Oratoria — Tanrı ile Muhabbet

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
6 min readApr 5, 2018

Tanrı ile aramızda mesafe yoktur.

Yaşamımız boyunca Tanrı ile çok boyutlu bir temas kurarız. Bunu farkındalıkla yaparsak Tanrı’nın biz onunla her iletişim kurduğumuz zaman bize özgün cevaplar verdiğini görebiliriz. Dua ile şifa üzerinden yola çıkarsak Tanrı ile sağlıklı bir muhabbet kurarak kendimizi ve başkalarını şifalandırabiliriz. Simya ilmi içinde Tanrı ile sağlıklı bir muhabbet kurmak kişinin ruhsal yolculuğunda emin adımlarla ilerlemesi, izafi sanrılardan mutlak hakikatlere ulaşması, cevherlerinden mücevher yapması, erdemler ve meziyetler kazanması, izafi öznellikten mutlak nesnelliğe geçişte hem rehber hem uygulayıcı hem öğretmen hem de kaynak gibi bir çok rolleri üstlenebilir. Simya ve şifa çalışmaları Tanrı ile muhabbet halindeyken gerçekleşir. Tanrı ile muhabbet sırasında makul ve muradınca olduğu sürece her türlü şifayı ondan dilediğimiz zaman gerçekleşmesine o andan itibaren Tanrı eylemini takip edip gözlemleyerek şahit ve emin olabiliriz.

Tanrı ile muhabbet varoluş seviyelerinin bütününe yayılarak gerçekleşir. Onunla bütün bir varlık olarak temas kurarız. Tanrı ile uygun bir muhabbete girebilmemiz için beyin dalgalarımızın epsilon-theta-hypergamma-lambda gibi uygun frekans aralığında olduğu trans hallerinde olmamız muhabbet verimini arttırır, bunun için her gün düzenli meditasyon yapmak uygundur. Böylelikle zihnimiz bütüncül olarak çalışabilir ve Tanrıdan gelen ilham ve içgörülere açık olur. Beyin bu frekans aralıklarında çalışırken kişinin bilinçli ve bilinçdışı zihni kişisel egonun ve hafızanın çerçevesini aşabilir. Aşağıda Tanrı ile muhabbete başlamak için uygun bir yönlendirmeli meditasyon bulunmaktadır.

Tanrı ile muhabbetin en basit ve yaygın biçimlerinden biri dua etmektir. Ancak dua ederken Tanrının her zaman edilen duaya bir cevabının olduğunu bilmek gerekir. Muradınca edilen dualar kabul olur ancak kişinin de duaların gerçekleşmesi yönünde çaba göstermesi ve fırsat yaratması gerekir. Dualar sayesinde Tanrı ile ortak yaratım eksenine gireriz. Dua ettikten sonra Tanrıya şükretmek ve duanın ona ulaştığını ve ondan cevabın geldiğini gözlemleyerek emin olmamız duaların sonunda söylediğimiz “Amin” kelimesinin bir anlam taşıması için önemlidir. Amin kelimesi İman ve Eminlik ile bağlantılıdır. Tanrı ile konuştuğumuz zaman onun varlığından emin olmamız önemlidir.

Tanrı ile muhabbet etmek için telepati, empati, duruişiti, durugörü gibi ruhsal yeteneklerimizi kullanabiliriz. Bu yetiler onunla muhabbet ettikçe gelişebilirler. Ancak O’nun sesini ve iletişim biçimini diğer varlıklardan ayırt etmemiz gerekir.

Tanrı kendisine sorduğumuz her soruya en derin ve en merkezi parçamıza oturan bir içgörü/ilham koyarak cevap verir. Burada önemli olan O’ndan emin olmak, O’nu tanımak ve O’nu dinlemektir. O’nun sesi diğer bütün seslerden ayırt edilebilir. O’ndan gelen mesajlar varlıklardan geldiği gibi yüzeye gelmez, tam özden/merkezden doğar. Cevap hemen gelmeyebilir ama geldiği zaman yerine muhakkak oturur. Etrafımızda varlıklar varken haliyle aklımıza gelen ilk düşünce Tanrı’dan gelen bir mesaj olmayabilir, burada sabırlı ve dikkatli olmak gerekir.

Tanrının varlığını olduğu gibi görmek de burada önemli bir husustur. Tanrının varlığına ve onun eylemlerine meditasyon yaparak Tanrıyı akıl sınırları içinde anlamak mümkündür. Ancak Tanrının varlığı salt akıl sınırlarının ötesindedir. Tanrıyı kavramlaştırmamak ve onu zaman ve mekandan bağımsız bir şekilde yaşayan aşkın bir varlık olarak görmek önemli bir husustur. Tanrının mutlak aşkınlıkları vardır ancak Dünya seviyesinde olan biten her şeyden o sorumlu değildir. İlahi yaratıcılık bilinçli yaşamın var olmasına izin veren evrenleri ve doğaları yaratabilir, varlıklar bundan sonra hareketlerinde özgürdürler ve hareketleri üzerinden kendi doğalarını gerçekleştirirler. Her insanın kendi özgür iradesi vardır ve yaptıklarından sorumludur. İnsanların yaptıklarından Tanrı sorumlu değildir. Ancak Tanrı ile muhabbet kurarak yaşamını şekillendiren bir kişiye Tanrı içgörü ve ilham gibi kanallar üzerinden yardım edebilir.

