Kendi Kendine Şifanın Temelleri

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
6 min readSep 14, 2022

Kendi Kendine Şifanın temellerinde öncelikli olarak

  • Bozuk olanı daha da bozmamak.
  • Kendimize ve çevremize Anlayış ve Sevgiyle yaklaşarak bütüncül sistemimizin her katmanı hakkında kültürümüzü geliştirmek.
  • Bunun üzerine içinde bulunduğumuz gerçeklikte mevcut sorunlarımızla ilgili konularda etkili olan unsurları değerlendirmeye alıp tanıyarak, doğru kök sebepleri bularak teşhis etmek.
  • Yaşamın her katmanında etkili sağaltım, koruma, gelişim, dönüşüm ve önleme gibi çokça işlevsel yöntemleri öğrenip doğru hamleler yaparak iyiliği, sağlığı, güzelliği, özgürlüğü bereketi sağlamak.
  • Tıkandığımız veya Riskli durumlarda yerde ehil birinden rehberlik, yardım veya terapi almaktır.

Sevgi ve Saygı

Kendi Kendine Şifanın temelinde Bütüncül Sevgi Vardır;

  • Kendimize esasımızdan sahip olduğumuz her şeye; doğru ve yanlışlarımıza, erdem ve günahlarımıza; iyi veya kötü, güzel veya çirkin, olumlu olumsuz bütün yönlerimize kadar sevgi motivasyonuyla yaklaşmak.
  • İlahi Şifa Kaynağından almaya açık olmak için kendimizi sevmekle birlikte Bütün Evrenlerin Yaratıcısına Sevgi ve Saygı ile yaklaşmak.
  • İlahi Bütünlük içinde Hayatın bütün şuurlu şuursuz varlıkların müşterek deneyimlediği bir durum olmasından ötürü Evrensel ve Bütüncül Koşulsuz Sevgi halini korumak vardır.

Bütüncül Sevgi Mutlak Yaratıcı ile uyumlu olduğu için İlahi Hayat ve Şifa Kaynağıyla en Tinsel seviyeden başlayarak rezonans yapmamızı sağlar. Böylece hayatımıza iyileştirici, güzelleştirici, doğrulayıcı, dönüştürücü, özgürleştirici, koruyucu, anlamlandırıcı, arındırıcı, merkezleyici, bütünleyici, aydınlatıcı ve daha nice olumlu etkilere sahip bir kaynağa erişim sağlayabiliriz. Bu rezonans başladığı yerde Kendi Kendine Şifa ve Simya süreci devam ettiği süreçte daha da gelişir ve güçlenir.

Kendi kendinizi daha iyi bir hayata beklentilerle ulaştıramazsınız. Bu bir taşıma işlemidir. Hayatta olumsuz sahnelerden olumlu sahnelere doğru geçiş yapabilmek için zamanın hali hazır akışına bazı unsurları dahil etmek icap eder. Öncelikle dahil olması gereken bizim gerçek esasımızdır. Esasımız zaten mevcuttur ancak biz kendimizi tanıdığımız kadar esasımızın nimetlerini hayatımıza katar ve hayatımızda deneyimleriz. Bu en temelde bizim kendimize Öz Sevgi ve Öz Saygı duyarak kendi benliğimizin bütününü merakla araştırarak, deneyerek ve hatırlayarak keşfetmeye çağırır. Bu keşifler hayatımıza nice güzellikler katabilir.

Hayatımızda yaşadığımız her şey sebepsel olarak bizim hep birlikte seçim veya seçimsizliğimizde yaptığımız veya yapmadığımız eylemler ve alışkanlıklardır. Birlikte yaşadığımız hayattan hepimiz sorumluyuzdur. Ancak kendimizi bu olumsuzluklara karşı koruyabiliriz. Kendimizi korumadığımız yerde olumsuzluk yaşadığımızda başkası bize zarar vererek suç işlemiş olsa dahi gördüğümüz zararda bizim de sorumluluğumuz vardır. Bu yüzden kendimizi koruma gibi hayati veya inançlarımızın doğruluğunu sorgulama gibi hakiki sorumluluklarımızı üstlenmediğimizde biz başkalarından yardım da talep etmiyorsak veya gelen yardımı kabul etmiyorsak olumsuzluk yaşamamız evrendeki mevcut şartlar içinde dış etkenlerin durumuna ve başkalarının insaf, adalet ve merhametine bakar.

