Kendimden Rol Çaldım

Mustafa Gerdan
Türkçe Yayın
Published in
2 min readAug 13, 2013

--

Mesleki alışkanlık mıdır nedir bilmem, çevremdekilerin hal ve hareketlerini incelerim daima. Ülserden yanıp kavrulan midelere müjde niyetine alelacele yenen birkaç parça bisküvit gibi, bana da insanlar her yakaladığım farklı ayrıntılarıyla müjdedir bir nevi.

Tam aklında bir proje yer edinip oturmaya çalışırken biriyle karşılaşırsın. Bi de bakmışsın ki projen içinde soluk pastel renklerde ‘vintage’ bir koltuk bulmuş, çayını içmekte. Olmuş, bitmiş, yıllanmış ve dinlenmeye bile başlamış sanki. Tanıştığın her kimse artık, tavırlarıyla ilham oldu sana, ya da anlattığı bir olay “Evet ya!” dedirtti bir anda. Ve biraz da böyledir ya bu işler; kafanda son halini görmeden ve tasarlamakta olduğun fikrin bitmiş halini içinde sindirmeden hayata geçirmeye başlasanda, bir yerlerde o iş başka yönlere sapar, seni de peşinden sürükler, vakit çalar ve sonuç cümlen ile anafikrin bağdaşamadan silinip gider projen.

Kutu kutu çekmeye başlarsın belki bir filmi, yüklersin arabanın arkasını dijital nedenlerinle. Ve de bilirsin en büyük materyalin kendinsindir. Aynı sahneyi birden fazla yönetmen birbirinden tamamen alâkasız kompozisyonlar kurarak çekebileceği gibi, sen de başından sonuna kadar kendi cebinden yediğin hikayenle filmin sonunu bütünden sapmadan çok güzel getirebilirsin. Tek yapman gereken kendinden rol çalmak. Meselâ ağlamak için yorgan altını seçtiysen kimsenin haberi olmaz senden. Ama hem yorgan altında ağlayıp sonrasında da yaptığın tipik manzara resimlerine sağanak bir de yağmur eklediysen eğer, (böyle bir tablo görmüştüm) işte o zaman anlayana geçer…

--

--