Olumlama ve Koşullandırma — Niyet, Talep, Dua, Karar, Yemin ve Sankalpa

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
25 min readMar 14, 2019

Soru

Sankalpayı her gün Yoga Nidra ile tekrar etmek mi gerekiyor uykudan önce?

Ömer Melih

Bence her gün Yoga Nidra ile yapma gerekliliği olmayabilir önemli olan yaşam amacımıza sadık kalmak kendimizi adamak kendimizle evrenle ve Tanrı ile samimi olmak

Ama Yoga Nidra çalışması böyle bir uygulama için çok uygun bir fırsat hazırlıyor

Haliyle Sankalpamızı Muradımızı gerçekleştirme uğruna gereken bütün imgelem seyahat derin meditasyon çalışmalarını Yoga Nidra ile yapabiliriz.

Bir makaledeki Sankalpa tanımı böyle;

Kalpa means vow or promise, and should be the rule to be followed above any other. San refers to an association with the highest validity. Sankalpa is then a vow and a commitment we make as a cornerstone to support our highest truth. A sankalpa should respect and uphold the deeper meaning of our life and is a declaration you can call upon to reinforce your true beliefs and guide the choices you make through life. The sankalpa should be a short and positive statement and commitment you make to yourself, and should be repeated three times, ensuring that you do so with feeling and commitment and thinking of higher power as your witness.

https://www.intuitiveflow.com/the-meaning-of-sankalpa/

Burada en yüksek muradımız uyarınca kendimize verdiğimiz bir söz yemin ve karardan bahsediliyor Sankalpa için. O yüzden rastgele bir olumlamayı Sankalpa tayin edemeyiz.

Soru

Peki hocam Yoga Nidra yada Mikrokozmik Yörünge meditasyonu yapılabilir mi?

Sürekli yaptığımız meditasyon halinde yapılamaz mı?

Ömer Melih

Sankalpayı istediğimiz zaman söylebiliriz. Ancak biz ne kadar tesbih yaparsak yapalım eylemlerimiz halimiz tavrımız tarzımız uygun olmazsa muradımız gerçekleşmez. Sözümüzde durmamız ve samimi olmamız önemli burada aslında.

Bu çalışmalar bizim kendimizi eylemlerimiz halimizi tavrımızı ve tarzımızı oluşturmak, dönüştürmek, güçlendirmek ve koşullandırmak için. Amacın kendisi değiller ama amaca yönelik araçlar.

Yoga Nidra bize bu türden bir Koşullandırma için uygun bir hal sağlıyor.

Yorum

Dil, ruh beden ve kalben uyum içinde olmalıyız.

Sankalpalar ve Olumlamalardan örnekler vermeden önce bazı konularda konuşmak istiyorum.

Bunlardan biri kavramlar. Biz şimdi bütünlüğümüzü Olumlama , Niyet, Karar, Yemin veya Sankalpa ile koşullandırırken bunu kavramlar üzerine kuruyoruz aslında. Bu yüzden ne yaparsak yapalım kavramları algılama yorumlama ve anlama konusunda da kendimizi kavramsal meditasyonlarda ilerletmemizin uygun olduğunu düşünüyorum.

Bazen bu kavramları karıştırabiliriz ya da yorumumuz çok öznel olabilir.

Her kavramın anlamı ve manası var.

Anlam nasıl tanımladığımız ve mana ise nasıl yaşadığımız ile ilgili.

Bu hem bireysel hem toplumsal hem evrensel hem de İlahi bağlamlarda farklılık gösterebilir. Hepsinde bir görelilik/izafiyet/bağıllık özelliği var. Nesnel miyiz Öznel miyiz? Başkalarıyla kavramlar hakkında konuşmadıkça anlayamayız.

Bu konu biraz da Dilbilim, İdeoloji ve Felsefe ile alakalı.

Dilbilim içinde Semantik ve Semiyoloji içine girer daha çok. Ama biraz da Genetik, Psikoloji, Sosyoloji, Antropoloji ve İlahiyat ile alakaları var.

Örnek olarak Affetme, Adalet, Selamet, Hakikat, Kurtuluş, Sabır, Gaye, Inanç, Teslimiyet… Bunlar hep İlahiyat bağlamında bulunan kelimeler.

Bu kelimeleri biz nasıl kullanıyoruz ve kullanırken ne kastediyoruz. Sadece biz değil çevremiz ve başkaları ne anlıyor?

Her kelime bir elmas gibi ve her birimiz elmasın bütününü görsek bile bir yüzeyine bakar görüyoruz. Birinin baktığı yüzey çatlakken öbürünün baktığı düzgün olabilir. Elmas bu durumda çatlak mıdır düzgün müdür?

Yorum

— Göreceli

Ömer Melih

Ama elmas çatlaksa çatlak deriz baktığımız yüzey düzgün bile olsa elması görmeliyiz

Elmasın herhangi bir yüzeyi çatlamışsa elmas çatlaktır.

Yorum

Hakikat oluyor o zaman. Hakikati görebilmek.

Ömer Melih

İnsan da çoğunlukla kendine baktığında kendini görse bile her yerini görmez. Bazıları hep kusurlarını görür kendini aşağılar bazıları da hep kendini yüceltir hep olumlu yönlerini görür, bazıları ikisinin arasında çelişkiye düşüp debelenirken bazısı bir öyle bir böyle yaşar. Ama başka biri ona baktığında ilkine ne kadar tevazu sahibi derken ikincisine öve öve bitiremedi kibrini diyebilir. Kimisi de yolunu bulup aşırılıklardan ve kutuplaşmalarından çıkar.

Burada körlere bir fili tarif etmelerini istedikleri bir anlatı vardır.

Biri kulağını tutar biri burnunu biri kuyruğunu öbürü göbeğini hepsi farklı şeyler der ve hiçbiri doğru bilemez. Körler yerine bazen karanlık oda olarak da anlatılır. Bu anlatının bir çok kişi tarafından çeşitlendirilmiştir.

— ekşisözlükteki ilk girdiden alıntı —

başlık : Körler ve Fil

Bir gün birkaç öğrenci Buddha’ya gitti ve şöyle bir soru sordu “efendim, burada Savatay’da sonu gelmez tartışmalara dalan pek çok münzevi ve bilgin yaşamakta, kimi Dünya’nın sonsuz ve bitmediğini ve diğerleri de sonlu ve bittiğini söylüyor, kimi ruhun bedenle birlikte öldüğünü ve diğerleri sonsuza dek yaşadığını iddia ediyor ve bu böyle… devam ediyor. siz, efendim bu konularda ne demek istersiniz?”

Buddha yanıtlar; “ bir zamanlar bir raca hizmetkarını çağırıp şöyle dedi, ‘ gel, ahbap, git ve savatay’da doğmuş bütün körleri bir araya topla… ve de onlara bir fil göster.’ ‘pekala, efendim,’ diye yanıtlar hizmetkar ve kendisine söylendiği gibi toplar bütün körleri. ‘işte bir fil’ diye orada toplanmış bütün körlere seslenir hizmetkar. adamlardan birine filin kafasını, bir diğerine kulaklarını, diğerine dişini, bir başkasına hortumunu, ayaklarını, sırtını, kulaklarını, kuyruğunun püskülünü tanıtarak anlatır her birine. “körler fili hissettiklerinde, raca her birinin yanına gider ve ‘evet, kör adam, fili gördün mü? anlat bana, ne çeşit bir şeydir bir fil?’ diye sorar. “bunun üzerine kendisine kafası tanıtılan adamlar yanıtlar, ‘efendim, bir fil çömleğe çok benzer.’ kendilerine kulakları tanıtılanlara gelir sıra, ‘bir fil daha çok harman sepetine benzer.’ sonra dişleri tanıtılanlar söz alır ve filin bir saban demiri olduğunu söylerler. sadece hortumunu tanıyanlar onun bir saban olduğunu anlatır; diğerleri filin gövdesinin bir tahıl ambarı olduğunu; ayağının, bir sütun; sırtının bir mortar; kuyruğunun; bir havaneli, kuyruğun püskülünün bir fırça olduğunu söyler. “sonra hep beraber bağırıp çağırmaya başlarlar, ‘evet öyle!’ ‘hayır, öyle değil!’ ‘bir fil öyle değildir!’ ‘evet, aynen öyledir!’ ve bu böyle ta ki dövüşecek noktaya gelinceye kadar devam eder. “raca ortaya çıkan sahneden oldukça memnundur.” “işte böyledir çeşitli fikirlere tutunmuş kör ve görmeyen vaizler…. bilgisizliklerinde onlar tabiatları gereği kavgacı ve tartışmacıdır, ve her biri gerçeğin şu veya bu olduğunu iddia etmeyi sürdürmekte.”

