Göbek Çatlayana Kadar

Avfattas
STANDART
Published in
6 min readFeb 12, 2018

Tüm futbolseverler tarafından bilinen, yorumcular, duayenler tarafından dile getirilen klasik bir söz vardır:

Atanınla tutanın iyi olacak”.

Bu yaklaşımın esasında, hem tutanın, yani kalecinin, hem de atanın, yani forvetin son adam olmaları yatar.

Kalecin hatalı bir gol yemişse, topun oraya nasıl geldiği hususu hep ikinci planda kalmakta, bir anlamda kaleci, suçlu ilan edilmektedir. Bir diğer açıdan, forvetin kaçmaması gereken bir golü kaçırdığında, topu bir şekilde oraya getirmişsindir. Fakat bunu maç içerisinde kaç kere yaptığın üzerinde durulmaz. Forvetin golü kaçırmıştır bir kere.

Elbette yetenekli bir kaleci takımı ayakta tutarken, kaliteli bir forvet de Alex Ferguson’un dediği gibi bir takımı iki, hatta üç gömlek yukarıya taşıyacaktır. Çünkü bu mevkiler, şahsi yetenekleriyle maça doğrudan etki eden mevkilerdir.

Ancak bu noktada dikkate alınması gereken bir husus, yetenekli de olsa maç içerisinde defalarca pozisyonla karşılaşan bir kalecinin bir yere kadar buna karşı koyabileceği, az sayıda pozisyona sokulan veya yeteri kadar desteklenmeyen bir forvetin de ne kadar yetenekli olursa olsun gol sayısının az olacağı gerçeğidir. Bunun son örneğine, çok yakın zamanda Beşiktaş’tan Everton’a transfer olan Cenk Tosun’lu Everton’ı canlı seyrederek şahit olduk.

Sonuç olarak atanın ve tutanın ne kadar iyi olursa olsun, kalene top gelmesini önleyemez veya forvetini yeteri kadar besleyemez, destekleyemezsen, bu kadar iyi kaleci ve forvete sahip olmanın sonuca etkisi hafif kalacaktır.

Burada ön plana çıkan husus takım oyunu olarak görülse de, detaya inildiğinde aslında bu çarkın dönmesini sağlayanın, orta sahanın “göbeğinde” oynayan oyuncular oldukları görülecektir.

Bir örnek verecek olursak, Melo’lu sert ve etkin orta saha ile şampiyonluklar yaşayan Muslera, bir anda Türkiye’ye gelmiş geçmiş en önemli kalecilerden biri olarak kabul edildi. Ancak aynı Muslera, yine çok başarılı kurtarışlar yapmasına rağmen, Selçuk ve Melo’nun form düşüklüğü ve üzerine Melo’nun takımdan ayrılmasıyla akla hayale gelmeyecek goller yemenin yanı sıra, bir anda neredeyse her ciddi maçta üç hatta dört gol yiyen bir kaleci halinde geldi.

Muslera, her ne kadar 2014–2015 sezonunda bir şampiyonluk daha yaşasa da, aynı sezon Şampiyonlar Ligi gibi daha sağlam orta sahalardan kurulu takımların mücadele ettiği bir ortamda, Melo ve Selçuk dahil orta sahanın yetersiz kalması sonucu, gol yeme rekoru kırdı. Belki orada da son 6 hafta lige etki eden hakemler görev alsaydı, durum değişir miydi bilmek elbette mümkün değil. Fakat skordan ziyade oyuna bakıldığında, orta saha zafiyetinin, Muslera’nın eski itibarını kaybetmesine yol açtığı da bir gerçek. Devamında gelen Donk ve De Jong gibi oyuncuların süreklilik arz eden düşük performansı, 2016–2017 sezonuna iyi başlasa da süreklilik sağlayamayan Tolga Ciğerci’nin performansındaki düşüş, Muslera’yı dahi, nihayetinde sorgulanır hale getirdi.