Doğa ve Evren ile uyumlu olmayı seçmediğimiz veya uyum oluşturma için gerekli çaba göstermediğimiz zaman uyumsuzluğun sonucu olarak doğan zarardan mesuliyetimiz vardır. Birebir veya toplumsal insan ilişkileri de zaman akışında oluşturulan uyum kadar uyum barındırır. Öncelikli olarak doğru iletişim kurmayı öğrenebilir, herkes ile karşılıklı olarak doğru iletişim kurmayı seçebilir ve böylece işlevsel ve uyumlu ilişkiler yaşayabiliriz. Birisinin size zarar vermesi onunla birlikte daha olumlu bir seçim yapmadığınız anlamına da gelir.

Koşulsuz Sevmek herkesi bağrımıza basmak değildir. Temelinde iyi niyetli olmak ve zarardan kaçınmak, bütüncül faydaya ve doğruluğa yönelmektir. Bize zarar veren birisi de Kutsallığın Kaynağı Olan Mutlak İlah’ın belirlediği yasalarla sınırlandırılmış ancak İnsan bilincinde sonu görülmeyen bir hayatın içinde çeşitli olumsuzluklarla var olmaya devam etmektedir. Bu yasaların bilincinde olan birisi zarar gördükten sonra zararla karşılık vermektense zararı önlemeyi, zarar oluşturan sebepleri dönüştürmeyi, zararlı eğilimleri yatıştırarak doğru yönlendirmeyi veya bir şekilde sorunları asıl kaynağında çözmeyi hedefleyebilir. Bir kişiyi zarar vermeye iten eğilimler değişime tabidir. Bir kişi zarar verme eğilimleri değildir, bu eğilimler o kişinin varlığını tanımlamaz, ancak sahip olduğu bütünlüğün bir parçasında bulunur ve bunlar Sevgi, Saygı, Anlayış ve Hikmet olduğu bir durumda iyiliğe direnç göstermezler.

Yasalar zarara izin vermiştir. Bilinçli seçimlerimiz ise zararı önleyebilir ve dönüştürebilir. Şifa da gördüğümüz zararı giderebilir. Simya ise mevcut her şeyi daha iyi hale getirmeyi amaçlar ve Şifa ile ilgili melekelerin aktifleşmesini sağladığı yerde aynı zamanda hayatın her alanını kutlayabilir.

Bugün bir erdem kazanırsak, kazancımızı koruduğumuz sürece o erdeme sahip olmanın getirdiği durumları yaşar, o erdemin işlev, keramet, imkan ve fırsatları hayatımıza dolar. Bugün bir erdemi kaybedersek, kaybımızı telafi etmediğimiz sürece o erdemin eksikliğinin getirdiği uyumsuzlukla çelişkili aşındırıcı durumlarla yaşarız.

Hakikatin Kabülü ve Doğru Muhakeme

Bütün bunlar bizi Kendi Kendine Şifanın önemli diğer temelleri olan Hakikatin Kabülü ve Doğru Muhakemeye yönelmeye götürür.

Hayat ve Şifa Kaynağı bizi hakikat dışına doğru itecek bir yönde beslemez. Hayatı belirleyen yasaların bilincinde olmak ve yasalarla uyumlu hareket etmek Şifa sonucu doğurur. Bu da en temel seviyelerden bizi Hayatın Yasalarını kabul etmeye çağırır. Yasalarla uyumsuz olan düşünceler bilgi değildir. Bilgiyi kabul etmek ve ötesini ayrıştırmak gerekir. Çünkü inançlarımız hakikate yönelik seçimlerimizdir ve bunlar hayati seçimlerimizi belirler.

Kurgular, vesveseler, yalanlar, sanrılar ve kısıtlı çıkarlara yönelik istekler bizi hayattaki mevcut gerçekte çelişkiye soktuğu için zaman içinde kendi kendimize veya başkalarına zarar vermemize sebep olur. Bunlar genellikle bir gerçeği örter.

Olumsuz bir durumda çoğunlukla karşılanmamış bir ihtiyaç vardır. Bir ihtiyacın karşılanmama sebebi o ihtiyacın tanımlanmaması olabilir.

