Sohbet — Esma ül’Hüsna Üzerine

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
6 min readAug 17, 2020

Soru

Keşke Esma ül’Hüsna ile ilgili tam olarak nerde nasıl ve ne zaman kullanmalıyız onları da yazsanız?

Cevap

Kendim böyle bir çalışma yapmıyorum. Herkes aynı çalışmaları yapmıyor. Benim Esma ül Hüsna ile ilgili yazılarım var aslında.

Örneğin Halik zikrini sanat ve zanaat eseri üreterek de yapabilirsiniz. Belli adetlerde belli saatlerde tekrar gibi şeylere inanmıyorum. Sağlıklı olduğunu kimse bana kanıtlamadı şu güne kadar.

Alışılagelmiş bir pratik mevcut ama sonuç göremiyorum.

Ya Besir ya Besir ya Besir diye Besir Allah’a 2+60+200–262 kere çağrı bırakacağım o beni geri aradığında da hiç cevap vermeyeceğim ne de olsa beni muhattap almaz o yüce diye gibi bir şeye dönüşüyor.

O bizim içimize ruhu üflemişken

Şimdi Dünya’da bir yıl 365 gün 6 saat, bunun uydusu olan Ay takribi 28 günde Dünya etrafındaki yörüngesini tamamladığı için de bu dörde bölünerek haftaya 7 gün tayin edilmiş bu da gözle görülen hareketli gök cisimlerinin sayısına da oturunca çok üzerine yüklenilmiş.

Bu durum Bilimsel olmasa dahi akıl hemen sıçramalar yapar.

Peki ya çıplak gözle görülmeyen ya da sadece ruhsal göze görünen gök cisimleri üvey evlat mı niye onların günleri yok. Niye onların saatleri yok?

Bu haliyle eksik bilimle yapılan akli çıkarımlar üzerine inşa edilmiş bir uygulama ve aslında Allah’ın isimlerinin böyle saatlere tekabül edilmesi şu anki Bilimsel verilere dayanarak mümkün değil.

Çünkü Esma ül Hüsna ile ilişkili bileşenler her gök cisminin astrolojik maneviyatında var.

Ama insan kendini şartlandırdığı zaman sarkaca da ileri geri git deyince ileri geri gidiyor. Ama bunu telekinetik gücüyle yapmadığı gibi sarkaç da kölesiymişte hareket etme kabiliyeti varmış gibi ileri geri gitmeye başlamıyor.

Haliyle bir parça sakız ile de radyestezi yapılabilir bir altın zincire bağlanmış bir yakut ile de.

Ben geçen masat ile yaptım…

Masat

Siz kendinizi nasıl şartlandırırsanız psikolojiniz öyle çalışıyor ve hayat deneyiminizi de öyle yaşayabiliyorsunuz. Şu ismin şu saatte okunması lazım diye şartlanırsanız kendinizi engellersiniz ama Allah hem Ehad hem Samed, birliği bütünlüğü tamdır eksiksizdir…

Kusurlu veya eksik algımıza ve inandığımıza göre değil kendi olduğu gibidir.

Şimdi burada şu şu saatte dediğimiz yerde bizim gezegensel gün ve saatlerimiz var. Peki ya Polaris yıldızında bir toplum nasıl zikredecek

Allah’ın mevcudiyeti Dünya’dan ibaret değil ya…

Şu saatte okunur diye şartlanırsanız o saatte okuduğunuzda kendinize psikolojik engel koymaz, başka saatte okuduğunuzda da kendinize psikolojik engel koyarsınız. Ama bu durum Allah’ın emri veya kanunu değildir.

Zaten Esma ül Hüsna ilk yaradılışta insana üflenen İlahi Ruhun güzel niteliklerini de belirtiyor. Yani kendi özünüzü açıyorsunuz.

Bu döngülerden ve ritmlerden münezzeh bir durum.

Basir zikrettiğinizde aklınızı geliştirecek bir enerji akışı başlar ama bulmaca dahi çözmüyor, hayatta doğru yanlışı ayırt etmeye dair hiç çaba sarf etmiyorsanız, bu enerji sıkışır ve daha alt seviye bedenleri zorlar

O yüzden ben “Eylem ile Zikir” yaparım ve bunu herkese öneririm.

“Tanrı benim yerimde olsaydı ne yapardı?”

Bu soruyu sorup cevabı dinleyip, etraflıca anladıktan sonra yaptığım eylemlerin beni daha çok geliştirdiğini gördüğüm için bunu önerebiliyorum. Ebced adedince zikretme ya da belli sembolik sayılarca zikretmenin de kendince bir faydası var ama bu bilinçaltındaki şartlanmalara dayanıyor.

