Sohbet — Meditasyon ve İman / Karma ve Dharma

Tefekkür / Kul ve Tanrı Hakkı

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
11 min readOct 14, 2020

--

Gingko Biloba

Hakkı yenen bir tanıdığımın birisine hakkını helal etmesiyle o kişinin trafik kazası geçirip, yoğun bakımda o hakkı yenen kişinin adını söyleyip “helallik” dedikten sonra ölmesinin hikayesini duymuştum.

Hakkını helal eden kişi çok sömürülüp suistimale uğramıştı.

Burada Helallikler ile ilgili durumu izah edeyim size.

Yorum

Sevinirim 🙏🏻

Daha öncesinde kelimelerin anlam ve mana köklerine bakmadan hemen toplum içinde kullanıldığı ifadelerden mana ve anlam devşirdiğimizden gerçek manalarından çok uzaklaşabiliyoruz Din, Tasavvuf, Ruh ve İlahiyat alanlarında.

Benim şimdi burada kuru kuru hakkımı helal ediyorum demem bütün burada benim hakkım olan durumları kayıtsız şartsız koşulsuz helalleştirmez.

Helallik adalet, doğruluk, dostluk, sevgi, güzelliğin kuralına uyulmasıyla sağlanıyor. Benim hakkımı helal ediyorum sözüm anca benden yana akan kadersel enerjileri bunun sağlanmasına yönelik çalıştırır.

Hakkımı helal ediyorum dedikten sonra ölen kişi de var çünkü.

Yorum

İki meslektaşım kalp krizinden vefat ettikleri sırada gözümün önüne geldiler. İkiside çok iyi güzel insanlardı. Bir tanesinde ne iyi insan dedim. Ölüm haberini aldım. Diğerinde de ölüm haberini aldım ama her yerde rahatsızlık verir gibi gözümün önündeydi. Sonra çağrışımla yaşadığımız olay gözümün önüne geldi. Zümrem sürekli bencilce kavga eder. Problemli sınıflarıda bana vermişti. Adamı ağlatma derecesine getirmişler. Tamam dedim ama içim razı değildi. Bu olayı hatırlayınca hakkımı helal edince rahatladım. Kayboldu kadir hocam. Onun bile yakasındaysa bu durum ne bileyim… Hak olsun Helal olsun bizim algımızdan daha farklı sistemle işliyor Ömer hocam.

Şimdi burada toplum geneli alışılmış halde giden bir takım kalıplaşmış ifadeler var ama Fıkıh-İlahi Hukuk için önemli olan ifademiz değil ortak yaratımımızda birbirimize karşı masum ve adil olup olmadığımız.

Burada şimdi kaderin ve ruhsallığın cilveleri (görünürde) var. Bu görünürde cilveler biraz da Tanrı’nın “beni ve yarattığım hayatı anla ve değerini bil” deme yolu.

Olguyu bizim manalandırdığımız gibi değil evrende olduğu gibi görmemiz gerekiyor.

Halil — Dost demek

Haram — Gizli Saklı, Dokunulmaz, Yasak, Kutsal, Tabu anlamlarında tanımlanıyor. Haram aynı zamanda Kutsal da demek. Ancak kökünde haram bir kişinin toplum önünde yapamadığı kendi gizli saklısında yapabildiği şeylerdir, toplum önünde yaptığı zaman utanç oluşturabilecek veya suç teşkil edebilecek hatalı davranışlardır. Bu yönüyle haram dostça değildir. Haramlar bir noktada bir kişinin Kuttan, Ruhtan ve Nurdan yoksun/mahrum olduğu zaman yaptığı davranışlar ve bunları kaybetmesine sebep olabilecek davranışları içerir.

Harama — Yasaklama fiilinden gelen bir kaç kelime daha söyleyeyim…

İhram, Muhterem, Hürmet, Mahrum, Harem

https://www.nisanyansozluk.com/?k=harem&lnk=1

Bu durumlarda şunu da anlamak lazım:

Bizim hakkımızın Haram veya Helal olmasına biz sözümüzle karar vermiyoruz, Tanrı yaptığımız eylemlerin hesabını tutarak karar veriyor. Biz şöyle veya böyle olmasını isteyebiliyoruz.

Ama gerçekliğin olduğu halini gözetmeden, kanunu bilmeden yaptığımız safdilli veya bencil isteklerimiz bizim Hakikat gözümüzü perdeleyebiliyor.

