Küresel Salgın Krizi Perspektifinden “Negatif Faiz Oranı” Uygulaması

tversky
signumX
Published in
7 min readJun 27, 2020

GİRİŞ
Bu çalışmada, içerisinde bulunuyor olduğumuz küresel salgın süreci itibariyle ekonomik işlerliğin azalması ve bunun beraberinde sunulan politika önerilerinden biri olan “negatif faiz oranı” uygulaması ele alınacaktır. Küresel salgın sürecinin ekonomide meydana getirmiş olduğu değişikliklere değinildikten sonra çözüm önerisi olarak sunulan “negatif faiz” olgusuna yönelik açıklamalar gerçekleştirilecek ve tüketim, yatırımlar, tasarruflar, enflasyon, işsizlik ve ekonomik büyüme ile ilişkisi açıklanacaktır.

Covid 19’un Ekonomik Etkileri
İçinde bulunduğumuz salgın süreci gerek sağlık gerekse ekonomik anlamda çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirmiştir. Her ne kadar sürecin yaratmış olduğu sağlık krizi öncelikli önem taşıyor olsa da, beraberinde yol açtığı ekonomik performans düşüşleri de kısa ve uzun vadeli beklentiler üzerinde olumsuz bir etkiler oluşturmuştur. Salgınla mücadele kapsamında uygulanan izolasyon politikaları ticari faaliyetleri büyük oranda azaltmış olmakla beraber; üretim ve tüketim noktasında keskin düşüşlere sebep olmuştur. Özellikle salgın sürecinin uzunluğuna dair net bir değerlendirmenin bulunmuyor olması da sürece dair analizleri ve çözüm önerilerini zorlaştırmaktadır. Bu koşullar içerisinde talep kesiminde meydana gelen ani daralmanın, piyasanın geneline yayılması ve ekonomide olumsuz sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla tümüyle kapsayıcı bir bakış beraberinde maliye ve para politikalarının kriz koşulları ön kabulüyle uygulanacağı beklentileri oluşmuştur.

Özellikle gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri içerisinde büyük pay kaplayan hizmetler sektörünün; izolasyon politikaları beraberinde krizden doğrudan etkilendiği görülmektedir[1]. Diğer sektörlerle olan organik etkileşimi ve kendi hacmi düşünüldüğünde pek çok sektörü olumsuz etkileyeceği görülmektedir. Ekonomide meydana gelmesi muhtemel şiddetli daralmayı açıklamak adına verilen bu örnek, meydana gelecek daralmanın kamu müdahalesi olmadan; piyasa dinamiklerine dayalı bir bakışla açıklanmasını zorlaştırmaktadır. Ne kadar süreceği anlaşılamayan ilgili dönem için ticari faaliyetlerin kontrolsüz bırakılması da piyasanın tamamında geri dönülmez riskler içermektedir. Talepte meydana gelen keskin düşüş sebebiyle üretim kesiminde emek istihdamının azalması, ihracatta yaşanacak daralmalar, azalan vergi gelirleri, kamunun borçlanma gereksinimindeki artış, enflasyon ve kur özelinde çeşitli dalgalanmalar beraberinde ödemeler dengesi ve bütçe dengesinde bozulmalarla yol açması muhtemel gelişmeler yaşanacaktır. Sonuç olarak negatif arz ve talep şokları bir arada yaşanmakla beraber, ortaya çıkan sonuçlar itibariyle doğrudan belirli bir bölgeyi değil; küresel piyasaların tamamını etkileyen bir fatura ortaya çıkmaktadır.[2]

