Soru-Cevap — Cinsellik ve Tinsellik İlişkisi / Hakikat, Benlik ve Şehadet Üzerine

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
10 min readMar 20, 2020

Soru

Cinselligi tinsellige dönüştürme mi bu anlattığınız. Tinsellik nedir? Toplumdan kaynaklı sanırım yüzeysel anlatımlar var tinsellige geçiş nasıl olur? (Eğitim — Cinsellik ve Şifa)

Cevap

Aslında kaleme aldığım her çalışma zaten tinselleşme sürecindeki aşamalardan biri…

Çok genel bir soru soruyorsunuz, koca bir sistem sorusu daha doğrusu, Ruhsallık ve Simya ile ilgili hakikat konuştuğumuz her yerde sorunuzun cevabının bir bölümü var. Tinselliğe bir geçiş ancak zihniyet ve yaşam tarzı değişimi olarak gözlere gözükebilir ama Ruh, Tin, Esas bunlar zaten daima var.

Bilincimizi yönelttiğimiz ve ilgimizi tuttuğumuz süreçler boyunca da bu olgular deneyimimizde belirgenlişiyor. Akabinde insanlar hayat tarzı ve zihniyet değiştirme ihtiyacı hissediyor.

Çok geniş bir konuyu çok kısa sürede özetleyerek de toplumda genel olarak görülen yanlış anlatım ve aktarımlara bir tane daha eklemek istemiyorum. Bu konuda öz konuşmak az konuşmak değildir.

Az konuşmak bence öz konuşmak olarak görülmemeli. Öz konuşmak karşıdakinin anlayabileceği şekilde yeterince konuşmayı gerektirir.

Kısa kısa özdeyişler ve büyük argümanlarla arkasında bu argümanı sunan zihniyeti bilmeden Dünya’daki diğer alımlı / düşündürücü / vurucu / güzel özdeyişleri toplayıp birbirine çarpıştırıp füzyona sokunca da çok aksi reaksiyonlar gösterebiliyor

Çünkü insanlar zihniyetlerini tanımadıkları bir kişinin bir cümlesine tutunuyorlar. Söyleme sebepleri çok daha farklı olabilir öyle sözleri. Hatta sözlere yükledikleri manalar da çok farklı olabilir

Bir filozof için bir kelimenin manası yaşayan bir haldedir, sözlük tanımından öte bir manalanışı vardır defalarca yeniden tanımlar o sözcüğü, meditasyon sürecinde.

  • Böylece göstergenin gösterdiği şey gerçekte de var mı?
  • Varsa nasıl var?

Soruları cevaplanır.

Aynı dili konuşan kişiler için dahi Dil dahilinde ve haricinde bir çok iletişim bariyeri vardır.

En basitinden; herkesin sözel ifadesi mükemmel durumda değil, hatta sözel olarak girdaplarda olan çokça kişi var. Düzgün düşünemeyen kişiler mevcut, siz bir şey anlatırken bambaşka bir şey anlayabiliyorlar. Çok basit ifadelerde dahi böyle olabiliyor.

Kişinin psikolojisi, tercihleri, deneyimleri, eğitimi, kültürü bütün bunlarla koşullanmış durumda iken örneğin…

Mahatma ünvanı ile Tanrı dostluğu vurgulanan ve bir Barış elçisi olarak görülen Gandhi tarafından “Tanrı’nın dini yoktur.” dediği yerde Gandhi’yi zerre tanımayan suretini ve zihniyetini bilmeyen ve Tanrı ile sadece din üzerinden iletişim kurmuş bir kişi duysa adamı öldürmek de isteyebilir.

Bazıları için hakikat ile hakikat algısı birbirine aynı gözüküyor. Herkes izafiyette diye düşünüyor, ama kendi zihninin içinden gözlemlediğine tutunuyor, çağlardır ilim bilim felsefe gelenekleri zihninin dışından görmeye ve düşünmeye alışmış kişilerin eserleri ile ilerlemiş, zihnin içinde kalan kişilerin eserleri ise hakikati bir kişinin nasıl yanlış anlayabileceği üzerine araştırma konusu olabilir.

Hakikatin bireysel deneyimine üretilen algı ve yorum başka hakikatin kendisi ise başka olgulardır.