Bütün ibadetlerde Tanrı ile birlikte oluruz; bu birliktelikte O’nun kutsallığını ve yüceliğini onaylarız. Ancak Tanrının insanların kendisine tapınması gibi bir ihtiyacı yoktur. Dinler insanlar tarafından oluşturulmuştur ve dinlerin sorumluluğu da insanlar üzerindedir. Ancak dinlerin oluşumu Tanrı ile irtibat halinde gerçekleşmiştir ve açıklanamayan konular üzerine açıklamalar vahiy yoluyla getirilmeye çalışılmıştır. Ancak vahiyle gelen bilgi mutlak doğruluğa sahip değildir çünkü insani ve kültürel filtreler içinden geçer. Tanrının varlığı kültürlerin de ötesinde evrenseldir ve sadece bu Dünya’daki tek bir dinin sınırları içinde incelenemez. Önemli olan dinlerin sembolizminin içindeki hakikat değeri taşıyan anlam ve manaya ulaşmaktır. Tanrının onayını almak için ona tapınmak zorunda değilizdir. Ancak onun onayını almak için onunla muhabbet etmek de bir yoldur. Din dışındaki bağlamlarda da Tanrı ile muhabbet edebiliriz. Hayati konuların yanı sıra felsefe, sanat, tarih, bilim gibi konularda da onunla konuşabiliriz, onunla bu konuları konuştuğumuz zaman bu konularda İlahi İlhama açık hale geliriz.

Simya ve şifa hususunda Tanrı ile muhabbetimizin gelişmesi için maneviyatımızı tek bir dinden ziyade bir metadin üzerine kurmamız önemli bir ihtiyaçtır. İrfanın ve hakikatin peşinden koşan birisinin dini hükümlerin hepsini eksiksiz yerine getirme gibi bir ihtiyacı yoktur. Çünkü ruh da kültürlerin ötesinde evrensel bir varoluşa sahiptir. Ruhsallık tek bir dinin sınırları içine sığamaz. Ruhlarımız Dünyanın bir çok yerinde bir çok kültür içinde ömürlük kimlikler kazanabilirler. Bu kimlikler geçicidir. Metadinde önemli olan Tanrının bize gerçekten vermek istediği mesajları ve evrene yaygın geçerliliği olan kanun ve hükümlerini anlamaktır.

Tanrı korkmamız gereken bir varlık değildir. Onunla sevgi üzerinden temellenen bir bağ kurmak oldukça önemlidir ve bu sevgi bütün için faydalı olacak eylemler gerçekleştirmek için bir itki olabilir. Elbette Tanrının kanunları ve hükümleri mutlak bir değer taşır ve onun bize anlattığını anlamazsak helak olabiliriz. Ancak Tanrı’dan kaçmaya gerek yoktur. Evrende mutlak geçerliliğe sahip doğrulardan şaştığımız zaman başımıza korkulası şeyler gelebilir. Ancak Tanrı ile muhabbet etmek bu doğruları anlamamız ve varlığımızı yerleştirmemiz için önemlidir.

Tanrı anlaşma yapanların en hayırlısıdır. Her toplum ve birey onunla şöyle veya böyle bir anlaşmaya varmalıdır. Onunla muhabbetimiz geliştikçe varlığı içimize nüfuz eder ve birliktelik yaşarız. Bu birliktelik sonucunda kutlanır ve nurlanırız. Burada varlığın esasına ve hakikatlerine sadık kalmak önemlidir.

Ek — 1 / Tanrı ile Muhabbet ve Dua ile Şifa Konusunda Bazı Aksilik Yaşama Sebepleri

Bu şifa çalışmalarından verim alamamanın bir çok sebebi olabilir.

1) Bu sebeplerden biri Doğada, İnsanlıkta ve Evrende olağan olarak gerçekleşen ve başa gelen olumsuz olayları hak etmediğini düşünerek Adalet’in olmadığı için Hayatı ve Tanrı’yı suçlamak, lanetlemek, indirgemek, aşağılamak, kendisine karşı çıkmak, küfretmek, hakaret etmek, isyan etmek, ve/veya kendisinden nefret etmektir. Bunu zamanın herhangi bir yerinde geçmiş yaşamlarımızda yaşadığımız travmatik bir deneyimde yapmış olabiliriz ve bilinçdışımızda şifayı ve rahmet akışını engelleyen bir güç oluşturabilir.

Tanrı’yı ve Hayatı içten içe suçlamayı bıraktığımız zaman şifa ve rahmet akışı rahatlayabilir.