Şimdi hakikat gözü için çok önemli bir takım konuları konuşabiliriz bu alanda

Bir şeyi doğru tanımlamıyorsanız o şeyi büyük oranda yanlış yaşıyorsunuzdur

Bir şeyi daha doğru yaşamak için de daha doğru tanımlama yapmak gerekebiliyor. Olduğu gibi görmeden de olduğu gibi tanımlayamayız. Şimdi bedensel bilincin, bedensel aklın ve bedenin duyusal kusurları mevcutken…

Bizim gözlemlemeye daima zaman ayırmamız daha doğru yaşamak için çok mühimdir. Doğru veya yanlış olduğunu düşündüğümüz düşüncelerimizi test etmeye / deney ve sağlama yapmaya.

Şimdi ruhsal çevrelere baktığım zaman ya böyle konuya aşırı entellektüel ya da aşırı duygusal yaklaşanlar gözlemlenebiliyor, ama ruh bütünü gözetir

Bazıları mevcut Dünya gerçekliğinden sıkılıp bi kaçış olarak görebiliyor…

Böylelerinde ruhsallık bir disiplin yerine bir uyuşturucu bağımlılığı gibi oluyor. Özellikle zihni sessizleştirmeye hiçbir şey düşünmemeye dair meditasyon anlayışında.

Zihin kendiliğinden sessizleşir onu zorlayamayız bir küçük sessizlik vardır bir de büyük huzur.

Küçük sessizliği biz gözlemlemeye dinlemeye bakmaya hissetmeye karar verip bunu uygulamaya koyduğumuzda sağlayabiliriz.

Büyük Huzur — Nirvikalpa Samadhi olarak da bahsedilir ve bu ruhun bütünleşmesi bireyin bireysel ve bireyötesi sorunlarının çözülmesi esnasında ve sonrasında gelir

Ama düşünmemek bir meziyet veya erdem değildir. Düşünmeme hali bir uyuşturucu da olabilir. Düşünmeme hali bir körlük de olabilir.

Özellikle kavramlar tanımlanmamışsa veya yanlış tanımlanmışsa.

Üstüne üstlük tefekkür/meditasyon halinde doğru bir tanım da daha doğru tanımlanabilir.

İnanç bilgiye ve imana dönüşmeden böyle bir sessizliğe zorlamak aslında havlu atmak da olabiliyor.

Az ötede hayat, kader veya felek yine bir cilve yapar… ve kusurumuzla günahımızla hatamızla zaafımızla bizi yüzleştirmek ister ama bu sefer inkar bir kabuk yapabilir.

Gerçek gereklilikleri yerine getirmeden aklındaki fikirleri doğru kabul edip rehberlik, şifacılık veya hocalık yapmaya çalışanda çok sakıncalı durum olabiliyor.

Zaten herkesin fikirleri ve yargıları var…

Şimdi burada belki de en can veren derslerden birini yapabiliriz İnanç, İman, Hakikat konusuyla ilgili. Çoğunuz zaten farkında insanlar hayatlarını inançlarına göre yaşıyor. Çoğunlukla inançlarının doğru olup olmadığına bakmıyor, deneyimi çünkü inançlarının doğruluğunu vurguluyor. Ama o deneyimi öyle yaşama sebebi de inançları veya duygusal düşünsel birikimleri olabiliyor, ancak aslında bunların taşıdığı güç böyle olacak şekilde koşullandığı için böyle bir durum oluşur.

Ama o inançlar bir yandan da zamanın bir anında yapılmış bir büyü/varlık saldırısına veya lanetlemeye de bağlı olabilir. Kişi buna talihsizlik der, majikal sebeple oluşmuş talihsizliği maji veya tantra bilmediğinden anlamadığı için oluşan talihsizliği kendi algı çerçevesinde kutunun içinden anlamaya çalışır ve bir örümcek ağı gibi dolama yapar kör bir talihe…

Ama kişi büyü olmadan da yaşadığı toplumun koşullarının içindeki kültürde edindiği inançlarla da bunu yapabilir.

Belki de Kul hakkından kaynaklı olarak daha evvel hakkına girdiği birinin neler yaşadığını anlamak için de “kısasa kısas” türü bir adli süreç işliyor olabilir. Çünkü Kul Hakkı hayat hakkıdır ve birinin hayat hakkına kasıt oldu mu hayat hakkına kast edilen kast edenin hayatında söz sahibi olur.