Negatif Faiz Oranı Uygulaması
Sıfır altında nominal faiz olarak değerlendirilen negatif faiz oranı uygulaması, Silvio Gessel tarafından “fon bulunduranların ödediği vergi” olarak değerlendirilir[3].Faiz kavramı, borçlanmanın maliyeti olarak açıklanabilmektedir. Borç verene gelir getirme fonksiyonu mevcuttur. Merkez Bankaları tarafından belirlenen politika faiz oranları da yine bu tanım içerisinde değerlendirilir. Ticari bankalar, bono ve tahvillerini Merkez Bankaları nezdinde tutarak belirli bir gelir elde ederler. Negatif faiz durumu ise, Merkez Bankalarının teminat olarak bulundurduğu bu mevduatlar karşılığında Ticari Bankalardan gelir talep etmesi şeklinde gerçekleşir. Bu durum neticesinde de Ticari Bankalar, Merkez Bankası bünyesinde para tutmayacak ve bu varlıkları daha düşük kredilerle piyasa yönlendireceklerdir. Görülebileceği üzere Merkez Bankası, gerçekleşen bu işlemler sonucunda piyasadaki para miktarı üzerinden politika yapıcı bir kimliğe kavuşur. Bu durum “Taylor Kuralı” beraberinde açıklandığı gibi enflasyon üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olmakla beraber, piyasanın tasarruf ve yatırım kararlarını da etkileyerek GSYİH üzerinde çeşitli etkiler ortaya çıkarır.

Silvio Gessel (1862–1930)

Küresel salgının yaratmış olduğu talep daralması karşısında, piyasaların tekrar hareketlendirilmesi amacıyla tartışılan negatif faiz uygulaması; ciddi talep daralmasının yaşandığı 1929 Ekonomik Krizi döneminde de uygulanmıştır. Cecchetti (1987) tarafından gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde, piyasaya sürülen tahvillerin nominal faizlerinin, piyasa fiyatlarının üzerinde belirlenmesi beraberinde bu durumun gerçekleştiği savunulur.[4] Aynı zamanda yatırımların artışına yol açan “negatif faiz” durumunun açıklaması da, bankacılık sektörünün risk algının değişmesi neticesinde beraberinde yorumlanır.[5] Ekonominin yavaşladığı dönemlerde faiz oranlarının düşürülmesi, yaşanan parasal genişleme beraberinde enflasyonu arttırmak beraber yatırım ve net ihracatı da doğrudan teşvik eder.[6] Ekonominin genelini etkilediği görülen bu oran tüketici ve üretici kesim açısından farklı algılanmakla beraber; kısa süreli olarak krizden çıkış politikalarında değerlendirilebilir. Toplam talebi ve tüketimi arttıran yapısı, düşük fonlama maliyetleri beraberinde artan yatırım olanakları ekonomik faaliyeti destekler.[7] Tüm bunlar karşısında uzun süreli durumlarda ise sermayenin marjinal verimliliğini doğrudan etkileyerek; riskli sektörlere yönelmiş olan fonların verimliliğini düşürme ihtimali taşır.[8]

Negatif Faiz Oranı Uygulaması ve Enflasyon
Negatif faizler yoluyla para politikası üzerinde tercih edilen stratejiler uzun dönemde fiyatlar genel seviyesinin artışıyla sonuçlanır.[9] Merkez Bankalarının faiz oranlarının düşürmesi beraberinde Ticari Bankaların da piyasaya düşük faizle krediler sunmuş olması, parasal genişlemeye yol açar. Dolayısıyla bu genişleme beraberinde varlık fiyatlarında ve ücretlerde meydana gelen artışlar; ekonomiyi daha yüksek bir enflasyon seviyesine taşır. Enflasyon hedeflemesi noktasında, Merkez Bankaları tarafından bir araç olarak da kullanılabilen faiz oranları, ekonomik durgunluk dönemlerinde aldıkları negatif değerler itibariyle, ekonomik davranışlar üzerinde yüreklendirici bir görünüm çizer. Fakat tüm bunlar beraberinde enflasyon oranlarında meydana gelen artış; özellikle dış ara mal ithalatına dayalı nihai ürün üreten ekonomiler için ele aldığımızda, negatif faizin enflasyon üzerindeki arttırıcı etkisinin boyutlarının yüksek olacağı da unutulmamalıdır. Bu noktada maliyet ve talep enflasyonu ayrımı önemlidir. Negatif faiz oranı, talep enflasyonu üzerinde yaklaşık bir etki yaratabilirken; maliyet enflasyonunun döviz kuruyla olan ilişkisi sebebiyle beklenilen başarıya ulaşılamayabilir.

