Tasarım Odaklı Düşünme’yi Türkiye’nin Doğusundaki Horasan’a Taşımak

Göksel Gürsel
SOGLab
Published in
6 min readSep 12, 2016

--

Büyük bir konserdesiniz, dinlemeyi ve görmeyi en çok hayal ettiğiniz sanatçı birazdan sahne alacak, bu etkinliği kaçırmamak için de tonlarca para ödemişsiniz. Ancak etkinlik o kadar kalabalık ki, sahneyi görebilmek için birilerinin üzerine çıkmanız, sanatçının sesini duyabilmek için de kalabalığın uğultusunun dinmesi gerekiyor. Mutsuzsunuz.

Peki… Konserlerine bir elin parmakları kadar insanın katıldığı ancak ruhunuzu harekete geçirebilecek sanatçılar yok mudur sizce? Hiç bakmadığınız, görmediğiniz, ulaşabilecekken “EN” olana sahip olmayı tercih ettiğiniz… Hiç bakmadığınız yerlerde olabilir mi aradığınız cevap?

İstanbul dururken Horasan’ın köyünde kim yapar Tasarım Atölyesi?

SOGLab olarak, 7–10 Mayıs 2016 arasında BTC (Bakü-Tiflis-Ceyhan) Sürdürülebilir Kalkınma Girişimi ve Erzurum Atatürk Üniversitesi paydaşlığında ikinci kez Erzurum’a geldik. Nisan ayında Bilkent Erzurum Laboratuvar Okulu’ndaki özel lisede gerçekleştirdiğimiz çalışmanın ardından şimdi de adını birkaç kez duyduğum ancak hiç görmediğim Horasan’daki bir Anadolu Lisesi’nde aynı çalışmayı gerçekleştirecektik.

Ne yapıyoruz?

83 ülkede 7 milyondan fazla kişiyle yapılan anketle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsamında belirlenen Küresel Kalkınma Hedefleri’ni, kırsal alandaki lise öğrencilerini güçlendirerek başarabilmek için, sorunları Tasarım Odaklı Düşünme yaklaşımı aracılığıyla çözmeye çalışıyor ve yeni Sosyal Girişimcilik fikirlerini yine gençlerle çalışarak hayata geçirmeye çalışıyoruz.

2030 yılına kadar başarmamız gereken, gezegenin en acil ihtiyaçlarını ve sorunlarını ifade eden bu hedefleri, içinde bulunduğumuz nesil başaramaz ise şimdilik yaşayabileceğimiz tek evimiz olan Dünya’nın sağlığını ve kendi geleceğimizi ciddi bir tehlikeye atmış oluyoruz.

Sosyal Girişimcilik ile Tasarım Odaklı Düşünme birlikte neden bu kadar güçlü?

Sosyal Girişimcilik, nihai olmasa da (kim bilir daha ne modeller çıkacak) gezegenin sağlığını etkileyen tüketim kültürü ve kapitalizm sistemi içerisinde iyileşmeyi sağlayacak en güçlü modellerden bir tanesi. Bana sorarsanız bir geçiş modeli. Kâr odaklı tüketime dayalı servislerimizden, ürünlerimizden, sistemlerimizden, sosyal fayda odaklı yeni nesil sistemlere, ürünlere, servislere, hizmetlere geçişin başlangıç noktası.

2009 yılından bu yana, Okan Üniversitesi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz SOGLA Akademi’de, çalıştığımız-dokunduğumuz-katkı sağladığımız onlarca genç bugün kendi Sosyal Girişim’lerini hayata geçirerek, dezavantajlı bireylerin hayatlarını iyileştirmeye başladılar. 7. yılına giren bu bilgi ve deneyimler bütünü şimdi SOGLab aracılığıyla başta kırsaldaki lise öğrencilerine taşıyoruz.

SOGLab; Küresel Hedefleri çok-paydaşlı bir şekilde başarabilmemizi kolaylaştıran ürün-hizmet-servis-mekan ve sistem geliştiren bir sosyal tasarım laboratuvarı. Bugün Silikon Vadisi’nin merkezindeki Tasarım Odaklı Düşünme yaklaşımı ise, SOGLab’in insan-odaklı tasarım yaklaşımının kalbini oluşturuyor.

