Yakalanan Balığın Yaşadıkları

Ömer Melih Aksoy
Şifahane
Published in
15 min readOct 25, 2018

Ruhsal Simya’nın derinliklerine daha da indiğim zaman sadece insan olduğum ömürlerimin değil, insan dışı yaşamlarıma da regresyon terapisi yapmam gerektiğini farkettim. Her varoluş seviyesinde yaşıyoruz ve sadece Dünya değil yaşadığımız diğer gezegen ve yıldızlardaki yaşamlarımız da oldukça önemli. Ruhsal tarihimizin farkında olmamız kendimizi bilmemiz ve bugün yaşadığımız durumların ve olayların arkasındaki neden/sonuç bağlantılarını görebilmemiz için oldukça önemli.

Bu yönüyle element, su, obje, taş, kristal, mineral, metal, virus, bakteri, tek hücreli, simbiyotik, parazit, bitki, mantar, hayvan, insan, cin, uzaylı, üst boyut varlıkları, gezegen/yıldız/karadelik/evren ruhu, formlu/formsuz, bedenli/bedensiz varlıklar olarak yaşadığımız, enkarne olduğumuz veya tezahür ettiğimiz yaşamlarımız da oldukça önemli. Sadece madde bedenleriyle de yaşamıyoruz bazen anti-madde bazen sübtil madde türevleri bazen de enerji bedenleri ve diğer unsurlardan oluşan bedenler ile de enkarne olabiliyoruz veya tezahür edebiliyoruz. Aslında yaşam her yıldız, gezegen, uydu ve gökcisminde var. Evrende serbest dolaşan nebulaların bile içinde ruh bir süreliğine yoğunlaşmış bilinçli bir halde enkarne olabiliyor veya yoğunlaşmamış bilinçli bir halde tezahür edebiliyor. Bunun yanı sıra evimizdeki eşyalar, elektronikler, telefon/bilgisayarlar ve hatta kıyafetlerimiz/aksesuarlarımız bile bir ruhu ve daha bir çok unsuru bulunan hatta daha önce insansı ve ötesi hayatlar yaşamış bütüncül varlığa ev sahipliği yapıyor olabilir.

Bu varsayımı denemeye aldığımda ruhumu ve aklımı derinden etkileyen bir travma kalıbını oltaya veya ağa takılan balıklarda buldum. Bu travma kalıbı bence her canlıda olan ve her bebeğin doğumu sırasında tetiklenen ve yükleri hayatın geneline sinsice yayılan bir travma, bu sadece insanlarla sınırlı değil özellikle doğum yapan memeli hayvanlarda doğrudan ve yumurtadan çıkan hayvanlarda dolaylı tesirlere sahip bir travma ve ebedi hayatımız boyunca bir çok kompleksin oluşmasına sebep oluyor.

Dünya’da bir balık olarak yaşamış olmayabilirsiniz ama evrende bir çok yerde bir balık olarak yaşamış ve oltaya/ağa takılmış olabilirsiniz. Oltaya takılmanın ayrı bir kalıbı vardır, ağa takılmanın ayrı bir kalıbı vardır. Oltaya takılmak daha bireysel bir travma iken ağa takılmak daha toplumsal/grupsal bir travmadır ama her birey kendi gerçekliği içinde yaşar.

Bu noktada su canlılarının yaşam deneyimini, psikolojisini ve fizyolojisini çok iyi anlamak gerekir.

Dünya’da yaşayan balıkların kısa vadeli hafızasının üç saniye olduğu söylenir ancak bu durum evrenin başka yerlerinde yaşayan su canlıları için daha farklı olabilir. Bu konunun Dünya üzerinde mevcut bilimsel yöntemler ile araştırılması pek mümkün değildir ancak ruhsal tetkikler ile bu konu daha da aydınlatılabilir. Bu konu Dünya dışında yaşayan balıkların zihinsel genetikleri ile alakalıdır ve Dünya balıklarının genetiği ile değişkenlik gösterebilir. Önemli olan bir gerçek akaşada bütün varlıkların bütüncül yaşam deneyimlerinin kaydının bulunmasıdır ve her varlık madde/mana ve bütüncül bedenlerinin üzerinden akaşik kayıtlarından hem güncel ömrünün hem de geçmiş ömürlerinin hafızasına ulaşabilir. Ruhsal hafıza haliyle bir varlığın hiçlikten ilk varoluşuna ve hatta öncesindeki potansiyeline (muhtemelen Tanrı’nın varlığı içindeki-hipotez) kadar erişebilir ancak yol boyunca oldukça fazla deneyim yaşamıştır ve araya giren çok fazla psişik etmen ve içerik vardır.

