Sohbet — Yardımlaşma ve Şifacılıkta Aşınma, Tükenme, Sönme ve Körelme #1

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
17 min readFeb 20, 2019

Bugün ele almak istediğim konu hem yeni başlayanlar, hem deneyimliler, hem de profesyonelleri ilgilendiriyor. Aslında herkesin gündelik ilişkilerini ve iş-aile ve ebedi hayatını da etkileyen bir konu bu.

Kadersel açıdan bakınca iyilik yaptığımızda iyilik bulacağımız aslında mantıklı doğal ve olağandır, bu biraz sabır isteyebilir ama bu evrenin işleyişi ve varlıkların fıtratına uygundur.

En basitinden iyiliklerimizle yaşadığımız ortamı güzelleştiririz, ilişkilerimizde de olumlu dönüşümler, tepkiler ve geridönüşler olur.

Ama iyiliğin kaderselliği bu kadar basit değil. Bazı kişi hayat maratonunda kendi ihtiyaç ve menfaatlerine boğulabiliyor akabinde iyilik yaptığında tükenme, aşınma ve körelme yaşıyor ve pes ediyor.

Bu Şifacılıkta önemli bir risktir aslında ama sadece Şifacılık değil ebeveynlik, öğretmenlik, hayırseverlik, adalet, tıp, siyaset ve sosyal sorumluluk içinde de vardır.

Soru

Bu yüzden iyilikleri de dengede tutmak gerekli degil mi?

Ömer Melih

İyiliğin içinde dengelemek vardır ama iyiliğin miktarının fazla olması dengesiz olduğu anlamına gelmez aslında. Ancak iyilik yaparken kendimize borçlanırsak; zorunlulukları, sorumlulukları ve ihtiyaçlarımızı gözetmezsek dengemizi kaybedebiliriz, isteklerimizden yine taviz verebiliriz. İyiliğin yeteri sandığımızdan daha fazla aslında.

İyilik yaparken kör olmamak gerekiyor; kışkırtmalara, ayartmalara, gurura, cahil cesaretine kurban gitmemek önemli bence.

Yüzeysel baktığımız zaman da kör kalırız aslında.

Evet insan yüzeyde bir problem yaşıyordur ona yüzeysel belirtilere göre bir yardım ederiz ama az sonra hemen yine sorun yaşar bir de üstüne üstlük bize de gizli problemler çıkabilir.

Bir kişinin ilk önce neden yardıma muhtaç veya çaresiz hale geldiğini anlamamız gerekiyor burada.

Bunu nerede seçti?

Sonuçta biraz da yaşadığımız her şeyi bireysel ve toplumsal bağlamlarda seçtik ve bu seçimlerimizi yaşayabileceğimiz ortamlar oluşturduk ve içinde yaşıyoruz.

Burada aslına bakarsanız Mahşer’in 4 Atlısından — Veba hususuna değiniyoruz. Problemlerin Bulaşıcılığı.

Hastaneler en temiz olması gereken yerlerdir özellikle Enfeksiyon Klinikleri ve Ameliyathaneler.

Enfeksiyon kliniğinde çalışan birisinin ekstra bağışıklık gücüne ve koruyucu önlemler almasına ihtiyacı vardır.

Birisine yardım ederken de problemlere yaklaşıyoruz, Aslında burada problemlerde ve çözümlerde her zaman bir risk öğesinin olabileceğini bilmeliyiz.

Şimdi bir basit durum şudur. Yaptığımız yardım etkili değilse, etkisiz olduğumuz için yetkin olmadığımız bize geri dönülmese bile başkalarına yayılır ve Şifa gibi hayati bir alanda yetkin olmadığımız için ah ve lanet toplarız.

Bu başarısızlıklar üst üste bindikçe birikir birikir ve bizi artık alanı terk etmeye zorlar, yaptığımız çalışmalardan kimse hayır göremez hale gelir.

Herkes merhametli ve bilinçli değildir, yetkin değilsek yetkin olmamız için dua etmek veya bize geribildirimde şikayetlerini belirtmek yerine etrafta ismimizi karalayabilir.

Burada iyi niyetli olduğumuz yerde yeterince iyi olmak yerine dikkatsiz ve kayıtsız olduğumuz için tükenme, aşınma ve körelme yaşarız.

Yorum

Ben bu kadar ciddi ve detaylı olacağını hiç düşünmemiştim.

Ömer Melih

Sadece bununla kalmaz başımıza türlü aksilikler-kazalar-belalar gelebilir, bereketimiz ve kısmetlerimiz kapanabilir/bozulabilir, arkadaşlıklarımız/ortaklıklarımız/dostluklarımız/aşklarımız ve aile ilişkilerimiz bozulabilir, şifa nurumuz sönebilir, aklımız tıkanabilir, yorgunlaşabilir, evden çıkamaz ya da evde duramaz hale gelebilir, uykularımız bölünebilir veya dengesizleşebilir, kabuslar görebilir, hayatımız karmakarışık olabilir.

Psikozlu haller de yaşatabilir başkalarının öfkesi ve negativitesi bize çarptığı zaman.

