Havuz’dan: Mana

Onuralp Çakır
Sosyalfon
Published in
4 min readMar 31, 2021
  1. Hoş geldiniz. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Damla: Mana’nın kurucu ortağıyım. Mana’yı 2018 yılında kurduk ve yaklaşık iki buçuk yıldır aktif olarak çalışıyoruz. İlk kurduğumuzda toplamda iki kişiydik, iki kişi de gönüllü olarak Mana’ya destek oluyordu. Şu anda ekibimizde ise 6 tane sabit çalışanımız, 4 tane gönüllümüz, 2 tane de stajyerimiz 17 tane üreticimiz var. Bunlar dışında iki tane kooperatifle beraber çalışıyoruz. Hem toptan hem de perakende üretim yapıyoruz. Mana; köklerinden gelen süper güç anlamına geliyor. Aslında biz kadınların tamamen el yapımı ürünler üreterek var olabilecekleri bir senaryo yaratmaya çalışıyoruz. Şiddete uğrayan kadınların %80 hayatı boyunca hiç gelirle buluşmamış. Biz bu istatistikten yola çıkarak kadın ile geliri buluşturmak ve şiddeti azaltmayı mümkün kılmak istedik. Türkiye’deki şartları göz önünde bulundurarak kadınların evlerinden çalışabilecekleri bir sistem kurduk. Şu anda bizimle alışan kadınların tamamı evlerinde üretim yapıyor ve ellerindeki zanaatleri neyse onların karşılığında para kazanabiliyor. Her geçen gün sayımız artıyor ve yapmaya çalıştığımız şeyler de değişiyor. Bunların arasında artık sürdürülebilir moda da var. Bizim varoluş nedenimiz kadınları gelirle buluşturmanın yanı sıra iyi bir iş yapmak ve bu işi yaparken hiçbir şeye zarar vermemek. “Tekstil işini daha iyi yapabilmemiz mümkün mü?” sorusundan yola çıkarak sürdürülebilir modayı amaç edindik. Şu anda kullandığımız materyallerin tamamı doğaya saygılı. Zaten yavaş üretimi de desteklediğimiz ve evden el emeği ürünler ürettiğimiz için aslında dünyaya bıraktığımız ayak izi minimumda diyebiliriz.

2) This Is Mana’yı hayata geçirme fikri nasıl oluştu?

Damla: Biz iki beyaz yakalı kendi işlerimizi yaparken çevremizde, yakınımızda hatta belki ailemizde şiddetin var olduğunu gördük. Bunun illa fiziksel şiddet olmasına gerek yok, psikolojik şiddete belki biz de zaman zaman maruz kalmış olabiliriz. Bunun nedeninin bir çaresizlik olduğunu düşünmeye başladık. Tam o dönemde yani 2018 yılında şiddet olayları iyice artmıştı ki gün geçtikçe artmaya devam ediyor. O dönem sadece kadına şiddet haberleri görüyorduk ve düşünebildiğimiz tek şey bu olmuştu. Bizim rahatımız yerindeydi ama sonuçta birileri, bizim hemcinslerimiz şiddet görüyordu. Birlikten kuvvet doğar sözünden yola çıktık. Baktık ki çevremizdeki birçok kişi ve biz örgü örmeyi, dikiş dikmeyi, nakış yapmayı biliyor ama bunları sadece boş zamanlarımızda yapıyoruz. Ananelerimiz, annelerimiz bu yaptıkları ürünleri satacak bir alan bulamayabiliyor veya belli estetik kaygılar nedeniyle satış yapabilecek bir ürün üretemeyebiliyorlar. Biz de buradaki köprüyü oluşturmak istedik. “Biz tasarım desteği sunsak acaba bu kadınlar üretir mi?” sorusundan yola çıkarak Mana’yı kurduk. Kelime anlamı olarak da köklerinden gelen süper güç demek olduğu için bu ismi seçtik. Kadınlığın kökünden gelen o varoluşsal gücü ortaya çıkarabilmek ve kadınların kendi güçlerini fark etmelerini sağlamak istiyoruz.

3) Bu yolculukta unutamadığınız bir anı var mı?

Damla: İki tane var. İlk başta bizimle çalışmak isteyen kadın üreticilerde marka bilinirliğimiz ilk başta olmadığı için soru işaretleri vardı. Birisi geldi işi istiyordu ama ödeme yapılacak mı, bu insanlar gerçekten güvenilir mi gibi birçok kafasında birçok soru işareti vardı. O sebeple ilk başlarda kadınlar çalışmaya başlamadan onlarla yüz yüze tanışıyorduk. O zamanlar altı kadın ile tanışmıştık ve güven problemi nedeniyle altı kadının da eşleri çaktırmadan bizim yan masamızda oturmuştu. Daha sonra ise bize güvenmeye başladılar tabii ama bu komik bir hikaye gibi gelir bana.