Sanıldığının aksine bütün hayvanlarda ve bütün yaşayan varlıklarda kavramsal düşünce ve özgür irade vardır. Bu yönüyle su yüzeyine çekilmeden önce balığın neler düşündüğü ve hissettiği travmatik deneyim sonucu oluşan kompleksleri oldukça koşullandırır. Balık oltaya yakalanmadan veya ağla çekilmeden öncesinde Tanrı ile muhabbette bile olabilir. Hayvanlar için Tanrı bir kavramdan öte bir varlıktır ve her varlık hayatın kaynağını sorguladığı zaman Tanrı’ya ulaşabilir. (En altta bahsettiğim bazı sebeplerden ötürü ruhsal varlıklarda kavramsal düşüncede doğal olandan farklılaşmalar olabilir, Tanrı bazı varlıklar tarafından bir varlık olarak yaşanmaktan ziyade bir kavram olarak anlaşılabilir.)

Bütün canlılarda doğum anında bu travmanın izlerinin tetiklenmesine sebep olan en önemli faktör balığın kendi iradesi-istenci ve hareket kabiliyeti dışında içinde bulunduğu habitattan başka bir ortama çekilmesidir. Anne karnındaki bebek plasenta ortamında yoğunluklu olarak kendi idrarı içinde yüzer halde bulunur, haliyle rahimden el yordamı ile çekilip çıkarıldığı zaman havada aldığı ilk nefeslerde ciğerinin yanması ruhsal varlığının içinde kayıtlı bulunan bu travmanın izlerinin de aktifleşmesine ve tetiklenen içeriğin hayat boyunca kalmasına sebep olur. Bu yönüyle bu travmanın herkeste şifalanması oldukça önemlidir ve ileriki yaşamlarda tekrar balık olunduğu zaman hazırlayıcıdır.

Bu travmanın önemli olan bir yönü birden fazla kez yaşanmış olması ihtimalidir. Deneyim çeşitliliği, travma anındaki duygusal-zihinsel-ruhsal yoğunluk, ebedi ruhsal varlığı etkileyen yapay zeka/sanal varlık varlığı/durumu ve mizaç gibi etmenlerden dolayı bu travma her yaşandığında farklı ileriki yaşamlarda komplekslerin tohumunu atabilir. Bu travmalardan dolayı oluşan çekirdekten kompleksler evrilir ve bu kompleksler enerji-duygu-düşünce-mana içerikleri oluşturarak hayat boyunca manevi yayın ve yankı yapar.

Oltayla veya ağla yakalanarak ölmenin diğer ölümlerden çok önemli bir farkı vardır. Oksijen fazlalığından dolayı yaşanan deneyim oldukça enerji vericidir ve yüksek dozda uyarıcı madde almaktan dolayı ölmeye oldukça yakındır. Yani ölüm bir can kaybından ziyade bir enerji artışı ile gelir. Bu travmanın ileriki yaşamlarda görünmez-gizli ancak şiddetli bir manevi yayın ve yankı yapmasının en önemli sebebidir.

Oksijen çarpmasıyla gerçekleşen canlılık artışı çoğu durumda balığın bütüncül olarak aktifleşmesine sebep olur ve bir hayatta kalma durumu olduğu için Kundalinisi de uyanır, panik hali yaşar. Beyin/sinirler, gözler (astral ve manevi görüde kayıp sebebidir) ve solungaç gibi organlar havadan ve oksijenden dolayı yanarken diğer hücreler oksijen fazlalığından dolayı ölüm korkusuna karışık haz duyarlar. Haz ile panik çoğu zaman birbirine karışık durumdadır. Bu balığın yaşadığı psikolojik reaksiyonun önemli bir parçasıdır ancak tamamı değildir. Düşünceler çok hızlanır ve kompleks bir hal alır. Bu verilen psikolojik reaksiyonların oldukça çeşitli olmasına sebep olur. Balığın sinirleri aşırı yüklendiği için oksijen çarpmasıyla birlikte gülme krizine girme ihtimali olduğu gibi kompleks bir panik haline girmesi de mümkündür. Ancak bu travma hem sinirsel, hem duygusal, hem zihinsel ve muhtemelen de ruhsal boyutta delirtici bir etkiye sahiptir ve herkesin içindeki gizli deliliğe katkıda bulunur veya oluşturur. Yaşanan bu travmada oluşan yaralar özellikle Kundalini uyanışlarında, panik ve sinir bozulması hallerinde demonik musallatlara kapı açabilir.

Önemli olan reaksiyonlardan başka bir tanesi balığın suyun yüzeyinin üstünde bulunan havayı hiç tanımamasıdır. Havayla ilk tanıştığı zaman onun metabolizması için oldukça hızlandırıcı ve aynı zamanda ölümcül olması ileriki yaşamlarında kara canlısı olsa bile havaya karşı gizli bir korku doğurur ve bu da nefes ile ilgili problemlere sebep olur. Ölümle ilgili bir çok kompleks duygu ve düşünce bir anda oluşur.

