Hata Mı, Ustalık Mı?

Avfattas
STANDART
Published in
5 min readDec 23, 2017

Taraftar önce, son maçı hatırlar.

Beşiktaş-Osmanlıspor maçında Medel’in ortaya koyduğu başarılı performans, taraftarda büyük memnuniyet uyandırmakla beraber, Şenol Güneş’e yönelik bir kısım eleştirileri de beraberinde getirdi.

Acaba Şenol Güneş;

-Tutucu muydu?

-Yönetime kızdığı için mi yeni transferleri oynatmıyordu?

-Bazı oyuncuları kayırıyor muydu?

Bu tartışmalar yükselirken, Medel’den bir açıklama geldi: “Kadroya girebilmek için 6 kilo verdim”.

Futbolu sevip de, PES, FİFA, Football Manager gibi oyunları oynamayanımız çok azdır. Bu oyunlarda transfer ettiğimiz oyuncuyu, alır almaz kadroya koyarız. Çünkü çoğunda, alışma evresi, kilo problemi, performans sürekliliği gibi gerçek hayatta karşılaşılan birçok sıkıntılı süreç yoktur. Football Manager gibi menajerlik oyunlarında bu tip süreçler kurgulanmış ise de, unutmamak gerekir ki, gerçek hayatta geçen 3 ay, bu oyunlarda sadece 1 saattir.

Buna karşılık, genellikle oyuncunun “henüz hazır olmadığı” ifadesiyle anlatılmaya çalışılan bu tür yaklaşımlar, artık klasikleşmiş olduğundan, çoğu taraftarı tatmin etmemekte, bir anlamda kötü transferlerin ya da teknik heyetin yanlış tercihlerinin bir bahanesi olarak algılanmaktadır.

Zira gelir gelmez oynayan oyuncular olduğu gibi, aslında oyuncuların birçoğu da, oynayarak alışır yeni takımına.

İşte, “oynayarak alışma”, “oynayarak hazır hale gelme” fikirleri karşısında, “oyuncu hazır değil” savunmasının içi, her zaman boş kalacak ve taraftarı tatmin etmeyecektir.

Çünkü “sezona başlarken” taraftarın ilk merak ettiği şey, yeni transferlerin durumudur. Taraftar, yeni transferlerin hemen gelip takıma girmesini bekler ve ister.

Ancak taraftarın bu arzusu, kimi zaman, belki de ileride çok faydalı olabilecek oyuncuların erkenden dışlanmasına neden olur.

Acaba yeni bir transferi “hazır olana kadar oynatmamak”, aslında onu “korumak” mıdır?

Fabri’nin 2016–2017 sezonu 9. haftasında Gençlerbirliği maçında yediği hatalı golü görünce aklıma Boyko’nun gelir gelmez çıktığı Konyaspor maçında yediği goller geldi. Boyko, o gün, tüm taraftarların aklında büyük bir şüphe uyandırdı. Nitekim Beşiktaş kariyeri de bu şüphenin gölgesinde kaldı. Eğer Fabri, ligin ilk haftalarında oynasa ve 9. haftada yaptığı büyük hatayı ilk birkaç haftada yapsa, taraftarın büyük baskısıyla karşı karşıya kalacaktı. Çünkü taraftar, aslında Fabri transferini ilk duyduğunda hiç de sevinmemişti. Bugün dahi bir kesim, Fabri’nin Tolga’dan formayı,taraftarın Şenol Güneş’e uyguladığı baskı sayesinde aldığını iddia etse de, devam eden süreçte Fabri’nin Lyon maçında yaptığı büyük hata ve özellikle bu sezon başında Kasımpaşa maçındaki kötü performansı sonrasında ortaya çıkan ağır eleştirilere rağmen Fabri ile yola devam eden Şenol Güneş, bu iddiayı geçersiz kıldı. Çünkü Şenol Güneş, Tolga’ya imtiyaz tanısa veya Fabri’yi oynatmak istemese, bu maçlar sonrası ortaya çıkan ağır Fabri eleştirileri, Şenol Güneş’in Tolga’yı kaleye koyması için çok büyük fırsattı.

Medel’in Osmanlıspor maçında ortaya koymuş olduğu performans, orta sahada oynadığı Trabzonspor maçından sonra “bu takımın oyuncusu değil” şeklinde gelmiş olan eleştirileri unutturmuştur. Stoper bölgesinde oynadığı maçlarda iyi bir görüntü çizse de Medel, savunmanın sağında başladığı Fenerbahçe ve orta sahada başladığı Trabzonspor maçlarından sonra adeta tefe konulmuştur. Medel boyunda bir oyuncunun 6 kilo fazlasının olması, onun orta saha hakimiyetinin en önemli etkenlerinden olan, Pitbull lakabına uygun özelliklerini kullanmasına engel olacağı düşünülmelidir.

Ancak ne yazık ki taraftarın aklında, en azından bir sonraki maça kadar, sadece son maç kalmakta, son maça yönelik eleştiriler genele yayılmaktadır.