Buddha, şu dörtlükle anlatımını noktalar. nasıl tutunuyor ve atışıyorlar, kimi iddia edenler vaazcılar ve rahipler kutsal ismi! atışıyorlar, her biri kendi bakışına tutunmuş. bu insanlar sadece bir yüzünü görür şeylerin.

— Bir de bu var —

https://holistikakademi.com/korlerin-fili-tarifleri/

— Mevlana Celaleddin Rumi anlatımında —
Su hortumu — Filin hortumunu tutan
Yelpaze — Kulağını tutan
Sütun — Bacağını tutan
Taht — Sırtını tutan

Öyle ki anlatıcılar ve gelenekler içinde Filin neresini tutanın ne söylediği de değişiyor.

Ben size anlatırken bu anlatıda körlere bunun bir fil olduğunun önceden söylendiğini unutmuştum mesela.

Biz de kavramları kendi deneyimlerimize göre anlıyor ve manalandırıyoruz. Çoğu kelime sıklıkla kullanılır ve bunun sözlük tanımına bile bakmayız, ki sözlükteki tanım da ne kadar güvenilir?

Sözlükteki tanıma göre mi kullanıyor herkes bir kelimeyi?

Mesela size yardım etmek sevap mıdır diye sorsam, ne yanıt verirsiniz?

Yorum

— Rahatsızlık duymadan yapildığı sürece diye düşünüyorum Yada karşılık beklemeden.

— Gönül rızanızla yapıyorsunuz sizde olanı kalpten paylaşıyorsunuz biz razıyız Yaradan da sizden razı olsun o halde sevaptır.

— Sevaptır bencede

— En genel geçer şekliyle sevaptır denir. Sonuçta bir yardımdır, pek çok koşulda üzerine düşünülmesi gereken önemli bir hadisedir denebilir. Ama her zaman çemberlerin içinde çemberler, hakikatlerin içinde hakikatler var. Bu sevap kavramından ne anladığımıza bağlı hepimiz için. Ve her zaman yardımın veriliş ve alınış niteliğine göre değişir, çeşitlenir. Sizin özelinizde söylemiyorum, zaten sorduğunuz sorudaki yerleşim sembolik bence. Genel olarak yardımın gönül rızası dışında da pek çok değişkeni, katmanı var, her kişi ve durum için de öznelleşir. Yardım eden kişinin niyeti, alanın niyeti, veren ve alan kişinin bu niyetler hakkındaki bilgisi, en önemlisi birbirlerinin durumlarını yorumlayış ve analiz şekilleri. Bunlar her durumda bütün denklemi değiştirebilir. Sizin yardımınızda amacınız, koşullanmanız ne, yardım alan kişinin durumunu tahlil seviyeniz ne, yardım alan kişinin niyeti şeffaf mı, aldığı yardımdan yararlanacağı hayat amacı neleri kapsıyor ? Yerine göre elbette yardım vermek de hatta talep etmek, buna ihtiyacı olduğunu kabullenmek bile sevap, iyilik olabilir. Yerine göre, yeterli analizi yapmadan, iç yüzünü görüp düşünmeden verdiğimiz ve aldığımız bir yardım günah ya da kötülük bile olabilir. Bilgelik veya aydınlatma yolundaki, sözündeki bir birey için yardım sevaptan da farklı olarak artık bir ödev, zaten verilmesi gereken bir hak da olabilir.

Ömer Melih

Peki yardım etmek eden için mi sevaptır yoksa alan için mi sevaptır?

Aslında size çok ters köşe bir soru sordum.

Uzatmadan durumu söyleyeyim. Aslında Sevap kelimesinin Arapça kökenine gittiğimizde sözlük anlamı “İyiliğe karşılık verilen ödül” olarak belirlenir. Ama bence hepiniz burada “Sevap = İyilik” diye düşündünüz.

— sevap (I) -bı isim (seva:bı) Arapça s̱evāb 1. isim Hayırlı bir davranış karşısında Tanrı tarafından verileceğine inanılan ödül “Bunun günahı değil, olsa olsa sevabı vardır.” — H. Taner 2. Tanrı tarafından ödüllendirileceğine inanılan davranış.

— günah isim (güna:hı) Farsça gunāh 1. isim Dinî bakımdan suç sayılan iş veya davranış, vebal “Bunu yapan günün birinde er geç bu günahın kefaretini ödeyecektir.” — H. Taner 2. Acımaya yol açacak kötü davranış, yazık “Bu adama bu kadar eziyet etmek günahtır.” 3. Sorumluluk, vebal “Ben söyleyeyim de günah benden gitsin.” 4. Kabahat, hafif suç “Bütün kusurları, günahları, kibar, asil bir güzellik şeklinde görülür.” — M. Yesari

Ömer

Bunlar TDK tanımları

Mesela bir tane daha kelimeyi ele alalım…

RAB: Arapça, terbiye eden, doyuran, yetiştiren vs. gibi anlamları olan bir kelime. Zâtın, ruhî veya cismânî gayb varlıklarına olan nisbeti bakımından, Hakk’ın bir ismidir. Allah’ın Rab isminin, fonksiyon olarak işlerlik kazandığı her şey, merbûb dairesinde mütalaa edilir. Allah’ın zatî, rubûbî isimlerin menşeidir. er-Razzâk ve el-Hafîz gibi isimler böyledir. Rab ismi de, merbûbun varlığını gerektiren ve gerçekleştiren bir isimdir. (alıntı)

İncil’de Hz. İsa (Yeşua / YHShVH) için de Rab derler mesela ve bu bir çok Müslüman’ın kafasını karıştırır delaletle saldırı pozisyonuna sokabilir Hristiyanlara karşı.

“Onlar Peygambere Rab diyorlar Peygamberi İlahlaştırıp tapıyorlar!” diyebilirler. Halbuki İlim ve Terbiye ihsan ettiği için Rab derler.

Tanrı Alemlerin Rabbidir ama. Peygambere Alemlerin Rabbi demiyorlar Rab diyorlar sadece.

Şimdi yerel seçimleri bir Beka meselesi haline getirmekten bahsediliyor. Bakalım Beka neymiş.

Bekâ tasavvufta insana özgü niteliklerden ve ilişkilerden sıyrılarak sürekli olarak tanrısal özde kalma. Aynı zamanda geçici olduğu düşünülen bu evrenin karşıtı olan ölümsüz varlık alanı için de bu terim kullanılır. (wikipedia)

Peki biz bu kelimeleri sözlük tanımlarına göre konuşmasak da kullandığımız zaman anlaşabiliyor muyuz?

Sonuçta dilsel deneyimlerimiz sözlüklerden ziyade bir dili konuşanların kullanımına göre oluyor, haliyle bir bağlam içinde karşımızdakinin kurduğu cümlenin anlamını anladığımızda veya aklımızda en azından bir fikir oluştuğunda bize yetiyor… Ama gerçekten yetiyor mu?

Yorum

Algı ve davranış çatışması olur bence.

Ömer Melih

Toplumsal bilinçte de bir bozukluk veya kırılma bence bu.