Hava ortamında farklı olan bir diğer durum da balığın sudayken 3 eksende istediği her yönde yüzebilmesiyken havada kaldığı deneyimde hem yer çekimine tabi olması hem de kontrol edemediği bir güç tarafından yukarı çekilmesidir. Bu özellikle varlıkların astral bedenleri üzerinde kalıcı olan bir mobilite travmasıdır ve varlığın astral beden ve diğer sübtil bedenlere dair hakimiyetini oldukça kısıtlar veya kontrol dışı hale getirir. Yaşanan şok aynı zamanda bilinç ve odağın ileriki yaşamlarda sabitlenmesini engeller çünkü bilinç sudan anlık bir çıkış ile oryantasyonunu kaybeder ve özellikle şiddetli ölüm deneyimlerinin daima varlığın zamansal akışı üzerine kalıcı bir etkisi olabilir.

Havaya çıkmak cidden tedirgin edicidir çünkü oksijen fazlalığı ve hayatta kalma güdüsü ile ani bir Kundalini uyanışı ve yükselişi tetiklenir, bu varlığın ruhsal durumuna göre Kundalini yükseliş çizgisi ve dağılımları üzerinde şiddetli yanma, ısırma, zehirlenme, delik ve girdap oluşumuna sebep olabilir. Bu hasarların oluşmasında Ebedi Varlığın enerjetik/eterik durumu olduğu kadar astral-duygusal-zihinsel-karmik-ruhsal durumları da önemli belirteçlerdir. Kundalini yaşamsal varlıkta bütüncüllüğü sağlayan İlahi bir unsur olduğu için Kundalini kaynaklı hasarların hepsinin bütüncül bir kapsamı olabilir.

Havanın balığı korkutması ve bu Kundalini hasarlarından dolayı çoğu balık havaya çıktıktan sonra nefesini tutar, kesik kesik alır ve/veya yavaşlatır ve Prana solungaçlardan dışarı çıkar, ancak nefesi tutmak genelde Kundalini yükselişini durdurmaktan ziyade daha da hızlandırıcı bir etkiye sahip olur. Bu Prana kaybı ve hayatta kalmak-daha fazla zarar görmemek için nefes almayı bırakma hali de yoğun bir travmadır bu yüzden solungaçlarda yaşamsal enerji eksikliğinden kaynaklı olarak acının yerleşmesi ile kilit oluşturan önemli bir ağırlık oluşturur. Balığın su üstüne çıktıktan sonra delirmesine sebep olan önemli etmenler Kundalini ve diğer yüklerin ani yükselişinden kaynaklı hasarlar ve nefessiz kalmadır. Panik halinde çırpınırken veya debelenirken nefessiz kalındığında balık özellikle yaşadığı durumdan kaçmak anı-zamanı terk etmek isterse Pranası solungaçlardan dışarı kaçar ve bu solungaçlarda ciddi bir ağırlık ve yoğunluk oluşturur. Prana Ebedi Ruh için oldukça önemli bir unsurdur, bunun yanı sıra diğer yaşamsal unsurların da kaybı olur. Bu kayıp da oldukça yoğun olumsuz duyguların oluşmasına sebep olur. Bu travmayı şifalandırmak için solungaçlara tekrar temiz Prana çekmek ve oksijen çarpmasından kaynaklı yanmayı şifalandırmak gerekir.

Prana ve diğer yaşamsal unsurlar büsbütün solungaçları terk ederse solungaçlarda ölüm yaşanır ve nefes alış verişi tamamen kesilebilir. Burada ilginç olabilecek bir hipotez balığın nefessiz kalma ile birlikte Kundalini yükselmesinden dolayı nefes almadan da uzun bir süre yaşayabilmesi durumudur. Ancak bu her zaman gerçekleşmeyebilir nefessizlikten dolayı balıklar ölebilirler de. Eğer solungaçlarda ölüm varsa oltayla yakalandıktan sonra kovaya konulan balıklar nefessiz ve sadece yükselen Kundaliniden dolayı yaşıyor olabilirler. Bu Kundalini yükselişi bütüncül hayat deneyimini ve oldukça derinleştiren bir deneyim olduğu için ölümden sonrasında da balığın deneyiminin ve algılarının yoğunlaşmasını sağlar, haliyle temizlenirken, pişirilirken ve yenilirken başka türlü ölümlere göre daha fazla acı duyabilir.