Bu yüzden kötü tavsiye vermekten ve yanlış veya doğru teşhis üzerine yanlış çalışma yapmaktan çekinmemiz herkesi kendi bulunduğu hal ve anlayış seviyesine göre değerlendirmemiz gerekir. Haddimizi aşan bir konuda ya daha temkinli yaklaşmalı ya da daha yetkin birisine yollamalıyız bize gelenleri.

Hayati, Ebedi, Ruhsal meselelere bütüncül bir anlayış-kavrayış ve basiretle yaklaşmak bunun önlemidir. Bir şifa sistemi öğrenip senelerce bunu uyguladıktan sonra sırf bu yüzden çöküntü yaşayabiliriz. Kendimizi daima geliştirmemiz bu işin esas şartlarından biri.

Bazı eşikleri geçmeden de yardım ve rehberlik etmemeliyiz bu yüzden.

Ne bilirsek bilelim, neye inanırsak inanalım; sebebini ve dinamizmini bilebildiğimiz ve anlayabildiğimiz bir sorunu eğer onu çözmek için doğru bir yöntem biliyor veya üretebiliyorsak çözebiliriz.

Şifa yaratıcılığa ve ilhama açık bir alan, ama bu yaratıcılık sanatsal bir yaratıcılık değil, ki sanatçılar da teknik ve kavramsal hakimiyet üzerine bir ilhamla yaptıkları eserle başarılı olur, ancak Şifa’da Hayatın Yasalarına dair bir Anlayış ve Hakimiyet geliştirmemiz gerekiyor.

Bilimsel veya Ruhsal İnançlarımızı teste sokmadan ve sağlamasını yapmadan yaptığımız her çalışmanın riski vardır. Bu sağlamayı yaptığımızda da risk mevcut olur ama en azından azalır çünkü hakikatte kalırız.

Yorum

Sadece başarısız ya da etkisiz tedavilerde bu tür durumlar oluşmuyor. Hedeflenen başarıya ulaşan ama körlemesine dalınan tedavilerde de karşı tarafın sağladığı hedeflenen yarardan dönen negativeler de belirttiğiniz detaylar mevcut oluyor. Yani evet bütünsellik ve bu bütünselliğin içinde nispeten hafif ya da bandaj çalışmalar da mevcut.

Ömer Melih

Şimdi Tanrı ile Muhabbet ve Dua ile Şifa İman Gücüyle çalışıyoruz. Ama İmanımızın kuvveti inançlarımızın ne kadar doğru olduğuyla ölçülebiliyor. Yanlış bir şeye inandığımızda yanlış bir şeyi gerçekleştirmeye uğraşan bir kuvvet ile Evrensel hakikat çelişir veya çatışır, bu da şifadan çok sorun oluşturur.

Beddualar ve lanetler de koşullandığı şekilde gücü uyguluyorlar nihayetinde, olumlu dualarımız da inancımız doğru veya yanlış bir kuvvete sahip ama İlahi Eksenden çaprazlama bir çıkış yapıp yine sorun oluşturabiliyor.

İnancımız doğruysa bu sapma olmaz. O zaman da İman olur.

İnancımız yanlışsa biz körü körüne inanıyorsak, hiç sorgulamıyor ve sağlamasını yapmıyorsak bu İman değil Dogma, Batıl İtikat veya Hurafedir.

Şimdi “Ben reenkarnasyona inanmıyorum” dediğimiz yerde Reenkarnasyon eğer Evrensel bir Hakikatse, bu inanç bu gerçeği zerre yerinden oynatmaz. Ama böyle bir sorgulanmadan inanılan türden bir inanç Reenkarnasyona dair bütün şifa ve iyiliklerin önünü kapattığı yerde Geçmiş Yaşamlarımızdan bugüne ve geleceğe dair olumsuzlukların gerçekleşmesini engellemiyor. Çünkü Reenkarnasyon konusunun anlaşılması önünde bir engel teşkil ediyor. Reenkarnasyon gibi bir konuyu sadece mantık yürüterek “Vardır” veya “Yoktur” diye kesin bir yargıya varabilecek kadar anlayamayız, bunun için en azından 5 tane Geçmiş Yaşamlar İçin Regresyon Terapisi yapmamız ve bir kaç ay boyunca yaşadığımız süreçleri gözlemlememiz gerekir, ayrıca geçmiş yaşamlarımızdan devam eden ilişkilerimize de geçmiş yaşam bağlamı gözeterek yaklaşarak daha da sağlama yapabiliriz. Çünkü bir çok kişi ilk intibada birbirlerine karşı olumlu veya olumsuz yoğun duygular hissediyorsa bu biraz da geçmiş yaşamlarında birlikte yaşadıkları deneyimlerden kaynaklıdır.

Yorum

İnancımız ne olursa olsun gerçeği değiştirmez, ancak bizim gerçekliği yorumlamamız-yaşayışımız ve karar mekanizmalarımız inançlarımıza bağlı. Gerçek bu yüzden gerçektir biz neye inanırsak inanalım.

Ömer Melih

Dediğin çok doğru, bir de Danışanın/Şifalanının beklentisini karşılayamadığımız zaman da problem olabiliyor ne kadar İhtiyaçlarını karşılasak da.

O kişiye bazen anlatamayacağımız bir durum da mevcut. Bazı durumlarda kişinin belirgin mevcut probleminin çözülmesi o an mümkün değildir. Özellikle Kadersel ve Majikal bir takım etkenler varsa.

