Roma Cumhuriyeti’nin İlk Yılları ve Çalkantıları

Machinavs
Roma Halkı ve Senatosu
6 min readMay 7, 2020
Podcast yayınlarımıza abone olabilirsiniz

Krallığın devrilmiş olması ve yöneticilerin artık önceden belirlenmiş bir süre için seçimle göreve geliyor oluşu Roma Cumhuriyeti için ilk intibada demokratik algısı oluşturmaktaydı. Cumhuriyetin ilk yılları gerek içeride eski rejim yanlılarının komploları gerek devrik ve sürgün kral Lucius Tarquinus Superbus’un komşu Etrüsk şehirlerinden olan Veii ve Clusium şehirleri krallarını Roma’ya saldırıya ikna etmesi ve önce Veii, ardından da Clusium kralının Roma’ya saldırılarıyla, bu saldırılar sonrası Roma’nın zayıfladığını düşünen Latinlerin isyanıyla bir yandan da Cumhuriyete rağmen sorunlarının çözülmediğini gören, nüfusun, iş gücünün ve rütbesiz ya da düşük rütbeli askerlerin çoğunluğunu oluşturan Pleblerin siyasi ve hukuki taleplerinin meydana getirdiği gerilim ile geçmekteydi. Cumhuriyet gerçekten de Patricilerin sorunlarını çözmüş ancak Pleblerin sorunlarının kraliyet kaynaklı olanları dışında kalanlarını, işin gerçeği Patrici kaynaklı olanlarını çözmemişti daha doğrusu çözmemişti. Cumhuriyet fiilen Patricilerin cumhuriyetiydi, plebler paylarını istiyordu.

Cumhuriyeti yıkmak için yapılan komplolardan, Lucius Tarquinus Superbus’un kışkırttığı şehirlerin Roma’ya saldırılarından önceki bölümlerde bahsetmiştim. Bu yazıda ise İlk Latin İsyanı’ndan ve Pleblerin Hakları için verdikleri mücadeleden bahsedeceğiz.

Roma’nın gerek dışarıdan saldırı altında olması gerekse de içeride parçalı durumda oluşu, krallık döneminde genel olarak Roma’nın üstünlüğünü kabul etmiş bulunan Latinlerde tekrardan Roma’ya karşı daha eşit bir ilişki kurulması ihtimalini ve olanağını gündeme getirmişti. Latinler, Roma’nın Veii ve Clusium savaşları ile zayıflamış olduğu, Pleb taleplerinin karşılanmaması nedeniyle de içeride parçalı durumda olduğunu görüyor ve bu durumu Roma’nın üstünlüğünü yok etmek için oldukça iyi bir fırsat olarak değerlendiriyorlardı. Tabi bu Cumhuriyetin ve sonrasında imparatorluğun düşmanlarının defalarca içine düşeceği bir hatanın ilk örneklerindendi.

MÖ 501 senesinde 30 Latin Şehrinin Roma’ya karşı bir ittifak kurduğu bilgisi Roma’ya ulaşmıştı. Bir yandan da Sabinler ile sorunlar yaşamakta olan Roma’da önlem amacı ile Titus Lartius Flavus Roma’nın ilk diktatörü seçildi, Spurius Cassius Viscellinus ise ilk magister equtium yani diktatör yardımcısı oldu.

Titus Lartius

Diktatör Roma’da kriz anlarında çabuk karar almak için 6 ay süre ile Senato tarafından atanır ve yanına, sadece diktatöre karşı sorumlu bir de magister equitum atanırdı. Diktatörün kararlarına karşı istisnai durumlar hariç olmak üzere itiraz edilemez, mahkemeye gidilemezdi. Neredeyse her zaman magister equitum diktatör tarafından seçilmiştir. Magister Equitum’un kelime anlamı süvari komutanıdır ve gerçekten de başlıca görevi savaş alanında süvariyi komuta etmek olmakla birlikte diktatör ona istediği görevi verebilirdi. Bu görev sivil ya da askeri alanda olabilirdi. Ya da ordunun komutasının tamamını magister equitum’a devredebilirdi. Yahut diktatör kendisi ordunun komutasının tamamını alıp, magister equitum’a Roma’da kalıp şehri yönetme görevi verebilirdi. Magister equitum makamı Roma’dan sonra dahi bin yılı aşkın süre çeşitli krallıklarda varlığını sürdürdü.

Roma’nın bir diktatör ataması Sabinleri telaşlandırdı ve Roma-Sabin gerilimi savaşa gerek kalmaksızın anlaşma ile çözüldü.