Şimdi bunlar niye önemli… Biz bir kere zihnimizi ve ruhumuzu koşullandırmaya başladık mı bu yerine oturmalı. Aynı olay Enerjide de oluyordu zaten.

Tanım, Anlamlandırma ve Manalandırmada ne kadar net olursak zihinsel ve ruhsal verimimiz o kadar artar ve aksilikler/kazalar oluşmaz.

Biz şimdi Adalet ve Adil olma yönünde bir koşullandırma yaptığımızda Adaleti nasıl tanımlıyoruz?

  • Nasıl anlıyoruz?
  • Nasıl manalandırıyoruz?

Bunların hepsi olumlama, dua, niyet, talep, yemin, karar ve sankalpalarımızın oluşturduğu dinamizmi koşullandıracak sabitler ve değişkenleri belirliyor.

Çünkü aynı olumlama bir kişide farklı başka bir kişide farklı bir şekilde çalışabilir.

Burada önemli olan kişinin kendisinin, kendi geçmiş ömürlerinin/kişiliklerinin, ailesinin, aile geçmişinin, toplumun, evrenin ve Tanrı’nın bir kavramı nasıl yaşadığı, tanımladığı, anladığı, manalandırdığı ve yorumladığı mühimdir.

Şimdi bir ömür bir kavramı öyle yaşayıp bir ömür aynı kavramı tam tersi veya çaprazı şekilde yaşarsak birinde derinleşir öbüründe derinleşmezsek bu içimizde bir çatışma da oluşturabilir.

Mesela birinde evlilik iyi gitti öbüründe kötü gitti diyelim… Evlilikle ilgili düşüncelerimizde çelişkiler olabilir, bu da kısmetimizi engelleyebilir. Cinsellik, ebeveynlik, evlatlık, şefkat, sevgi, aile ve karşı cinsle ilişkilerimiz de önemli burada.

Ama bu dönemde de Eşcinsel Evlilikleri yasallaşmaya başladı, ilerleyen dönemlerde de Evlilik Dünya genelinde sadece Kadın ve Erkek arasında yaşanan ve çocuk sahibi olma/aile kurmanın ötesinde bir anlamlandırma ve manalandırmaya sahip olacak çünkü Küresel Evlilik Yaşayışına Çeşitlilik katılacak.

İki Eşcinselin birlikteliği de oldukça değişkenlik gösterebilir, mesela birisi Transvestiyer olabilir öbürü olmayabilir. Kadınlar erkekler gibi giyinseler bile Transvestiyer sayılmaz çünkü Erkek kıyafetleri unisex özellik taşır, ama evrende başka bir gezegende erkekler etek veya uzun elbise giyiyor da olabilir.

Okulda benim bir lezbiyen arkadaşım vardı ve hiç Feminen etiketi taşıyan türden etek/elbise/tayt/kilotlu çorap/file çorap giymezdi, aslında Transvestiyerdi ama ona bakınca kimse böyle düşünmezdi, aklına o an travesti kelimesi bile gelmezdi. Saçı da kısaydı.

İsminin açılımını veya sesini duymasam onu erkek sanırdım -kısaltılabilen bir ismi vardı, hatta bir süreliğine ben de onu erkek sandım.

Sokakta gören birisi de gayet onu erkek sanabilirdi.

Yorum

Geçmiş hayatında erkek olmasın?

Ömer Melih

Geçmiş yaşamlarımızın yaklaşık yarısında erkek yarısında kadınız zaten hepimiz.

Yorum

Eşcinselliğin yasallaşmasından bahsederken eşcinsel olmasını geçmiş hayatında karşı cins olmaya bağlamak.

Ömer Melih

Eşcinselliğe zaten bilinçaltı sebep aramak problemli bir yaklaşımdır. Seçime sebep olan şey aynı zamanda başka kişilerde tam tersi seçim de yaptırabilir hatta homofob da yapabilir.

Homofob kelimesi de aslında çok ilginç bir kelime…

Yorum

Cinselliğin en başta bir kalıba sokuluyor olması sorun. Hetero — homo ilişkiler yaşayan kadın — erkekler.

Bunların hepsi sosyal kurgular.

Ömer

Herkes Eşcinsel Karşıtı manasında kullansa da aslında Antik Yunanca konuşan birisi için durum çok farklıdır.

Etymology 1 From Ancient Greek ὁμός (homós, “same”).

(Wiktionary)

Yani Homos kelimesi Antik Yunanca’da Aynı demek. Bu yüzden Antik Yunanca konuşan birisine Homofobi dediğimiz zaman Aynılıktan Korkmak olarak anlayabilir .

Homojen karışım Heterojen karışım meselesi…

Yorum

Homosexual, same-sex ilişkiler.

Soru

Homo Sapiens?

Ömer Melih

Ama Homo Latincede Erkek-Adam demek. Sapiens ise Sapio-Sapere fiilinden türeyen bir İsim-Fiil ve anlamı Düşünen, Hisseden, Algılayan demek.

Ecce Homo = İşte İnsan

Ama Ekke diye okunur, bizdeki C harfinin sesi gibi değildir

Homo Sapiens = Latince — — Homophobia = Yunanca

Bu arada Yunanca’da H harfi yoktur, H harfinin sesi ilk kelime eğer ünlü bir harfse üzerine konulan ters bir virgüle benzeyen sert nefes (spiritus asper) işareti ile belirtilir.

Bir de Khi harfi var ama o başka, bazı Lehçelerde gırtlak hafif kapatılarak nefes verilerek derin bir H bazen de baştan gırtlağı kapatıp hafifçe açarak verilen bir Kh sesi çıkarıyor.

Az önce Semantik ve Semiyoloji üzerine gitmiştik, biraz da Dilbilimde Sesbilim-Fonoloji ve Fonetiğe girdik.

Bir diğer kelimeye daha bakalım mı? Örneğin, Etik ne demek?

Mesela bazen insanlar “Bu davranışın hiç etik değil.” diyor…

Bu etiğe hiç uygun değil diyen de var?

Etiket kelimesi var bir de. Etiket kelimesi cidden ters köşedir.

Yorum

Etik iyi nitelik sergilemek davranmak namuslu da denilebilir çalışma hayatı ile ilgili.

Ömer Melih

Antik Felsefede Nomos, Ethos ve Logos kasten ayrıştırılır.

Yorum

Yaşadığımız toplumda çok ihtiyaç olan bir kavram

Ömer Melih

Ethos = Karakter ve Alışkanlık demek, Ahlak anlamını bir kişinin mizacı ve karakteri üzerinden kazanıyor.

Bakalım Ahlak Arapçada ne demek

https://tr.wiktionary.org/wiki/خلق#Arapça

خلق — Vikisözlük

خَلَق (ḫalaḳ) (dişil خَلَق (ḫalaḳ), genel çoğul خُلْقَان‏ (ḫulḳān) veya أَخْلَاق‏ (ʾaḫlāḳ))

tr.wiktionary.org

Aslında Halk kelimesinin Çoğuluna Etik demişiz… Burada ilginç bir kavram düğümü var.

Betül

Hulkan halk demekmi

Ömer

Zaten Eşya da Şey’in çoğulu ve biz Eşyalar diyoruz.

Esma’da İsim kelimesinin çoğulu ve herkes “Esmalarla çalışıyorum” diye cümleler kurabiliyor…

Semantik, semiyotik ve gramer hataları aslında bunlar.

Türkçe bilen Araplara çok ilginç gelebilir Eşyalar, Evraklar veya Esmalar gibi kelimeler duymak.

Şimdi biraz sıkılıyor olabilirsiniz bu konulara böyle girdiğimde Şifacılıkta Dilbilim ne alaka diye, ama Dili nasıl kullandığımız bizim için Hayati bir önem taşıyor.

Özellikle İlahi ve Hayati konularda Net, Kesin, Doğru olmazsak haliyel Hayatımız ve Kutluluğumuzdan nasıl emin oluruz.

