Tozpembe Hayatlar

Mustafa Gerdan
Türkçe Yayın
Published in
3 min readSep 17, 2013

--

Hep bir yerlere varmak üzerine programlanmıştı hayatımız. Önce ilkokul, sonra ortaokul ve ardından lise… Derken iyi bir üniversite sonrasında iyi bir iş ve iyi bir eş… Keşke burada sonlansaydı “Varış Süreci”; mamafih sonlanmıyordu. Bu koşuşturma içinde söz, nişan, evlilik, oturma grubu, yemek odası, gelinlik, dış çekim, iç çekim, takılar ve ev… En güzel semtlerden birinde ve meydana yakın bir cadde üstü evimiz olmasını istedik. Kulak zarımızın dibinden ses eksik olmasın; arabalar, otobüsler ve çocuklar geçsin istedik. Bu gürültü konvoyu bize anlaşılmaz bir güven duygusu veriyor. Nedense en çok sessizlikten ve göz göze değmekten korkuyoruz. Bir insanla yan yana ve uzun uzun susabilmemiz için ya kulaklık şartı ya da dost olma şartı arıyoruz. Yoksa rahatsızlık veriyor bize bütün karşılıklı iç konuşmalarımız.

Ve meydanlara ne kadar yakınsak o kadar fazla para ödüyoruz, tozdan korktuğumuz için pencerelerini bile doğru dürüst açamıyorken. Hatta çoğu zaman balkonlarında, sadece hayallerimizi büyüttüğümüz saksılarımızın ve varsa turşu bidonlarımızın oturduğu evlere… Ve zaten hayatımızı “şuradan zamanında bir arsa alamadık” üzerine inşa ettiğimiz ve hiçbir tarihi çıkma teklifini zamanında değerlendiremediğimiz ve hepimizi Galatasaray’dan ya da Anadolu Efes’ten istedikleri ama biz gitmediğimiz için aynadaki yansımamızı dolandırmayı çok sevdik. Aramızda babamızın zenginliğini batırmış dayı ya da amcası olan kaç kişi var? Eğer yok diyorsanız emin olun ki o kişi sizin babanızdır. Ya da babası milyoner olmayı kıl payı kaçırmış kaç kişi var? Evet acı ama bir o kadar da Arnavut…

--

--