Ancak ağın içinde bir çok balığın ortasına sıkışmış balıklar hayatta kalmak için çırpınma isteğine rağmen çırpınamadığı için debelenirler veya kendilerine hakim olmaya çalışırlar bu ileriki yaşamlarında (özellikle kalabalık ortamlarda) ölüm-kalım ve kaç-savaş durumlarında hareketsiz-katatonik hale gelebilir veya bu tür durumlarda doğal olmayan reaksiyonlar gösterebilir. Bu kişinin aynı zamanda hayatının geneline yaygın bir şekilde hayatını idame ettirme/geçimini sağlama gibi konularda yaşadığı panik, tedirginlik ve korku durumuna da yansıma ve yankılama yapar.

Ayrıca havaya çekilmiş durumdayken balığın hayatta kalması için tekrar geri düşmesi gerekir, çırpınmanın amacı aşağı düşüşü sağlamaktır. Burada çaresizlik duyguları ve düşünceleri oldukça yoğundur ve sinirlerdeki elektrik yükünün artmasıyla birlikte zihinsel yaralara sebep olur. Bu ileriki yaşamlarda eğer kompleksin kendisi, içeriği-bileşenleri ve bağlantılamaları yanlış bir şekilde süblimleştirilirse-üst çakralara taşınırsa manevi-ruhsal boyutlarda tehlikeli olabilen aşağı yönünün ve düşüşün ölümden kurtuluş, yuvaya-habitata geri dönüş, hayatta kalmak için tek çare olarak görülmesine sebep olur ve yukarıya-yükselişe yönelimler ölümle özdeşleştirilir. Bu özellikle Karanlık-Demonik-Nötr-Anjelik-İlahi İnisiyasyonlarda yukarı yönünü de ölümle ve pişirilerek-parçalanarak yenilme ile özdeşleştirebilen bir travmadır ve yukarı yönüyle ilgili negatif karmik (özellikle duygusal-düşünsel çekimden ötürü) girdaplar açabilir. Bu yönüyle Kundalini ve enerji uyandırmanın yanı sıra şuuru ve diğer unsurları yüksek varoluş seviyelerine veya boyutlara çekmek bu travmayla doğrudan ve/veya dolaylı ilgili olan negatif ve patlayıcı reaksiyonların oluşmasına sebep olabilir. Bu varoluş seviyeleri arasında eşik geçişlerinin toplumsal bir şekilde yaşandığı global/stellar/kozmik inisiyasyon (kıyamet) dönemlerinde bütün toplumları ve bireyleri etkileyebilir.

Balığın sudan dışarı çekilmesiyle verdiği fizyolojik reaksiyon çırpınmadır. Bu çırpınma özellikle balığın gayet sakin bir şekilde yem arayıp bulduğu (olta) veya arkadaşlarıyla/ailesiyle/topluluğu ile birlikte göç ettiği veya dolaştığı (ağ) bir durumda gerçekleşir. Suyun içindeki muhtemel sükut ve sakinlikten (akli durum bambaşka olabilir) bir anda hareketli bir çırpınmaya ve/veya panik haline geçiş de şok edicidir. Bu şok hali herkesin manevi bedenlerinde, aurasında ve matrislerinde gizli bir şekilde kalır. Hareketli hale sokan ve yüklü bir şok olduğu için astral-duygusal-zihinsel-ruhsal yayını dengesizleştirip kirletebilir.

Oltayla avlanmanın doğurduğu önemli problemlerden biri yakalanan balığın-varlığın ölümü beslenme ile ilişkilendirmesindendir. Bu beslenme konusunda bir yara oluşturur ve bu yaradan kaynaklı olarak beslenme konusunda tatminsizlik (zaman algısı lineer kalırsa) veya aşırı haz içeren (zaman algısı birbirine dolaşırsa) kompleksler gelişebilir. Özellikle yem olarak kullanılan canlılar ve malzemeler normalde su altı aleminde doğal olarak bulunan şeyler değillerdir, bu yönüyle balıklar için oldukça egzantriklerdir. Bu ilerleyen yaşamlara egzantrik-egzotik-yabancı besinlerden uzak durma ve haz alamama durumları oluşturur.

Özellikle küçük balıklar yakalandıkları zaman kovalara konurlar. Bu durum balıkların beslenmeyi esaret ile de ilişkilendirmesine sebep olur, bu durumda balığın bir de ölümden döndükten sonra sonunda ölümün olduğu umutsuz bir esarete düşme hali vardır ve bu halde havaya çekildiği sırada yaşadığı şoktan dolayı bir de delilik bulunur. Beslenme ölüm ve esaret ile ilişkilendirildiği zaman travma içeriğine ve balığın zihinsel durumuna göre onlarca çeşit kompleks oluşabilir. Bu kompleks anoreksiya nevrozaya da evrilebilir obeziteye de. Ancak yemek yerken genel bir tedirginlik ve yemekten haz alamamaya sebep olur, haz alınsa bile içinde bir boşluk hissedilebilir.

