Benim Dengemi Bozmayınız…

Cem Fante
STANDART
Published in
2 min readJul 9, 2018

Hasan İzzettin Dinamo idi sanırım ya da Şevket Süreyya Aydemir, bu aralar kafam hatırlamak için fazlasıyla karışık. Kazım Karabekir’in ağzından, bir karar anında döküyordu Tevfik Fikret’in kelimelerini: “Hak bildiğin yolda yalnız da olsan yürüyeceksin…”

Beşiktaş’ın bize hissettirdiklerini sürdürmeye, paylaşmaya ve günün olabildiğince anına yaymaya çalışan insanlarız. Bunun bir kahramanlık olmadığını söylemeliyim. İnsanın kendi mutluluğu için yaptığı bir şeyden bir fedakârlık hikâyesi çıkarması, bana tuhaf geliyor. Ben Beşiktaş ile ilgili her şeyi; bu ister maça gitmek, ister yazıp-çizmek olsun, bana siyah-beyaz bir kalabalığın içinde kaybolmanın verdiği keyfi başkaca bir şey vermediği için yapıyorum. Bu alış-verişteki alacaklı taraf her zaman Beşiktaş’tır.

Çok özellikli bir adam değilim. Örnek vatandaş da sayılmam. Huysuz ve inatçıyımdır. Bu inatçılığımdan da kaynaklanan bir huyum var. Aslında açık fikirliyim. Fakat çok kişi tersini söyledi diye fikrimi değiştirmem. Sevdiğim biri tersini söyledi diye fikrimi değiştirmem. Bir şey yüksek sesle ya da sertçe söylendi diye fikrimi değiştirmem. Ucunda kaybedeceklerim var diye fikrimi değiştirmem. İyi ortaya konulmuş bir argümanla ikna edilmek isterim. Bu çok insani, çok naif gözüken talep belki de twitter’ın en ulaşılmaz hazinesi. Sözünün üzerine söz söylenmesine anlam veremeyen, aynı olayları onun gördüğü bakış açısı dışında okuyan birilerinin olacağına inanamayan bir kalabalıklar korosuyuz.

“Nasıl değiştiririz?” falan diye kafa yormuyorum. Güneşe “arada bir de soğuk üflese” diye klima muamelesi yapmaktan bir farkı yok bunun. Eşyanın tabiatına aykırı. Üstelik hem sesimi duyurmama imkân veren, hem de çokça güzel insanla tanışmama vesile olan bir platforma şimdi burun kıvırmak olmaz. Fakat epey yoruyor beni.

Dünyayı kurtarmıyoruz farkındayım. “Çok çileler çekiyoruz” deyip twitter’dan şikayet etmek de günümüzün gerçek dertlerini düşündüğümüzde epey hafif kalıyor. Ama bazen neyi bölüşemediğimizi anlamadığım, benden farklı insanlara benden fazla önem arz eden bir arazi kavgasının ortasında gibi hissediyorum kendimi. Düşüncelerimizi haykırdığımız sonsuz bir boşluğu paylaşamıyoruz. Beşiktaşlılarla Beşiktaş konuşmaktan başka bir beklentisi olmayan benim gibi boş adamlar için saçma ve yüksek bir bedeli var düşündüğünü söylemenin.

Ve fakat bende susma geni yok. Yılgınlığa düşmek gibi bir hakkım olduğuna da inanmadım hayatım boyunca. Yılgınlık, dertlerini kendisinden başka birine çözdürme imkânı olanların lüksüdür. Yani yine buralardayız, yine dostlar arasında, dilimiz döndüğü kadar derdimizi anlatacağız.

Mutluluk tarifi “siyah-beyaz formalı oyuncuların golün sevinciyle birbirine sarıldıkları an” olanlar kazanacak.

Yeni sezonu beklerken Beşiktaş’ı özlemekten burnunun direği sızlayan herkese selam olsun.

Bir Beşiktaş’ımız var, gücü yeten gelsin alsın.

--

--