Yorum

— Bence çok gerekli şeyler konuşuluyor. Enerji derken bile kast edilebilecek 5 şey olduğunu söylemiştin geçenlerde.

— Evet

Ömer Melih

Tanrı’ya yakınlaşmak için çabalarken böyle basit hatalar yapmamız biraz da sıkıntı işaretidir. Ne konuştuğumuzu bilmeliyiz o yüzden.

Mesela kimileri Cebrail kelimesini özel bir isim sanır, Melekleri de ferdiyeti olan tekil varlıklar olarak görür ama aslında Cebrail — Tanrı’nın Gücü demek.

Cabbar — Ceberrut kelimeleri ile ilişkilidir.

Size bu yüzden özellikle sıklıkla kullandığınız ama sözlük tanımına bakmadığınız kelimelerin sözlük tanımlarına ve etimolojik köklerine bakmanızı öneririm. Bir de yeni duyduğunuz kelimeler için.

Ben Üniversitede 4 sene Latince 2 sene Antik Yunanca öğrendim, bir veya bir kaç aylığına da İSMEK’te başlangıç seviye Arapça gördüm.

Bir Dil kursuna gitmeniz çok ufkunuzu açacaktır. İSMEK ve her yerde Halk Eğitimlerde Dil Eğitimi bedava.

Konuştuğunuz ve okuduğunuz tek dil Türkçe olmamalı bence.

Olumlamalar konusu NLP ile yaygınlaşan popülerleşen br konu.

NLP’nin açılımı = Neuro-Linguistic Programming

Wikipedia’da NLP

ekşi sözlükte

— Neden Lafla Peynir gemisi yürümesin 03.05.2005 13:38

— yan tesirlerini öğrenmek için (bkz: nlp tokalaşması) 10.06.2005 19:21

Negatif Limanlardan Pozitif sulara (bkz: oğuz saygın) 25.04.2006 11:58 ~ 11:59

— NLP: bu tanım dünyayı algılama biçimimizi ifade eder. kendi gözlüğümüzü çıkartıp başkasının gözlüğüyle bakma olayı yani .. aynı yere bakıp , farklı şey görebilmektir. izninizle çok küçük bir hikayeyle pekiştirmek istiyorum : “ayakkabı üreticisi bir firma, pazar araştırmaları için bir elemanını geri kalmış bir bölgeye göndermiş. bu bölge de çağın nimetleri adına hiçbir şey yokmuş. insanlar yarı çıplak ve yalınayak dolaşıyorlarmış. bölgeyi inceleyen eleman şirket merkezine şu raporu vermiş: ‘burada ayakkabı kullanan yok. bu bölgede ayakkabı satamayız’ şirket, bir süre sonra başka bir elemanını aynı bölgeye göndermiş. yeni giden eleman, bölgeyi incelemiş ve şu raporu göndermiş: ‘bu bölgede müthiş bir potansiyel var. hiç kimse ayakkabı kullanmıyor. buraya derhal 40.000 çift ayakkabı gönderin. — 11.11.2007 17:24

Yorum

İç potansiyele ulaşmada etkili yöntemlerden biridir.

Ömer Melih

Peki NLP araştırmacıları gerçekten kendilerinde olumlamalar yaptıktan sonra nörolojik ölçüm ve görüntüleme yöntemleri ile sinir ağları arasında bağlantıların kalıcı bir şekilde değiştiğini gözlemlediler mi?

Ya da Beynimizle — Nöronlarımızla mı düşünüyoruz yoksa Düşünce başka bir yerde mi gerçekleşiyor?

Zihnin bir Bedeni olmasın. Bedenin de bir Aklı olabilir gayet. Bilinçli olarak algıladığımız bir şeyi bilinçaltımız/bilinçdışımız niye algılamasın.

İnsanların bilinçaltının olumsuzluk belirteçlerini algılamadığına dair bir inanış da vardır ancak bu biz bozukluk ya da evrimsel olarak bir gerilik de olabilir

Hiç Olumsuzluk ekleri, edatları, belirteçleri ile kendinizi koşullandırmayı deneyip aylarca sonuçlara baktınız mı?

Veya trans halindeki birinin konuşmasını dinleyip içinde olumsuzluk belirteçleri duydunuz mu?

Haliyle zihnimizi nasıl koşullandırırsak öyle düşündüğünü iddia eden birisinin “Zihnin olumsuz dilsel belirteçleri kabul etmediğini ve olumluya çevirdiğine” inanması da kendi zihninin öyle çalışmasına sebep olabilir.

Bunun bir gerçeklik değeri yoksa bunu bu şekilde anlatması ve bu şekilde insanlara terapi yapmaya kalkması bir şifadan ziyade bir vebaya sebep olur.

Ama haliyle kendi inancı da “Zihnin olumsuz belirteçleri algılamadığı.” yönünde.

Bu haliyle Yalancı İnsan paradoksuna gönderme yapıyor. Birisi “ben yalan söylemem” dediği zaman yalancı mı değil mi nasıl anlayabiliriz?

Belki hiç yalan söyleme niyeti yoktur ama doğru bildiği yanlışları söylediği için yalancı durumuna düşüyordur.

Ama doğru bildiği yanlışları aktaran birine yalancı diyebilir miyiz?

Bence bilinçdışı zihin gayet Olumsuz belirteçleri, kelimeleri ve cümleleri algılayabiliyor. Ancak bu genel olarak Olumlamaların amaçlarına hizmet etmiyor.

Olumlamalarda da nedense Olumsuz belirteçler kullanmamak gibi bir kural konuluyor.

Yorum

Hocam bazı telkinlerde hem olumlu hem olumsuz birlikte kullanılıyor

Ömer

Yani -me / -ma, asla, hiç, hayır, değil… Bu şimdi neden böyle…

Olumlu Davranış — Kabul Edilen & İstenen Davranış
Olumsuz Davranış — Kabul Edilmeyen & İstenmeyen Davranış

Ama Dilsel açıdan Olumsuz böyle değil. Olumlama köken olarak Olmak fiilinden geliyor.

Yorum

Ben bilinçaltı olumsuz belirteçleri algılayabildiği için olumsuz belirteçler kullanılmıyor diye biliyorum. Örneğin yoksul olan birisi “Yoksulluk durumum iyileşiyor.” demek yerine “Ben zenginim.” demelidir.

Ömer Melih

Şimdi biraz şöyle bir durum var. Gelecekte olacak bir şeyi Şimdi olmuş gibi söylemek gerçekten etkili mi?

Ben bunun zihinsel ayarlarımızı bozabileceğini düşünüyorum.

Şifa’da ilerlemem hep hakikati olduğu gibi kabulle oldu. Ama bunun için de yanlışı yanlışlığı ile görmem gerekti.

Yorum

Ama gelecekte olacak dersek bilinçaltı bunu hep belirsiz olan bir geleceğe atarmış ve gerçekleşmezmiş diyorlar hep.

Ömer Melih

Bu travmalarla kırılan bir zaman algısından da kaynaklı olabilir. Aslında bilinçaltımız anlatmak istediğimize sadece sözel olarak bakmıyor.

İçimizde bir yerde bunun yakında olmasını istiyorsak ancak bunun için dilsel olarak bir zaman belirtmiyorsak ama isteğimiz tez vakitte olması yönünde ise bilinçaltımızda bunu yine yakında etiketine sahip olduğunu görür bence.

Biraz da zihinlerimizin onlarca yüzlerce binlerce ömür içinde yaşadığı olumsuz süreçler ve olaylarda aldığı yaraları, aşınmaları ve körelmeleri de hesaba katmalıyız bence.

Çünkü zihnimiz sustuğumuz zaman daha hızlı çalışıyor gibi bir gözlem de yapabiliyoruz.