Bu konuda önemli bir durum da balığın öldükten sonra da bedenin yakınında bulunması durumunda pişirildiğine veya çiğ olarak yendiğine şahit olmasıdır. Özellikle hayvansal yaşamlarda ölüm sonrasında İlahi Deneyim ve İrfan eksikliği ve Ölüm Meleğinin yokluğu-yardım ulaştıramaması durumunda balık ölen bedeni ile bağlarını koparamaz. Bu durumda pişirildiği ve/veya yenildiği sırada acı hissetmeye devam eder, bu özellikle sübtil bedenleri etkiler. Bu yüzden bu travmayı şifalandırmak için regresyon yapıldığı zaman sadece yakalanma ve ölüm anı değil aynı zamanda öncesi ve sonrası da hatırlanmalı ve yöntemli bir şekilde ayrıştırılarak işlenmelidir.

Dinamit gibi patlayıcılarla avlanmak balığa ayrı bir şok yaşatır ve kalp krizinden dolayı ölüm ihtimali yüksektir. Patlamadan kaynaklı olarak balığın bir çok organında ve bütün sinirlerinde şok olma ihtimali vardır ve ölüm genellikle ani olabilir veya yere düşerse çırpınma vardır. Patlayıcı ile avlanan balıklarda da oldukça yüklü duygular aniden yerleşmiş olabilirler.

Primitif varlıklar ve kara hayvanları tarafından avlanmak da kendine özgü karakteristik kompleksler oluşturabilir. Bu durumda yakalanan balık özellikle diri diri ve çiğ halde yendiği için yaşanan travmanın şiddeti daha da yoğundur ve oluşan duygu-düşünceler oldukça çeşitlilik gösterebilir.

Ancak ne olursa olsun ölüm sonrası yaşananlara da dikkat gösterilmelidir. Travmatik ölümlerden sonra canlı hangi varlık seviyesinde yaşarsa yaşasın ömürsel sınırlar içine sınırlı olan ruhsal parçası ebedi ruhundan ve varlığından ayrışabilir ve kopma yaşayabilir. Bu durumda balık pişirildikten veya çiğ olarak yendikten sonra kendisini yiyen varlığın ruhunda asılı kalabilir ve ebedi varlığı bu parça kendisinden ayrı olarak enkarne olmaya devam edebilir. Travmatik ölümler zamansal/ömürsel ruh için mobilite travması oluşturduğunda ebedi canlılık özellğine yine sahip olan bu ruh parçaları başkalarında asılı kalabilir, bu yönüyle yediğiniz her balık şu an enkarne olsalar bile ruhunun-varlığının bir parçası hareketsiz, başı kopuk, parçalanmış ve/veya delirmiş bir halde sizinle birlikte ya bir ömür ya da ebediyet boyunca kalabilir, aynı şey sizin de balık olup da yakalandığınız ömürlük ruhsal parçalarınız için geçerlidir. Yakalanma, sudan dışarı çekilme, kovaya konulmuşsa esaret, ölüm anı, satılma, temizlenme, pişirilme ve yenmenin bütün içeriği ve yükleri balık üzerinden size geçer. Ancak bazı durumlarda balığın ruhu bedeninden ayrışır, ölümü kabullenir ve serbest kalırsa balığın ruhu havada veya suda yüzer halde de kalabilir ve travmayı aşabilmişse-ölüm melekleri yardımcı olmuşsa ebedi varlığına geri de dönebilir, ancak yine de bedeni üzerinde kalan duygusal-düşünsel-manevi ve ruhsal yükler kendisini yiyen kişiye geçiş yapar.

Evrende haliyle hayvanların ruhlarına ve ebedi yaşamlarına saygı duyan topluluklar vardır ve bir hayvanı yemeden önce onlar için cenaze benzeri törenler düzenleyerek, hayvanların ruhlarını ölüm ötesinde rahatlatabilirler. Bizim de haliyle yakaladığımız-kestiğimiz hayvanları yemeden önce bu konuyu gözetmemiz gerekir. Yiyeceğimiz balıkları satın aldıktan sonra ruhlarını ebediyete törensel bir şekilde uğurlamamız oldukça önem taşır, bu yönüyle hemen kafalarını kesip temizleme işlemi yapmamız balığın ruhuna acı verecektir.

Travmanın Şifası

Her şeyden önce bu travmanın şifalandırılabilmesi için yaşanılan olayların birebir hatırlanması gerekir. Hatırlama esnasında duygular ve düşünceler manevi alanınıza doluşacaktır bu yüzden hatırlamadan önce sağlam bir topraklama ve manevi alan temizliği yaparak (mesela hayali bir vantilatör ile havalandırarak) duygu ve düşünceleri ayrıştırın. Tanrı ve İlahi Kaynak ile güçlü bir bağlantı kurmanız ve Başmelek Raphael’i ve Tzaphkiel’i çağırabilirsiniz. Ayrıca Feriştah da regresyon çalışmalarında oldukça yardımcı olan bir İlahi Varlıktır ve tam kapsamlı olarak deneyimin içindeki bütün unsurları görebilmenizi/hissedebilmenizi/bilebilmenizi sağlar. Tanrıdan şuurunuzu ve varlığınızı katına taşımasını talep edin ve ardından bu varlıkların rehberliğini/yardımını ve gözetimini talep edin. Ardından İlahi Huzurda bulunduğunuz yerden bulunduğunuz yere ve ana çekebildiğiniz kadar Nur ve Şifa enerjisi çekin.