İnsan-Odaklı Tasarım yaklaşımının 3 “Olmazsa Olmazı”

Sosyal Girişimcilik’in “sistemi iyileştirme” niyetini, İnsan-Odaklı Tasarım’ın “anlam yaratma” ve “insana dokunma” niyetiyle birleştirdiğimizde ve 7 yıllık birikimi de sırt çantamıza aldığımızda, Küresel Hedefleri kırsaldan başlayarak başarmak için, yepyeni genç sosyal girişimcileri yetiştirebileceğimiz altın bir anahtara sahip olduğumuzu keşfettik. Ardından kapıyı açıp, yola koyulduk.

Neden büyük şehirler değil de Anadolu?

2009 yılından bu yana SOGLA’da (Sosyal Girişimci Genç Liderler Akademisi), kendi çevrelerinde fark yaratmış insanların hikayelerini yaymak, diğerlerine ilham vermek ve bu amacı taşıyan insanları bir araya getirebilmek için çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Bunlardan en yaygın olanlarından bir tanesi ise her yıl düzenlediğimiz SOGLA Konferansı’ydı.

  1. Nicelik >Nitelik?

2013 yılındaki son konferansta şunu farkettik: Başta İstanbul olmak üzere, büyük metropollerde eş zamanlı ya da yakın tarihli o kadar çok konferans düzenleniyor ki, insanlar hangi konferansa katılmaları gerektiğine karar vermek için bile inanılmaz bir kararsızlık içine giriyorlar. Nicelik artarken nitelik ise git gide düşüyor. Çoğu zaman ise, yine etkinlikleri birlikte düzenleyememe halinden dolayı, aynı konuların işlendiği farklı kurumlarca ard arda düzenlenen etkinlikler ile karşılaşıyoruz. İşbirliğini davranış ve niyet haline getirmekte zorlanan çalışmalar kaliteli kavramından da git gide uzaklaşmaya başladılar.

2. Eşitsizlikleri Önlemek ve Dengelemek

Hal böyle olunca “Biz SOGLA olarak neden varız?” sorusunu yeniden sorma, yeniden düşünme çabası içerisine girdik. Amacımız eğer bir konuyu yaygınlaştırmak ve gençleri bu konuda güçlendirerek yaşadığımız çevreyi iyileştirmek ise, enerjimizin büyük bir çoğunluğunu neden en çok ihtiyaç duyulan bölgelere götürmeyelim ki… Yanlış aktarmış olmak istemem. Büyük şehirler bugün sosyal problemler açısından diğer şehirlere göre birbirinden farklı ve içler acısı problemlerle elbette boğuşuyorlar ve çözüme ihtiyaç duyuyorlar. Her kurumun, her bireyin rolü de bu sorunları çözmek için farklılaşıyor. Biz de yukarıda soruları derin bir şekilde düşündüğümüz 2013 yılının ardından “Eşitsizlikleri Önlemek” için enerjimizin 3'te 2'sini Anadolu’ya ve Kırsal Kalkınma’ya destek olmaya çevirdik.

3. Eğitim Eşitsizliği’ni Beslememek

Bizler Maker Hareketi, Tasarım Odaklı Düşünme, Eğitimde Teknoloji, STEM ile “uzaktan kumanda” ya da “etki alanı düşük ancak kazancı yüksek” işlerle uğraşırken, Horasan’da farkettik ki FATİH Projesi kapsamında verilen tabletlerle okulda Youtube açılmıyor. Çocukların büyük bir çoğunluğunun cep telefonu dahi yok. Bilgiye nasıl ulaşabileceklerini henüz bilmiyorlar ve bu asla onların suçları değil. Büyük şehirlerde görmekten bıktığımız şeylerden henüz haberdar dahi değiller.

Size samimiyetle ifade etmek istiyorum: Hiç bir zaman, sadece 1 çalışmanın maddi getirisiyle 2–3 ay rahat (ya da lüks) yaşayabilmek için, üzerinde çalıştığım yaklaşımı, kalbimin merkezine koyduğum niyeti özetle sabahları beni yataktan kaldıran o hayat amacını, yalnızca bir metaya-maddeye çevirmek ve varoluş anlamını zedelemek istemedim.