Ömer Melih

Bazen Ruh tövbe etmeden ve hatasını telafi etmeden Şifalanmamayı tercih eder, ama Ego bunun bilincinde olmaz, zaten hata/suç/zarara sebep olan da bu bilinçsizliktir ve kişi kuyuya düşmüş olabilir.

Bu tür durumların içinde Majikal öğeler varsa bunun bir de bulaşıcı yönü olabiliyor. Olumsuzluk o an Şifacıya da aynı veya farklı bir şekilde yansıyabiliyor.

Böyle durumlarda soruna yapılacak en ufak bir teşhis veya müdahalede bir takım majikal mayınlar hem talibe hem şifacıya hem de onların yakın/uzak çevre ve alanlarına yayılabiliyor.

Burada ilerlemeden hemen önceki konuya döneyim. Beklentilere cevap verememe durumlarından bir tanesi insanların gelecek hakkındaki sorulara cevap vermektir. Bazısı Medyumluk yeteneğine sahip kişilerden ve Şifacılardan geleceği bilmesini bekler ve bu yönde sorular sorar.

Bu Astrologlar için de risklidir. Öngörüler her zaman böyle bir durumda, geleceği bilemedikleri zaman arkalarından çok konuşulup ucu bir şekilde kendilerine değer. Öngörü, Kehanet ve Fal bu yüzden manevi açıdan sakatlanma riskinin olduğu bir alandır.

Varlıklar bazen geleceği bir kaç sefer bildirir ya da şansa tutar ama fesatlık ve kurnazlıktan bu durumu bir kaynak ve medyumu/astrologu/şifacıyı da kukla haline getirebilirler.

Aslında kehanet yöntemleri bilinçaltı ve bilinçdışı problemlerin teşhis edilmesi ve alandaki akışların bilinmesi ve yönetilmesi için uygun ama riskli araçlardır. Ben ne kadar kullanmasam ve tavsiye etmesem de I Ching veya Tarot gibi kehanet sistemleri size aslında geleceği söylemez ama mevcut maneviyatı unsurları ve akışları göstererek bunları yönlendirmenizin önünü açar, geleceği planlamanıza hayallerinizi / amaçlarınızı / muradınızı gerçekleştirmenize yardımcı olur.

Kehanet sanatını bilmekte yine fayda vardır, sezgilerin açılması için de pratik bir alandır ama Tarot destelerinde en basitinden bir sürü büyü ve varlık olur. Neyin içine girdiğinizi anlayamazsınız pek.

Özellikle Maji ve Ruhsal Disiplinler konusunda benim en temel güvenlik testlerimden biri kitapları bir de açık havada yakarak anlamaktır. Kitabını yaktığımda dolu dizgin rahatlama yaşadığım birinin kitabını eve almam daha fazla. Böyle bir yazarı tavsiye de etmem.

Hani bu sadece Maji değil, Şifa-Simya-Tasavvuf-Kabala için de geçerli olabilir. Bu edebiyat eserleri veya broşürlerde de olabilecek bir şey.

Bu yüzden evinizde muhakkak bir karantina kutunuz olsun.

Soru

Peki hocam konuyu böleceğim, ama bir sorum var peki bu Melek kartları diye kullanılan kartlarda da bunun gibi tehlikeler olabilir mi?

Ömer Melih

Melekler ile birlikte çalışmak aslında şu anda tam olarak detaylarına giremeyeceğim bir konu. Kehanet darda kaldığınız zaman olabilecek bir şey ama yazarların-ressamların-yayıncıların Meleklerle çalışmaları Tanrı’nın ve İlahi Nizam ölçüleri ile ne kadar tutarlı buna bakmamız gerekir. Yine yakma testini bir sefer yapmanızı tavsiye ederim, benim elimde bu kartlardan yok. Meleklerle ilgili kehanetlerimi Kabala ve Tasavvuf araştırma ve çalışmaları yaptıktan sonra gün içinde eşzamanlılıkla, sorularım üzerine veya tevafukla (düşünsel uyuşmalar) karşılaştığım İşaretler, Araba Plakaları, Saatler, Anahtar Kelimeler, Harfler ve Sayılar üzerinden yapmayı tercih ettim. Biraz da Melekleri Modern aktarımların da geçmişinde Ezoterik Temel olan Kabala ve Tasavvuf gibi gelenekler ile tanıdıktan sonra hangi Meleğe başvurmanız ya da hangi Melekle bir tahsilatınız olduğunu hisseder hale geliyorsunuz. Melek kartları bence size Melekler ile doğru bir çalışma yöntemi sunmaz keza bir Meleğin bir mesajının açılması genellikle anlık değildir; günler, haftalar ve hatta bazen aylar ve yıllar sürebilir. Biraz da onlardan yardım talebinde bulunduğumuz kadar onlara nasıl yardım edebileceğimizi de araştırmamız muhabbetimizi ve samimiyetimizi arttırır. İnsan İlahi Nizama katılım göstermediği zaman Melekler üzerinden gelen etkiler tam olarak Dünya’da somutlaşamayabiliyor.