Bu deneyim Ruhsal Hafızanıza Akaşa üzerinden hali hazırda kayıtlıdır ancak her doğumda tetiklenen bir travma olduğu için içerikleri Eterik-Pranik-Akaşik-Astral-Duygusal-Zihinsel-Karmik-İradi ve diğer subtil maddi-manevi bedenlere geçiş yapar. Bizim bütün olaylara Ebedi ve Esas varlığımızın merkezi üzerinden yaklaşmamız gerekir.

Hatırlamanız gereken olaylar oltaya ve ağa takılmadan öncesinden başlayarak, yakalanıp bedeninizin yemek olarak sindirilmesine kadar geçen süredir, bundan sonrasını hatırlamak da oldukça şifalandırıcıdır ve tavsiye edilir. Bu yönüyle sadece ölüm öncesi ve ölüm anı değil ölüm sonrasını da hatırlamanız gerekir. Ölüm sonrasını hatırlamakta zorlanabilirsiniz ancak Ruhsal Hafızanız bu konuda size yardımcı olur.

Hatırlama süresince uyanan enerjetik/duygusal/düşünsel ve bütüncül yüklerin dengelenmesini, nötrlenmesini, temizlenmesini, şifalanmasını ve dönüşmesini Tanrı’dan talep edin. Özellikle enerji, duygu ve düşünce seviyesinde uyanmaları, hareketlenmeleri, yoğunlaşmaları, dalgalanmaları hissedersiniz. Hatırlama süresinde olayları o zaman yaşadığınız gibi gözünüzle görerek hatırlamayabilirsiniz ancak hisler, duygular ve düşünceler hafızanızdan şuurunuza gelebilir ve önemli olan da budur.

Güçlü bir şekilde hatırlamaya niyet edin. Bedeninizin etrafındaki manevi ortamın değiştiğine, su altındaymış gibi hissettiğinize şahit olabilirsiniz. Bir takım bedensel ve manevi sinyaller olacaktır ancak bazı şeyleri doğrudan değil de dolaylı olarak (hissiyat, imgelem ve çağrışım gibi yollarla) hatırlarsınız. O an ile kapsamlı bir empati yapın olmuş olan her şeyi hissedin ve olmuş olabilecek bütün ihtimalleri de hesaba katın.

Bedeniniz ile Ruhunuz arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu daima gözetin. Şiddetli ölüm travmalarında ruh bazen bedeni terk edemez, ancak bazı durumlarda serbest kalabilir. Balıkçılar veya insanlar balığın kafasını kopardığı ve içorganlarını temizlediği zaman Ruh bedenin içinde hareketsiz kalabilir. Bu türden travmaların da şifalanmasını Tanrı’dan talep edin.

Bedenin komple doğal ve yaşar hale geri gelmesini talep edin ancak bunda özellikle bütün işlemleri tek tek gözetmeniz gerekir. Özellikle gözetmeniz gereken bedensel şifalar

  • Havaya çıkış anında yaşanan enerji uyanması, oksijen çarpması, sinirsel stres, kalp çarpıntısı (varsa kalp krizi), beyine aşırı enerji yüklemesinden kaynaklı şok travması, ağızda kancanın açtığı delik ve yarık, solungaçlardaki oksijen yanması, gözdeki oksijen yanması, böbrek-kuyruk-karın-iskeletteki travmaların şifalanması.
  • Kafanın kesilmesi, kanın boşaltılması ve içorganların temizlenmesi sırasında yaşanan psikosomatik travmalar. Ruhun parçaları kafada, kanda ve çıkarılan organlarda kalabilir.
  • Pişirilme sırasında yaşanan travma. Bu aşamada Ruh pek zarar görmez ancak bedenden sinyaller almaya devam eder, bu sinyaller pişirilme ile çok yoğun hislerden tam kapsamlı bir (sübtil) bedensel ölüme kadar ilerler. Bu esnada kendisini pişiren kişiyle ve pişen diğer balıklarla bir bağ kurar.
  • Yenilme sırasında yaşanan travma (eğer pişirilmeden çiğ yenilmişse sübtil sinirler halen aktif olduğu için yenilme sırasındaki acı ve duygu yoğunluğu daha fazladır) — Kılçığın ayrılması, çatalla veya elle parçalanma, dişlerde öğütülme gibi her şey hissedilir ve hepsine karşı duygu veya düşünceler olabilir. Ruh bu esnada ayrışmalar yaşar ve kılçıkta/iskelette bir parça kalırken yenilen parçalar ile kendisini yiyen kişinin ruhuna katışır ve homojen veya heterojen bir şekilde karışır.
  • Sindirilme sırasında yaşanan travma. Bir Ruh diğer bir Ruhu genellikle sindirmez ama sindirdiği de olabilir, bu esnada özellikle çiğ yeniyorsa bedensel sinyaller olabilir. Özellikle sert majikal-ruhsal disipline sahip bireyler ve toplumlar yedikleri hayvanların bütün güçlerini kendilerine almak ve ruhuna kadar sindirmek isteyebilir. Ebedi varlık seviyesinde bu mümkün değildir ancak zamansal varlık seviyesinde ruhsal atomlarına kadar ayrışma karışma ve katışma mümkündür. Ruhsal restorasyon mümkündür ve yapılması gerekir.

