TANRI’YA EMİR; SPİNOZA’YA LANET

Thinking man
signumX
Published in
4 min readFeb 6, 2019

Ma’amad’ın ( cemaatin dünyevi işlerinden sorumlu yönetim kurulu) ileri gelenleri, uzun süredir kötü düşüncelerini ve davranışlarını bildikleri Baruch de spinoza’yı çeşitli yöntemler ve vaatlerle bu kötü yoldan döndürmeye çalışmışlardır. Fakat onu bu şer yolundan döndürmeyi başaramadıkları gibi, uyguladığı ve öğrettiği iğrenç sapkınlıklar ve gerçekleştirdiği korkunç edimler hakkında her geçen gün daha geniş bilgiler edinmişler; bunlarla ilgili olarak, özellikle bahsi geçen Espinoza’nın huzurunda birçok güvenilir tanığın ifadesine başvurmuşlar ve meselenin doğruluğuna ikna olmuşlardır. Bütün bunları saygıdeğer hahamların huzurunda inceledikten sonra, onların da onayıyla, bahsi geçen espinoza’nın İsrail kavminden ihraç edilmesine ve kovulmasına karar vermişlerdir.

‘’ meleklerin ve kutsal kişilerin hükümlerine dayanarak, tanrının ve kutsal cemaatin tamamının rızasıyla, kutsal kitaplarımızın ve içlerinde yazılı 613 buyruğun önünde, Baruch de espinoza’yı ihraç ediyor, kovuyor, lanetliyor ve ona beddua ediyoruz.

Gün içinde kahrolsun, akşam kahrolsun; yattığında kahrolsun kalktığında kahrolsun. Dışarı çıktığında kahrolsun, içeri girdiğinde kahrolsun. Tanrı onu hiçbir zaman bağışlamasın, tanrının gazabı ve kıskançlığı hep bu adamın üzerinde tütsün; yasa kitabında yazılı bütün lanetler onun üzerine olsun ve tanrı ismini göğün altından sonsuza dek silsin.

Bilesiniz ki kimse onunla sözlü ya da yazılı iletişim kurmamalı, kimse ona hizmet etmemeli, kimse onunla aynı çatı altında bulunmamalı, kimse ona dört arıştan fazla yaklaşmamalı, kimse onun yazdığı herhangi bir şeyi okumamalıdır.

KÖTÜLÜK MEKTUPLARI adlı kitapta geçen bu nefret dolu, kin dolu, azap dolu söylemler henüz 24 yaşında olan Spinoza içindir. Üstelik henüz yazdığı hiçbir eser yoktur. Özellikle dikkatimi çeken bu satırlar, bana asırlar geçse de uygulanan yöntemlerin hep aynı olduğunu fark ettirmesidir. Bu bedduaların içinde aslında Tanrıdan çok kendi saltanatlarının, kendi hakimiyetlerinin yıkılmasının korkusu yatmaktadır.

Yüzyıllardır insanlara boyun eğdirebilmek, insanlara istediklerini yaptırabilmek insanların özgür eylem, özgür düşünce ve daha nice insan doğasına ait olan özgür mefhumların üstünü örtebilmek için bir Tanrı korkusu mekanizması yaydılar. Bu öyle bir mekanizma haline geldi ki insanlara her şeyden daha fazla etki etti. İnsanları hem fiziksel hem de zihinsel anlamda zincire vurdu. Aslında spinozanın kötülük mektuplarında blygenhberg e yazdığı mektuplarda da anlatmak istediği şey buydu. Tanrıya bir takım beşeri duygular beşeri olgular atfedilmesinin onun insan gibi tasvir edilmesinin yanlışlığını anlatmaya çalışıyordu.