Bir kere merak etmeye başladınız mı güvenliğiniz ve oluşabilecek bütün problemleri çözmek için her şeyi merak etmeniz gerekir. Ama her şeyi merak ettiğinizde de hep bir risk vardır çünkü sırlar olduğu gibi sırları saklamak isteyenler de vardır. Haliyle bir sırrın bilinmesi öyle birileri için problem teşkil ediyorsa bu yolda herkese mayınlar döşeyebilirler. Maraton buradadır biraz da.

Doğru bilgilere ulaşmanız ve yeteneklerinizi açabilmeniz için doğru Rehber, Usta, Öğretmenlere, Peygamberlere, Azizlere ve Evliyalara ulaşmanızı da engelleyebilirler. Haliyle bazı majikal yollarla karizmaları söndürebilir, kendilerini etkisiz hale getirme veya yıkma yönünde bir takım tuzaklar, saatli bombalar, mayınlar kurulabilir ve yollar izlenebilir, karalama kampanyaları yapılabilir, başlarına türlü türlü şekillerde fiziksel-majikal-astral saldırılar gerçekleştirilebilir. Ayrıca yalan bilgi ve yanlış çalışmalar da daha çekici ve popüler hale gelebilirler. Bu sadece İnsanların değil Cinlerin de şerri olabiliyor.

Kim ne olursa olsun, ister yalancı ister doğrucu, ister zalim ister adil, ister Günahkar ister Aziz hayır dualarınızı hiçbirinden esirgemeyin bence. Hayır dualarınız Adili korurken Adaletsizi de yola koyabilir ve zararsızlaştırabilir. İyiyle kötü savaşmayı bırakmadığı sürece barış ve masumiyet kazanmaz ve adalet tam olarak sağlanamaz. Bu majikal/manevi saldırılar ve fesatlıkların olduğu yerde de Vebadan Sağlığa geçiş yapamayız. Zarara sebep olan eğilimler ve yapılar şifalandığı zaman zarar da bitebiliyor.

Bu alanlarda entrika mevcuttur.

Ama bu entrika da olumsuz anlamdan çıkıp olumlu bir anlam kazanabilir sabır ve sebat ile bütünüyle doğru bir yol izlersek.

Intrigue ve Intricacy aslında karmaşıklık-giriftlik anlamına da geliyor. Kaosun içindeki her bileşeni gördüğümüz yerde gözümüz mükemmeline ulaşmaya çok yaklaşmıştır. Farkındalığımızın ve Anlayışımızın gelişimi için bundan daha ötesini hedeflediğimiz yerde Hikmetimiz de tamamına gider. Hayatı, Tanrı’yı ve İlahi Meseleleri de anlamaya oldukça yaklaşırız, bu da Şifanın ve Simyanın önemli amaçlarından ve terbiyelerindendir.

Achilleus savaşmasa topuğundan onu yaralayacak ve öldürebilecek etkenlerin sayısı oldukça azalırdı, geri kalan büyük bir kısmını azaltmak için de zaten ayakkabı var. Bu yüzden Matrix, Yüzüklerin Efendisi, Van Helsing, Dr. Strange, Superman, X-Men, Harry Potter, Yıldız Savaşları ve bilimum eserin bize sergilediği İyi ve Kötünün Savaşı Mitolojisinden artık bir çıkmamız ve bir yerde Dışlanan Ötekiye; Düşmana, Kötüye, Zalime, Vampire, Kurnaza, Suçluya, Günahkara kendimize zarar gelmeyecek bir mesafeden nezaket, sevgi ve saygı ile bakmamız ve anlamamız gerekiyor. Dışladığımız ve yoksaydığımız kişiler kendisini olumlu yönde değiştirecek bir ilgili çalışma yoksa zarardan zarar doğup yerçekimine yenilip düşebiliyorlar. Nefret, Hırs, Arzu ve Öfkelerine Kayıtsızlık ve Korku eklenince şer işlemekten çekinmiyorlar. Zarar gördükleri yerde zararı bırakmaz çoğu kimse, aksine daha da zarar vermeye başlayabilir. Örselenen kişi kinle dolabilir, bu kin bu ömür patlamasa bile sonraki ömürlerde patlayabilir. Zarar gördükten sonra herkes kendine hakim olamaz, biraz da neresinden zarar gördüğüne bağlı. Vicdanen, aklen olgunlaşmamış birisi de sevgi ve koruma ihtiyacı olan çocuk gibidir. Onu sevmek yerine dövdüğümüz zaman yetişkin olduğunda ve kendi özgürlüklerini kazandığında bize karşı çıkar ve düşman olabilir. Bazen de sadece köprüyü geçene kadar Anne veya Baba diyen Çocuklar vardır. Böyle bir halde yaşamasını mümkün kılan ebeveynlerine, hayatlarını paylaştıkları eşleri, aşkları, dostları, komşuları ve kardeşlerine lanet eden çocuklar lanetler de toplayabilir lanetler de edebilirler. Hem de kayıtsız ve umarsızca, hem de en İlahi, en Zaruri, en Hayati ve en Temel konularda…

Bu lanetlere karşı kişi direnç gösterir ama lanetler biriktikçe anlamak yerine inkar ediyorsa bir noktada direnişi ölümcül derecelerde zarar oluşturabilir, bir noktada da kırılıp aciz ve çaresiz bir hale gelebilir.

