliğin bir parçasıdır ve Ruhsal Kimliğin temel dayanağıdır.
  • Herkes Esas Benliğini keşfetmeli ve kim olduğunu bilmelidir.
  • Ruhsal şifa çalışmaları yapabilmek için birisinin Esas Benliğini tanıması, anlaması ve ifade etmesi son derece önemlidir. Aksi taktirde bu kişi kördür.
  • Esas Benlik varlığın merkezindeki özün kimlik kazanmasıdır.

Hakikat

  • İlahi Nizamdaki her inisiye hakikate sadık kalmalıdır.
  • Hakikat sadece her bireye göreli-relatif olarak algılanmamalıdır.
  • Herkes ortak bir hakikatin içinde yaşamakta. Ancak herkes kendi sahip olduğu beden-zihin gibi aracılar üzerinden bu hakikati deneyimlemektedir. Bir kişinin zihinsel durumu ve içeriği haliyle ortak hakikatin yorumunda ve deneyimlenmesinde belirleyicidir.
  • Şifa çalışmaları bir kişinin hakikat süzgecini temizler, duyularını ve aklını geliştirir. Böyle bir durumda bir kişi ruhsal-manevi-maddi şifa süreçlerinden geçtikten sonra hakikati daha net bir şekilde görebilir.
  • Bir kişi izafiyet ötesinde bir hakikat deneyimi için aşkınlık gösterebilir.
  • Bir kişi bir konu hakkında Tanrı’nın yargısını ve yorumunu bilebilir. Ancak bunu yaparken Ego ve Nefsaniyet peçesini aradan çekebilmesi gerekir.
  • Regresyon çalışmaları karmik illüzyonları çözdüğü için Hakikat Şuurunun açılmasını sağlar. Tantrik cinsellik kişinin hem maddi hem de manevi bedenlerinin dönüşmesini ve güçlenmesini sağladığı için aşkın şuur deneyimine kalıcı bir geçiş sağlar. Tanrı huzurunda ve şifa niyetiyle yapılan kavramsal meditasyonlar kavramların zihne daha net ve sağlam bir şekilde oturmasını, kavramların hakikatiyle anlaşılmasını sağlar.
  • Çözümlemesi gereken karmalara sahip olan kişilerin büyük ihtimalle zihinsel ve duygusal algı-anlayış-ifade-inançlarında problemler vardır. Bu problemler hakikatin önüne geçen illüzyonlar doğurabilir.
  • Her zaman bilinmeyen faktörü vardır.
  • Her zaman insanın mevcut çağ ve koşulları içinde gördüğünün ve görebildiğinin ötesi vardır. Ancak insan daimi olarak algısını, düşüncesini ve anlayışını ileri götürebilir ve Hakikat sınırını genişletebilir.

Dürüstlük ve Doğruluk

  • Yalanın değeri yoktur. Yalanlar üzerine kurulan bir hayat boştur.
  • Bir kişi kendine, eşine, ailesine, çevresine ve topluma karşı dürüst olmalıdır.
  • Kendine yalan söyleyen birisi başkalarına da söylemeye eğilimlidir.
  • Yalanlar mental bedende hastalık ve kırılma yapar.
  • Tanrıya sözcülük yapacak veya İlahi Kelam-Mesaj taşıyacak birinin yalandan tümden arınması gerekir.
  • Yalan Tanrı ile muhabbetin önünü kapar.
  • Yalan sezgisel yetilerin doğru çalışmasını engeller.
  • İlahi kelam hakikidir ve doğrudur. Bu doğrular hem zaman içinde belli bir parça boyunca hem de ebediyette geçerli olabilir.
  • Dürüst olmayan ve doğru konuşmayan, hakikati çarpıtan kişiler İlahi ilhamdan yoksun kalırlar.