Oysa insanlar Tanrıya bazı insani roller biçerek onu, adeta insanları zapt edecek bir silah haline getirdiler. Sadece belalarla beddualarla, dolu sadece cehennemin yaratıcısı olduğu bir Tanrı inşa ettiler. Ve bu azap dolu Tanrıyla insanları korkutup onları kendi esareti altına aldılar. Tıpkı spinozanın ihraç edilmesinde de gördüğümüz gibi kendi zihinlerinde oluşturdukları tanrıya emirler vererek sözde Baruch de spinozayı lanetliyorlar. Aslında bunun spinozayı etkilemeyeceğini biliyorlar, asıl maksat diğer insanların gözlerine korku salarak zihinlerinde cehennem azabıyla dolu tasvir ettikleri tanrının adını kullanarak spinozadan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Çünkü onların öfkeleri spinozanın tanrıya olan saygısızlığından ötürü değil onların tek korkusu, tek öfkesi spinozanın diğer insanların zihinlerini, gözleri açarak gerçeği görmesini sağlaması. Çünkü biliyorlar ki insanlar gerçek tanrıyı bilirse ondan tıpkı bir canavardan korkar gibi korkmanın manasız olduğunu ve diğer dini liderlerin veya üyelerin lüzumsuz birer paçavra olduklarını anlayacak, tanrıyı onların biçimleştirdiği belli bir kalıba soktuğu şekliyle değil kendi zihin ve kendi içlerinde yaşayacaklar.

Yıllar geçse bile hala aynı yöntem devam ediyor. Belli bir grup belli bir kişi etrafında toplanıyor. Ve bu kişinin tanrıyı veya dini anlamlandırdığı şekilde diğer grup üyelerine bu anlamlandırmalar aşılanıyor ve bu belli kişi tarafından aşılanan fikirlerin dağılmaması için insanlara belli bir yaptırım uygulanmalı işte bunu oluşturdukları gazaplı tanrı ile maddi yaptırımın yanında zihinsel yaptırımı ile çok iyi sağlıyorlar.

Asıl meselenin özüne dönecek olursam demek istediğim; Tanrı adına dünya da hareket eden 3 5 grubun azaplarından korkmanın manasız olduğu, onların Tanrı lafzıyla yaptırmaya çalıştığı yaptırımları dikkate almamayı, zihnimiz de bunalımlara sebep oluşturup bizi psikolojik baskı altında tutacak lafızlardan kendimizi sakındırmamız. İnsan tanrı sevgisini içinde bulmalı içinde yaşamalı. Belki de tanrının bize maddesel olarak gözükmemesinin sebebi onu kendi içimizde yaşamamızı istemesidir. Hiç kimse ceza korkusuyla yaptığı bir şeyden tat almaz o iş de hakikat ve samimiyet de aranmaz. O zaman iki sonuç çıkıyor, ya insanlar tanrının vereceği cezadan korkup samimiyetsiz isteksiz bazı kuralları yerine getirecek ki; bu da tanrının samimiyetsiz öze hitap etmeyen sadece fiile bakan bir şey haline getirir. ya da ondan korkmadan onun tıpkı bizim özümüze hitap ettiği gibi bizde bu hitaba karşılık bir öz ile eylemde bulunacağız. Bir insan olarak düşündüğüm de 2. Seçenek bana her şeyden daha cazip geliyorken kim bilir tanrı için ne manalara geliyordur.

Aslında olay şu bize bahşedilen özgür irademizi kimsenin cübbesine veya masasına yatırmamıza gerek yok. bu hayata birilerinin peşinden gitmeye veya onların dini-dünyevi boyutu şekillendirdiği gibi dünyamızı onların belirlediği şekilde yaşamaya gelmedik. Kendi özgür irademizle bize sunulan seçenekler arasında en doğru olanı seçip onu yaşamaya geldik. En azından onu yaşıyoruz.

Hiçbir zaman birilerinin, tanrının adına kullandığı bedduaları korkusundan bir şeylerden sakındırmayalım kedimizi. Her zaman kendi hayatımızı yaşayalım.

--

--