Latinler ise henüz savaşa hazır değillerdi ve savaş biraz zaman geçtikten sonra MÖ 499’da kimi kaynaklara göre ise de MÖ 496’da başladı. Savaş üzerine Aulus Postumius Albus Regillensis diktatör, Titus Aebutius Elva ise magister equitum olarak atandı. Diktatör ve magister equitum Roma Ordusu ile Latin bölgesine girdiler. Regillus Gölü civarındaki tayin edici çarpışma Roma zaferi ile sonuçlandı.

Roma Ordusunu diktatör ve magister equitum’u kumanda ederken, Latin Ordusu’nun iki komutanından biri ısrarcı ve sürgün kral Lucius Tarquinus Supebus’tu. Latin ittifakının amaçlarından biri de Lucius Tarquinus Supebus’u tekrardan tahta geçirmekti. Superbus’tan çok çeken Latinler çıkarları kesiştiğinde onunla ittifaktan geri durmamışlardı. Bu savaş bir Roma Ordusunun bir diktatör tarafından yönetildiği ilk savaştı. Diktatör piyadeyi, magister equitum ise süvariyi kontrol etmiş ve genel kuralın dışına çıkılmamıştı. Bir parantez açalım, esasen süvariyi daha etkili ve dolayısı ile süvari komutanlığını daha prestijli görme eğilimindeyizdir; fakat Roma Ordusu bir piyade ordusu idi ve Romalılar hiçbir zaman iyi süvariler olmadılar, bu nedenle de prestijli olan genelde kendisi de atlı sınıfa mensup yani equite olan konsülün ya da diktatörün piyadeyi komuta etmesi idi; bu durumu Roma’nın bir cumhuriyet, ordusunun da yurttaşlardan oluşan bir ordu olmasına bağlayabiliriz sanıyorum, Roma’da henüz büyük bir süvari gücü besleyecek bir merkezi güç ya da birkaç kişinin binlerce süvariyi beslemesine yetecek servet eşitsizliği meydana gelmemişti. Konuya dönersek, bu savaştan sonra Volcae’ler Roma’ya saldırmak için Latinlere elçiler gönderdiler fakat Latinler bu elçileri Roma’ya teslim ettiler, Romalılar da 6000 Latin savaş esirini serbest bıraktılar, karşılıklı jestler bir süre devam etti. MÖ 493 yılında Foedus Cassianum Anlaşması imzalandı ve Roma ve Latinler arasında Roma’nın lider olduğu askeri bir ittifak kuruldu. Roma ve Latinler 150 yıl boyunca bir daha savaşmadılar.

Roma dışarıdaki sorunlarını içerideki sorunları derinleştirme pahasına çözüyordu ve Pleblerin talepleri devam ediyor, sesleri şiddetleniyordu. Haklarının hukuk sistemi içinde garanti altına alınması haricinde hiçbir şey onları yatıştıracak gibi gözükmüyordu. Plebler de bu uğurda tarihin ilk grevini dahi gerçekleştirdiler.

Pleblerin en büyük sorunu borç idi. Önceki yayınlarda Roma Ordusunun bir çiftçi ordusu olduğunu, savaş zamanında Romalıların çiftliklerini ve tarlalarını bırakarak orduya katıldıklarını, zamanla da askeri seferlerin sürelerinin uzadığına değinmiştik, değinmemişsek de şimdi kısaca değinmiş olduk olduk. Askere alınan plebler ailelerinin geçimi ve arazilerinin bakımı için aldıkları borçları ödeyemez iseler borçlarını ödeyene kadar alacaklı borçluyu köle olarak kullanabiliyordu ve köle olarak yeterli para kazanamayan plebler ömürlerinin sonuna kadar köle olarak kalıyorlardı. Plebler asker olarak Roma’yı savunduklarını, bunun için tarlalarını geride bıraktıklarını ve ailelerine bakmak için borç almak zorunda kaldıklarını ileri sürüyor, genelde alacaklı durumda bulunan Patriciler ise kendilerinin de orduya katıldığını bunun savaşla ilgili olmadığını, borcu alanın borcu ödemekle yükümlü olduğunu ileri sürüyordu.

