Medium nedir?

Tutar mı bu fikir?

Mücahid Zengin
Sosyal Medya
3 min readNov 9, 2013

--

İnternetin yaygınlaşmaya başlamasından beri insanlar internette var olabilmek için çaba sarf ettiler. Bir web adresi alıp, HTML ve FTP ile uğraşabilecek bilgiye sahip olanlar ilk kişisel web sitelerini ürettiler. Bu süreci kolaylaştırmak için yazılımlar ve çevrimiçi hizmetler ortaya çıktıkça daha çok insan “homepage” sahibi olmaya başladı. Bu “homepage” denilen kişisel web sitelerinde paylaşılanlar aslında insanların bugün Facebook’ta paylaştıklarından çok da farklı değildi: Yazdıkları yazılar, gezdikleri yerlerin fotoğrafları, beğendikleri özlü sözler, evcil hayvanlarının fotoğrafları ve hoşlarına giden diğer sitelerin linkleri.

“Homepage”ler iyiydi, hoştu ama, internette var olmanın daha kolay bir yolu olmalıydı. Aslında adı “weblog” ya da “blog” olsa da, Blogger.com gibi siteler internette var olmayı kolaylaştırıyordu. Hem de ücretsiz olarak! Word’ün temel özelliklerini kullanmaktan daha fazla teknik bilgi gerektirmeyen, tamamen çevrimiçi olarak çalışan bir “homepage” üretme ve yönetme sistemiydi aslında Blogger. Hem de daha etkileşimliydi, insanlar yorum bırakabiliyordu. Artık “ziyaretçi defterine yazmak” unutulmuştu.

Sosyal ağ siteleri ise internette var olmayı yeni bir boyuta taşıdılar. Blog yazarları bile Facebook ya da Twitter’a taşındılar. Bu sitelerin kişileri ve kişilerin gönderilerini takip etmeyi kolaylaştırması büyük bir farktı. Artık beğendiğiniz kişilerin son yazdıklarını görmek için her siteye ayrı ayrı girmeniz, ya da RSS gibi teknolojileri kullanmanız gerekmiyordu (RSS’den kaç kişinin haberdar olduğu şüpheli zaten). Artık siz içeriklere gitmiyordunuz, içerikler size geliyordu. Ayrıca, yine bu sitelerin beğenilen gönderileri “yeniden paylaşma” özellikleri içeriğin yayılımını görülmemiş bir boyuta ulaştırmıştı.

Sırada ne var acaba? Bu yazıda adı geçen iki önemli sitenin, Blogger ve Twitter’ın kurucularından olan Evan Williams, yeni bir şey deniyor: Medium.com. Yani şu anda bu yazıyı okumakta olduğunuz site.

Medium aslında Blogger ile Twitter arasında bir yerde duruyor. Blogger’dan daha basit ve daha “bağlantılı”, zira Blogger’daki gibi her kullanıcının diğer kullanıcılardan bağımsız bir sitesi yok. Twitter’daki gibi 140 karakter sınırı yok ama, onun sade tasarımına sahip.

Ancak Medium’un bildiğiniz sosyal ağ sitelerinden (ve sosyal ağ sitelerine özenen sosyal medya sitelerinden) ciddi bir farkı var: Kişileri takip etmek mümkün değil. Gerekli-gereksiz her sitede bu “takip et/arkadaş ekle” özelliği olduğu halde, Medium.com’da neden yok? Dedik ya, Medium’da yeni bir şey deneniyor. İlgi duyduğunuz kişileri takip edemiyorsunuz ama, konu başlıklarını (Collections) takip edebiliyorsunuz. Böylece bir konuda yazan bir kişinin görüşlerine takılıp kalmıyor, farklı sesleri keşfedebiliyorsunuz.

Medium bu yönüyle benzerlerinden ayrılıyor. “Benim sitem”, “Benim profilim”, “Benim takipçilerim” diyen bir internet kullanıcısına, “Önemli olan sen değilsin” diyor.

Bu yeni yaklaşım benimsenecek mi? Belki de “Takip et” ve “Beğen” düğmelerinin icadından sonraki yeni atılım olacak. Bunu zaman gösterecek.

Ancak, Medium’un yeni yaklaşımında sorun teşkil edebilecek birkaç nokta var.

Medium’da kişileri takip etme özelliği yok demiştik. Bu daha çok takip edilme derdini ortadan kaldırıyor ama, sosyal ağ sitelerinin bu özelliği onların popülaritesinde önemli bir role sahip belki de. Zira bir oyunlaştırma (gamification) söz konusu. Daha çok takipçiye sahip olmak daha çok puan kazanmak gibi görülüyor. Çok takipçisi olanlar bununla hava atabiliyor.

Medium’da önemli olan kişiler değil, konular. Ama bugüne kadar internette var olmayı sağlayan tüm platformlar kişiler üzerine kuruluydu. Kişiler, web siteleri bu sayede “marka olma” potansiyeli elde ediyordu. Medium’un konu temelli sistemi yeni sesleri keşfetmek için, yani okuyucu için iyi olabilir. Peki ya sesler kalabalığın arasında kaybolursa?

Medium Twitter ile Blogger arası bir yerde demiştik. Evan Williams’ın yazdıklarına bakılırsa, Medium’un kaliteli içeriklerden oluşan bir site olması arzulanıyor. Kısa değil, uzun değil, orta boyuttaki (medium) yazıların mecrası! Ancak Medium’un yapısı sosyal medya ve sosyal ağ sitelerinin gelişimine uymuyor. İnsanların 140 karakterlik twitleri bile sonuna kadar okumadığı bir dünyada Medium kendine zor bir yer seçiyor.

Blogger’da AdSense reklamlarının yayınlanabiliyor olması, yazdıklarından az da olsa para kazanabilmek isteyen blog yazarları için bir fırsat. Medium’un ise böyle bir imkan sunulması çok zayıf bir ihtimal. Medium bir gün reklam yayınlarsa, ya da para kazanmanın bir yolunu bulursa, bu site sahibine yarayacak, yazarlara değil.

Bir sosyal medya sitesinin markaların kullanımına uygun olması, belki sitenin kullanıcıları için değil ama, sitenin sahipleri ve markalar için önemli. Markalar, özünde bir blog platformu olan, uzun yazılar yazmak için daha uygun olan Medium’u nasıl kullanabilir? Çok fazla seçenek yok sanki.

Medium henüz çok yeni, kendini kanıtlaması için zamana ihtiyacı var. Facebook ya da Twitter’ın yerini alamayacağı açık. Ama Blogger ve benzeri blog yazma platformlarını tehdit edecek potansiyeli bulunuyor. İşin kötüsü, Facebook ve Twitter’ın zaten blog yazma platformlarının yerini almış durumda olması. Yani Medium’un kullanıcı kitlesi sınırlı kalacak gibi gözüküyor. Daha önce G+ ile ilgili sorduğum soru Medium için de geçerli. Ahmet amcanın, Ayşe teyzenin, Melike ablanın Medium kullanması için sağlam bir sebep var mı? Sağlam bir sebep olmadıkça, Medium “Blogger’ın yenisi” olmaktan ne kadar öteye gidebilir? Dedik ya, zaman gösterecek.

Diğer yazılarıma göz atmak için tıklayınız.

--

--

Mücahid Zengin
Sosyal Medya

Reklam, pazarlama, müşteri deneyimi tasarımı üzerine.