Havuz’dan: Chi&Che

Beyza Seyhan
Sosyalfon
Published in
4 min readMar 1, 2021

Kendinizi tanıtır mısınız?

Begüm Cansu Aydın: Chi&Che’nin kurucusuyum ama kendimi girişimciliğin yanı sıra akademik alanda ve gönüllü olarak da tanıtabilirim. 1993, İzmir doğumluyum. Yaşar Üniversitesi’nde Mimarlık okuyarak lisans eğitimime başladım. Daha sonra akademide devam etmek istedim çünkü öğrenmek ve öğrendiklerimi birilerine aktarmak beni çok mutlu ediyor. Daha sonra Kapadokya’da staja başladım. Kapadokya’dan geri döndüğüm artık çalışacağım alanı belirlemiştim. Şu an Mimar Sinan Üniversitesi’nde Koruma ve Restorasyon üzerine doktoramı yapıyorum. Girişimcilik serüvenim iki yıl önce başladı. Aynı zamanda da Sosyalben Vakfı e-gönüllüsüyüm.

Girişiminizden bahseder misiniz?

Cansu: Ben yola çıktığımda yaptığım şeyin girişimcilik olduğunu bilmiyordum. Başlamadan önce kendi eğitim hayatımdan beslendim. Eğitim sürecimde hep problemlerle karşılaştım. Günün sonunda senin o problemlere bir çözüm bulman gerekiyor. Girişimimi kurmadan önce de bir problemle karşılaşmıştım. Dayımın üç oğlu var onlar 0 ile 8 yaş arasında. Onlarla alışverişe gittiğimizde mağazalarda hep belli tonlar görüyordum. Erkek çocuk kıyafetlerinde gri, mavi ve yeşil tonları arasındaki skalada ürünler var. O zaman neden kıyafetlerde kahverengi, turuncu ya da pembe gibi renkler yoğunlukta değil diye kafamda bir soru oluştu. Buna nasıl çözüm üretebilirim diye düşünmeye başladım. Tabii benim çocukluğumun da bu yolculukta önemli bir payı var. Annem ve babam tekstil ile uğraşıyordu. Ekibimin en önemli üyesi annem tekstil mühendisi. O yüzden bu alana çok uzak değildim. Ancak tasarım bilsem de üretimi bilmiyordum. Annemi bu yolculuğa davet ettim. Böylelikle Chi&Che kuruldu.

Bu yolda ilerlerken sizi neler motive etti?

Cansu: Motivasyonum süreçte başka değerlerin eklenmesiyle sürekli gelişti. İlk olarak en büyük motivasyonum renkleri cinsiyet kalıplarından kurtarmaktı. Aynı zamanda doğal keten kumaşın erişilebilirliğini arttırmak istedim. Süreç içinde farklı motivasyonlar da eklendi. Ben çocukluk fotoğraflarıma çok bakıyorum. Fotoğraflardaki elbiselerim ölümsüzleşiyor. Bizim kıyafetlerimizle de böyle fotoğraflar çekiliyor. İleride o çocukların eski fotoğraflarına baktıklarında bizim kıyafetlerimizi görecek olmaları benim için çok kıymetli.

Girişiminizle neyi değiştirmek istiyorsunuz?

Cansu: Çocukların renkli dünyalarına saygılı kıyafetler üretiyoruz. Örneğin biz en çok kahverengi kıyafet satıyoruz. Genelde kahverengi çocuk giyimde çok düşünülmez. Demek ki renklerin böyle kalıpları yokmuş. Ürünün sadece zamansız ve minimal olmasının yanı sıra, ürünleri çocuklar için oyunlaştırmaya da çalışıyoruz. Oyuncaklar çocuklar için çok kıymetli. Güven figürü de olmaya başlıyor. Bu sebeple kıyafetlerimizi minimal tutup hayvan objesi ekliyoruz. Yakaya veya cebe mutlaka bir fil, ayı, kedi yapıyoruz. Çocuklar hayvanları da öğrenmeye başlıyor, onlarla iletişim kuruyorlar. Aslında biz müşterilerimize kıyafetler bu amaçla tasarlandı demedik. Ancak bize geri dönüşler bunun doğru olduğunu gösteriyor. Çocukların kıyafetle olan ilişkilerini sorduğumuzda, aileler çocukların hayvan objelerle iletişim kurduklarını söylüyor. Çocuklar istedikleri hayvanı da seçebiliyor.