Mons Sacer

Latin İsyanı’nı bastırmak için ordu toplanması için konsüller askere alma listelerini açıkladıklarında listelerde ismi bulunan plebler orduya katılmadılar, bu durum üzerine senato derhal bir diktatör atadı. Diktatör pleblerin çok sevdiği Publius Valerius Publicola’nın kardeşi Manius Valerius Maximus idi. Manius Valerius plebleri orduya katılmaları konusunda, onlara tehlike savuşturulduktan sonra taleplerinin karşılanacağı vaadi ile ikna etti. Plebler de muhtemelen hem çok sevdikleri Publicola’nın kardeşine güvenlerinden ve bir yandan da şehirlerini Roma’yı koruma isteğinden ötürü orduya katılmaya başladılar. Biraz önce bahsettiğimiz üzere savaş kazanıldı ve ordu şehre döndü. Senato ise diktatör Manius Valerius’un pleblere olan vaadini yerine getirmeyi reddetti. Pleblere olan sözünü tutamayan Manius Valerius da meydana gelecek olaylardan senatonun sorumlu olduğunu belirterek diktatörlük görevinden istifa etti. Vaatlerin yerine gelmemesi üzerine plebler şehirden çıkarak yaklaşık 5 km uzaklıktaki kutsal dağ Mons Sacer’e gidip orada askeri bir kamp kurdular.

Pleblerin Ayrılışı

Bu olay tarihte Pleblerin Ayrılması olarak bilinir. Pleblerin ayrılması Roma’yı paniğe sürükledi. Şehir ordusuz kalmıştı ve hatta belki de ordu şehre gelip zor kullanacaktı. Senato pleblere elçiler gönderdi. Elçiler pleblerin asıl taleplerini karşılayan bir teklif yapmadılar, bunun yerine plebleri patrici tiranlığına karşı koruyacak bir makamın kurulmasını teklif ettiler.

Senato elçisi Pleblerle konuşurken cumhuriyeti bir vücuda benzetti: Eller, ayaklar ve ağız pleblerdi ve bunlar bütün yemeği açgözlü bir biçimde tüketen mideye yani particilere yemek göndermeyi keserlerse mide de bütün vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi veremez hale gelir ve bütün vücut ölürdü. Elçi yaptıkları eylemler sayesinde belirli haklara kavuştuklarını fakat gelecekte mideyi açlığa mahkûm etmenin kendilerinin de çıkarına olmayacağını ekledi. Taraflar arasında bir anlaşmaya varıldı.

Böylece Pleb Tribünü makamı plebleri korumak amacıyla ihdas edilmiş oldu. Pleb tribünü bir savunma makamı idi ve patriciler tarafından hapsedilmiş plebleri serbest bırakma hakkına sahipti. Plebler, Pleb tribününe saldıran herkesi öldürme yetkisine sahiptiler ve bu yetkiyi de gerektiğinde kullanmaya yemin ettiler. Tarih boyunca da bu yetki gerektiğinde plebler tarafında kullanıldı. Zamanla pleb tribünü yasaları veto gücüne de kavuştu, yalnız bu veto hakkının kullanılabilinmei için Pleb Tribünün kararın alındığı yerde hazır olması gerekiyordu, bu kural makamın ihdasından 400 yıl sonra Marcus Antonius’un, Sezar’ın senato tarafından devlet düşmanı ilan edildiği kararı veto edememesi yüzünden Roma’da cuhuriyetin dahi son bulmasında köşe taşlarından biri olacaktır, vakti gelince buna da değiniriz. Pleb Tribünün zamanla genişleyen yetkileri ile konsüllerin bir dengeleyicisi oldu ve cumhuriyet dönemi boyunca Pleb Tribünlüğü oldukça önemli bir makam olmaya devam etti, bazı patriciler arasında dahi bu makama aday olabilmek için pleb bir aile tarafından evlat edinilme yolu ile pleb olanlar oldu. Pleb Tribünleri Roma’nın kabilelerinden oluşan bir meclis olan Comitia Tribuata tarafından seçilirdi. Makam MÖ 125 yılında en prestijli ve güçlü noktasına ulaşmıştı, Sezar’dan sonra ise gücünü tamamen yitirdi.

Pleblerin ayrılışı, pleblerin grevi MÖ 494 yılında genç cumhuriyet 15 yaşında iken meydana geldi ve cumhuriyetin sorunlarından belki de en büyüğü olan Patrici-Pleb çekişmesinde geçici bir çözüm yolu bulunması ile sona erdi. Cumhuriyet böylece gelecek dönem için ilk iç ve dış çalkantıları atlatmış, bir sonraki ilerleme hamlesine hazırdı. Bu ilerleme hem bir anayasal düzen kurulması hem de Roma etkisinin ve egemenliğinin yayılmaya başlaması şeklinde cereyan edecektir.

--

--

Machinavs
Roma Halkı ve Senatosu

It’s all so pointless. We kill them, and they kill us, so we kill more of them, so they kill more of us. What’s the point anymore?