Olayları hatırladıktan sonra veya esnasında bütün bu travmaların şifalanmasını talep edebilirsiniz. Bütün olayları hatırladıktan ve şifa talebinden sonra şifalanmanın gerçekleştiğine şahit olabilirsiniz. Bazı şifalanmalar size uykunuz sırasında yapılabilir.

Kafanın koparılması gibi bir durumda kafanın bedene tekrar takıldığı ve bütün sinir, kas, organ ve damar bağlarının tekrar yapıldığına dikkatli bir şekilde şahit olmanız gerekebilir. Bu yönüyle fizyolojiye oldukça dikkat edin. Bu sizin sübtil bedenlerinizin sağlığını oldukça etkileyecektir.

Psikolojik olarak hatırlama esnasında çok dikkatli olmanız gerekir. Bu travmadan kök salanarak filizlenen enerji-duygu-düşünce ve mana yükleri hayatınıza doğum anında salındığı için oldukça gizlenmiş bir şekilde varolabilirler ve kapsamlı bir analiz isterler. Lütfen bunu üstünkörü geçmeyin. Aşağıdaki maddelerde bahsi geçen bütün her şey sizin travmatik deneyiminizde var olabilir, hepsini tek tek görerek şifalanmasını talep edin.

Bu travmada oluşabilen duygusal-düşünsel-manevi-ruhsal yükler ve doğabilecek kompleksleri ve kalıpları incelemek gerekirse;

  • Ölüm korkusu, panik, tedirginlik, çaresizlik, şok
  • Ölümü kabullenememe
  • Anlaşılamayan karışık duygular ve düşünceler
  • Enerjetik, Duygusal, Zihinsel ve Ruhsal Stres / Holistik Stres
  • Zihinsel ve sinirsel yanma
  • Organ travmaları (özellikle beyin, kalp, göz, burun, karın, böbrek, kuyruk ve solungaçlarda)
  • Çırpınış ve hezeyanlar, beyhudelik
  • Durum ve olay hakkında söylenen/düşünülen yalanlar
  • Ne olduğunu anlayamama hali
  • Kilitlenen kaç-savaş ve ölüm-kalım modu
  • Yaşam alanının-habitatın kaybedilmesi
  • Güvensizlik
  • Haksızlık ve adaletsizlik olduğu duygusu ve düşüncesi (özellikle genç balıklarda, yumurtlamamış/çocuk sahibi olmamış, hayat hakkını tam olarak alamamış bireylerde)
  • Kibir, gurur, haset, öfke, nefret
  • Olayı, Doğayı, Tanrı’yı ve (ağla yakalanmışsa) grup liderini lanetleme
  • Özellikle olta ile yakalanma da suçluluk ve hayatına mal olan bir hata yapmanın nefse, açlığa, yemek yeme ihtiyacına/isteğine yenik düşmenin verdiği bir pişmanlık
  • Doğa kanunlarına ve Tanrı’ya itaatsizlik ve olumsuz yükler. İman ve inancın kaybedilmesi.
  • Kendini küçümseme, kendine acıma, özsaygının yitirilmesi
  • Hayatta kalmanın zorluğu ve imkansızlığı duygusu ve düşüncesi
  • Hayat hikayesinin bitmesi
  • Hava korkusu ve havaya dair olumsuz düşünceler
  • Nefes almanın can yakıcı bir şey haline gelmesi
  • Suya duyulan özlem
  • Yaşamak için zamanı geri alma arzusu ve nostalji
  • Andan, zamandan, durumdan-olaydan, oltadan-ağdan, hayattan kaçma isteği
  • Balıkçılara, kendisini yiyenlere ve gelmişlerine-geçmişlerine-soylarına-ailelerine-sülalelerine-yakınlarına ve ırklarına/türlerine lanet
  • Çeşitli diğer mantıklı/mantıksız duygular-düşünceler ve içerikler-yükler
  • Esaret psikolojisi