Bu lanetlerle birlikte büyüler, varlıklar ve beddualar birlikte düşünülebilir

Lanetler şişede durduğu gibi değildir. Komşunuza lanet etseler size değmeden durmaz. Bu yüzden Komşular birbiriyle görüşmemeyi de tercih edebiliyorlar, onda negatif enerji hissediyorum diyor ve kesebiliyor. Ama ya Eşler, Ebeveynler, Evlatlar, Akrabalar… Problemler çözülmedikçe büyüyebiliyor. Bazen de çözümler başkalarının zararı pahasına uygulanıyor.

Bazen de çözümsüz çaresiz kalacak problemler oluşturmak istiyorlar insanlar zarar vermek istediklerinde.

İşte bizi aşındıran, körelten, tüketen, etkisiz hale getiren konulardan biri de budur. Çözümsüzlük hedefiyle edilen lanetler ve onların kişinin yakınlarındakilere, sevdiklerine, kendini sevenlere, kendine iyilik ve yardım edenlere bulaşması.

Bunlara örnek olarak ebediyete edilen lanetler ve “ona yardım eden de zarar görsün” diye edilen lanetler verilebilir.

Bir kişiyi tamamen yalnızlaştırabilir bu, yalnızlaşmasa bile yakınındaki herkesten zarar görür ve içinden çıkamadığı bir durumun içinde kalabilir. Esasında ebediyete dair lanet etmek hayatı zindana çevirmek için çevreye de bulaşma ve çevreden beslenerek tüketme eğilimindedir.

Ama hayır duaları ve aktif iradesiyle de bir çare bulabilir. Ama bu çareye kendi şahsi imkanı ile ulaşma ihtimali sıfırlanana kadar travma yaşamış veya lanetlenmiş bireyler de var.

Öyle ki yanına koruyucu olmadan yaklaşırsak veba bize de sıçrar.

Bu çocuğumuz veya eşimiz de olabilir.

Düşünün otostopçular bile olabilir.

Fakirler neden olmasın.

Aslında Dindeki esaslar ve şartlar boş değildir, hepsi birer sır kapısıdır. Zekatta da böyle bir sır kapısı vardır.

Katılım

Fakat kinlenen düşmanlık yapan kişi konuşmayı iyiliği anlamak istemiyorsa ve kendinin farkında değilse ve dinde yapılan hiç bir şey boş değildir kişinin kendisi içindir aslında.

Ömer Melih

Haccın bir eşiğinden sonrası Dünya’yı gerçekten güzel bir yer haline getirmiş oluyoruz. Ama bu eşiğe gelene kadar yardım etmek için borç verdiğimizde borç bize dönmez bazen de. İşin gizli boyutuna baktığımızda orada örneğin “Onu kimse sevmesin” niyetiyle yapılmış bir lanet olabilir ve bu durumda kendisini sevilmez hale getirmek için ya borcunu ödeyemez hale gelir ya da borcunu ödeme konusunda kayıtsız kalır ve insanların sevgisini de böylece kaybedebilir.

Din bence asla sadece kişisel bir bağlam içinde ele alınmamalı. Kişinin kendisinden ve kendi içinden ötede evrensel ve bütüncül hayırlar amaçladığı için buna en uygun görülmüş olan şartları önerir. Sunduğu argümanlar evrensel görünmese ve geldiği zaman ve kültürün algı kısıtlamalarına tabi olsa ve ilerleyen dönemlerde öğretilerde derinleşilip gelişmemiş olsa bile ilk geldiği dönemlerde evrenselliği amaçladığını düşünüyorum. Şimdi kimsenin zor durumda olana yardım etmediği yani Zekat vermediği bir kaç yüzyıl geçtiğinde Dünya’nın halini bir tahmin edin?

Kişisel bağlamda anlaşıldığında ortamımız cidden kötüleşir.

Ahirette güzel bir yerde olmak için önce ortamımızı güzelleştirerek garantileyebiliriz. Reenkarnasyon varsa zaten şu An’da Evvelin Ahirindeyiz. Meallerde “Ahirette Dirilteceğiz” dediğinde bu kelime o günün Arapçasında “Gelecekte Yeniden Yaşatacağız/Doğuracağız” anlamına da gelebilir.

Namazlardaki rekatların her birine bir ömür döngüsü sığabilir. Kıyamda yaşıyorsun, Rüku da ölüyorsun-Ruhun ve Canın Bedeninden çıkıyor, doğrulduğunda Ara Bölgedesin belki ilk başta kabir azabı çekiyorsun, ilk Secde’de önce Kendi Esasına veya Tanrı Huzuruna dönüyor, oturuşta bir sonraki hayatına dair seçimler yapıyor, sonra da Ana Rahmine giriyorsun ve Kıyamla tekrar doğuyor ve büyüyorsun. Tabi bu benim yorumum, ben Namaz ile Tefekkür/Meditasyon ve Regresyon Çalışmalarını birlikte görüyorum, Namaz kılmıyorum ama Kiramen Katibin’e verdiğim Selamlar geçmişi ve geçmiş yaşamlarımı hatırladığım, Regresyon Terapisi yaptığım zaman anlam kazandı. Bu süreç benim bir yandan İçsel Haccım oldu.

Zekatın yani Yardımlaşma ve Paylaşımın sırları nedir?