İlahi Adalet sandığımız gibi değildir ve Tanrı’nın bu konularda bir suçu yoktur. Yaşadığımız talihsiz olayların doğal bir açıklaması vardır ve Tanrı’nın bize zarar vermek gibi bir niyeti yoktur.

Bazen vicdanımız daha önce verdiğimiz zararlarla yüzleşmemiz için kendimizi zor ve acılı durumların içine sokabilir. Verdiğimiz zararlarla yüzleşip özür dilediğimizde bu zararları kendimizden vicdanen uzak tutabiliriz.

2) Başka bir sebep ise geçmişte/tarihte herhangi bir yerde edinilmiş yanlış dogmalar ve hurafelerdir. Bunlardan en belirgini putperestliktir. Putperestlik durumunda genellikle puta yüklenen tapınma enerjisinden beslenen bir büyücü veya bir cin vardır. Bu büyücü ve cinlerin hafızanızdaki kalıntısı ve bazen de kendileri bilinçdışı olarak Tanrı ile muhabbetinizde araya girebilir.

Bazen de firavunlar, gurular ve genel olarak Avatar/Tanrı Enkarnesi olduğunu iddia eden kişiler sizi kendilerine taptırmış olabilir Böyle durumlarda da genelde özellikle itaat ve akıl/gönül/basiret bağlama amaçlı büyüsel faktörler olabiliyor. Bir başka ihtimal de sizin kendinize taptırtmış / şirk koşmuş / kendinizi Tanrı veya Avatar olarak görüşmüş olma ihtimalinizdir, bu durumda sizin kendi ebedi varlığınız veya parçalarınız araya karışabilirler. Bunlar Dünya dışında yaşadığımız hayatlarda da gerçekleşmiş olabilirler ve Evrendeki bazı dini ve gizli inanışlar İlahiyat konusunu çok yanlış anlamış olabilir ve bu da sizin Ruhsal inançlarınızı koşullandırmış olabilir.

Haliyle Tanrı ile her muhabbet ettiğimizde geçmişimizin hafızası ile birlikte bu kişilerin duygu/düşünceleri, büyüleri ve varlıkları araya girip parazit yapabilir. Bu genellikle Tanrı’dan cevap beklediğimizde çok kısıtlı bir mantıkta düşünceler duymakla ilişkilidir.

Bunu yapmak için bir meditasyon esnasında eskiden taptığınız bütün sahte tanrılarla aranızdaki bağları kesebilir, Tanrı’ya inanç üzerinden yaklaşmak yerine hakikat üzerinden yaklaşmayı tercih edebilir ve ebediyet boyunca da böyle yaklaşmaya niyet edebilirsiniz. Bu da şifa çalışmalarının ve Tanrı ile muhabbetinizin daha verimli olmasını sağlar. Bu konunun diğer içeriklerini meditasyon ile anlayıp Tanrı ile muhabbet halinde çözmeniz oldukça yerindedir.

3 ) Bir diğer sebep de hayatta iyi şeyleri hak etmediğinize veya ne kadar isteseniz de elde edemeyeceğinize dair inançlardır. Bu inançlar genellikle telafi edilmesi mümkün olmayan türden zararlar verdiğimizde bize yerleşir ve Tanrı’nın rahmetinden ve hayattan nasibimizi almamızı engeller. Ancak bu nasibimizi aldığımız yerde telafi edemesek bile borcumuzu daha rahat ödeyebiliriz, işlediğimiz suçlar bizim hiçbir zaman en temel yaşamsal haklarımızın elimizden alınması için yeterli sebep olamaz. Bu yüzden hatalarımızdan ve zararlarımızdan pişman olsak bile şifa ve rahmet hakkımız her zaman vardır ve şu an olduğumuzdan daha faydalı olabilmemizin önünü açar.

Burada pişmanlıkla hareket ederek kendimize sabote etmemiz uygun değildir. Bu pişmanlığı hatayı telafi ettiğimiz ve borcu kapattığımız bir yol izleyerek tatmin edebiliriz. Nihayetinde kendimizi suçlamakta bir aşırıya kaçma durumu söz konusudur ve ne yaptığımızı bilmemek durumu bizim kendimizi yaralamamıza/sabote etmemize veya şifalanmayı engellememize sebep olabilir.

(İlahi konulara lütfen gerekli özveriyi gösterin. Lütfen bu konular üzerinde inançların yerleştiği deneyimlere tek tek odaklanarak bağların hepsini takip ederek bütünü görerek yapın, bu tür konular tek niyet üzerine otomatik olarak kesilemeyebilir ve biraz ilgi ve dikkat isteyebilir, Aynı şey Tanrı’yı ve kendinizi suçladığınız durumlar için de geçerlidir, en azından bir sahneyi hatırlayın ve hissettiğiniz duyguları düşünceleri yakalayıp dönüştürün. Hatırlamada derinleştikçe çalışmanın daha etkili olacağını haliyle göreceksiniz.)

--

--