Belki de bir travmadan kaynaklı olarak kişi çeşitli psikolojik tepkiler verip olumsuz kompleksler oluşabilir.

Neticede bütün bu sebepler de kişinin doğru düşünce ve doğru yaşayıştan uzaklaşmasına sebep olabiliyor.

Burada bir saldırı gayet aklı tıkayacak şekilde de yapılmış olabilir

Ama kişi cehalet mutluluktur, az bileyim çok bilgiyi kaldıramam diye de düşünebilir, negatif bir tevazuda kibirleniyor veya kendine küfrediyor da olabilir. Böyle düşünen tabi aklının gerçek kapasitesini nasıl keşfedebilir?

Akli bir kıtlığa kendini mahkum etme özgürlüğünü kullandığında özgürlüğünden de olur mu?

Şifacılık pratiğimde çok mühim fark oluşturan bir yaklaşımım yanlış anlamayı kabullenmekti, yanlış anlamış insanların sözlerini kesmeyi onlara hemen cevap vermeyi bıraktım ve dinlemeye başladım

Bildiğim şeyleri bana anlatan kişileri de biliyorum diyerek kestirip atmıyorum

Bildiğim şeyleri nasıl yaşadıklarını, bildiklerini ve anladıklarını anlamak için dinlemeye devam ediyorum

Ben zaten biliyorum o an benim önümde sözlü bir sınavda veya denetimde gibi oluyorlar. Ben o performansı bozmuyorum o an. Çünkü düzeltmek için anlamak gerek. Bunu yapınca çok daha kapsamlı şifa planları hazırlayabilir hale geldim ve sorunların oluşum sebeplerini manevi alemlerde nokta atışı derecesinde tespit edebilir olma yolu açıldı.

Bizim burada sorumluluğumuz şifacılık için hem doğru anlamak hem de yanlış anlamayı anlamak.

Kutunun dışından da bakarken kutunun içindekinin ne halde olduğunu görebilmek. Sabır sorumluluğu bu…

Sabırdan selamet çıkmalı neticede biz o kişiyi yeterince anlamadan yaptığımız her yaklaşım ve çalışmada selameti erteleriz. Bekleyişimiz daha da büyür.

Peki yanlış anlayan tam olarak bizsek bu nasıl çözülür; Aklın şifası — Felsefe ve Tefekkür ile.

Tanrı’yı da hayatı da evreni de insanları da dinleyerek gözlemleyerek hissederek daha doğru tespitler yaparak daha olumlu bir dikkat ve odaklanma ile bu sefer. Burada her şey hazır gelmiyor.

Her şey birbirinin üstüne kuruluyor ve bir sinerjide enerji işliyor. Kelime anlamına göre her enerji işleyişin, her işleyiş içinde bulunduğu evrensel işleyişin / sinerjinin bir parçası.

Enerjilerin de sinerjilerin de kalitesini kapasitesini işlevini verimini arttırmak da mühim. Gerektiği yerde tam olarak da temellere en alt kademelere dönüş yapmak gerekiyor yüzeyde bir değişiklik yapabilmek için.

Yargıçların kanun bilmesi gerekiyor neticede.

Biz de geçerli yargılara varabilmek için kanunu bilmemiz bilmiyorsak öğrenmemiz gerekir. Ama bu kanunları bir de doğru yorumlamak var. Kanunların doğru bilinmesi ve anlaşılması üzerine yapılan doğru uygulamalar Keramet ve Mucize sonucu verebiliyor.

Bu noktada Şifacı olmak için de kanuni bir hakimiyet ihtiyacı var doğru teşhis doğru uygulama doğru iyileşme bağlamında. Sonuçta eleştiri tespit yargı yorumlama daha iyisi için.

Eleştiri veya Muhakememizi devreden çıkarmamız değil burada mesele, bu konunun doğasını etraflıca düşünüp düşüncelerimizi tamamlamaya başlayınca böylesine bir pasifleşmenin çok sakıncalı bir fikir olduğunu görürüz.

Asıl bize gereken Yargı mekanizmalarının kendisini işlemek ve onu yeterince iyi bir hale getirdikten sonra devreye sokmak.

Yani en azından bir standardın üzerine çıkardıktan sonra yargılarımızı doğru kabul etmeye başlamalıyız, hata payını minimuma indirdikten sonra devreye soksak dahi yine bu hata payını sıfırlamaya götürmek elimizdedir. Bu haliyle hayati tekamülün olmazsa olmazlarındandır. Yoksa kutsal her şeye istemeden küfür etmiş oluruz.