Şifa haliyle Sevgi, İlim, Farkındalık ve Bilgelikte bir zenginliktir. Bu zenginliği paylaşırken de tükenmek yerine bereketi arttırmak mühim bir durumdur.

Haliyle bolluğuna sahip olduğumuz herşeyi paylaştığımız yerde bu yaşadığımız ortama Adalet ve Güzellik yerleşir. Ama anlayışsız ve dikkatsiz bir şekilde yaptığımız her şeyden de bize veya başkasına zarar doğabilir. En basitinden suistimal edilebilir veya lanetli bir kişiye yardım ettiğimizde birinin düşmanının dostu olduğumuz için biz de lanetten etkilenebiliriz.

Ama bu durum çocuğumuz, eşimiz, kardeşimiz, annemiz, babamız, yakınlarımız, komşumuz ve çevremizdeki herkes için de. Çaresiz ve aciz durumdaki kişiler için belki de daha geçerlidir.

Bu yüzden ilk önce bu lanetleri kaldırarak yardımlaşmalıyız. Bunun bilincinde olmadığımız dönemler için de geriye dönük bir çalışma yapabiliriz.

Haliyle zor durumdaki insanları da zor duruma sokan ve bu zor durumu koruyan bazı majikal etkenler olabiliyor.

Bu yüzden her iyiliğimizin karşılığında bir iyilik bulamıyoruz, iyilik manevi olarak gelse bile buna karşıt bir kuvvet de açığa çıkabiliyor.

Hal böyleyken yolculuğumuz bir koşu bandı üzerinde aynı yerde seyrederek de geçebilir ve hatta 1 ileri giderken 2 geri de gidebiliriz birikimler artarsa.

Aşınma, Tükenme, Sönme ve Körelme durumları bundan dolayı da oluşabilir.

Çocuğunuz geçmiş yaşamlarından bulaşıcı lanetler taşıyorsa ona emzirmeniz ve her gün yemek yapmanız da size olumsuzluk değmesine sebep olabiliyor. Zamanla aslında her şeyin mantıklı bir şekilde aktığı bir Dünya’da hiç bozulmaması gereken Anne-Evlat ilişkisi, olumsuz geçmiş yaşam karması, karabüyü-lanet ve musallat varlığında dışlamalara, evlatlıktan çıkarmalara, redd-i miraslara ve hatta düşmanlık ilişkisine de dönüşebiliyor ve bunu meşru olarak da görebiliyoruz, halbuki gizli bir sebep var ve görüp/anlasaydık hiç bu noktalara gelmeyecekti.

Bazen bu lanetleri anlayıp temizlemeden gösterdiğimiz her çaba bozuk olan bir durumun daha da bozulmasına sebep olabiliyor.

Bazen sadece sorunu anlayamıyoruz.

Bazen sorunu anlasak bile doğru yöntemi uygulamıyoruz.

Haliyle danışanın problemi çözülse bile düşmanının laneti biz ona dost olduğumuz için bize değip kalabiliyor. Çözülmediği durumda bir de arkamızdan karalanma ihtimalimiz oluyor veya önerilmiyoruz, bereketimiz ve itibarımız azalabiliyor.

Kimi çok yetenekli kişiler sırf bu yüzden bilinçdışı bir şekilde insanlara yardım etmeyi bırakıyor ve kayıtsız hale gelip bir de zarar vermeye ve daha da lanet toplamaya başlıyor. Lanet toplamaya başladığı yerde de amaçlarına ulaşmak için karabüyü ve fesat varlıklarla anlaşma gibi yolları tercih edebiliyor.

Kişi hal böyleyken kendisi sürekli aşınma ve sürtünme yaşarken böyle bir takım çalışmalara girmeyi kendine meşru bulabiliyor ve kendisinin suçsuz olduğunu düşünüp başkalarını sorumlu tutabiliyor.

Düşünün ki kendinize büyü yapmadığınız zaman size kimse aşık olmuyor, sadık olmuyor, evlenmiyor, müşteriler gelmiyor, iş bulamıyorsunuz… Ama büyü yaptırsanız bile hayat tatmini yaşamanızın garantisi olsa bile sigortası yoktur böyle bir durumda, özellikle olumsuzluğa sebep olan lanetler ve bu lanetlere sebep olan kadersel-kişisel olumsuzluk çözülmemişse. Haliyle insan özeleştiri yapmayıp, eleştiri kaldırmayıp, her sorumluluğu inkar etme ve başkasına yüklemeye, bir de reenkarnasyona inanmamaya görsün. Böyle bir kişiye yardım etmemiz de zor olduğu yerde bir de risklidir. Ama yardıma da muhtaçtır. Hem de sabırla, sebatla, nezaketle, temkinle ve itinayla yardım etmemiz gerekir, çünkü daha önümüzde çok kişi ve grup var.

