Milton Friedman ve Chicago Boys perspektifinden Şili

tversky
signumX
Published in
5 min readJan 29, 2019

“Bedava öğle yemeği yoktur.”

-“Chicago Boys” 1953–1965 arası ABD’nin Chicago Üniversitesinde ekonomi alanında Friedman eğitiminde doktoralarını tamamlamış 30 Şili’li öğrenci tarafından ortaya çıkan bir gruptur. Grubun temel ekonomi tasavvuru, Friedman’ın “parasalcılık” ve “serbest piyasa” yaklaşımı beraberinde şekillenmekle beraber; 1974 stagflasyon krizi sonrası ağırlığını iyiden iyiye kaybeden Keynesyen ekonomi politikalarının karşısında yer almak paralelindedir. Bretton Woods sisteminin çökmesi ve maliye politikaları dolayısıyla para arzının yol açtığı yüksek enflasyon oranları, sonrasında “monetarist” olarak da adlandırmalarına yol açacak şekilde Para Politikası ve araçlarının etkin kullanımı noktasında fikir birliğindedirler. Serbest dalgalı döviz kuru, vergi düzenlemeleri, özelleştirme ve deregülasyon politikaları noktasındaki yaklaşımları gerek çağın hakim anlayışı Keynesyen sistem gerekse Demir Perde’nin ötesinde kalan ülkeler için çığır açıcı bir yenilik benimser.

Milton Friedman

-Elbette Chicago Boys’un ismini bugün bu denli bilmemizin sebebi ekonomi tasavurunda ortaya çıkan bu yeniliklerin çok ötesinde Şili’de yatmaktadır.

-1970 yılı Şili için dünyanın geri kalanından pek faklı değildir. Yükselen sol, kendini teorik manada bir yeterliliğin ötesinde romantizm temelli bir ve ilkesel anlatımdan yoksun bir biçimde topluma sunmak konusunda Şili’de de bir beis görmemiştir. Özellikle üniversite ve tarım reformunun toplumda yarattığı hoşnutsuzluk konusunda Sosyalist fraksiyonlar tarafından tam bir fikir birliği sağlanmış ve Eduardo Frei iktidarına eleştiriler yükselmiştir. Bu olayların gölgesinde gerçekleşen 1970 Şili seçimlerinde Sosyalist blok, Salvador Allende etrafında birleşmiş ve ittifak Şili’de oyların %36'sını alarak birinci çıkmıştır. Fakat bu durum Allende’nin Başkan seçilmesi için yeterli olmamakla beraber %51'lik meclis çoğunluğunun sağlanması noktasında ise tereddütler hakimdir.

Salvador Allende

-Aynı zamanda bu perspektif dahilinde olmamakla beraber Şili seçimlerini yakından takip eden Nixon yönetimindeki ABD’de de mevcut sonuçlar her türlü olumsuz senaryonun ihtimal dahilinde ele alınması gerekliliğini normalleştirmiştir. Özellikle Soğuk Savaş beraberinde etkisini iyiden iyiye hissettiren halk hareketlerinin Güney Amerika’ya sıçraması olasılığı bile ABD’nin Vietnam Savaşına yol açan “domino etkisi” teorisini tekrar masaya yatırmasına yol açar. Bu yaklaşımda Kissinger’ın tutumları dikkate alınmış ve Allende hükümetine muhalif unsurlar ve ordunun yönetici kadrolarıyla iletişime geçilmiştir.

Richard Nixon(solda) ve Henry Kissinger(sağda)

-Bu maksatla iletişimi geçilen ordu kumandanı René Schneider’in anayasaya bağlılığına vurgusu ve ordunun esas niteliliğinin siyasete katılmak değil, ülke sınırlarını korumak olduğu açıklaması Allende’ye muhalif kitlelerce tepkiyle karşılanmıştır. Bu yaklaşım sebebiyle Schneider’in kaçırılarak elimine edileceği ve darbenin gerçekleştirileceği senaryosu muhalifler tarafında hareket geçirilmiştir fakat bu durum beklenilenin aksine direnen ve çatışma esnasında hayatını kaybeden bir Schneider ortaya çıkarmıştır. Tüm bu yaşananlar karşısında demokrasiye yönelik bir girişimin olduğu savında birleşen Şili meclisinde Allende, Demokratik Hristiyanların da desteğini alarak Başkan seçilir. Güney Amerika’da artık Marksist bir başkan vardı. Allende’nin ilk yaklaşımı kamu harcamalarını arttırmak ve fiyatları sabitlemek olmuştur. Bunun yanı sıra pek çok özel kuruluşu da kamulaştırma politikaları gütmüştür. Özellikle 1974 stagflasyon krizinin henüz öncesinde krize giden taşlarla karşılaşan Marksist başkan, Marksist kuramın ekonomi politikalarından ayda göremedi. Beraberinde basına sansür gibi kitlesel hareketlerin önüne geçmesi düşünülen yollara başvurdu. Bu durumların tamamı Allende hükümetine karşı mevcut sempatiyi azaltmakla kalmıyor aynı zamanda ABD desteği olan veya olmayan bir darbenin de yolunu hazırlıyordu. 11 Eylül 1973 yılında Allende karşıtlarının başını çektiği darbeciler tarafından Başkanlık Sarayı basıldı ve Allende intihara zorlandı. Son konuşmasını şuradan dinlemek mümkün;

https://www.youtube.com/watch?v=TDcjrp3rygI

-Allende sonrası Şili bambaşka bir yola girdi ve başlıktan da anlaşılacağı gibi üzerine konuşacağımız Chicago Boys ve dolayısıyla Şili’nin Neoliberalizmle tanışmasının yolları açıldı. Elbette bu durum içerisinde bir romantizmi barındırmaktan öte biçimde kan ve vahşetin doruk noktasına ulaştığını belirtmekte fayda var. Diktatör Pinochet hükümeti her türlü muhalif unsuru bastırmayı görev edinmiş bir biçimde Şili’yi kana bulamıştı. Elektirikli sandalyelerde ölmeyi bekleyen yüzler,binler mevcuttu. Bu durum günümüzde dahi Şili’li muhalifler tarafından şu cümle ile yad edilir;

“elektrik üreten fabrikalar çalışmasaydı eğer belki kazanabilirdik.”