Kendinizden de Tanrı’dan da yeterince büyük ama her zaman makul beklentileriniz ve talepleriniz olursa hayatın hakkını ödemekle kalmaz hakettiğiniz de güzelleşir ve bunu tahsil edebilirsiniz.

Burada anahtar olanı olduğu gibi görebilmek. Meditatif çabalarımız da bizi buna ulaştırmalı.

Derinliğe meditasyon yaparken bütünün içeriğine dair hiçbir şey algılamıyorsak, ya da bütünün içeriği önümüze açıldığında bunu anlamaya yorumlamaya koyulmuyorsak bu yaklaşımımızda bir hata vardır; kendimizi uyuşturuyor olabiliriz.

Neticede bu çabanın en doğrudan amaçlarından biri hayatın hakikati ile doğrudan yüzleşmek ve en iyi şekliyle yaşamak… Hayata odaklanıyoruz. Yaşamaya odaklanıyoruz.

Daha derin, daha bütün, daha iyi, daha doğru, daha güzel…

Doğru — Yanlış veya İyi — Kötü gibi ahlaki terimlere uyuz olanlarla da karşılaşabiliyoruz.

Ama burada uyuzluk bu terimlerde değil, bunu doğru tespit edip edememekte. Doğru dediğimiz yeterince doğru değilsi yanlış dediğimiz aslında doğru ise tabi yaşadığımız stresten uyuz oluruz. Ama neyi neden suçluyoruz? Kanun bilmeyen yargı yapmaktan sakınsın yargılıyorsa da bunu yargısını geliştirmek için yapsın ve her yargısını doğru bilmesin.

Halihazırda iyi-kötü doğru-yanlış terimlerini yargılamış, bütün toplumun bunu yanlış kullanmasını yargılamış kendince doğrusunu yaptığını düşünüyor…

Nasıl oldu durum şimdi kılıcı kendine geri dönmedi mi kemiğini kesmedi mi?

Şimdi böylesinin evrensel gerçeklikte ayakları nasıl yere denk basabilir?

Yargılamayı bıraktım diyor yargılamaya devam ediyor…

Hiçbir şey düşünmüyorum diyor ama düşünmesi gereken o kadar çok şey var ki…

Meditasyon hiçbir şey düşünmemek için değil. Meditasyondaki sessizlik aynı anda bütüncül olarak her şeyi gözetip gözlemleyerek saygıyla sevgiyle anlayarak işleyebilmek için.

Aslında düşünmeyi bırakmıyoruz daha yüksek bir düşünceye geçiyoruz ve bu esnada Tanrısal İlham’a açılarak daha doğruya doğru bir Tefekkür eylemi gerçekleştiriyoruz

Bir açıklık oluşturuyoruz Tanrı’nın hakikatine zihnimizde yer veriyoruz sessizlik ile. Özetle Merak ve Merhamet.

Meditasyon bir Felsefe ürünü oluşmasını sağlar; Hayat Hikmeti ve Anlayışı, bunun ötesinde neye odaklanıyorsak onun hakkında doğru olanlar…

Bize burada yarayan gözlemlemek için ve Tanrı’yı dinleyebilmek için geçmişten bugüne kadar taşıdığımız birikimleri bir süreliğine kenara koyup onları da işleme almak onlarla işlememek

Bu birikimleri de işleyen bir sessizlikte Aklımız da Düşüncemiz de kutlanır

Burada Gönül, Kader/Karma, Murat/Dharma meselelerinde haliyle sadece Tanrı’ya değil İlahi Devlete de açıklık vermek gerekiyor oradan hareket edersek İlahi bir yola gireriz.

İlahi yol boş değil ki onu dolduran bir sürü İnisiye; Tasavvufi jargona göre Evliya ve Derviş var.

Burada bir bütünlüğü işliyoruz birlikte, bu birliktelik varken de bir başımıza değiliz.

Şimdi çoğunuz yeterince uzun süredir Fizik Ötesi Şifahane üzerinden şifa deneyimi yaşıyorsunuz, hayatınızın bir parçası olmaya başladı. Daha önce kendi kendinize şifa deneyimi nasıldı şimdi nasıl?

Bilincinizdeki yalnızlığın çözülmesini sağladı mı?

Böyle bir durum herkeste geçerli ise meditasyon yaparken hiçliğe diki dikine gitmek yerine berzahta mevcut mekanlar üzerinden girdiğinizde daha etkili sonuçlar alabiliyorsunuz.