Negatif Faiz Oranları Uygulaması ve Yatırım, Tasarruf İlişkisi
Faiz oranlarında meydana gelen düşüş; finansman ihtiyacını kolaylaştırması bakımından yatırımlarda artışa sebep olur. Aynı zamanda bu durum da varlık fiyatlarında yaratacağı artış sebebiyle enflasyondaki yükselmeye eşlik eder. Dolayısıyla negatif faiz oranlarının Merkez Bankaları tarafından tercih edildiği parasal genişleme dönemlerinde, piyasadaki likidite bolluğu; tasarrufların değersizleşmesine yol açar. Bu değer kaybı öncelikli olarak enflasyon karşısında meydana gelmekle beraber; alternatif maliyetler noktasında da göze çarpar. Sonuç itibariyle bu tasarrufların da piyasa sürülmesi noktasında bir bakış gelişir. Bu noktada negatif faiz oranının piyasada yaratmış olduğu parasal genişlemenin, tahmin edinenin ötesinde boyutlara ulaştığı görülebilir. Yine bu durum, ekonominin yavaşlama ve daralma içerisinde olduğu dönemlerde ticari faaliyetleri destekleyerek ekonominin hareketlenmesine yardımcı olur.

Negatif faiz oranlarının tasarruflarla olan ters yönlü ilişkisi, yatırımlar noktasında paralellik gösterir. Özellikle piyasaya sürülen düşük krediler sebebiyle finansman kolaylığı artmaktadır. Enflasyon karşısında değer kaybeden tasarrufların da piyasaya enjekte olması beraberinde riskli olduğu düşünülen yatırımlar da finansman bulur. Negatif faizler beraberinde döviz kurunda meydana gelen düşüşler de düşünüldüğünde, özellikle net ihracat noktasında bu sayede bir artış yaşanabilir. Bu durum ekonomik durgunluk dönemi içerisinde dış ticaret dengesini iyileştirerek merkezi idare döviz kurundaki artışlar ve azalan vergiler beraberinde zorlaşan bütçe yönetimini kolaylaştırabilir. Tüm bu olumlu yanlarının karşısında çok yüksek riskler taşıdığı belirtilmelidir. Öyle ki, riskli sektörleri düşük kredilerle finanse eden Ticari Bankalar; beklediklerin geri dönüş oranlarını yakalayamadıkları takdirde bankacılık krizleri yaşanabilir. Gelişmekte olan ülkelerde görülebilme ihtimali yüksek olan bu durum; kamu bankalarına da sıçradığı takdirde hazine üzerinde ciddi bir yük yaratabilir.


Negatif Faiz Oranı Uygulaması ve Tüketim, İstihdam İlişkisi

Faiz oranlarının negatif zemine konumlanması, piyasadaki likiditeyi arttırmakla beraber varlık fiyatlarını arttırdığı gibi; ücretlerde de artışa sebep olur. Özellikle enflasyonda meydana gelen artışın, ücretlerde de yukarı yönlü bir baskı doğuracak olması bu noktada belirleyicidir. Dolayısıyla artan ücretlerin piyasaya tekrar aktarımında nispi bir değişiklik görülmese bile değer anlamında ciddi bir artış yaşanacaktır. Bu durum, işleyen ekonomilerde tüketimde meydana gelen artışları göstermektedir. Negatif faiz oranının durgun ekonomileri hareketlendireceği varsayımı altında; bu tüketim artışının boyutlarının daha yüksek olacağı ve ekonomik büyümeyi destekleyeceği söylenebilir. Aynı zamanda talep kesiminde meydana gelen genişleme, arz kesimini de bu yönde harekete zorlayacağı için emek talebinde çeşitli artışlar meydana gelir. Tüketimdeki artışın istihdam üzerinde yarattığı etki yatırımlar noktasındaki artışla da göze çarpar. Özellikle negatif faizlerin yatırımlar noktasında desteklediği artışın dolaylı olarak istihdam üzerinde de genişletici bir etkiye sahip olduğu anlaşılacaktır. Tüm bu olumlu durumlar karşısında, istihdam sektöründe meydana gelen genişleme, beklentilerle genişletilmiş Phillips eğrisinde de görülebileceği üzere, enflasyonu hissetmeye başladığı anlar beraberinde ücretlerde yukarı yönlü bir talepte bulunacaktır. Bu durum, tüketim içerisinde meydana gelen artışla beraber de yorumlanmış olmakla beraber uzun vadede işsizliğin tekrar eski seviyesine gelecek olması ve enflasyonun da daha yüksek bir seviyeye çıkacak olması göz önüne alındığında negatif faizlerin sunmuş olduğu olumsuz bir seçenek olarak değerlendirilebilir.