Zikretmeden de odaklanabilirsiniz. Zikretmeden de bütünleşebilirsiniz.

İman ve İhsan adet ve saatten çok daha önceliklidir.

İhsan — Hüsna

Bir işi tam ve güzel özverili bir şekilde yapmaya da İhsan denir. Tanrı’nın bağışlarına da İhsan denir, çünkü her şeyi düşünerek ve gözeterek yapar.

Bir kere zikretmek de Tanrı’nın bize dikkatini doğrultmasına ve özümüzün uyarılmasına yetiyor niyetimize göre. Bundan sonrası sizin takibinize kalmış.

Esma kelimesinin sonuna -lar eki eklememek de bir İhsandır insan için, çünkü Arapçada “İsim” kelimesinin çoğulu “Esma”, “şey” kelimesinin çoğulu da “eşya”, “varak” kelimesinin çoğulu da “evrak”

Türkçe konuşmak istiyorsanız İsimler deyin, Esma kelimesinin sonuna çoğul eki koyduğumuzda bu bir İlahiyat konusunda görgüsüzlük oluyor. Yıllarca devam etmesi ise saygısızlık bir noktada dur demek lazım.

Bazen böyle basit şeyler imtihanımız olur. İlahi bir meselede Kutsallığına ne kadar değer verip saygı duyuyoruz?

Hadi ben Dilbilim ve başlangıç seviye Arapça eğitimi aldığım için benim dikkatimi hemen çekiyor bu durum, ama farketmek için bu şart mı? Bir bilen bir bilmeyene bunu aktararak yayabiliriz de.

Ama kendi deneyimimde Esmalar demeyi bırakıp İlahi İsimler demeye başladığım zaman da aklımda bir çok engel çözüldü ve kör noktalarım azaldı. Siz de faydasını görürsünüz.

Bu da bir Oruçtur çünkü, Dili doğru kullanmak için yanlış kullanımları terk etmek ve Dili keyfi değil ihtiyaçları karşılayacak ölçüde kullanmaktır.

Hem telaffuz hem anlambilim hem de gramer açıdan yanlış konuşmayı bırakmak da Dürüstlük-Satya içinde. Bu zaman içinde belagat sağlar. Belagatiniz ilerlediği zaman zihninizi susturmak için kasılmazsınız, aklınızdaki konuşmaların tonu kalitesi anlam bütünlüğü çok çok daha ilerler.

Biraz da içseslerimizin güzelleşmesi için susuyoruz meditasyonlarda.

Yalan, yanlış, abuk subuk, boş, saçma, hakaret, argo, patavatsız, kaba ve yapay konuşmayı bırakmak da hem Dış Sesi hem İç Sesi Simyevi bir sürece sokuyor.

Konuştuğuuz her şeyi odaklar veya odaklanırız. Burada aslında şunu da demeye getiriyorum;

Bu isimleri zikrederken İlahi İsim zikretmek için uygun zamanın da bir Abdest / Taharet sonucu gelmesi var.

İhlas ile ilgili yani bu durum da. İhlas hem kutlamadır hem de ileri kutlamaların gerçekleşebilmesini sağlar. İhlas her şey de Allah rızasını gözetmektir.

Şimdi siz bu İhlasın şartını sağlarsanız; Esma ül Hüsna’dan bir isim zikrettiğinizde aklınızda… O ismi üzerinden Tanrı’nın bir ifade aracısı / vekili / elçisi de olabilirsiniz o anda.

Bunun için ben Zikirden ziyade Muhabbeti öneririm.

Alim zikrettiniz Alim Allah baktı ve Selam verdi, Selamını alın ve muhabbete yoğunlaşın ki İlim aksın ya da Alim olabilmeniz için Akli ve Ruhsal melekelerinizin açılması iyileşmesi için gelen nuru kabul edin ki siz de bir Alim olun.

Söz gümüşse Sükut altındır durumu biraz da bu.

Tesbihi edinilmiş kültüre göre adedince tekrarlarken Muhabbeti ıskalarsak bu dönüşüm gerçekleşmez. Esma çarpması denilen durum oluşur.

Muhabbet çünkü Tefekkürü sağlar. Bu durumda biz bir veya daha fazla İsim üzerinden açılım ve aydınlanma yaşayarak bir vekalet alabiliriz. Tevekkül ve Teslimiyet tek yönlü değildir İnsan da sorumlu olduğu için İnsana Kul denir.

Bu kölelik değil, özgürlüğün şartı.