Biz sadece ticari faaliyet göstermiyoruz, aynı zamanda sosyal fayda da amaçlıyoruz. Aylık kadınlara kazandırmak istediğimiz bir gelir hedefimiz var. İlk başlarda tabii ki bu hedefimiz çok istediğimiz noktada değildi. Bu bizde bir yetersizlik hissi yaratıyordu. Bir etki raporu çıkarabilmek adına kadınlarla sohbet etmek istedik. Mana’nın üretici kadınlarına tek tek sorular sormaya başladık. O sorulardan bir tanesi de “Mana sizin için ne ifade ediyor?” sorusuydu. Gelen cevaplara göre çalışanlarımızın %80’i Mana’yı bir kaçış noktası olarak konumlandırıyordu. Kadınlar kafasını dağıtıyor, hem de kendi paralarını kimseye hesap vermeden harcayabiliyordu. Kendimizi yetersiz gördüğümüz bir zamanda bu cevabı almak bize doğru işi yaptırdığımızı hissettirdi. İkinci unutamadığım olay da bu işte.

4) This Is Mana’nın gelecek hedeflerinden kısaca bahseder misiniz?

Damla: Kargo kısmında, hammadde ve bitmiş malın tedariki kısmında ister istemez karbon ayak izi bırakıyoruz. Bu bıraktığımız karbon izini sıfırlamak için bir proje geliştirmeye başladık. Diğer taraftan kadın üretici sayımızı arttırmak istiyoruz. Bunun için başka markalarla işbirliği yapıp üretici havuzu oluşturmayı planlıyoruz. Memnun olduğumuz üreticilerle bir havuz oluşturacağız. Bu havuzdaki üreticiler hem bizimle hem de başka sosyal girişimlerle çalışabilecek. Bu şekilde daha fazla üreticiye ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Ayrıca havuzdaki üreticiler de daha çok gelir elde edebilecekler.

5)Pandemi süreçlerinizi nasıl etkiledi? Ne gibi çözümler geliştirdiniz?

Damla: Hem iyi hem de kötü etkiledi diyebiliriz. İlk başta kötü etkilenmiştik. Pandeminin başladığı dönemin tam da bizim yeni sezonumuza denk geldi. Dolayısıyla hammadde tedarik kısmında sıkıntı yaşadık. Üreticilerimiz tedirgin oldukları için kargo kabul etmek istemediler. Ancak zaman içinde üretici tarafından gelen talep ile evlere servis yapabileceğimiz bir noktaya geldik. Bir süre sonra da bu bizim için daha avantajlı bir hale dönüştü. Pandemi direkt sağlıkla ilgili bir şey olduğu için insanların da farkındalığı artmaya başladı. Dünyanın yavaş yavaş doğal haline geri dönüşü ile ilgili çok fazla haber okuduk. Örneğin Venedik’te yunuslar belirdi, Uludağ’dan İstanbul’u görmeye başladık. Bu da insanlarda çevre ile ilgili bir farkındalık oluşturmaya başladı. Önce kendi sağlıkları ve çevre iyiliği için organik tarıma yöneldiler. Daha sonra da hayatın geri kalanına bu bilinç yayılmaya başladı. Böylece sürdürülebilir moda da insanların hayatına girmeye başladı. İnsanlar ürünün altını da sorgulamaya başladı ki bu zaten bizim en çok istediğimiz şeydi. Tüketicinin bu konularda bilinçlenmesinde olumlu bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

6) Türkiye’de sosyal girişimciliğin geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?

Damla: Bundan üç yıl önceye göre çok daha iyi. O zamanlarda insanlara veya belediyeler gibi ilişkili kurumlara sosyal girişim dediğinizde anlamlandıramıyorlardı. Açıklamanız için çaba sarf etmeniz gerekiyordu. Ancak sosyal girişimlerin sayısı artmaya başladıkça bu konuda bilinirlik de arttı. Böylece birçok projenin uygulanması, devlet desteği gibi şeyler de arttı. Nitelik tarafını konuşmak benim haddime değil ama bilinirlik açısından iyi bir noktaya gittiğimizi söyleyebiliriz.

--

--