Ama ben biraz çalıştığım zaman monolog devam ederken de zihnim sanki susuyormuş gibi çalışabiliyor çünkü arkaplan işleri engellemiyorum bunu yaparken. Aslında çok esnekleşebiliyor zihnin bedeni.

Bu da biraz Zihinsel Akrobasi diye bir durumun mevcut olduğunu gösteriyor.

Eğer öyle bilirsen öyle inanırsın ve öyle inanırsan zihnin doğal çalışma prensibi öyle olmasa bile öyle çalışabilir çünkü hakikat değeri atfedilmiş bilgiye göre koşullanıyor.

Ama bu bilgi ne kadar araştırıldı ne kadar bulgulandı, bu yüzden ne kadar bilgi ne kadar inanç bunu tartışmaktan ötede araştırmalıyız zaten.

Olumlu telkinlerin haliyle etkileri daha rahat görülüyor. Çünkü olumlu kelimeler olumlu imgeler oluşturuyor

Ama ben geleceği şimdiye getirmektense ilk önce bir olasılık açarım.

Mesela Yoksul bir kişi için. “Zenginleşebilirim.” “Zenginleşmek için gerekenleri yaptıkça zenginleşiyorum.” “Zenginleşme sürecinde Evren de yüzüme gülebilir.” “Zenginleşme fırsatlarını değerlendirmeye kararlıyım, karşıma çıktıkça da değerlendireceğim.”

Bunlar da bence Zenginleşme ihtimalini güçlendirir

İhtimalin katılaşmasına ağırlık katmayabilir ama yolunu açar.

Yorum

Dikkat ederseniz ikinci olumlamada şimdiki zaman kipi var.

Şimdiki zaman

Ömer

Aslında Şimdiki zamandan ziyade Aorist diye bir zaman vardır bazı dillerde.

Güler, Eder, Sağlar aslında Şimdiki (Praesens-Present Tense) zaman olarak değil de Aorist olarak görülür.

Gülüyor, Ediyor, Sağlıyor — Şimdiki zaman

Yorum

Bahsettiğiniz Geniş Zaman.

Ömer

Tabi burada göründüğü kadarıyla Aorist Geniş Zamandır ancak diller arasında istisna durumlar var.

Bazı dillerde Present-Şimdiki Zaman ile Aorist-Geniş Zaman biçimleri aynıdır. Latince böyle bir dildir mesela. Ama bu haliyle yazılı dilde hiç Geçmiş veya Gelecek belirtmez, konuşma dilinde belirtmiş olabilir ancak bunun kanıtına rastlamadım.

Ama bir de Antik Yunanca gibi bazı dillerde Aorist Zamanı geçmiş belirtmek için de kullanıyorlar. Geçmiş zaman belirtmek için ayrıca Past Perfect (geçmişte olmuş devam etmiş bitmiş) ve Perfect (geçmişte olmaya başlayıp şimdi de devam eden) zamanları da var. Ama Antik Yunanca Present-Şimdiki Zamanı da Geniş Zaman bildirmek için kullanıyor.

Ama Türkçe’de Aorist-Geniş Zaman biçimini Gelecek için kesinlik bildirmek için de kullanabiliyoruz ve Geniş Zaman vurgumuz günlük kullanımda geçmişten kazanıp devam eden alışkanlıklarımız gibi durumları belirtmek dışında geçmişten daha çok geleceğe yönelik kullanıyoruz.

“Paketimiz gelir birazdan.” diyoruz veya birisine söz “Hemen yaparım.” diyoruz mesela.

Burada zamandan ziyade -ebilmek üzerinden İhtimal/Olasılık açmayı öneriyorum.

Yorum

Zaten geniş zaman adı üstünde bütün zamanları kapsar.

Ömer Melih

Ama Antik Yunanca’da geçmiş belirtse de gelecek belirtmez.

Diller arasında böyle bir durum var işte. Her toplum aynı şekilde düşünmüyor. Sözel ve Kavramsal Mantık Dil üzerine mi kuruluyor yoksa Deneyim üzerine mi kuruluyor?

Ciddi bir Felsefi soru aslında.

Dilimizi kullanarak yürüttüğümüz mantık sondan eklemeli çekime sahip bir dilde farklı, zamirlerle edatlarla belirteçlerle belirtilen bir dilde farklı, Kanji gibi Yazılı Dilde her kelimeye ayrı karakter verilen bir dilde apayrı hale gelebiliyor.

Hayatımdaki en önemli yatırımlardan biri İngilizce’de her türlü konuda teknik/bilim ve edebiyat okuyabilecek ve bilimsel makale/edebi eser yazabilecek kadar geliştirmekti.

İki dil arasında gidip gelirken 10 parmak klavye kullanmak için Türkçe’de F Klavye düzenini, İngilizce’de Dvorak Klavye düzenini kas hafızama yerleştirdim ve iki dilde de dilsel olarak düşünce akışımı aksatmayan bir hızda yazabiliyorum. Bu kadar uzun cümleleri hiç üşenmeden hızlıca yazma sırrım da aslında budur. Telefondan yazarken de QWERTY klavye düzeni kullanıyorum ama.

Benim için yazmayı çok kolaylaştırdı. Size de öneririm 1–2 haftada rahatlıkla F Klavyeye geçiş yapabilirsiniz web sayfaları var bu klavye düzenini öğrenmek için. QWERTY ile ancak Hunt’n Peck (İki Parmakla Ara Bul Bas) yöntemi ile yazarsınız, haliyle bileklerinizde stres birikimi oluşturur bu da sizin Şifacılıkta elinizin performansını hayli hayli etkiler.

Türkçe daktilolarda farkettiyseniz F Klavyedir.

Klavyenizin fiziksel olarak F klavye olmasına da gerek yok çünkü 10 parmak bakarak yazılmaz, kas hafızasından yazmak gerekir.

Zaten bilgisayarınızı başkası kullanıyorsa afallar kalır çünkü Q Klavyede yazan birisinin klavyeye sık sık bakması gerekir. O yüzden misafirleriniz ve aileniz için acı verici olabilir.

Bence bu çalışma da Sinir Ağlarınızı yeniden bağlantılamanızı sağlıyor. El ve Zihin koordinasyonum ve çalışma çeşitliliğim o yüzden çok esnekleşiyor bence.Bu arada Kavramsal Meditasyon çalışmalarına dair bir makalem var, onu da okursanız faydasını göreceğinizi düşünüyorum Zihninizi ve Hayat Akışınızı Koşullandırmak için yapacağınız çalışmalar içinde…

Zihni nasıl görüyoruz nasıl algılıyoruz? Buna dair yorumunuz nedir? Zihni tanımlayabilir misiniz? Zihin nedir? Akıl nedir? Mantık nedir? Nasıl işlerler? Bunların muradı nedir? Sağlıklı zihin, akıl, mantık nasıl olur?

Sankaypa, Yemin, Karar, Olumlama, Koşullandırma, Niyet, Dua ile aslında şu şifa prensibini uygulamaya koyuyoruz. Doğru düşünceler üzerine doğru bir yaşam kurmak.

Doğru düşünmek ne sağlıyor?

Doğru tepki vermeyi, doğru planlamayı, doğru yorumlamayı, doğru anlamayı, doğru şeyler yapmayı, doğruları söylemeyi…

Doğru bildiğimiz yanlışsa, kendimizce doğru söylesek bile yanlışı söyleriz.

Doğru düşünce nedir?

İnanç ile bilgi arasında bir sınır var. İnancın da seviyeleri var Bilginin de seviyeleri var. Bunlarda ölçmemiz gereken bir değer var. Hakikat değeri.

Hakikat değeri inancı da bilgiyi de kuvvetlendirir.

Ama inançlar bazen yanlış olsalar bile çeşitli şekillerde kuvvet kazanabilir. Mesela inançlarımıza göre yaşamı yorumlayabiliyoruz. Ama bu zihin şifalandıkça benim gözlemlediğim kadarıyla değişen bir durum.

