Post-Truth/ B:I

tversky
signumX
Published in
2 min readJul 14, 2019

“Önce inançlarımız gelir; ardından onlarla uyumlu rasyonelleştirmeyi uydururuz.”

-Post Truth kelimesi 2016 yılında Oxford Sözlük Kurulu tarafından yılın kelimesi seçildi. Türkçeleştirilmesi başlı başına bir sorun olmakla beraber mevcut anlamının da salt haliyle bir yeterlilik gösterdiği söylenemez. Her ne kadar “hakikat sonrası” gibi çeviriler söz konusu olsa dahi buradaki “post” ön ekinin, esas kelimenin olması gereken anlamından uzaklaşmayı belirttiğini söyleyebiliriz. Yani bir nevi “hakikatten uzaklaşma”, “hakikatin önemsizleşmesi” yada amiyane bir tabirle, “hakikate BİŞEYLER olması.”

-Bu noktada hakikatten uzaklaşma sonrası ortaya çıkan önemsizleşme, gerçek ile gerçeğe ilişkin var olan yargılar arasındaki yeni uyumsuzluk durumunun umursanmamasına yol açar. Çünkü gerçeklik kendini var etmek için insan zihnine ihtiyaç duymazken; hakikat var olmak için insan zihnine ihtiyaç duyar. Çünkü hakikat metaforu, esas itibariyle mevcut “gerçek” ile zihnin harmanlanması ve süzekten geçirilmesinden başka bir şey değildir. Subjektiftir, edilgendir. Zira hakikat gerçekliğe uyan zihinsel temsildir. Dolayısıyla bu noktadaki ayrımı toparlamak gerekirse eğer “gerçek” tek başına var olabiliyorken, hakikat dediğimiz mesele tamamiyle birden fazla olabilir. Tıpkı aydınlanmacı modernizm anlayışının “siyah-beyaz” düalizmi içerisine yerleştirdiği kıstasların, post-modern dönem ile birlikte farklı perspektiflerden ele alınıp, grilerinde olabileceğini göstermesi gibi.

-Bu noktada hakikatin farklılaşması ve edilgen kimliğiyle kabul edilebilir olması, toplumsal hayatta çok sesliliği mümkün kılabilir bir karakter kazanmış olmakla beraber, cahil söylemlere cesaret kazandırmak durumunda da kalmıştır. Çünkü hakikatin önemsizleşmesi tek başına yalanı söylemekten bağımsız olarak, kitlelerin buna verdiği umursamama tepkisinde gizlidir. Kitleler kendi perspektiflerine uygun olduğu sürece, arz edilen kanaatlerle uyumlu olacaklardır. Dolayısıyla kendi dogmatik mentalitelerini güçlendirmekle beraber, etkileşimden uzak bir hüviyete büründüreceklerdir. Birey kültü ekseriyetinde ortaya çıkan ve muhteva bakımından kendilerini anlatan yeni pozisyonu savunmak yönünde cesaretleneceklerdir. Algıda seçici olma durumunu burada da değerlendirmeye kattığımız takdirde, bireyin salt rasyonel olandan yana olmak yerine kendi duygularına bir seçim ortaya koyacağını ve düşünsel yapısını o yönde telkinlerle geliştireceğini anlamak zor değil. Dolayısıyla “hakikat-gerçek” ayrımında gösterildiği üzere, gerçeğin olgulara ihtiyaç duyması durumu, burada anlamsız bir ifadeye bürünür.

--

--