Bugün hala yeteri kadar oynamadığı düşünülen Lens, tamamı puan kaybıyla sonuçlanan Gençlerbirliği, Trabzonspor, Başakşehir ve Akhisar maçlarına ilk 11'de başlamış ve çok ağır eleştiriler almış, transferinin yanlış olduğu söylemleri gündemden düşmemiştir. Lens Akhisar maçının devre arasında oyundan alınırken, tribünden yükselen uğultular unutulmamalıdır. Osmanlı maçında oyuna girdikten sonra verdiği ilk pas rakibe, ilk yaptığı orta ise neredeyse tribüne giden Lens’in, bu hareketleri skor üstünlüğünün olmadığı ilk dakikalarda yapmış olması halinde, ne tür tepkiler almış olabileceğini düşünmek gerekir.

Negredo da yine tamamı puan kaybıyla sonuçlanan Gençlerbirliği, Trabzonspor ve Akhisar maçlarına ilk 11'de başlamış, ancak gol katkısı verememiştir. Her ne kadar bu maçlarda pas yeteneği ön plana çıksa da, bir forvetten en çok beklenen şey olan golün gelmemesi, Negredo’nun, bana göre bir futbol gafleti olarak, Almeida ile kıyaslanmasına yol açmıştır. Elbette takımda oynadığı sürede büyük iz bırakan Gomez’in, Negredo’dan daha çabuk forma aldığı bir gerçektir. Bununla beraber, Negredo’nun Cenk kadar süre almaması, zaman zaman Şenol Güneş’in Cenk’e olan sempatisi olarak yansıtılsa da, Gomez’in formayı kaptığı ismin de Cenk olduğu unutulmamalıdır. 2 sezon önceki Cenk ile bugünkü Cenk arasında fark olduğu açıktır.

Beşiktaş’ın yeni transferlerin bir handikapı da, şampiyon kadronun aynı mevkilerde oynayan önemli oyuncularının kadroda tutulmuş olmasıdır. Elbette bugün artık “hazır hale geldikleri” yönünde emareler ortaya koyan Medel ve Negredo’nun, en azından geçen son birkaç haftada daha fazla süre alması gerektiğine yönelik eleştiler son derece makuldür. Ancak bu eleştiriler yapılırken, yeni transferlerin ilk 11'de başladıkları çoğu maçta, Beşiktaş’ın aslında puan kaybetmiş olduğu unutulmamalıdır. Anlaşılmaktadır ki aslında Beşiktaş’ın puan kaybettiği maçların yarısında yeni transferler oynamıştır. Puan farkının sekize yükselmesinin ardından, yeni transferlerin oynayarak hazır hale gelmesini beklemek, sonucu kestirilemez bir risk olur. Şenol Güneş, bu riski almamayı tercih etmiş ancak bu tercih Malatya ve Kayseri maçlarında başarısız olmuştur. Bu iki maçtaki başarısız sonuçlar, Şenol Güneş’in açılan puan farkı karşısında, ne yapacağını bildiği oyuncularına güvenmiş olmasının, makul bir tercih olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Bu noktada, Malatya maçında Beşiktaş’ın iki penaltısının verilmediği, Kayserispor maçının ise kendine özel, neredeyse teknik direktör dahil, tüm takımın hatalarına şahit olduğumuz bir maç olduğu da unutulmamalıdır.

Bir diğer iddia ise, Şenol Güneş’in yönetime karşı tavır aldığıdır. Ancak, Beşiktaş taraftarı tarafından pek de benimsenmediği bilinen bazı yorumcular tarafından ileri sürülen bu iddianın içi boştur. Çünkü Şenol Güneş’in oynattığı oyuncular da yönetim tarafından alınmış oyunculardır. Öyle ki Şenol Güneş, Beşiktaş’ta gol kralı olan Gomez’in alınmasına zamanında sıcak bakmamış olduğunu da açık yüreklilikle söylemiştir. Ne Cenk’i, ne Talisca’yı, ne Oğuzhan’ı, ne Tolgay’ı ne de Atiba’yı, Şenol Güneş getirtmemiştir.

Diğer yandan Babel’in, gelir gelmez formayı aldığı ve o günden bugüne sol kanadın tek hakimi olduğu da hatırlanmalıdır. Çünkü Babel, fiziki olarak sağlam geldiği gibi, daha önce Türkiye’de oynamış ve ülke dinamiklerini bilmektedir. Keza, Babel’in geldiği dönemde mevkisinde ondan daha kaliteli bir alternatifin olmadığı da bir gerçektir. Görüldüğü üzere Şenol Güneş, geleni yedek kulübesinde bekletme gibi bir takıntıya sahip olmayıp, hazır olduğuna inandığı kaliteli bir oyuncuyu çekinmeden oynatmaktadır.

Tüm bu somut yaşananlar bir araya geldiğinde çıkan sonuç ise, Şenol Güneş’e yönelik ortaya atılan “tutuculuk”, “kayırma”, “yönetime tepki” gibi iddiaların, aslında “oyuncuyu koruma” amacının, anlaşılamaması nedeniyle yayılan, birer algı olduğu göze çarpmaktadır.

Esasen, yeni oyuncular keşfetmekten ziyade, gözden uzak kalmış oyuncuları yeniden parlatmasıyla ünlenen Şenol Güneş’in, bu yeteneğinin temelinde, “beklentilerin çok yüksek olduğu bu oyuncuları oynatma zamanlamasındaki ustalığı”, bir başka ifadeyle onları korumadaki başarısı yatmaktadır.

--

--