İhtiyaçların karşılanma sürecinde kişi haz duyar ve bir ihtiyaç yeterince karşılanırsa tatmin duygusu oluşur. Bir takım ihtiyaçlar tatmin olduğu yerde hala daha tatminsizlik varsa bu belki de tanımlanmamış olan veya yoksayılan başka bir ihtiyaçtadır. Gerçek ihtiyaçlar eğer ihtiyaç olarak görülmezse, zihin bunu yoksaymaya başladığı yerde yaşanılan tatminsizlik/yoksunluk duygusu hali hazırda mevcut olduğu haliyle tatmin olmuş ihtiyaçlarda hissedilebilir. İhtiyaçlar üzerinde hakikatin kabulü ve doğru muhakeme yapılarak ihtiyaçların tanımlanması ve ne derece ihtiyaç durumunun olduğunun ölçülmesi hayatta gerçek mutlulukların yaşanmasının esasında bulunur.

Gandhi’nin söylediğine uygun olarak Doğa herkesin ihtiyaçlarını karşılamaya yetse de herkesin arzularını karşılamaya yetmeyebilir. Ancak arzu doğru yönlendirilebilir. İhtiyaçlarımızın doğru tespiti bizi ihtiyaç ötesindeki arzulardan doğan zararlardan korur. Hali hazırda payımıza düşeni aldığımız yerde daha fazlasını istemek başkalarının zararına sebep olduğu yerde bu birlikteliğimizde uyumsuzluk oluşturur. Arzu her seviyede ihtiyaçlarımızı karşılamaya yöneldiğinde uyumlu ve işlevsel bir motivasyon oluşturur.

Doğru Muhakeme yapabilmek için öncelikli olarak sahip olduğumuz Bütüncül; Esasi/Tinsel, Ruhsal, Şuursal, İradi, Algısal, Akli, Zihinsel, Duygusal, Genetik, Enerjisel, Bedensel melekeleri iyi tanımamız ve geliştirmemiz gerekir. Tinsel ve Ruhsal Melekeler birlikte Şuur, Algı, İrade, Akıl, Zihin, Duygu, Enerji ve Bedensel Melekeleri bir çok açıdan ve yönden geliştirebilir ve bunlar geliştiği ölçüde Doğru Muhakeme yapabiliriz. İlk şart sahip olduğumuz bütün melekelere sahip olduğumuzu kabul etmek ve hepsini merakla ve sevgiyle keşfetmektir. Hayat çokkatmanlıdır ve bu çokkatmanlılıkta destek ve kontrol ilişkileri vardır.

Mevcut Hakikatte var olan ancak bir şekilde algılamadığımız şeyler kendi gerçeklik yorumumuzda hesaba katılmadığı yerde ilgili olduğu konularda doğru düşünce ve muhakemeyi inşa edemeyiz. Muhakememizin sonucu Hakiki ve Hayati Kararlarımıza yansır ve bunları deneyimleriz.

Bu yüzden Doğru Muhakemeye yeten Bütüncül Melekeleri tamamlamadığımız ve tam anlamadığımız hal ve süreçlerde kişiler, konular, yaşanmışlıklar, olaylar ve ihtimaller ile ilgili yargılarımızı sonlandırmamak basirettendir ve basireti tamamlamaya yönelik Muradımız için önemlidir.

Tinsel ve Ruhsal varlığımızın kabulü Hayatın Ebediliğini ve böylece Doğumun Öncesinde de Ölümün Sonrasında da yaşamın olduğu hakikatini kabul etmeye çağırır. Sosyo-Kültürel, Zamansal veya Ekonomik kısıtlamalar içinde bir ömürlük yaşam deneyimi bir bireyin Ruhsallığı veya Varlığı üzerine yargılanabilmesi için yeterli değildir.

Gelecek olaylar çoğunluğun bilgisinde değildir. Ancak zaman-mekan-eylem-oluş sürekliliğinde geleceğe dair ihtimaller oluşur ve bu ihtimaller ortaklaşa seçimlerle katılaşır, bir ihtimaller katılaşmadan önce okunabilirler. Geçmiş ise kayıtlıdır ve bir zaman aralığında bir yere odaklanarak bu kayıtlar okunabilir.

Tin ve Ruh şuur, zihin ve aklı besleyip geliştirdikçe gerçekleri daha da olduğu gibi görür ve algılarız ve bunun üzerine doğru yorumlarla doğru yargılara erişebiliriz.

İrademiz geliştikçe düşüncelerimizi de iyi niyetimize hizmet edecek şekilde seçeriz. Her zaman sahip olduğumuz bilgi ve yetiler sorunlarımızın çözümü ve hayırlı durumun korunması için yetmeyebilir, böyle bir durumda İradenin Ruh ile uyumlu olması gelişme ve olgunlaşmaya yönelik hareketin devamlılığını sağlar.

--

--