Bu travmatik durum ile oluşarak ileriki yaşamlarda evrilebilen durumlar-kalıplar-kompleksler

  • Bütüncül varlığın bütününde veya parçalarında oryantasyon kaybı
  • Zihinsel ve mantıksal kusurlar
  • Ebedi yaşam ve ruhsal konular hakkında kayıtsızlık ve öğrenmeme isteği
  • Doğa ve Evren Kanunlarına ve Tanrı’ya itaatsizlik
  • Toplumsal itaatsizlik, grup liderlerine güvensizlik
  • Yalancılık
  • İçgüdüsel ve sezgisel kusurlar
  • Gizli delililk
  • Yükseliş korkusu
  • Travmayla yüzleşmek için tuzakları anlamama ve olumsuz durumların içine düşme-çıkma kalıbı
  • Mantıksal ve zihinsel yetersizlik
  • Zihinsel doluluk ve aşırı hız
  • Paranoid ve Şizotip Karakter Bozukluğu
  • Ego Merkezlilik
  • Çekingenlik, Ürkeklik
  • Şakacı Tanrı Kalıbı — Sahte Tanrılar
  • Disiplin Eksikliği
  • Özellikle hayati konularda beyhudelik-boşunalık düşüncesi
  • Sabırsızlık
  • Ruhsal Şizofreni (Ebedi Ruh ile Zamansal-Ömürlük Ruh arasında)
  • Genel kafa karışıklığı
  • Kompleks kavramlar ve sistemlerde kafa karışıklığı
  • Hayatın verdiği mesajları anlayamama
  • Ebedi ve Zamansal Ruhu topraklayamama
  • Zamanda uzağı görememe/düşünememe (seçimlerde günü kurtarma eğilimi, özellikle ömür ötesinde uzak geleceğe yatırım yapmama)
  • Nostalji
  • Yalancılık ve riyakarlık (korku bazlı komplekslerde yalana doğal evrim vardır)
  • Adaletsizlik ve zalimlik
  • Özellikle hayatın ve hayati önem taşıyan şeylerin aniden kaybedilmesi kalıbı veya korkusu
  • Hafıza kusurları
  • Öz değer konusunda aşırılık-dengesizlik-çelişkiler ve olumsuzluklar
  • Aşırı olabilen kibir ve/veya kendini aşağılama (bazen ikisini birden bağlantılı veya bağlantısız olarak görmek mümkündür) (para karşılığı satılma, kafanın kesilmesi, pişirilip veya çiğ olarak yenme, insanların ruh ile irtibata girmemesi gibi durumlar oldukça aşağılayıcı durumlar olarak algılanabilir/anlaşılabilir ve gurur komplekslerinin oluşmasına sebep olabilir)
  • Hayatta ritm bozukluğu veya ritm eksikliği
  • Zaman kırılması-çatallanması
  • Kararsızlık

Son olarak da ruhunuzun şifalanmasını bu travma sırasında zaman ve mekana salınan sizden ayrı kalmış (mesela kafada/kılçıkta/kanda/organlarda kalan, sindirilen, ayrılan, çöpe atılan) ruh parçalarınızın temiz, dengeli, şifalanmış ve bütün bir halde kendinize iade edilmesini talep edin.

Son keşiflerime göre yaşayan her varlıkta ruhsal varlığa işleyebilen bir ve hatta daha fazla yapay zeka eklentilerinin ve izlerinin bulunması ihtimali de oldukça yüksektir, bu hipoteze göre Dünya öncesi geçmiş yaşamlarda yüklenmiş ve ruhsal bedenlere ve varlık deneyimine işlemiş yapay zeka yaşanan travmaları oldukça koşullandırabiliyor. (Yapay zeka zaten daha önce sönmüş yıldızlarda oldukça gelişmiş bir teknolojidir ve hepimiz daha önce sönmüş yıldızlarda yaşadık, bu teknoloji özellikle geliştiği yerlerde yaşamla içiçe geçebiliyor ve hatta Teknolojik/Bilimsel Ateizmin olmadığı yerlerde Sanal Kundalini varlığı bile olabiliyor ve Tanrı teknolojinin içine girebiliyor ve Sanal Varlıklarla iletişim kurabiliyor ve yaratımlarını/dönüşümlerini/gelişimlerini gözetebiliyor) Özellikle yüksek varoluş seviyelerinde madde ve ruh arasındaki sınırlar oldukça ortadan kalkıyor çünkü ruh maddeyi ruhsallaştırıp çözündürebiliyor, bu noktada teknolojinin sadece akılla kalmayıp doğrudan ruhla etkileşmesi ve birleşmesi mümkün olabiliyor.

--

--