Yoksa insan kendi aklına hapsolabiliyor. Akıldaki sorunlar sadece aklı değil kişiyi bütünen yorabilir.

Tanrı bizim aramızda bizim gibi bedenlerde yaşamıyor ki bu alemin madde seviyesindeki İlahi sorumlulukları kendisi üstlensin, belki arada kendisi tezahür eder, ancak hep her şeyi o yaparsa o zaman gelişmemiz için de alan daralması olur. Bu yönüyle madde ve mana ortamındaki İlahi sorumlulukları Seyr-i Sülükten geçen İhsan ile terbiye olup Fenafillah / Samadhi gibi hallere ererek Tanrı’ya aracı olan kişiler pay alıyor.

Tevekkül ve Teslimiyette bütün sorumluluğu tek taraflı bir şekilde Tanrı’ya yüklerseniz bir de inatla ısrar ederseniz zaten çok geçmez bu fikir üzerinize yıkılır ve inancınızdan imanınızdan olursunuz.

Çünkü Tanrı olduğu gibidir. İnandığınız gibi değil.

Olduğu haliyle yaşadığınızda İman edersiniz. İnancınızı doğruladığınız ölçüde yolunuz açılır imanınız oluşur.

Bazen inanç sıçramaları da gerekebilir çünkü her inanç büsbütün yanlış değil bazılarının doğru bilgiye giden bir eğilimi yönelimi ivmesi vardır.

Bu yüzden Salavat tesbihinin iki parçası vardır. Birinde Tanrı birinde de Vekili şehadet ile kabul edilir. Ama sözle zikrettiği yerde şahit olmak için bakmıyorsa o tesbih kabul edilmez.

Hem Tanrı’ya hem de Vekiline şahit olmak icap eder o yüzden bu Salavat tesbihinin yapılması için.

Görmediğiniz bir şeyi olsa dahi aklınız onaylamayabilir. Düşünün önümüzdeki yüzyıllarda bilim neler bulgulayacak. Bu bulgulayacakları şeyler evrende hep mevcut.

Ama Dinler vakti zamanında cehaletin ortasında uygarlıkları yükseltmek Yüksek Eğitim ve Öğretimi mümkün kılmak için de gelmiştir. Ama insanın o dönemki yapısından ötürü yüksek ilimler doğrudan verilemez, çünkü anlayışa gelebilmesi için Selamet ile (Akl-ı Selim) Islah ve İflah olma ihtiyacı var. Öyle bir durum ki gelen Dinler çürümeye ve gerilemeye uğramış, geriletici bir faktör olarak görülmüş ancak o kadarı da olmasa Medrese kurmaya çalışanı gırtlaklayanlar vardı o yörelerde o zamanlarda.

Çünkü Din Ticareti için Cehalet şarttır. Ama temel ahlak kurallarına uyan herkesin aklı bilime yetmeye başlar.

Tanrı nihayetinde Bilimsel çalışmaların nihayetinde neyi bulgulayacağını belirlemiş… Paskalya yumurtalarını evrene koymuş.

Olanı olduğu gibi gördüğümüz zaman mucizelerin de mümkün olduğunu görürüz. Özümüzün açılımını engelleyen şey nedir burada?

Zikir kadar tefekkür de önemli bu yüzden.

Özümüzdeki potansiyeli zikir ile açığa çıkarırken bunu izlemek bakmak anlamak da gerek

Alim isminin doğru zikretme durumunda Durubiliş yeteneği de açılıyor.

Peki Durubiliş yeteneğinin açılmasını engelleyen nedir?

Çünkü bu zikir yapıldığında açığa çıkan nur bu engelleri işlemek isteyecek. Dikkatli olun şu anda Alim zikrediyorsunuz.

Alim zikri Alim olmanızı şart koşar. Yani bilerek ilerlemeyi şart eder.

Gözlemleme melekelerine odaklanıp gözlemleme pratikleri ile hiç kendinizi çalıştırmazsanız bu zikir yapılırken sürüncemede kalırsınız.

Ya da Alim zikretmek istiyorsanız ebced tekrarı yapacağınıza merak ettiğiniz konuları internetten araştırın sonra da üzerine düşünün aklınıza yerleştirin hayat içinde de tatbik edin.

İkisini de deneyin ve farkı görün. Bunun dışında tabi akla, mantığa ve izana uygun çokça uygulama vardır Alim ismini eylemlerinizle zikretmek için. Alim zikriniz ilerledikçe bunları da içinizde bilir hale gelirsiniz.

Eğer bu İlahi İsmi yeterince işler ve açarsanız, katılaştığı zaman bilime kutlu bir katkınız olur.

--

--