Ben kimsenin beden, can, akıl ve ruh sağlığına kast etmek istemediğim için yaşamımı İnançlardan ziyade Hakikat üzerine temellendirmeye koşullandırma yapmayı doğru buldum Şifacılık yolunda.

Ama yine de inançlarım ve varsayımlarım var. Ama bunlardan şüphe etmeden de geçmiyorum.

Şimdi bir durum şu… Pozitif ve Negatif Karşıtlığı

Ama bir de bu bağlamda Yanlış Pozitif ve Yanlış Negatif kavramı var.

Yanlış Pozitif’in örnekleri genel olarak kendimizi kandırma halinde vardır ama başka yanlış pozitifler de var. Uygunsuz duygular da yanlış pozitiftir.

Şüphe genellikle Negatif olarak görülüyor ama aslında Negatif değildir. Hakikati bulana kadar şüphe etmek bence bir kusur veya olumsuzluktan ziyade bir erdemdir.

Sağlamasını yapıyor muyuz ki her düşüncemizin?

Mesela bir yanlış negatif ise Mükemmelliyetçilik Kompleksi üzerinedir.

Mükemmelliyetçilik doğru anlaşılıp uygulandığı zaman amacı Tekamül etmek olan herkes için kazanılması gereken birincil erdemlerden biridir.

Ama bu kompleksin içinde eğer sabır yoksa, sebat yoksa onun yerine kusurlara sabırsızlıkla aşırı tepkiler vermek ve sorunları çözmek yerine şikayet edip sızlanmak ve bozuk olanı daha da bozmak gibi öğeler varsa… Bu mükemmelliyetçilik daha emeklemiyordur.

Eğer gerçekten mükemmelliyetçi olsalardı baştan 10 senede olacak olayı o an beklemezdi veya sorun çıktığı zaman şikayet edip sızlanmak yerine problemi çözüp kusuru giderirdi…

Keza kusursuzluk kusurların ve sorunların çözülmesi ile sağlanıyor

İdeal Mükemmelliyetçiliği araştıralım mı biraz daha?

Sizce Mükemmelliği elde etmek için uygun Mükemmelliyetçilik Yapısı içinde ne olur?

Yorum

Güzellik ve Çalışkanlık olur. Bazıları eylemlerin sonucuna odaklanmadan çalış der.

Ömer

Doğum Gününde rahmetli Müslüm Gürses’i de burada analım.

Ebediyete de bir ömür yetmiyor, Aşka da bir ömür yetmiyor, Mükemmelliyetçiliğe de bir ömür yetmiyor.

Dünya standartları da mükemmelliyetçilik için yetmez.

Ama Dünya’da tam buna başlamak için uygun yerdir çünkü burada yaşıyoruz.

I know how to hurt
I know how to heal
I know what to show
And what to conceal

I know when to talk
And I know when to touch

No one ever died from wanting too much
The world is not enough
But it is such a perfect place to start, my love
And if you’re strong enough
Together we can take the world apart, my love

People like us Know how to survive
There’s no point in living
If you can’t feel the life
We know when to kiss
And we know when to kill
If we can’t have it all
Then nobody will

Ömer Melih

Müslüm Gürses’in yorumunda da Hain kelimesini Ayin diye duydum.

Bu bölünmeden yine toparlayalım. Olumlama ve Koşullandırmalar konusunda Mükemmelliyetçilikten bahsetmemin de bir sebebi var hayatımızdaki kusurları gidermeye çalışıyoruz bunlarla.

Eğer Mükemmelliyetçiliğe dair bir negativitemiz varsa kendimizi sabote ederiz ve kusurlarımızı meşrulaştırabiliriz. Bu da stres ve aşınma etkeni olur.

Herşeyin doğrusu ve yanlışı var.
Sabrın da doğrusu ve yanlışı var

Boşu boşuna uzun uzadıya çile çekmek sabır mıdır, yoksa anlayışsızlık mı?

Çünkü deyişlerden yola çıkıp da Sabır sonunda Selamete ulaşmak varsa, Dervişler olarak Muradımıza Ereceksek, bu da sorunların-çilenin çözümü ile gelir.

Sankalpa’lar özellikle Sabrımıza ve Sebatımıza yönelik bir hamle, bu aynı zamanda Yeminler ve Kararlar için de geçerli.

Bir bahçe gibi yaklaşabiliyoruz Zihnimize ve Yaşamımıza. Ama bir bahçe değil sadece…

NLP’de bilgisayar programlamaya benzer bir yaklaşım var. Ama bir bilgisayar gibi de yaklaşırsak sanallaşma yaşarız.

Yorum

Çünkü bilgisayar beyni standarttır; yazdığın dile bağlı olarak veeeceğin komut her bilgisayarda aynı sonucu verir, oysaki tekamül yolundaki her bir İnsan beyni aynı değil.

O kadar basit değil.

Ömer Melih

Hayat da zaten bizi sınayan türden durumlarla dolu ve durulaşmadıkça anlayamıyoruz.

İndirgemelerimiz, tümevarımlarımız, tümdengelimlerimiz görüntüyü pikselleştirmemeli. Mozaikler ve Körler ve Fil örneği de burada mühimdi.

Mesela bir de Yargı kelimesine bakalım.

Yargı dediğimizde de özellikle Dünya ve Türkiyedeki adaletsizlikler göz önünde bulundurulunca oldukça olumsuz yaşanmış ve bu yaşanmışlığın üzerine olumsuz bir şekilde manalandırılmış bir kelime karşımıza çıkıyor.

Hatta bu bazı modern kişisel gelişim sistemleri içinde tamamen reddediliyor, yargılamayı bırakarak daha güzel bir hayat yaşayacağımıza dair bir iddia var.

O zaman Adaleti ne üzerine kuracağız?

Doğru-Yanlış, İyi-Kötü bilmeden gözetmeden…

Yorum

Yargı ile cezayı kaynaştırmışlar her yargı bir cezayı getiriyor gibi.

Ömer Melih

Yargı ceza değildir ki… Yargılama Muhakeme Mahkeme…

el-Hakem ismi ile ilgili.
Hakimiyet ve Hikmet

Doğru ile Yanlışı ayırt edebilmek ve bunu derecelendirebilmek ile ilgili.

Yorum

Yargı ile analiz de karıştırılıyor analiz ederken yargı katılıyor

Yargı titreşimsel olarak negatife çekiliyor

Ömer Melih

Ama aslında bir kusuru gidermek için yapılır. Bu eleştiri/kritik için de böyledir. Yargılamada doğruyu aramamız lazım.

Yorum

Doğru kimin doğrusu ama orası biraz ince.

Ömer Melih

Şimdi bir çok insan eleştiri kaldıramaz, alınganlıktandır. Ama eleştirileri dinlese ve bunun üzerine düşünse kusurlarını giderebilir ve dışarıda daha uygun hal, davranış ve tavırlar sergileyebilir.

En azından eleştiri dinlemek bizim dışardan nasıl göründüğümüzü bilmemizi sağlar, yanlış bile olsa o eleştiri.

Yargıyı ve eleştiriyi doğru bir şekilde yapsak zaten bunu bir saldırı olarak algılamaz, bir fırsat olarak algılarız. Ama yargı ve eleştiri şikayet ve suçlama ile yapılınca…

Yorumlar

— Dışarıdan nasıl göründüğümüz bakan kişiye de bağlı değil mi ?

— İnsanlar, diğer insanları kendi doğrularına göre yargıladığı zaman ayrım başlıyor ve yargılayan kişi de kendini üstün hissedebiliyor.

Ömer Melih

Bakan kişiye de bu kişinin bildiğine de hayat tecrübesine de bağlıdır. Eleştirildiğimiz zaman aslında bir fırsat daha var, bizi eleştireni tanıyabiliyoruz o zaman.

Soru

Mükemmeliyetçilikle ilgili negativiteler varsa Sankalpalar nasıl olmalı tam anlayamadım?