Hakikate dair çokça tanım var zaten, bunlar da izafiyetten mutlakiyete dair bir çizgide.

Hakikat olguların Tanrı tarafından görüldüğü ve belirlendiği halidir desem, Ateistler Tanrı yok ki der.

Ama kanıtlayamazlar, mantık yürütmelerini de yeterli kanıt sayabilirler. Halbuki sizinle defalarca Tanrı’ya şahit olduk, birebir deneyim ile; Gnosis / İman yolunu izledik hep bu eğitimlerde. Tanrı bizzat birlikte yaptığımız şifa çalışmalarında şifa eylemlerine ve sürecine katıldı.

Çünkü bu konuda O’nun sorumluluğu var. Hayatı en iyi bilen (el-Alim) en iyi gören (el-Basir) en iyi yorumlayan (el-Hakim) O. Çünkü O belirlemiş (el-Müsavvir, el-Hakk, el-Halik…); bunun üzerine Sevgi ve Merhameti ile de yarattığı varlıklar ile ilgileniyor eğer kendileri de O’na özgür iradeleri ile sevgi ve dostlukla yaklaşırlarsa.

Bu yüzden ben eminim ve bana kimse Tanrı’nın yokluğunu kanıtlayamaz ve varlığından şüpheye düşüremez.

Öbür türlü yaratılmış varlık kendine Tanrı’yı yoksayarak başlattığı inançlar ile bir illüzyon hapishanesi örebiliyor. Var mı yok mu kanıtlamak için yeterli testi yapmadan deneyimlerinde kaldığı noktadan mantık yürüttüğünde Tanrı’nın da kendini kanıtlamasına izin vermiyor. Tanrı da istemeyeni zorlamak istemiyorsa ne olur, zaten özgür irade hakkını kanun olarak belirlemiş.

Bu yönüyle yanlış uygulanmış ve aktarılmış bir dini eleştirerek Tanrının varlığını kimse yok edemez. Belki de yakınlarına kızgın olmasalar Tanrı’ya daha mantıklı bir yaklaşım sergileyebilirler. Ama bir yarışma hali de olabilir burada, isyan ettiği kişiden kendisini yeterince özeleştiri yapmadan, ne olursa olsun daha üstün olduğu zannına kapıldığı yerde, karşıdakini hor görecek şekilde onun haklı olduğu bir şeyi kendi zihninde mevcut mantıkta tutarlı bir biçimde çürütmenin yeteceğini düşünebiliyor bilinçaltında.

Genel argümanlar zaten Tanrı’nın değil de İnsan’ın sorumlu olduğu konularda Tanrı’ya sorumluluk yüklemekten geldiğini gördüm. Ama insanın aciz olmadığını gördüğü yerde kişi Tanrı’ya karşı daha da tevazu ile yaklaşmaya başlar. Ama bu her zihniyette geçerli değildir.

Cinselliğe dönecek olursak.

Tin eğer var olan her şeyin esas ve özüyse… Doğru bir cinsellik yaşadığımızda bütüncüllüğü görmeye başlar ve bunun içinde Tin’in de varlığını onaylarız.

Cinsellik doğru yaşandığında bütünleyici ve şifalandırıcı bir etkiye sahiptir, daha önce algılamadığınız ve anlamadığınız şeyleri akabinde algılamaya ve anlamlandırıp anlamaya başlayabilirsiniz.

Cinselliğin tinsel yönünü sağlıklı ve tatmin edici bir şekilde yaşamanın en önemli anahtarı bence Aşk ve Sevgi temeline inşa ederek bütüncül olarak iyi yönlerini açığa çıkarmak, bu aynı zamanda tatmini bütün gerçekliği ile de deneyimlemeye işaret eder.

Bu sadece sevişme eyleminde değil içinde sevişilen ilişkiyi doğru yaşamakla yani bireyi de doğru görüp doğru anlaşmakla geliyor. Bu noktada saygı ve adalet de önem taşır.

Mutlak görüşe doğru adımlardan birisi; kendimizi bir de aşığımızın gözünden gördüğümüzde atılıyor bence. Böylelikle hem cinsellik hem de tinsellik bizim izafiyet bariyerini aştığımız alanlardır.