-Tüm bu olaylar beraberinde Şili 1970'lerin ekonomik daralma dönemlerin berbat bir şekilde yakalanmıştı. ABD yol açtığı durumun ekonomik manada düzeltilmesi adına Friedman’ı Pinochet’e danışmanlık yapması için teşvik etti.

Augusto Pinochet

-Şili, Friedman’nın Şok Doktrini için adeta bir deney sahası olmuştur. Şok Doktrini dağılan SSCB sonrası eski demir perde ülkelerinin kapitalistleşmesinde de kullanılmakla beraber temellerinin Şili’de sınandığını görmek gereklidir. Bu yaklaşıma göre neoliberal bir piyasa ekonomisine geçiş için ilk önce bireyin gerekli rasyonalite düzeyine ulaşması gereklidir. Çünkü neoliberal politika için gerekli olan bir piyasaya kendi aklıyla hür bir biçimde bakabilmelidir. Fakat tüm bunların karşısında ise bireyin “hür” bir sınırsızlığa ulaşması yani geçmişte yaşadığı yaşam mentalitesini terk etmesi kolay değildir. İşte bunun için gerçekleşecek olan toplumsal yıkım sonuna dek müdahale edilmeden incelenmelidir. Bu yaklaşım ekonomi politikasında ilk değildir. Daha farklı bir perspektifte Schumpeter tarafından ele alınmasına rağmen -yaratıcı yıkım- ; bunun sosyolojik önermeleri ve deneyselliğe tabii tutulması ilk kez Friedman’da görülmüştür.Tüm bunların yanında piyasaya dair güdülen felsefenin temelleri ise Friedrich von Hayek’te görülür. Hayek’e göre müdahale edilen bir piyasa hiçbir zaman dengeye gelemeyecek ve bu dengesizliğin bozduğu piyasa ekonomisi gerek sosyolojik dönüşümlerde gerekse ekonomik gelişim safhalarında olumsuz etkiler yaratacaktır. Bu olumsuz etkilerin başında tekelleşmeler yer almakla beraber Klasik İktisadın 4 temel prensibi -mobilite, homojenlik, atomize olma, simetrik enformasyon- olmayan bir ekonomi tahayyülü, totaliter devletin oluşması yönünde artı katkıda bulunarak sınırlı rasyonalite sahibi insanı yalnızca sınırlı hale getirecektir.

-Şok Doktrini sonrasında ise Friedman tarafından Şili’nin ekonomik karar kurumlarında göreve gelmeleri sağlanan Chicago Boys ekonomistleri “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur.” sözü etrafında şekillenen Monetarist yaklaşımla beraber para politikası ekseriyetinde bir ekonomi düzenine girişmişlerdir. Burada modelin temel dinamiklerini ortaya koyan “Paranın Miktar Teorisi Üzerine Çalışmalar” dikkate alınmıştır. Yalnızca finansal değil, reel varlıklarında paranın bir alternatifi olduğu savı ile birlikte hareket edilmiştir. Serbest piyasa sistemi, serbest kur politikası, liberal ekonomi politikası savunulmuş ve devletin ekonomik hayata müdahalelerinin sakıncaları üzerine durulmuştur.

-Bu anlamda devletçi politikaların ve tataliter hiyerarşik kolektif yaklaşımların karşısında durularak; kriz dönemleri hızlı ve kapsamlı bir neoliberal dönüşüme fırsat olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak Chicago Boys tarafından ortaya konan ekonomi politikaları Keynesyen dünyanın tüketime dayalı çılgınlığına karşın evrimsel bir yaşam savaşımının hür dünyadaki karşılığı olmuştur. Bu anlamda kısa dönemde ekonomik dengesizliklerin kabulü, uzun dönemde ise dengesizliklerin ortadan kalkacağı ve ekonominin doğal işsizlik veri düzeyinde dengeye geleceği görüşü hakimdir.

-Son olarak ele aldığımızda 1970'lere değin Bretton Woods dolayısıyla süregelen enflasyona dayalı büyüme retoriğinin getirdiği tüketim argümanı ve özellikle sosyal demokrasi beraberinde şekillenen sosyal refah devleti yaklaşımı Friedman’ın görüşleri paralelinde zayıflamıştır. 1968'de Nixon ve 1980'de ise Reagan’a danışmanlık yapan Friedman’ın, Metternich sisteminin yılmaz savunucusu Henry Kissinger yaklaşımı ile bir değerlendirmesini yaparsak eğer; iktisadi entegrasyonun faklılıklar paralelinde ele alındığını ve neoliberal politikalar ile birlikte niçin sağ-muhafazakar hükümetlerin yükselişe geçtiğini anlamak zor olmayacaktır. Herbert Spencer’ın Darwinist ekonomi perspektifinden dünyaya bakan yeni bir “peygamber” olarak tanımlanabilecek bir adam doğmuştur. Ve durumun toplumsal semptomlarına bakarsak eğer; şüphesiz fay hatlarının en çok çarpıştığı yer Şili olmuştur.

--

--