Aynı şekilde, 2015–2016 sezonunda, Kjaer gibi bir stoper, Van Persie gibi bir forvet, Nani gibi bir kanat oyuncusu alarak sezona başlayan Fenerbahçe de, orta sahanın göbeğinde kullandığı Souza, Ozan Tufan ve Mehmet Topal’ın ortaya koyduğu “verim” kadar başarılı olabildi ve bunun daha ötesine geçemedi.

Özellikle 2015–2016 sezonunda, kamuoyunun tabiri ile yıldızlar topluluğu olan Fenerbahçe’nin Beşiktaş’a geçilmesindeki en önemli etken kimine göre Gomez’in attığı goller, kimine göre Sosa’nın yaptığı asistler olarak değerlendirilse de, esasında tüm bu başarının temelinde, orta sahanın göbeğinde oynayan Atiba ile Oğuzhan’ın sağlam duruşu, topu oyuna sokuşu, pas dağıtışı, bir anlamda topa hükmedişinde ki süreklilik ile Beşiktaş’ın rakiplerine karşı kurmuş olduğu orta saha üstünlüğüydü.

Nitekim, 2016–2017 sezonunda da, aynı ikili ve bunlara ek olarak sakatlıktan dönen Tolgay’ın bu ikiliye yakın, hatta özellikle ligin son dört haftasında olduğu gibi zaman zaman daha da etkili olarak ortaya koyduğu performans, bu sefer Sosa yerine Quaresma’nın asistlerini, Gomez yerine Cenk, Talisca ve Aboubakar’ın gollerini görmemize vesile oldu.

Peki 2017–2018 sezonunun ilk yarısında ne oldu?

Bu sezona baktığımızda, Fenerbahçe’nin orta saha göbeğinde yine Ozan Tufan, Mehmet Topal ve Souza üçlüsünden ikisini kullandığını, bu oyuncuların eski performanslarının üzerine çıkamadıklarını, istatistikten bağımsız olarak standart, her zamanki oyunlarını ortaya koyduklarını görüyoruz. Bunun neticesinde de Fenerbahçe, her zamanki gibi vasat, üretkenlikten uzak bir oyun ortaya koydu. Üretken olmayan bir orta saha, yine üretemedi.

Beşiktaş’a baktığımızda, Beşiktaş’ın da yine Oğuzhan ve Atiba ikilisiyle yola çıktığı görüldü. Ancak bu sefer bu iki oyuncu, geçmiş sezonlardaki performanslarının altında kaldı. Yeni transfer Medel’in, uyum süreci bir yana, stoper mevkisinde de değerlendirilmesi, orta saha adaptasyonunu geciktirdi. Tolgay, sezon başı özellikle orta saha sertliğine iyi katkı verse de, Şampiyonlar Ligi seviyesinde oyunu tutma anlamında oldukça başarılı olan bu performans, lig seviyesinde ise üretkenlik açısından bir katkı sağlamadı. Bir anlamda Oğuzhan ve Atiba’nın, yani orta saha göbeğindeki iki oyuncunun form düşüklüğü, Beşiktaş’ın genel oyun performansını da aşağıya çekti.

Galatasaray ise, bu bölgeye iki yeni transferle yola çıktı: Fernando ve Ndiaye. Her ki oyuncu da, kondisyon olarak oldukça hazır görüntü vermenin yanında, Galatasaray’ın orta sahasını etkinleştirdi. Fernando’nun, etkili olmasa da isabetli pas verebilmesi, Ndiaye’nin dripling özelliği, bir anda Galatasaray’ın, en ciddi rakibinin 8 puan önüne geçmesine vesile oldu. Şahsen, Galatasaray’ın neredeyse tüm maçlarında lehine yapılan hakem hataları ile bir anlamda “itelenmesi”, Beşiktaş’ın ise hakem katkısı almamak bir yana, hakem hataları ile kaybettiği bazı puanları sonradan telafi edememesinin, oluşan puan farkının temel nedeni olduğunu düşünüyorum. Ancak bu duruma rağmen, sahaya bakıldığında Galatasaray’ın, daha güçlü olmasa dahi, daha efektif bir futbol ortaya koyduğunu görmek gerekir. Ne zamana kadar? Fernando ve Ndiaye’nin performansları düşene kadar. Bu iki oyuncunun kondisyon, belki de maaş gibi başka sorunlar yaşaması, Galatasaray’ın genel oyununa da etkili oldu. Gomis eski etkinliğini gösterememeye, Belhanda kaybolmaya, Feghouli sadece topla kavga etmeye başladı. Neticede de Başakşehir ve Beşiktaş orta sahalarına teslim olan Galatasaray, bu iki takımın averajına büyük katkı sağladı.