Negatif Faiz Oranı Uygulaması ve Ekonomik Büyüme İlişkisi
Üretilen mal ve hizmetlerde meydana gelen sürekli artışlar ekonomik büyüme olarak tanımlanır.[10] Ekonomik durgunluk dönemlerinde negatif faizlerle beraber tüketim alışkanlıklarının değişerek artması, istihdamın genişleyerek işsizliğin azalması ve yatırımların kolay finansman yoluyla ekonomik faaliyetlerde bulunmasının üretim artışına yol açmış olacağı görülmektedir. Dolayısıyla negatif faiz uygulamasının durgun ekonomiler için, ekonomik büyüme performansını destekleyici bir avantaj taşıdığı söyleminde bulunulabilir. Bütçe, dış ticaret açığı ve iş hacminde meydana gelen bu olumlu tablonun sürdürülmesi noktasındaysa negatif faizler etkili sonuç vermeyebilir. Sonuç itibariyle ekonomik büyümeye etkisi, kısa vadeli olarak ekonomik durgunluk döneminden çıkışla sınırlı ele alınabilir. Negatif faizlerin kamuda yaratacağı yük, artan döviz kuru ve likidite tuzağı riski göz önüne alındığında bu ilişkinin sürekli bir yapı ifade etmediği ortaya çıkmaktadır.

[1] SAK, G., ÖZATAY, F., “Covid 19’un Ekonomik Sonuçlarını Yönetebilmek İçin Ne Yapılabilir?”. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, Mart, 2020

2 İmamoğlu, Z. (2020) “Türkiye’de Ekonomik Görünüm”, TÜSİAD, Bilgi Notu

3 Köse, Yaşar, Atik Murat, Yılmaz, Bülent, (2015), “Türkiye İçin Negatif Faiz Oranının Uygulanabilirliği ve Analitik Olarak İncelenmesi”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, Cilt:7, Sayı: 13, ss: 321–339

[4] Cecchetti, G., S., (1987). The case of the negative nominal interest rates: New estimates of the term structure of interest rates during the great depression. NBER Working Paper Series, 2472. 1–36

[5] Altunbaş, Y., Gambacorta L., & Marques-Ibanez, D. (2010). Does monetary policy affect bank risk-taking. European Central Bank, Working Paper Series, N:1166, 1–44.

[6] Agarwal, R., & Kimball M. (2015). Breaking through the zero lower bond. Imf Working Paper, WP/15/224. 1–39.

[7] Jobst , Andreas and Lin, Huidan, (2016), Negative Interest Rate Policy (NIRP): Implications for Monetary Transmission and Bank Profitability in the Euro Area, 2016 International Monetary Fund WP/16/172

[8] Andersen, T.B. ve Tarp, F. (2003). “Financial Liberalization, Financial Development and Economic Growth in LDCs” Journal of International Development, 15(2), 189–209.

[9] Allan, H. M. (1995). Monetary, credit and (other) transmission processes: A Monetarist perspective. The Journal of Economic Perspectives, 9(4), 49–72.

[10] ARI, Ayşe (2016), “Türkiye’deki Ekonomik Büyüme ve İşsizlik İlişkisinin Analizi: Yeni Bir Eş Bütünleşme Testi”, Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 4 (2), 57- 67.

--

--