Demek ki Meditasyon ciddi bir şekilde evrensel boyutta bilişsel içerik barındıran bir eylem ve her anında dikkatle bu içeriğin farkındalığı ile hareket etmek bizi ulaştırıyor. Burada sadece biz tek başımıza değiliz herkesle birlikteyiz.

Birisinin ruhuna bakıyorsanız ruhsal alemin tamamının içinde o kişiye bakacak şekilde odak yönetimi yapmanız gerekiyor. Yani sadece onun ruhunu değil, bütüncül evrende her şeyin içinde onu ruhsal olarak görmek; ilişkileriyle, yaşanmışlıklarıyla, haliyle ve bütünüyle hep birlikte…

Aynı odada 10 kişi varken birinin ruhuna bakarsanız otomatik olarak diğer kişilerin de ruhunu göz ucuyla görebilmeniz ve odada bulunan ruhsal olan her şeyi de dikkatinizi az kaydırarak görebilmeniz icap eder

Bu çokboyutluluk ve bütüncüllük deneyimini eğer kaldıramıyorsanız Hiçlikte Hiç olmak meziyet sanılır ancak intihar veya üç maymunu oynamaya benzer…

Çünkü Dünya’nın İnsanlığın hali dikkatinizi çekecektir ve bir şeyler yapmanız gerektiğinde bütün bunlarda sizin de suçunuz olmasa dahi sorumluluğunuz olduğu gerçeğiyle yüzleşip bu sorumluluğu üstlenmediğiniz durumda da suçlu veya kabahatli duruma düşeceğiniz gerçeği oluşacaktır

Ama gözümü kaparsam görmem diye de bir durum oluyor…

Şimdi olgunlaşalım mı?

  • Gözümüzü kapamak görülmemizi engellemiyor.
  • Hayat eğer algılarımız ve anlayışımız mükemmel değilse gördüğümüz gibi değildir olduğu gibidir. Algılarımız ve anlayışımız mükemmelse de olduğu gibi görürüz.
  • Yaydığımız psişik enerjiler insanlar ve eşya tarafından emilebiliyor ve inandığımız gibi bu enerjiyi yayıyorsak buna göre deneyimlerin oluşmasını sağlıyoruz ve tabir-i caizse inandığımızı doğrulayacak deneyimleri çekiyoruz.

Ama burada yapabileceğimiz çok kilit bir hamle var olgunlaşmak için, Teslimiyetle çok ilişkili.

Ve burada bütün bu psişik enerji yayınını ve çekimimizi kendi düşüncelerimizi kendimize kanıtlamak yerine Tanrı’nın bize hakikati kanıtlamasına yönelik dönüştürebiliriz ve inançlarımız yerine Muradımızın İlahi Umutlarımızın ve Kararlarımızın gerçekleşmesine koşullandırabiliriz.

Yani olanın üzerine illüzyonlardan sadece kendimiz için geçerli bir gerçeklik katmanı yazmak yerine…

Olanı olduğu gibi olduğu yerden mükemmelleştirmeye yönelik bir akışa girmek

Çünkü inançlarımıza yüklediğimiz güç yaşayımızı değiştirebiliyor inançlarımız değil

Bu gücü yönetmek asıl meselemiz. Yani inandığımız gibi değil, yine de Tanrı illüzyonlara da hakikatten bir pay vermiş kanunlarda.

Bunu gördüğümüz yerden illüzyonlarımızı hakikate ve hikmete yönelik dönüştürerek hakikileştirerek hakiki gerçeğe erişerek en iyi performansı göstermek…

Mucizelere kadir olan gerçek merhamet ve sevginin kapılarını açacak. Çünkü sevgi ve merhametin gücü güzelleştirici doğrulayıcı dengeleyici yükseltici özgürleştirici ve sağaltıcıdır.

Yani gerçeklik kurgumuzu kendimize kanıtlamayı bırakalım ve olduğu gibi görüp buradan kaldığımız yerden devam edelim. Çünkü burada herkesi ters köşe yatırabilen bir durum var.

Biz Kadir varlıklarız…

Hal böyleyken Kudretimizi Kendimize yettirmemiz icap eder öncelikle Hakim olabilmek için.

Bu da bilmeden anlamadan ölçmeden tartmadan muhakemeyi doğrulamadan mümkün mü?

Öğrenmeyi öğrenmeden, bilmeyi bilmeden, yargılarımızı yargılamadan, inançlarımızın doğruluğunu test etmeden…

İman olabilir mi?