Ömer Melih

Örneğin “Her işimi tam yapmaya karar veriyorum/yemin ediyorum.” gibi bir Sankalpa ile işlerinde kusursuzlaşmayı hedeflersin.

Ama mükemmelliyetçilik kompleksinde olumsuzluk varsa mesela sabırsızlık ve şikayetçilik gibi, bu bir aşındırıcı ve saptırıcı bir kuvvet ve bununla birlikte stres/gerilim oluşturur.

Bu işini tam yapsan bile onun içine stres katar. Bu da görünmez kusur oluşturur.

Yorum

İşte o durumu merak ediyorum. O zaman ne yapmalı?

Ömer Melih

Bu Sankalpa’dan önce Kavramlara ve Psikolojik/Ruhsal Komplekslere Meditasyon ve Sağaltım çalışması istiyor.

Yorum

Evet

Ömer Melih

Yani Mükemmelliyetçilik kompleksine olumsuz vurgular katan olaylar, süreçlere geri dönüp uygun arınma, dengeleme, şifa ve dönüşüm çalışmaları yapmak gerekir. Sankalpa o dönemde ne olursa olsun.

Yorum

Önce sabır, sebat, çalışkanlık ekilebilir

Ömer Melih

Ekmenin yanı sıra yeri geldiği zamanlarda bazen de dönüştürebiliriz.

Mesela kayıtsızlık ve umarsızlığı duyarlılık, netlik, çözünürlük ve keskinliğe dönüştürebiliriz.

Yorum

Mükemmeliyetçilik ötekini iterek değil, kabul ve dönüştürme ile birleşiyor.

Ömer Melih

Bir kişiye veya duruma hiç zaman vermeden kusursuz olmasını bekliyorsak ve bir de üzerine şikayet edip iğneli bir laf söylüyorsak ve haset yapıyorsak orada kesinlikle emeğe karşı bir kayıtsızlık vardır, öfkeyi ve hasedi sabra, sorumluluğa ve yardımcılığa dönüştürebiliriz.

Burada Emeğe değer yüklemek de gerekir. Emeğe değer vermediğimiz zaman tabi ki de uzun süreçler içinde çaba isteyen durumları anında olsun diye bekleyebiliriz. Kompleksi bir cisim halinde de görmek gerek. Yapısı ve malzemesi ne bu komplekslerin? Komplekslerde nasıl bileşenler var?

Yükler (duygular-düşünceler-enerjiler) var, bağlantılar var, kurgular var, koşullandırmalar var, tanımlar var,

Her kompleksin bir gerçek hali var. Her kompleksin gerçeklikte davranışlarımızda ve olay örgülerinde kendini göstermesi üzerinden gerçeklik kazanması var. Burada çeşitlemeler de olabiliyor, başka komplekslerle ilişkili olduğu kadar ilişkiler ve olaylara verilen iradi tepkiler de hesaba dahil. Aslında hesaba katabileceğimiz daha bir çok şey var.

Kompleks kelimesini de olumsuz algılıyor mesela insanlar halbuki hiç olumsuz bir şey değildir.

Kusurlu Kompleks vardır bir de Düzgün Kompleks vardır

Ama Kompleks fonetik-sesbilim açısından da hem vurgu hem de gerilim anlamında stresli ve keskin olduğu için olumsuz çağrışım yapması kolay bir kelime.

Halbuki bir araya getirerek inşa etme demek.

Bütünleşik/Birleşik Yapılara Kompleks denir

NLP veya SYKOKN ile çalıştığımız zaman;
1- Var olan yapıları koşullandırıyoruz/yeniden yorumluyoruz
2- Yeni kompleksler/bütünleşik yapılar oluşturuyoruz.
3- … Belki başka şeyler de hatrıma gelir ilerledikçe.

Ama genellikle ilk işlemi yapıyoruz çünkü ebedi bir yaşam yaşıyoruz.

Biz şimdi Tek Cümle Olumlamaları yaptığımız zaman bu olumlamanın içindeki anahtar kavramlara dair yapıların hepsine bütünleşik bir hamle yapıyoruz.

Gözlemlediğim kadarıyla bazı kompleksler bu müdahaleyi kabul ederken bazıları direnç gösterebiliyor. Bu direnç özellikle Regresyon Terapilerinden sonra anlaşılıyor.

Olumlamaları ne kadar tekrar edersek edelim hangi halde yaparsak yapalım, anahtar kavramla ilgili değişim yapmamız için yüzleşmemiz gereken önemli bir geçmiş yaşam deneyimi veya süreci varsa bu durumda o deneyimlere dayalı komplekslerde değişime karşı direnç olabiliyor.

Olumlamalar pansuman gibi ama regresyon terapisi cerrahi bir işlem.

Haliyle cerrahi işlem gereken yere pansuman yapmak yetmez. Ama bunu tabi araştırıp test etmemiz lazım. Ben direnç gözlemledim.

Bazı insanlar olumlamalarım tutmuyor deyince sunduğum ilk açıklama bu, ikinci açıklama ise karabüyü/fesat varlık/lanet/beddua problemleri olması. Üçüncü bir açıklamam var o da yapay zeka taşıyan sanal varlık-eklenti problemleri.

Olumlamalar bu problemleri çözmeseler bile problem çözüm sürecinde yardımcı oluyor bence.

Dördüncü başka bir açıklama da olumlamanın konusuyla ilgili sağaltımı sağlayan unsurlar-sistemler / mekanizmalar / dinamiklerde derin veya bütüncül şifa ihtiyacı.

Mesela olumlamanın gerçekleşmesini sağlayan unsur kalp çakranın 3. yaprağıysa ve bu yaprak bir travma sonucu patlamışsa… Olumlama tutmayabilir ya da bizi bu yaprağı şifalandırmaya yöneltebilir.

Olumlama dediğim zaman Sankalpa Yemin Karar Koşullandırma ve Dualar da dahil şu an için.

Yorum

Ameliyat etmeden önce bazen ameliyata hazırlık aşaması olabilir olumlamalar hazırlık olarak kullanılabilir sanki.

Ömer

Özellikle Sankalpa ve Yeminlerde bu davranış vardır.

Yemini gerçekleştirmek için gereken şartları sağlamaya öncelik veriyorum ben pasif biilnçaltı/bilinçdışı eylemlerde, ilk önce bir plan oluşuyor. Mesela dürüstlük yemini ettiğim zaman aynı zamanda bilinçaltım/bilinçdışım beni yalan söylemek zorunda kalmayacak şekilde hareket edecek şekilde koşullandırmaya başlamıştı. Öyle ki yalan söylememi gerektiren bir durum oluşmuyordu.

Ama bu bazılarında farklıdır çünkü araya olumsuz varlık-karabüyü-lanet etkileri de girebiliyor, mesela birine özellikle hiçbir niyetini gerçekleştiremesin her işi boşa çıksın diye lanet etmişlerse, her karar ve yeminini baltalayacak akışlar-güçler-olaylar gerçekleşmeye başlar, anında aşınma yaşar kişi.

Bu yüzden kararsız kalan çok kişi vardır.

Çünkü her kararında başına bir aksilik gelince artık karar veremez hale geliyor bazen insanlar. Bu ömürler boyu kalıp birikim de yapabiliyor.

Benim de ilk yeminlerim ve kararlarım böyleydi aslında direkt dirençle karşılaştım, bazılarına regresyon bazılarına ailesel bazılarına da büyüsel/varlıksal problemleri çözmeye yönelik çalışmalar yapmam gerekti.

Ama bir noktada kendinize güveniniz gelir sorunlar çözüldükçe ve kararlarınız gerçekleştikçe. Haliyle burada bazı önhazırlık ve önkoşullandırmaları yapmamız gerektiğini de anlıyoruz.

Mesela bunlar arasında her çakranın anahar kavramlarına dair koşullandırmalar var.