Birbirine aşk, sevgi ve saygı ile yaklaşıp bu halleri yaşamayan bireyler cinsellikte derinlik ve bütünlük yaşamaya çalıştıkları zaman sanrılara kapılırlar ve kendilerini daha da yaralayabilirler.

Çünkü en temel en gerekli ihtiyaç karşılanmadığı için tatminsizlik boşluğu oluşur. Hayat tatmini hedefi var bu yönde. Hayat tatmini ise hayatın bütüncül deneyimini onaylamak ile geliyor.

Bedenin göreli sınırlarını aşıp gerçek sınırlarına ulaştığımız yerde, Ruh ile Beden arasındaki ayrımları ve ilişkiyi de daha net görmeye başlarız.

Aşk ile sevgi ile saygı ile muhabbet ile kutlanmış bir cinsellik insanların bütüncül olarak da birlik yaşamalarını sağlar, bu yönüyle cinsellik sadece fiziksel bir eylem değil, bütüncül bir eylem olup fizikötesine açılım sağlar.

İhtiyacın karşılanması bir haz hali oluşturur, bu haz hali ise bir takım boşluk ve eksiklikleri doldurur. Bu ise bizim bütüncül hayat deneyimini daha bütüncül bir şekilde deneyimleyebilmemiz / algılayabilmemiz için imkan ve fırsat sağlar. Aşk’ın sırlarından bir kısmı da bu yüzden cinsellik üzerinden açılır.

Yemek yerken de haz var, kitap okurken de haz var, meditasyon yaparken de haz var, muhabbet ederen de haz var, müzik dinlerken de haz var…

Yorum

Anda en iyi şekilde olmak gibi.

Bu haz ihtiyacın karşılanması ile geliyor. İlahi İhtiyaçların karşılanması ile oluşan bütüncül bir hal/haz daha var genellikle İlahi Aşk ve Ananda tabiri ile karşılanır bu.

Cinsellik söz konusu olunca bir şeyi doğru yaşayarak bütünü daha doğru yaşamaya giden bir yol seyrediyoruz.

Soru

Ruh beden zihin eylem sırasında birlikte olmalı yani.

Cinsellik bizim bedensel ve Dünyevi hayata, aileye giriş kapımız.

Döllenme olmaması durumunda cinsellik sadece haz için değildir hayat ile dolmak içindir. Yani cinsellik aynı zamanda bir şifa alanı olarak da görülebilir.

Aşk, sevgi, saygı ve samimiyet ile kutlanmış bir cinsellik doğal olarak şifa sonucu getirir. Buna mastürbasyon da dahil.

Böyle yaşanan bir cinsellik şehvani bir türev olmuyor.

Bedensel hazzı bıraktığımız yerde bütüncül deneyimi en çok deneyimlediğimiz parçayı unuturuz. Bu bir bakıma etkisiz olmamıza da sebep olabilir

Cinsellikten, beşeri aşktan, romantizmden, evlilikten tamamen çekilemeyiz. İlahi haz ille de bedenden tamamen arınmış haz anlamına gelmez.

Bedenden arı halleri vardır, ama onlar da bir kısmı beden dahilinde olan şuurumuzla deneyimleniyordur.

Çünkü ruhumuz maddeden daha üst seviyelerde zamanda ve mekanda açıldığında ruhumuz iki cinsiyeti de deneyimliyor.

İki cinsiyete dair arketipler bilinçdışı bölgelerimizde mevcut içsel kişiliklerimiz olarak. Cinselliği içimizde de yaşayabiliyoruz bu yüzden.

İçimizdeki kadın ile erkeği ne kadar birleştirebiliyoruz?

Tinselliği yakalamakla ilgili en önemli sorularımızdan biri bu olmalı.

Hem içimizde hem de dışımızda kadın ile erkeğin uyumlu birlikteliği ve beraberliği Ruh / Esas / Öz / Tin gibi olguların 1 — Hem uygun şekilde yaşanmasını ve belirginleşmesini sağlar 2 — Hem de uygun uygulanma sonucunda gerçekleşir

Yani hem sonuç hem sebep.