Önerim zaman zaman belirtiler olsun veya olmasın Şifahane’den kendiniz için Şifacılar için Bakım ve Temizlik Kozası çalışması talep etmeniz, Büyü-Varlık ve Lanet-Beddualardan kaynaklı problemleri çözmeyi öğrenmenizdir, arada bir kısa inzivalara girmeniz ve bu tür problemleri de çözmenizdir. Ama en önemlisi başkalarına terapi, danışmanlık yapacağınız veya yardım etmeden önce onun için Hazırlık ve Güvenlik Kozası talep edip bir kaç gün sonra durumu stabil hale gelince çalışmanızı yapmanızdır. Burada sizin güvenliğiniz aslında karşı tarafın rızasından daha önemli olduğu için Rıza Şartı olduğunu düşünmüyorum. Bunu sizden yardım etme isteme ihtimali olan ve yardıma ihtiyacı olan herkes için isteyebilirsiniz. Diğer Şifacıları da koruyabiliriz böylece. Ayrıca onlardan herkese yayılan bulaşıcı lanetlerin ve büyülerin/varlıkların etkisi de çözülebiliyor. Bu türden lanetler bizde de mevcut bulunabilir, Şifahane’de bunun için çalışma bulunuyor. Ancak ben bu konuya girmeden önce güvenlik hazırlığı olsun diye talepte bulunmuştum.

Bu tabi sadece Şifacılar için değil, Yardımseverler, Gönüllüler-Aktivistler, Doktorlar, Hemşireler, Avukatlar, Hizmet Sektöründe Çalışanlar, Anne ve Babalar, Öğretmenler, Arkadaşlar ve Dostlar için de.

Soru

Mesela yolda aniden yardıma muhtaç birini gördük ve hızlı bir şekilde yardıma ihtiyacı var ve vakit yok o zaman ne yapmamız gerekir?

Yani her durumda Koza talep edip ve kozanın çalışmasını bekleyecek vaktimiz olmayabilir. Bu tür durumlara nasıl yaklaşmamız uygundur?

Ömer Melih

Acil durumlar için de yardım talebinde bulunabilirsiniz. Her an ve mekanda zaten Şifa çalışmasını hiçbir mekan temizliği ve hazırlığı olmadan yapmak pek uygun değildir, çünkü temizliği ve hazırlığı yapılmamış mekan ve alanlarda bulunan olumsuz varlıklar Şifa çalışmalarına müdahil olabilirler. Bu durumu da göz önünde bulundurarak acil müdahale gerektiren durumlarda Fizik Ötesi Şifahanedeki Işık Varlıklarının bazıları size bu konularda yardımcı olabilirler, örneğin size ve yardım edeceğiniz kişiye ek koruma ve olumlu güç sağlayıp, bulaşıcı olumsuzlukları karantina ve rehabilitasyona alabilir, psişik alanı temiz tutarak teşhisi netleştirebilirler ve müdahalenin gerçekleşeceği an ve mekanda gereken acil temizlikleri yapabilirler. Ayrıca kendiniz, muhtemel danışanlarınız, eviniz, çalışma ortamınız ve çevreniz için Koza çalışması talep ettiğinizde Işık Varlıkları öngörülü bir şekilde çekim alanınıza bakarak risk yönetimi yapabilirler haliyle.

Ruhsal Işık ne de olsa zaman ve mekan sınırlarına tabi değil ve fiziksel bedenimizden daha özgür. Işığı sadece an içinde bulunduğumuz yerlere değil de gitme ve yakınından geçme ihtimalimiz olan yerlere önceden göndererek önden temizlik yapmak bence güvenlik ve stres yönetimi için de uygun olabiliyor. Bu bence her zaman bulunduğumuz yerde çalışmaktan çok daha az yorucudur.

Ancak acil durumlar konusunda çok tedirgin olmamıza gerek yok bulaşıcı olumsuzlukları bildiğimiz ve anladığımız zaman, öncelikli olarak birikimleri temizlemek ve bu birikimleri önlemek gerekiyor. Daha önce dikkatsiz davrandığımız sürece bunları topladık ve bundan sonra daha dikkatli olarak dönemsel olarak buna dair özel Toparlayıcı, Arındırıcı, Dengeleyici, Hazırlayıcı ve Koruyucu çalışmalar yapabiliriz.

Sorular

— Biraz daha açar mısınız?

— Ya da hasta bir kişiye haberi olmadan yardım edebilir miyiz?

Ömer Melih

Fizik Ötesi Şifahanede proaktif çözümler üretmeye çalışıyoruz hep. Büyü ve varlıksal problemleri çözmeyi bilmeyen Şifacılar için repertuarı her gün genişleyen Yardımcı Işık Varlıkları var.

Dua ve Muhabbet ile Tanrı’dan da kişiyi yardım için güvenli ve açık bir hale getirmesini talep edebilirsiniz.

Rıza ve haberdar olma şartı bu konuda geçerli değil bence. Herkes büyü konusunu kaldıramıyor haliyle ama sorun da çözülmedikçe kalıyor ve tehlike teşkil ediyor.

Rıza ve haberdar olma şartı kişinin bilinci ve iradesi yerinde değilse geçerli. Psikozlu kişilerde varlıklar ve büyüler şifa sürecini tıkayabiliyor, yapılan çalışmalar bu problemler çözülmeden ters de tepebiliyor veya patlamalar olabiliyor. Öyle birine bu kadar girift bir konuyu açıklamak apayrı bir durum, varlıklar bu konudan bahsedince alarm verip seni, ailen ve çevren için de tehdit olabilir.

Böyle durumlarda güvenlik rızadan daha önemlidir.

Yorum

Yüksek benliğin yüksek hayrına şifa olduğundan, egonun onayından çok yüksek benliğin rızası zaten böyle şifalar için vardır diye düşünüyorum.