Mesela Kök çakrada Anahtar olarak — Bedensel Yaşam, Canlılık, Güvenlik ve Masumiyet gibi kavramlar var.

Göz çakrada Farkındalık, Hakimiyet, Sezgi, Hakikat gibi kavramlar var.

Bu önkoşullandırmaları çakralara yönelik kavramsal meditasyonlar ile yapabiliyoruz.

Bunun üzerine herhangi bir pansuman veya cerrahi çalışma yaptığımızda da bütüne; hem merkeze hem tepeye hem köke hem yanlara hem yüzeye hem de derine hem de diğer unsurlara daha doğru, kararlı, net ve bütüncül bir şekilde nüfuz edebiliyoruz.

Haliyle meditasyonlarla ideallerimizi daha da idealleştirirsek, şifa çalışmalarında işlediğimiz gerçeğimizi de daha idealleştirebiliriz.

Mesela bir şeyin doğrusu bir sefer saptayınca geçmişteki hataları da o doğruya göre yeniden düzenleyebiliyoruz. Elimizde bir temel ile birlikte bir şablon oluyor ve bu şablonu her ömrün kendine özgülüğünde tekrar doğrultabiliyoruz. Bazı şifa çalışmalarını tekrar tekrar yapmamız gerekir.

Jigsaw Yap-Bozlarına benzer bir durum var. Bu tür yap-bozlarda ilerledikçe işimiz kolaylaşır, ilk önce köşelerden ve kenarlardan başlanır buradan içerileri tamamlaya tamamlaya merkeze doğru gidilir ve sonunda bütünlük sağlanır.

Ama bir de Rübik Kübü var. Tek tip yaklaşım sergileyemiyoruz, içsel problemlerimiz her çeşit yapboz veya bulmaca gibi davranabilir.

Bazen aynı anda hem jigsaw, hem sudoku, hem rübik kübü, hem merdivenler ve yılanlar, hem kare bulmaca, hem de bir strateji oyunu gibidir. Ama simülasyon değil de gerçektir.

Sudoku ve Jigsaw benzer oluyor, ilk başlangıcı daha zor ama ilerledikçe kolay. Ama Sudoku hata affetmez, Jigsawda hatanı düzeltebilirsin.

Regresyon terapilerini zorlaştıran durum da bu. Çok az veri ile başlıyoruz ve üzerine çalıştığımız zaman dilimini veya ömürü bütüncül bir şekilde görebildiğimiz zaman problemler tamamen çözülebiliyor

Bir kaç ömrü şifalandırdıktan sonra yaşadığımız açılımlar ve aydınlanmalar ile birlikte aynı ömürlere tekrar geri dönüş yapmamız da gerekebiliyor

O yüzden her yukarı çıktığımızda en aşağıdan yukarıya doğru tekrar her şeyi kolaçan etmeyi bir kural olarak koyabiliriz. Bu sıralı değil de bütüncül bir şekilde ihtiyaç ve önceliğe göre de yapılabilir.

Çünkü Ruhsallıkta çizgisel bir mantık veya çizgisel bir yaklaşım hakikatle çok tutarlılık göstermez.

Sıralamalar bu yüzden baştan sona veya sondan başa veya dıştan içeri veya içerden dışarıya gibi bir çizgisellikten ziyade fıtratın doğasına dayalı önceliklere göre olmalı.

Esas benlik seviyesinde bunun farkındayızdır genellikle

Diyelim 5'ten 6. kata çıktık… 6. katın keşfini yaptık ama aşağıda yeni görebildiğimiz eski problemler olduğunu gördük, en altta bir problem gördük ama belki de önce 3. katın problemini çözmeden en alt katın problemini çözmek mümkün olmayabilir. Burada Körler ve Fil konusunu tekrar hatırlamak gerek.

Organizma bütüncül. Bir organdaki problem bir çok yerde semptom oluşturabilir.

Soru

— “Bir kavrama dair C.O.D.E iksiri içilirse bu kavramın bulunduğu bölgelere gidip zihinsel yapıların ve düşünsel içeriklerin nasıl olduğu taranıyor,yanlış bağlantılamalar varsa düzeltiliyor, anlaşılması için yapılması gereken neyse yapılıyor. Eksik kalan kavramsal öğelere bağlantılar yapılabiliyor.” Diye söylemiştiniz hocam bu kavramlara C.O.D.E iksiri içelimmi?

— C.O.D.E İKSİRİ NEDİR ?

Ömer

İçebilirsiniz. Kısa ve uzun vadeli faydaları olur, ancak iksirle birlikte sizin de kavrama yoğunlaşmanız iksirden daha çok verim almanızı sağlar.

Kavramsal meditasyonun etkisi başkadır. C.O.D.E zihinsel gelişim için özel bir iksir ancak meditasyonlarda da yardımcı olur. Ama kavramsal meditasyon bir kavramı hayatınızda ideal ve muradınca yerleştirip yoğunlaştırmanız için; anlayarak, düzelterek, bağlantılar kurarak.

Koşullandırma, Niyet, Yemin, Karar, Olumlama, Sankalpa ile ilgili teori aklınızda yerleşmeye ve yaşamaya başladı mı?

Bugün bahsetmek istediğim şey de biraz Teori-Kuram konusu ile ilgili. Teori/Kuram ne içindir?

Theoria kelimesinden geliyor Teori kelimesi.

Theos = Tanrı

Teorilerde Antik Düşünceye göre amaç Evreni Tanrı’nın Nasıl Yarattığını görmek.

Bu yüzden Kanunları tespit etme yönünde ilk önce Hipotez -> Teori -> Kanun diye bir sıralama vardır Bilimsel Yöntemde.

Evreni gözlemledikçe bilgi topluyoruz, bu bilgileri her zaman doğru kurgulayamayabiliyor, anlayamayabiliyor, bağlantılamayabiliyoruz. Teori oluşturmada da Evrenden topladığımız bilgileri doğru bir şekilde kurgulamak araştırılır. Burada önemli bir durum topladığımız bilginin niteliği ve niceliğidir.

Her zaman bilgiyi dışarıdan toplamayız, bazen de içimizde fikir/mantık yürüterek oluştururuz. Burada Felsefe içinde Epistemoloji konusuna giriyoruz.

Episteme = Bilgi

Eğer zihnimizin içindeki Evren ile yaşadığımız Evren arasında farklılıklar olursa, Şifa gibi netlik/kesinlik ve hakikate sadakat isteyen bir konuda sıklıkla hata yaparız.

Evreni ne kadar olduğu gibi görürsek Şifa başarımız da o kadar artar

Öbür türlü çok şey şansa kalır.

Tanrı ile muhabbet ve dua ile şifa çalışırken bile Evrensel Hakikat Bilgisine hakimiyet ve sadakat olması bizim şifa başarımızı arttırıyor

Çünkü imgelemsel şehadet durumu oluyor Tanrı’dan gelen şifayı gözlemlerken. Tanrı ile muhabbet ederken araya kendi yanlış bilgilerimiz/inançlarımız üzerine oluşan sanrılar araya girerse o anki imgelemimiz de Tanrı’nın şifa eylemine çelişki / karşıt / çapraz güçler oluşturabilir.

Ama bunu önkoşullandırmalarla bir ölçüde önleyebiliyoruz.

Kendi bildiğim yanlışsa araya girmesin diye bir koşullandırma yapabiliriz.

Emin olmadığımız konularda kurgularımızın saydamlaşıp bakışımızın hakikatteki olgu ve oluşta nasıl olduğunu gördüğümüzü imgelersek bir süre içinde yanlış kurgu çözülür/yıkılır ve/veya yeniden inşa edilir.

Hakikate endeksli bir bakış her problemin çözümünü mümkün kılabiliyor.

Ancak doğru bilmek bazen yetmez, yeteri kadar doğru bilmek ve doğru anlamak daha bir yeterlilik sağlar.

--

--