Şahit ile Şahit Olunanın, Deneyimleyen ile Deneyimlenin, Gözlemleyen ile Gözlemlenenin birleşmesi de karşılıklı bir halde mevcut Ruhsal ve Bütüncül Cinsellikte. Kendisini ve kendisini seven kişiyi sevenler birlikte ve beraberlikte oluyor. Sevenler aynı zamanda Sevinenler ve Sevilenler ve bu da sonsuz bir yankı ve yansıma yaparak bir sıçrama yapmamızı sağlıyor.

Bu yüzden Aşk sembollerinden biri de Sonsuzluk işaretidir.

Ölümü yenen bir olgu olduğu için Aşk Latince Amordur

A + mors = Ölümün olmaması

Bir aşk anında hiç kendini bir parça olsun ölü gibi hisseden var mı?

Latince’de Aşk’a karşılık gelen kelimeyi buna göre seçtiler.

Meditasyonda da gözlemci ile gözlemlenenin birliğe ulaşması ile Samadhi / Nirvana / Fenafillah gibi haller başlıyor.

Cinselliğin ve Sevginin burada Meditatif yönünü gördüğümüz gibi Meditasyonun da Cinsel ve Sevgisel yönünü görüyoruz.

Sevmediğiniz bir konu üzerinde ne kadar yoğunlaşabilirsiniz?

Odaklanabilmek için önce o konuyu sevmeniz gerekir.

Sevginin birleştirici iyileştirici güzelleştirici doğrulayıcı terbiye edici özgürleştirici ve daha nice güzel yönünü anlamamız için Aşk ilişkilerimiz bize tanışma, kurlaşma, buluşma, yakınlaşma, sarılma, özleme, sevme, sevilme, sevişme, hayat eşiklerinden birlikte geçme, evlilik, çocuk büyütme, sürdürme ve diğer durumlar üzerinden sayısız dersler veriyor imtihanlar içinde.

Soru

Merhaba aklımı kurcalayan bir soru vardı konusu geçmiş, geç olsa sa sormak istedim. Meditasyon sırasında düşünen zihni gözlemci olarak izlemek bu ayrılığı güçlendirmiyor mu? Hemen herkes meditasyon sırasında duygu ve düşünceleri izleyip onlardan ayrı olduğumuzu farketmemiz gerektiğini söylüyor. Ancak örneğin Krishnamurti ısrarla gözlemciyi ortadan kaldırın, duygular sizsiniz, onlardan ayrı olduğunuzu düşünmek çatışma yaratır diyor. Düşüncenizi merak ediyorum, teşekkürler

Krishnamurti en güveniler kaynaklarımızdan değildir. Çokça konuşması ve kendi içinde tutarlı düşüncesi vardır ama çözüm sunmaz sorunsalları açar.

Şimdi gözlemci aslında Zihin değil de Şuurdur. Zihin şuurlu varlığın şehadet içinde ve şehadet için kullanabildiği araçlardan biri ama nihai Şahit değildir.

Yani en temel esasımızda biz varlığız, varolduğumuz andaki ilk deneyim ise şehadet. Aslında gözlem değil doğru kelime şehadet / deneyimleme. Bu durumda zihni gözlemlemek aracınızı tanımak gibidir.

Elektrikli bir testereyi tutabileceğiniz yer bellidir, testere çalışırken her yerinden tutmaya kalkarsanız yaralanabilirsiniz.

Bir kaza olmaması için deneyim araçlarımızı tanımamız icap ediyor meditasyon içinde.

Biz duygular değiliz, aslında duygular dürtü oluşturan işleve sahip bileşenlerdir. Düşüncelerimizi nasıl ördüğümüze göre oluşurlar.

Bir şeyi kötü atfettiğimizde onu deneyimlediğimizde olumsuz tanımlara koyduğumuz duyguları deneyimleriz. Bu sadece bireysel değil evrimsel ve kültürel bir mesele, genetik bir yapıyı işliyoruz çağlar boyunca.

Ama ruhsal esas bu yapıyı işleyebilecek üstünlüğe sahip. O yüzden zaten türler ruhsal sebeplerle evrim geçirebiliyor.