Form Ötesi ve Formsuzluk

  • Evren sadece görünenden ibaret değildir. Evren duyu ötesi algılarla algılanan bir varlığa da sahiptir.
  • Her şey göründüğü ve tanıtıldığı gibi olmak zorunda değildir. Hakikat çarpıtıldığı zaman formun ötesini görebilmek gerekir.
  • Duyu ötesi algıların kesinliğinden emin olmak için bu sezgi ve duyuların gelişimi üzerine dikkat ve özveri gösterilmelidir.
  • Bir kişi Akaşik Kayıtlara erişim gösterebildiği zaman Form Ötesi bilgi alma kanalı açılır. Böyle bir durumda görüntü, düşünce, tebliğ, ses, his ve bir çok uyaran yoluyla algılayabilir. Ancak akaşik kayıtlardan gelen akışlar zaman içinde zamana yaygındır.
  • Bir kişinin imgelemi ve düşünceleri o anda kullanıma ayrılan enerjiye yön ve işlev verir.
  • Tanrı’nın varlığı formun ötesindedir. İnsan Tanrı’yı kendi kapasitesince anlayabilir.
  • Biçim çarpıtılsa bile hakikat yansıtır. İnsanın siması, cildi, kaşı, gözü, eli, vücut yapısı, tonlaması gibi biçimsel öğeler onun karmik hikayesini ve durumunu üstün körü anlatır. Bu işaretlerin yorum ve irfan ile açılan bir ilmi vardır. Kaşlarının yükseklik simetrisi bozulmuş birisinin tüm vücudunda ve aklında bir denge kayması okunabilir.
  • Formun ötesine dikkatimizi yoğunlaştırdığımız sürece formsuz içerik form kazanabilir, algılanabilir, anlaşılabilir veya kullanılabilir.

Sessizlik

  • Bir konu tam kapsamıyla öğrenilene kadar o konu hakkında uygulama yapmak tehlikelidir. Eğitim vermek ve yaygın danışmanlık yapmak daha tehlikelidir. Kişi açılmadan önce halvet ile icazetini almalı ve kendinden kaynaklı kusurların büyük bir parçasını ayıklayıp işleyerek anlayışa gelmelidir.
  • Kişi bilmediği bir konu hakkında konuşmaktan kaçınmalı, dinlemeyi ve dinlerken sessiz olmayı ancak iyice ve kapsamlı olarak incelemeyi ve eleştirmeyi tercih etmelidir. Sorularını sormalı ve cevaplarını beklemelidir. Sorularının cevapları çoğu durumda eğitmen-rehber ve ustasının o an verdiğinden daha kapsamlıdır. Bu cevaplara kendisi de ulaşacak kapasiteyi ve yeteneği geliştirmelidir. Böylelikle dış bilgiye bağlılıktan doğrudan bilmeye geçiş yapar.
  • Tanrıyı anlamak için sessizlikte önemli bir başarı kazanmak sağlıklı bir gerekliliktir. Sessizlik ilhamın da doğması için aklı ve ruhu hazırlar.
  • Tanrı kendisine sorulan soruları ve kendisine yöneltilen düşünce ve sözleri muhakkak cevaplar. Kişi sorularının, düşüncelerinin ve sözlerinin cevabının geleceğini bilmeli ve beklemelidir.
  • Doğrudan doğruyu bilmek başarısı kalıcı hale geldiği zaman kişinin susması erdem değildir. Konuşma ve anlatma becerisini geliştirir. Bu beceri de gelişene kadar çok yaygın iş yapılmamalıdır ancak başlangıçtan daha yaygın olunmalıdır.
  • Ustalaşılabilecek bir çok konu vardır ancak bu her zaman bütüncül kapsamlı temel anlayışı üzerine kurulmalıdır.

