Pisagorculuk Üzerine

wrangler
signumX
Published in
3 min readFeb 1, 2019

‘‘İlerleme hayatın, sayı ise evrenin yasasıdır.’’

Raffaello Sanzio’nun Atina Okulu’nda (1510) Pisagor.

Pisagor, Sokrates öncesi filozoflar olarak bilinen Yunan filozofları içerisinde en ünlü isimlerden biridir. İyonya asıldan olan Pisagor, 6. yüzyılın ilk yarısında Sisam’da doğdu ve ilahiyatçı Pherekydes’in ve fizikçi Anaksimandros’un öğrencisi oldu. Fenike’ye, Mısır’a, Babil’e seyahatler düzenledi ve orada Doğu’nun ilahiyat sahasındaki düşüncelerini, ve matematiğin gelişim gösterdiği bu yerde o zamandan en yüksek mükemmellik derecesine varmış olan geometriyi ve aritmetiği öğrendi. Seyahatleri sonrası güney İtalya’daki Crotone’ye giderek dini ve ahlaki yönlü bir düşünce okulu kurdu ve düşünce dünyasına okul/ekol kavramını kazandırdı. Pisagor, kendi ve ona yakın isimlerin çalışmaları dahil olmak üzere, üretilen her bilgiyi ve yazıyı Okul’a atfetmiştir. Pisagorcular olarak adlandırılan bu okulun evren araştırmasında, ‘‘sayı’’ kavramı çok büyük bir yer turar. Neredeyse çalışmalarının hepsinde, sayı temelli bağıntıları araştırmışlardır. Astronomide ve müzikte olduğu gibi geometride de her şeyin sayı sorunlarına indirgendiler. Şu halde sayı, alemin prensibi ve özüdür, ve eşya duyulur hale gelmiş olan sayılardır. Her varlık bir sayıyı gösterir, ve bilimin son gayesi, her birinin karşılığı olan sayıyı bulmaktır. Sayıların ve dolayısıyle varlıkların sonsuz dizisi Bir’den çıkar. Eğer sayı eşyanın özü ise, sayının özü de Bir’dir. Bir, Leibniz’in tabiriyle, Monad olarak nitelendirilmiştir.

‘Bir dik üçgende hipotenüsün üstündeki karenin alanı, komşu kenarların üstündeki karelerin alanlarının toplamına eşittir’ şeklinde ifade edilebilecek meşhur teoremi keşfetmeleri de uzun sürmemiştir. Tabii bu çerçevede, Babil’de bulunan ve MÖ 800 ila 1650 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen Plimpton 322 tabletinden ne derecede esinlekdiklerini bilemiyoruz ancak Pisagor’un Mezopotamya ve Mısır’daki seyahatlerinden haberdarız.

Pisagorcuların düşünsel sisteminde matematiksel bilgi mutlaktı. Kurmaya çalıştıkları inanç sisteminin ortasında matematik vardı. Ancak vardıkları düşünce biçimleri sonuçlar Miletos Okulu’ndaki gibi bilimsel meraktan ve mantıksal akıl yürütmeden değil de dini/ilahi bir kaynaktan geliyordu. Bertrand Russell’a göre, düşünce tarihinde mistik ve rasyonel görüşün çatışması ilk olarak Pisagorcular ve Miletliler (Thales, Anaksimandros, Anaksimenes) arasında başlamıştır.

Pisagorcular Güneşin Doğuşunu Kutluyorlar, Fyodor Bronnikov, 1869.

Pisagor’un okulu kardeşlik temeline dayanıyordu. Tüm şeyleri ortaktı ve öğrenciler aynı felsefi ve siyasal inançtaki kişilerden oluşuyordu. Öğretmenlerine ve okullarına yeminle bağlıydılar. Gizli bir disiplin ve organizasyon içinde çalışırlardı, vardıkları matematiksel sonuçlar her zaman gizli tutulurdu ve dışarıdan biriyle paylaşılmazdı. Tarikat üyelerinin uyması beklenen tabulaşmış ve günah sayılan bazı davranışlar vardı. Bunlardan bazıları; baklagil yememek, ateşi demir çubukla karıştırmamak , yere düşeni kaldırmamak, beyaz olan horozlara dokunmamak, ışığın yanında aynaya bakmamak, yataktan kalkınca çarşaftaki vücut izini ortadan kaldırmak gibi gizemli ve mistik kurallar. Bu gibi adetlerin oluşmasını anlamak pek zor değil. Tüm bu oturmuş sayı odaklı sistem içinde, takdir edersiniz ki, hurafelere (irrasyonelliklere) geçit yoktur. Bu kuralı çiğneyen Metapontion’lu Hippasos oldu. Sorun basit bir şekil ile başladı: Kenarları 1 birim olan bir kare. Pisagor Teoremi’ne göre sonuç, köşegen uzunluğu 2’nin karekökü olmalıydı. Fakat Hippasus ne kadar denese de, bunu iki tam sayının oranı biçiminde ifade edemedi. Vazgeçmek yerine, bunun yapılamayacağını kanıtlamaya karar verdi. Hippapus, Pisagorcu sistemde irrasyonel sayı yaratan bir denkliğe yer olmadığından ve inançsızlığından doğan ‘tanrısal öfke’ sonucu bir deniz kazasına kurban gitti.

Pisagorculuğun düşünsel mirası hiçbir zaman yok olmadı ancak, içinde bulundukları soyutluktan ve aşkın görünümden rahatsızlık duyan halk ve siyasetçiler, Okul’u ortadan kaldırmak istemişler ve belli kesimleri kışkırtarak Okul’u yağmalamışlar ve ateşe vermişlerdir. Ne yazık ki, Pisagorculuğun sonu da İskenderiye’deki gibi onların maneviyatını idrak edemeyen çevreler tarafından gelmiştir.

Pisagor’un Yeraltından Çıkışı, Salvator Rosa, 1662.

İLGİLİ YAZILAR

--

--