Hayat felsefesi oluştururken sıklıkla yapılan bir hata şudur; çok hızlı bir şekilde her şeyi toparlamaya çalışan kısa düşünceler veya argümantasyonlara kapılmak. Bunlara ne zaman tutunsanız karşınıza istisnalar çıkar. İnkar ettiğiniz sürece de hayat sizi ters köşeye yatırabilir.

Deneyimi ortadan kaldıramıyoruz, şehadeti de ortadan kaldıramıyoruz, şahit mevcut olmalı.

Şimdi Krishnamurti kendi dilinde ne dedi bunu da iyi anlamak lazım, belki çeviren kişi yanlış çevirdi. Çeviri açıkları çok fazladır bu alanda çünkü ortada karar kılınmış bir terminolojik sözlüğümüz yok akademik bir yapılaşma olmadığı için.

Her filozof kullandığı kelimelerin anlamlarını belirlemeli o yüzden en başta.

Çünkü bir şey hakkında dediği şey ona çalışıyorsa onun hakkında atfettiği anlam ve mana okuyucu/dinleyicide daha farklıysa onda çalışmayabilir

Tanımlarımız da deneyimlerimiz ve yorumlarımız üzerine kurulu, ama bu deneyimi nasıl algıladığımızda algılama organlarımızın durumu ve üzerine birikmiş duygu/düşünceler de koşullandırıcı etkiye sahip

Yüz kasları kasılı birisi ile yüz kasları rahat birisinin zihniyeti arasında çokça fark gözlemlenebilir çokça konuda aynı şeyi düşünseler de ya da aynı dili konuşsalar da.

Bu durumda en merkezi esasa çekilip o merkezi mahalde ilk yoktan var olmuş halimizle bütün varlığı yoktan var etmiş olan Tanrı ile birlikte ve beraberlikte muhabbet etmeyi ve tefekkür etmeyi önerdim ben mesela.

Bu Krishnamurti’nin önerisi ile de çelişmiyor aslında.

Bu merkezi mahale geldiğimizde ilk şahit olduğumuz şeylerden biri kendimizi yansıtmamız, saf nura doğrudan baktığımızda kendi içimizi görüyoruz ilk öncelikle.

Ve Krishnamurti’nin bahsettiği şahiti aradan çekme durumu oluyor

Ama şahit olarak biz yaşamaya ve varolmaya devam ediyoruz ve kendimizi kenara fırlatıp atamayız.

Kendimizde kusurlu olan şeyleri Tanrı’ya izin vererek O’nun önerilerini ve şifasını kabul ederek işlemeye başlarsak. Şahite ait olan şeyler sorun olmayı bırakıyor. Krishnamurti bu sürecin nasıl işlediğini tam detaylı anlatmıyor pratiği vermiyor.

  • Egoyu aradan çekmek gerekir
  • Nasıl?

Bence çekemeyiz, kendimizi kenara çektiğimizde biraz yandan görürüz. Kendimizi bu noktada saydamlaştırabilir ve Tanrı’dan akan rahmetin ve hakikatin lehine geçirgenleştirebiliriz.

Bu ifadenin daha doğrusu şudur, Tanrı’dan akan rahmet, hakikat, nur, şifa ve nice güzellik ve hikmetin lehine geçirgenleşebilir, gibi bir vekalet / sorumluluk / icazet / eğitim alıp bir aracı / işleyici / uygulayıcı olabiliriz.

Bu da dağınık bir odayı toplamaya ve temizlemeye benziyor. Sonra dekoru değiştirebildiğimizi, yeni eşyalar alabildiğimizi veya üretebildiğimizi görebiliyoruz.

Bu esnada kendimize baktığımızda görüyoruz ki; biz toplayabiliriz, temizleyebiliriz, değiştirebiliriz, yeniden inşa edebiliriz, insanları davet edebiliriz. Bu durumda kimliğimiz oda değildir.

Biz yaratıcı yönümüzle bir oda yapmışız, bu odaya da kendimize dair duygularımızı veya düşündüklerimizi yansıtmışız. Hayal gerçek hafıza sezgi düşünce hesap yargı hepsi iç içe…

Bu biraz da bizim Ebedi Varlığımızın Evi ve Yaşam Alanı gibi…

Böyle bir durumda daha sağlıklı bir yaşam ortamı için üzerimize düşeni de yapmış oluruz ve daha sağlıklı bir düşünceye geçebiliriz.