Bu serüvende karşılaştığınız zorluklar nelerdi? Bunları nasıl çözdünüz?

Cansu: Klişe ama konfor alanınızdan çıkıyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bir alan. İşletme, muhasebe, pazarlama gibi konulara da hakim olmalısınız çünkü ekip sınırlı. Bu ilk aşamada zor. Onları öğrenmeye başlıyorsunuz. Sonra ekip büyüyecektir zaten ama sizin o işlere hakim olmanız gerekiyor ki yönlendirme yapabilin. Zorlandım ancak öğrenme merakım sayesinde süreci yönettim. Girişimcilik zaten çok popüler bir kavram. Yardım alabileceğiniz birçok kaynak var. Bunun dışında sizin büyüyen girişiminizin ihtiyaçlarına hakim olmanız gerekiyor. O büyümeye veya probleme önceden kendinizi hazırlamanız gerekiyor. Bu sebeple kendinizi tanımanız da oldukça önemli.

Türkiye’de sosyal girişimciliğin geldiği yeri nasıl buluyorsunuz? Bu alanın gelişmesi için neler yapılmalı?

Cansu: Sosyal girişimcilik yeni yeni bilinmeye başladı. Ben de bu alana yeni dahil olduğum için bu etiket koymaya yeni adapte oluyorum. Gözlemlediğim kadarıyla yavaş yavaş herkes sosyal fayda konusunda bilinçleniyor. Pandemi sürecinin de buna katkı sağladığını düşünüyorum. Özellikle birliktelik, iklim krizi farkındalığı, eşitsizliğin azaltılması gibi kavramlar da gündem olmaya başladı. Sosyal girişimciliğin bu noktada artacağını düşünüyorum. Türkiye’de de bu bilinçle yol alan girişimleri daha fazla görmeye başladım. Bu çok kıymetli tabii, sosyal girişimlere ihtiyaç da artmaya başladı. Sosyal girişimlere ihtiyaç olması bir problem aslında. Ancak dünyamızda birçok problem var dolayısıyla çözüm üretmeye de ihtiyacımız var.

Sosyal girişimciliğin geliştirilmesi için ne gibi adımlar atılması gerekiyor?

Cansu: Sosyal girişimcilik yolculuğuna çıktığınız zaman farklı alanlar ile karşılaşıyorsunuz. Bizim Sosyalfon ile buluşmamızın en kıymetli nedeni de bu. Siz enerjinizi çok fazla alana verince hiçbir şeye yetişemiyorsunuz. O zaman ana hedeften sapmaya başlıyorsunuz. Kendinizi de vakit ayıramamaya başlıyorsunuz. Kendinize vakit ayıramıyorsanız o iş olmuyor zaten. Bunun yanı sıra görünürlük de önemli. Bir şeyi çok görünce farkına da varmaya başlıyorsunuz. Mesela sosyal medyada her şeyi paylaşıyoruz ama iyilikleri paylaşmıyoruz. Yanlış anlaşılmaktan korkuyoruz ama iyilikleri paylaşmak gerekiyor çünkü iyilikler bir kaygıdan doğuyor. Örneğin siz sokak hayvanlarına mama bırakıyorsanız bunu bir kaygınız olduğu için yapıyorsunuzdur. Bu iyiliği görünür kılmak bir başkasını da etkileyebilir.

--

--