Ömer Melih

Ele almak istediğim bir konu daha var Aşınma ve Tükenme ile ilgili.

Kendimizi şifalandırma konusunda yeterince itina göstermezsek kaçaklardan yaralardan sürekli kayıp yaşarız.

Bu durumlarda genelde seanslardan önce sonra şekerli gıdalar ihtiyacı oluyor, bunlar dengelenmek topraklanmak için derler de yoktur öyle bir durum aslında 7+ gün oruç tutup şifa gücü kademe kademe artanlar da var.

Zaten belli bir noktada uzun süre yemek yemeden durabilmek gerekiyor Şifa alanının hikmeti ve sırrı açılmış ve yerleşmişse kendimizde.

Burada da zaten Orucun sırrını açıyoruz.

Şifalandıkça daha da uzun süre perhizlere girebilir ve oruçlar tutabiliriz.

Bunlar esnasında Kundalini ve İlahi Işıktan/Manadan beslenebiliyoruz.

Yaptığımız her şifa çalışması ardından daha dinç olmuyorsak ve sadece günün yorgunluğundan dolayı yorulmuyorsak bir problem vardır zaten.

Ben başından beri kendimi benden taştığı zaman şifa çalışması yapmaya şartlandırmıştım. Çünkü ister istemez dolmadığımız yerde karşıdakini doldurmaya ve tatmin etmeye uğraştımızda bizde bir kaçak oluşabilir.

Evrenden alıp versek bile bizim bedenimizden geçer. Bizden bir şeyler her zaman karışabilir, bu en azından yöntem ve anlayıştır. Tavsiyelerimiz de doğruysa Şifa Işığıdır.

Kendimizden taşanı verdiğimiz sürece kendimize borçlanmayız.

Bu oruçluyken de mümkündür. Zaten bu tür durumlarda Kendi Sınırlarımızın Ötesinde Bulunan Hayatın Sınırlarının İçini biraz daha deneyimleyebiliyoruz. Çerçeve genişliyor yeni bağlamlar geliyor.

Oruç hiçbir zaman sadece açın halini anlamaktan ibaret değildir, yemeğe ihtiyaç duymayan bir hale geçmemizi sağlar. Tanrı da yemek yemiyor, O’nun da halinden anlamaya yaramıyor mu? Karnımız boşken ve tüketmiyorken ondan gelenleri de hazmedebiliyoruz. Burada Ruhsal ve İlahi bir bağlam kazanıyor nefesimiz, duruşumuz, eylemlerimiz bu sadece bir irade ve özdenetim sınavı değil, bir dönüşüm, şifa, kaynak yönetimi. Bu bir kutlanma da olabilir. Bazen insanlar Kundalini akışı içinde yemekten uykudan günlerce kesiliyorlar ve odaklanıyorlar. Perhiz ve Oruç odaklanmamızı da kolaylaştırıyor. Aslında 18. saati geçtikten sonra aklımıza yemeğin düşüncesi gelmez. Bunu bir kaç kez yaptıktan sonra aslında ihtiyacımızdan çok daha fazlasını yediğimizi bazen de hayvanları, mantarları ve bitkileri sırf damak tadı ve hiç sınırlarını denemediğimiz geleneksel bir alışkanlıktan dolayı boşu boşuna öldürdüğümüzü görebiliriz.

Burada başka canlıların yaşam hakkına böyle ihtiyacın ötesinde bir gasp edişimiz varken kendimizden akan Nur’dan ne kadar emin olabiliriz.

Hayvanlar da beddua ve lanet edebilir ve ihtiyacın ötesinde öldülüyorsa bu hayvanların ahı yaşam haklarını sorumsuz ve kayıtsız bir şekilde gasp ettiğimiz için muhakkak tutar, bu da Dini çerçevelerde Kul Hakkı olarak görülmeli bence. Bir de gencecik yaşta daha doğru düzgün doğada dolaşmadan, arkadaşlıklar kurup kaynaşmadan, eş edinip çocuk doğurmadan ve kesildikten sonra cenazesi yapılmayan danalar ve kuzular var. Canlıları genç yaşlarında öldürmemizin sebebi olarak da eti kartlaşmasın; daha lezzetli ve yumuşak olsun diye gösteriliyor, en azından ben şu an öyle biliyorum.

Bazı durumlarda Ruh öldükten sonra Bedenden ayrışmıyor, böyle durumlarda tüketilmek Varlık için azap verici olabiliyor, bu da bize ait olmayan kızgınlık-gerilim-korku-lanet gibi yüklerin bize geçmesine sebep oluyor. Başmelek Azrail’in yardımı ile yediğimiz ve içtiğimiz hayvansal ve bitkisel besinlerden-içeceklerden ve yakarak içtiğimiz tütün gibi bitkilerden Ruh. Bize öfkeli birinin etini yediğimizde bu bizi çok rahatlıkla yaralar aslında. Bu sadece hayvanlar için değil, meyveler dışında yediğimiz kökler yapraklar ve tohumlar yakarak içtiğimiz tütün gibi bitkiler için de geçerli.

Fikirlerim biraz daha kesinleştiği zaman bu konunun daha başka bağlamlarını ilerleyen sohbetlerde ve bu konu ile ilgili gelecek bir makalede ele alacağım.

--

--