Adalet

  • Adalet sağlandığı yerde mevcuttur.
  • Birey içinde yaşadığı toplum ve Dünya ile oranlı olarak bilgisi, gücü, imkanı, makamı, yetkisi, mal ve mülkü ile dengeli olmalıdır.
  • Bilen birisi bilgisini paylaştığı yerde adalet yapar. Herkesin bilmesi gereken bir şeyi kendine saklayanın Adalet ve Hakikat gözü körelmiştir.
  • Hakikat herkesin hakkıdır ve Adaletin temelidir.
  • Kişi hatalarını telafi etmeden aşkınlık, yüksek bilinç veya benzeri nurani kaliteler gösteremez, ancak sanrılara kapılabilir.
  • Adalet kalp çakranın (vicdan-gönül) merkez anahtarlarından biridir.
  • Adalet İlahi Nizam gözünde bütüncül bir konudur. Toplumsal Adalet Bireysel Adaletten daha öncelik taşır. Toplumsal adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir yerde bireylerin adil koşullar altında olması ilk önceliktir. İlahi Nizam toplumda Hayati ve İlahi konularda Adalet sağlamak ile görevlidir.
  • Bireyler arasında adalet sağlanırken bilirkişi ve şahitlerin görüşleri alınmalıdır.
  • Herkes emeğinin karşılığını almalıdır.
  • Herkesin bireysel hak ve özgürlüklerine saygı duyulmalıdır.
  • Herkes kendi ayakları üzerinde durabilmeli ve yaşayabilmelidir.
  • Kimse güncel ve mevcut gerçeklerden yalan veya saklama yoluyla mahrum bırakılmamalıdır.
  • Kimse kimsenin sırtından geçinmemeli; enerjisini, zamanını ve sevgisini sömürmemelidir.
  • Kendine adaletli olamayan bir kişi bunu öğrenmelidir. Suistimale ve hakkının yenmesine göz yuman kişiler buna izin vermemeyi öğrenmelidir.
  • Adaletsiz birinin gözünde hakikat ateşi söner.
  • Hatalarını telafi eden, zararının borcunu ödeyen kişilerde artniyetlerin temizlenmesi kişinin adil olması ve kalabilmesi için büyük oranda yeterlidir.
  • İlahi Nizam telafi edilebilir hatalarda telafi ve olumsuz alışkanlık ve eylemin doğrulanmasını daha olumlu hale dönüşmesine öncelik verir. Ancak telafi edilmeyen ve dönüştürülmeyen durumlarda adil ceza uygulanır.
  • Kişinin sağlığına ve aklına zarar vermek yerine engellemek, kısıtlamak ve doğrulamak daha tercih edilir. Sağlıksız birisi sağlıklı düşünemez. Psikolojisi bozuk birisi suç işlemeye meyillidir. Bu yüzden cezalandırmalar psikolojik açıdan kişinin şifalandırılmasını da içermelidir. Kişi yaptığı hatanın sebebini ve boyutunu görebilmelidir.
  • Vicdani rahatsızlık çeken birisi zaten hasta olmaya ve düşünsel açıdan kendini engellemeye meyillidir.
  • Vicdan kişinin kendini cezalandırmasını da sağlayabilir.
  • Bu yüzden merhamet cezadan önce gelir.
  • İlahi Ceza içinde Şer Hayır içindir. İlahi Ceza bir kişiye zarar verirken bütün için hayır sağlar. İlahi Ceza olayların olumlu yönde değişmesini sağlar.
  • Tövbe süreci özür dileme ve hatadan dönme ile başlar, telafi ve tazminat ile tamamlanır ve daha doğru eylemlerin sürekliliği ile açılır.
  • İlahi ödevler ve sorumluluklar üstlenen kişilere adil imtiyazlar tanınır.
  • Kişinin muradınca yaptığı davranışlar bütüne hayır getirir bu yüzden Tanrı’yı razı eder, bu da kişinin sevap toplamasını sağlar. Kişi sevabını Tanrı’dan istediği zaman mükafat ve imkanlar kişinin hayatına girer.
  • Tanrı herkesin ihtiyacını kendi sorumlu olduğu ölçüde gözetir ve kendi hazırlığını yapar, bu noktada kişi Tanrı’dan kendisine nasip olanı talep ettiğinde bu nasibi aldığına şahit olabilir. Bu nasipler çokça şekilde kişiye ulaşabilir ve içerikleri oldukça geniş olabilir.

Zarar Vermeme

  • Kişi eylemleriyle zarar vermemeli ve eylemsizliği ile zarara sebep olmamalı veya göz yummamalıdır.
  • Kişi zarar verdiği zaman bunun sorumluluğunu üstlenir.
  • Bir İnsi-Zebani Adalet ve Hakikat Gözünü ve Terazisini geliştirdikten sonra bu yemini esnetebilir.
  • Bir kişi başka birini aciz ve muhtaç bırakma, itibarını zedeleme, emeğinin karşılığını vermeme, iyi niyetini suistimal etme, yalan söyleme, malını veya fikri eserini çalma, kurulu düzenini bozma, ilişkilerine fitne ve fesatlık karıştırma, yanlış yönlendirme, yanlış bilgilendirme gibi hususlar üzerinden zarar vermekten ve zararın devamlılığına katkıda bulunmaktan kaçınmalıdır.

Aciz ve Muhtaca Yardım

  • Toplumsal adaletin sağlanabilmesi güç ve imkan dengeleri ile mümkündür.
  • Bir kişinin güçsüz ve muhtaç durumda kalması yaşam hakkını tam olarak alamamasına sebep olur.
  • Bilgisiz ve cahil kalan bir toplum muhtaç ve güçsüz kalır. Özgür iradesinin temeli sarsılır. Bundan toplumun aydınları ve yöneticileri de sorumludur.
  • Bir kişiyi ve toplumu aciz bırakarak suistimal etmenin ve hakkını yemenin cezası büyüktür.
  • Kendi bireysel menfaatleri için kişileri ve toplumu aciz veya muhtaç bırakan kişilerin yetkileri, imkanları ve güçleri alınır.

--

--