Gücünüzü doğru bildiğiniz yanlışlara (inançlarınıza) değil gerçeği deneyimleyerek doğru yorumlayarak Tanrı’yı dinleyerek gözlemleyerek ve iyice anlayarak oluşan İmanınıza yükleyin sonra hayatınızda neler değişiyor görün.

Hasta bir zihin eminlik sanrısı içindedir, sağlıklı bir zihin ise gerçekten hakkıyla helalliği ile emindir.

Bizim Eminliğimiz Tanrı’nın da hakkıdır, aklımızın borcudur.

Bu noktada size biri hakkını sözüyle helal veya haram etmiş ne olur? mühim olan sizin Tanrı nezdinde mahremine saygı duyup hakkının kutsallığını ilişki durumunuz olumlu da olumsuz da olsa gözeterek onun değerini bilip gerçek sadakat/doğruluk ile gerçek dostluk/helalliği sağlamanız gerekir, muhabbet ölçülerimizden biri budur.

Vicdan sonuçta hak haramken kişi sözüyle helal etse dahi o vebali yüklenir. Akıl görürse ne mutlu o zaman.

Bunu gözetirsek bizim insan olma sınavımız iyi bir karne ile bitiyor. Karma Dharma mevhumu Kul Hakkı ile Tanrı Hakkının gözetimini içeriyor.

Yaptığım hizmet neticede borcum varsa borcuma da sayılır. Hadi benim borcum bitti sevdiklerimin borcuna da sayılır. Onlardan da yük kaldırır.

Ama bu esnada İnsanlığın hali benim değerimin bilinmemesi hakkımın gözetilmemesinden dolayı düşerse borcunuz bana olmaz Tanrıya olma ihtimali var, ben Dharmaya / Tanrı Hakkına yoğumlaşmışsam gerçekten…

Müridin Mürşidine rabıta yapmasını gerektiren durum budur. Mürşidin Rabıta kul hakkından ziyade Tanrı hakkındandır. Tanrı nasıl birinden neden razı olmuş? Bu kişi rızayı nasıl kazanmış, biz nasıl kazanabiliriz? Bu kişi bizden razı mı?

Parmağa değil parmağın gösterdiği doğrultusunda ne var ona bakmak lazım zaten. Ama parmağın sahibine saygı duyan parmağının ne gösterdiğine bakıyor.

Böylece Mürşidin Fenafillah hali Müride Fenafişşeyh üzerinden açılabiliyor. Burada bağımsız Fenafillah olmadığı anlaşılır, İlahi Birlik ve İhlas meselesi burada görülebilir çünkü. Mürşidine yardımcı olmayan İlahi İşleyişin tıkanıklığından sorumlu olur mu?

Bütün bu bahis içinde İmanın Emin Olmanın Şartlarını da işledik.

Allah’a iman / Allah’tan emin olmak. Nasıl bir varlığı var? Sorumluluğu ne? Kendisi şu an ne yapıyor? Tam olarak bize ne anlatmak istiyor? Bizden ne bekliyor? Bize ne öneriyor? Bizi nasıl görüyor? O’nunla dost muyuz? Bizi gerçekten cezalandırıyor mu?

Peygamber / Evliya / Şeyh / Gurudan emin olmak, gerçekten hakikatte mi, buraya nasıl gelmiş, doğruluğunu eminleştiren etkenler neler? Tam olarak ne anlatmak istiyor? Görevinin vehameti nedir? Tamamladığı ve tamamlamadığı işler nelerdir?

Meleklerden yani İlahiyatın İşleyişinden ve bu İşleyişin Parçaları ve Bütününden, İlahi Nitelik ve Yetilerden, Kutsallıktan Eminlik. Ruhsal Hakikatler, İlahi Kanunlar ve Levh-i Mahfuz’dan Eminlik. Ahirete İman içinde gelecekte gerçekten daha iyi bir durumda olacağımıza ve bildiğimiz deneyimlediğimiz ve gördüğümüzün ötesindeki hakikatlerden eminlik. Kadere iman da ortak gerçekliğimizdeki sorumluluklarımızdan ve hem kendi hem de ortak yaşantımızda olan biteni etkileyen gücümüzden bunu doğru yöneltilip uygulandığından Eminlik.

Şimdi her şeyin iyi doğru yerinde olması gerektiği gibi olduğundan emin miyiz?

--

--