Başakşehir’e bakıldığında ise bu bölgeye yeni transfer edilen Gökhan İnler’den yeterli performans alamasa da, ilk yarı genelinde bu bölgede kullandığı Mahmut ve Emre’nin istikrarlı performansı, Başakşehir orta sahasının etkinliğinin süreklilik sağlamasına katkı vererek, oyun üstünlüğünü rakiplerine vermesini çoğu zaman önledi. En önemlisi Başakşehir orta saha “göbeği”, Beşiktaş gibi standardının altına çok düşmedi. Galatasaray gibi sezon içi sert bir düşüş de yaşamadı. Son hafta Emre’nin, son dakikada, topla alakasız gördüğü ikinci sarı kart hariç, “hiç kırmızı kart görmeyen” bu istikrar, puan tablosuna da yansıdı.

Netice olarak sezonun ilk 20 haftası bir kez daha gösterdi ki, bir takımın motoru, orta sahanın göbeğindeki iki adamdır. Bu iki adamın performansı ve özellikle bu performansın sürekliliği, takımın sahadaki görüntüsünü direkt etkiler. Orta sahanın göbeği, kondisyonunu korur, yere sağlam basarsa, takım savunmasının başarısı, dinamikliği arttırırsa da takımın pozisyon zenginliği artar. Ancak her şeyden önemlisi, orta sahanın göbeğinde oynayan bu iki oyuncu öncelikle yetenekli ve bu gereksinimleri karşılayabilecek kapasitede olmalıdır.

Bu bağlamda Ndiaye’yi kaybeden Galatasaray’ın özellikle ligin son düzlüğünde zorlanacağı, sezon boyu formu hiç düşmemiş olan Başakşehir orta sahasının ve özellikle sezona yüksek perdeden başlayan 36 yaşındaki Emre’nin kalan haftalara bu istikrarı devam ettiremeyeceği, büyük olasılık olarak göze çarpmaktadır. İki sezondur daha fazlasını veremeyen oyunculardan kurulu Fenerbahçe’nin bir ileri bir geri görüntüsünün sezon sonuna kadar ne verebileceğini tahmin etmek zor değildir. Ne bundan fazlası olur, ne de eksiği.

İşte bu durumdaki rakiplere karşı Beşiktaş’ın ne yapabileceğini, Oğuzhan, Atiba, Medel ve Tolgay dörtlüsü belirleyecektir. Kalan haftalarda, bu dörtlüden en az ikisinin yakalayacağı sürekli ve etkin performans, Beşiktaş’ı ligin son haftalarında rakiplerinin üzerine taşır. Çünkü, gerek kalite gerek futbol zekası, gerekse de yetenek olarak bakıldığında bu dörtlü, mevcut formlarından çok daha iyi olduklarını “geçmişte” göstermiştir.

Dolayısıyla bu dörtlüden en az ikisi, kondisyon sürekliliğini sağlayıp bilinen yeteneklerini ortaya koyduğu takdirde, Beşiktaş kaçınılmaz şekilde rakiplerine üstünlük sağlayacaktır. Aksi durumda ise, ilk yarı olduğu gibi iniş çıkışlar yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Kilit, orta saha göbeğinde oynayan iki oyuncunun, performansıdır.

Merkez Hakem Kurulu’nun, günümüzde artık dillendirilen, hatta atama geçmişleri incelenerek “körün gözüne sokulan”, buna karşılık MHK tarafından savunulmaya devam olunan “ödül-ceza” atama sistemi karşısında Beşiktaş, tam anlamıyla, “göbeği çatlayana kadar” mücadele etmek zorundadır.

--

--