Sahip olduklarımızı, ona belki de hiç ulaşmamış gençlerin anlayabileceği hale getirmek için çaba gösterdik ve sonunda hayallerin sadece İstanbul’da gerçek olabileceği ile olan bu büyük sanal gerçekliğin dışındaki “anlamlı olasılıklar” gerçekliğini keşfetmiş olduk. Türkiye de İstanbul’dan Ankara’dan İzmir’den ibaret değildi. Bu büyük şehirlerin yükünü, altında ezildikleri sorunları da çözebilmek için en uzaktaki gençlere bile götürebilmeliydik. Onlara koşulsuz güvenerek hem de.

Neler öğrendik?

  1. Hiç unutmuyorum. 4 günlük atölyenin sonunca kız öğrencilerden bir tanesi bize şunu söyledi: “Göksel abi, büyük şehirdeki insanlar bizim sorunlarımızı çözemezler ki. Çünkü sorundan etkilenen biziz.” Bu cümle bize daima “Uzaktan kumanda proje” yapılmayacağını, sahaya-kırsala ulaşmak için daima bir gayret içerisinde olmamız gerektiğini hatırlattı.
  2. Sosyal Girişimcilik ve Tasarım Odaklı Düşünme ile ilk defa tanışan 20'den fazla öğrenci, Küresel Hedefler ile uyumlu 4 Sosyal Girişim fikrini ortaya çıkararak, yerel paydaşlar ile de paylaşabilmemiz için basit maketler halinde prototiplediler. (çıktılar aşağıdaki gibi)

3. Fikir geliştirmeyi boş bir A4 kağıdına düz yazı yazmak olarak öğrenmiş olan gençler “elleriyle düşünmenin” ne demek olduğunu deneyimlediler ilk defa. (post-itler ve benzeri prototipleme araçlarıyla) Türkiye’nin neresinde olurlarsa olsunlar, coğrafyanın bir bahane olmadığını bize yeniden kanıtlamış oldular. Bunu devam ettirebilmek için yapmamız gereken tek şey ihtiyaçlarını sürdürülebilir bir şekilde gidermek için neler yapmamız gerektiğini düşünmek.

4. Tasarımın, anlamlı bir hedef ile birleştirildiğinde neleri başarabileceğine yeniden şahit olduk. 4 günlük program hala birer prototip, henüz son aşamasına getirmedik. Ancak hep hayalimiz olan Anadolu Etabı (10'dan fazla şehire ulaşmak ve daha uzun süre kalarak-daha eksiksiz bir program yürütmek) için yeni gelişme yolları keşfettik. Eylül ayı itibariyle 130 saate yakın Türkçe müfredatı onlara ulaştırmak için hazırız ve Anadolu Etabı yavaş yavaş da şekillenmeye başladı bile.

Son olarak…

Horasan’daki çocukların ardından, ne zaman yeni bir yaklaşım ile karşılaşsak, ya da ne zaman yaşadığım İstanbul’da içerisi boş bir etkinlik görsem o çocukları düşünmeye başladık:

  • Onlar bu yaklaşımlara ulaşamıyorlar. Nasıl götürebiliriz?
  • Onlar bu etkinliklerden haberdar değiller. Nasıl onlara taşıyabiliriz?

Ülke gündemi daima değişiyor olabilir. Gezegenimizin geleceği tehlikede olabilir. Ama, biz ayrılırken bize içtenlikle gülümseyerek el sallayan ve onlara dağıttığımız atölye kitapçığına sıkı sıkıya sarılan bu gençlere biz koşulsuzca güveniyoruz.

Asıl soracağımız soru: Onlara ulaşmak için nasıl daha fazla şey yapabiliriz?

--

--

Göksel Gürsel
SOGLab

🌍Human-Centered Designer👨‍🎨Visual Facilitation Expert 🎨Character Illustrator 🌱Founder & Design Lead @ SOGLAB