Burada kendimizi doğru tanımlamamız kendimizi de doğru yaşamamızı sağlar. Esasa dair kısıtlayıcı tanımlar bizim için duyu kaybına veya hastalıklara dahi sebep olabiliyor.

Çoğu kişinin psişik duyuları belirgin değil, neden?

Doğru düşünceler inanç değil bilgidir, bu ilgi ile oluşur, tekrar tekrar ilgi göstermek kendimize saygımızdır ve bu sayede içimizdeki saklı olan potansiyeli de hakiki bir şekilde hayatta deneyimleyebiliriz.

Böylelikle yanlış olanı çekip doğru olanı yerleştirmiş oluruz, ama doğruluk da derece derece. Mutlak doğruluk Tanrı’da mevcut, ama O da hep yeni bir Anı deneyimliyor bizimle birlikte

Şimdi biz eksik algılarımızla ne kadar doğru düşünebiliriz hakikat üzerine… Hakikat spektrumunda ne kadar algı menzilimiz var?

İnsan kulağı 20 hz ile 20 khz arası duyabiliyor, köpekler 40 khze kadar duyuyor kulakları ile ve çoğu hayvan için 20hz altı titreşimler de ses olarak algılanır.

Ancak algı sadece havadaki veya atomlardaki dalgalanımdan ibaret değil. Koku algımız moleküler bir algı yani bir dalgaboyu/frekans önemi yok parçacık üzerinden bir algı. Zihinsel algılar ise esir bazlı algılar. Duygusal algılarda hormonların da etkileri var ama esirin de etkisi var.

Biriniz öbürüne masaj yapsın hem masaj yapılan hem masaj yapan hem de dışarıdan bakan kişi eşzamanlı olarak rahatlayabilir. Bu beyindeki amygdala ve kök-sakral çakranın çalışmasıyla ilgili bir durum.

Neden?

Çoğunuz kendiniz bir başkasına şifa çalışması yaparken rahatladığınızı gözlemlemişsinizdir, bu gözlemlediğiniz rahatlama sizin kendi rahatlamanız mı yoksa şifalanana dair mesleki açıdan önemli bir algılamanın size şifalanan şifalanıyor demesi mi?

  • Evet bazen şifalanan ile birlikte şifalanırız çünkü bizim durumumuzla örtüşür.
  • Evet bazen de içimizden enerji geçerken içimizdeki blokajları da çözündürdüğü için şifalanırız.
  • Ama şifalanan şifalandığı için de şifalanandaki rahatlamayı algılayabiliriz.

Bu tür olguları hakkıyla doğru algılayabilmemiz için de önkoşullandırmalarımızdan vazgeçerek durumu Tanrı’nın gözünden görüldüğü gibi görmeye meraklı, istekli ve azimli olmamız icap ediyor.

O noktada yanlış/sahte egoyu çözündürüyoruz ve gerçek benliğimiz ile gerçeğe dair daha gerçekçi bir yorum oluşturuyoruz.

İnançtan vazgeçip bilgiye bir adım daha ilerliyoruz

Eğer hayatta bir sorun yaşıyorsak, hastalık, dengesizlik, aşırılık, bozukluk, tıkanmışlık… Bir yerde hata yapmışızdır ve bu hatadan vazgeçmeye istekli olursak sorunu anlayabilir ve doğru bir yöntem üretip çözebiliriz.

Bu zaten Tasavvufta tövbe kapısı olarak belirtilir. Çoğu şifalanmalar hataya tövbe edildiğinde / yani doğrusu yapılmaya başlandığında gerçekleşiyor. Hastalığımız da bize doğru yola dönebilmemiz için gereken ipucunu verecek şekilde gelir. İlletlerimiz bizi doğru yola iletmek için gerekli mesajı şifreli de olsa içinde barındırı.

  • Ne kadar inkar ve yoksayma varsa o kadar şifreleniyor.
  • Nasıl inkar ve yoksayma varsa öyle şifreleniyor
  • Özende ne kadar eksiklik varsa illet iyileşene kadar o düzeyde özen istiyor.

--

--