İkinci Beşiktaş Başkaldırısı

Kasar Yaza
STANDART
Published in
6 min readFeb 13, 2018

Sözlükte başkaldırı; “bir düzene veya emre boyun eğmeme, uymama, itaat etmeme” anlamına gelir. Bir düzeni işleten, o düzenin çalışmasına destek verenlerdir. Sistem ne kadar destek alırsa, ne kadar kişiyi beslerse o kadar büyümeye ve yenilmez olmaya devam eder. Çalışan ve çoğunluğun desteğini alarak sorunsuz devam eden bir sisteme karşı koymak çok zor ve meşakkatlidir.

Türk futbolu da bir sistemdir. İçinde pek çok öğesi olan devasa bir sistem. Para ve mevki kazandıran, şöhret ve kudret bahşeden, pek çok insana onurunu ve şerefini gözardı ettirecek kadar etki eden bir sistem üstelik. Kontrolden çıktığında kendisine karşı gelenleri acımasızca ezip geçen bu sisteme her karşı geliş ayrı bir hak mücadelesidir. Beşiktaş bunu tarihinde defalarca yaptı.

Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarı bu sistemin en kalabalık kısımları. Onların destek verdiği sistem, yanına pek çok destekçi de alarak büyür. Basını, futbol yöneticilerini, kendisinden adalet beklenenleri, iş adamlarını ve bu büyük kitleyi müşterisi yapmak isteyen herkesi çekim kuvvetine alır ve sistemin bir parçası yapar. Kendisinden olmayanın üzerine basıp geçer ve dönüp arkasına bakmaz bile.

İşte bu sistemin Beşiktaş’a yakıştırdığı kisve “üçüncü büyük” kisvesi oldu her zaman. Sistem, Beşiktaş’a “Sen bana istediğim kadar para ve müşteri kazandırmıyorsun, ancak ben zayıfken şampiyon olabilirsin” dedi. Bu yüzden Beşiktaş’ın karakteri mücadeleyle özdeşleşmiştir. Bu yüzden diğerlerinin şampiyonlukları bir şeyler sayesindeyken, Beşiktaş’ın şampiyonlukları bir şeylere rağmendir. Beşiktaş’ın her bir şampiyonluğu bu yüzden unutulmaz ve değerlidir.

Beşiktaş’ın her başarısı bu sisteme karşı çıkışın eseridir. Ama iki karşı çıkış var ki yeri çok önemli ve kritiktir. Bu karşı çıkışlar, bize “dur” diyen sisteme “sen dur” dediğimiz efsanevi başkaldırılardır. Bu mücadeleleri verenler isimlerini Beşiktaş tarihine altın harflerle yazdırmıştır ve yazdırmaya devam etmektedirler. Beşiktaş’ın her başarısında dolaylı veya direkt olarak etkileri vardır.

Beşiktaş’ın ilk başkaldırısı, efsane başkan Süleyman Seba’nın önderliğinde gerçekleşti. Türkiye’de futbolun endüstriyelleşmeye başladığı 70'li yıllarda Beşiktaş, rakiplerinden geri kalmaya başlamıştı. Şampiyonluğa ara verilen 15 yıl da buna tuz biber olmuştu.

80'li yılların ortasında Beşiktaş’ın başına geçen Süleyman Seba, Beşiktaş’ı “dünün efsanesi” titrinden uzaklaştırdı ve tekrar yarışa soktu. Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarının keyfine göre işleyen sisteme, tüm beyefendiliğiyle ve krem rengi parkasıyla “dur” dedi Seba; “müşterisi fazla olan değil, hak eden başarı elde edecek”.

Bu süreçte Beşiktaş 5 kez şampiyon oldu, 14 kupa kazandı, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda çeyrek final gördü. 1995 senesinde; Fenerbahçe’nin 12, Beşiktaş’ın 11, Galatasaray’ın 10 şampiyonluğu vardı. Beşiktaş kendisine dayatılan “üçüncü büyük” kisvesini yırtıp atmış, gözünü Türkiye’nin en iyisi olmaya dikmişti.

2000 yılında Süleyman Seba’nın Beşiktaş’tan ayrılışı, daha da endüstriyelleşen ve para hacmini büyüten Türk futboluna müdahele etmek isteyenlerin iştahını kabarttı. 2003 yılında lig tarihinin en yüksek puanlı ve en domine şampiyonluğunu yaşayan Beşiktaş’a, 2004'te tekrar “dur” dendi. Beşiktaş’ın sendelemesini fırsat bilenler, bundan sonraki senelerde şampiyonluğu kendi aralarında pay edip sistemi beslemeye başladılar.

Beşiktaş bu sisteme pahalı transferlerle ve şöhretli oyuncularla karşı koymaya çalıştıkça itildiği bataklığa daha da battı. Beşiktaş için artık sezonlar, şampiyonluğun gerçekçi hedef olmadığı sezonlara evrildi. Rakip taraftarların sempatik bulduğu, lige renk katan ama sonunda şampiyon olamayan bir takım haline geldik.

Beşiktaş taraftarı bu gidişe dur demeye, bu duruma son vermeye son derece istekliydi. Sadece bir yol gösterici bekledi yıllarca. Bekledikçe iflasa daha da yaklaştı. 2012'de beklentisiz girilen bir diğer seçimden başkan olarak, 2004 yılında aday olup seçilemeyen Fikret Orman çıktı.

Başkanın ilk icraatı, Beşiktaş’ın rakiplerine yetişmek için iflası göze alarak giriştiği transfer çılgınlığına son vermek oldu. Maaşlarını azaltmayı kabul etmeyen oyuncularla yollar ayrıldı, transfer bütçesi azaltıldı. Feda sürecinde sezonlar, Beşiktaş için sportif başarı beklenmeyen sezonlar olarak başladı. Beşiktaş ne olursa olsun bir kurttu. Bu sezonlarda bile yüksek mücadeleyle yukarı sıralara oynadı ama gücü yetmedi işte.

Beşiktaş’ın bundan sonraki işi, çağın çok gerisinde kalan stadını yenilemekti. Her konuda çıkan engellere ve parasızlığa rağmen Beşiktaş stadını kendi başına, sadece sponsor destekleriyle yaptı. Statsız süreçte sistemin ağa babaları Beşiktaş’a el uzatmadı. Statlarını para karşılığı bile Beşiktaş’a açmadılar. Kurt kışı geçirecekti elbette ama yediği ayazı da unutmayacaktı. Unutmadı da nitekim. Beşiktaş sürgünden bir şampiyonlukla döndü. Sene sanki Metin-Ali-Feyyaz’dı. Bu başkaldırı, yine o başkaldırıydı. Gelişinden belliydi.

Beşiktaş 20 senelik süreçte kâr ederek şampiyon olan ilk takım oldu. Bunun ertesinde daha fazla kâr ederek bir kez daha şampiyon oldu. Milyonlarca para harcayarak kurulan kadrolara, en kritik maçlarda aleyhte gelen hakem hatalarına, üstünde siyah-beyaz forma olan herkese verilen acımasız cezalara, Beşiktaş’ın dominasyonunu bitirmek için dirsek çürüten basına karşı şampiyon oldu. Tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi gruplarından üstelik lider olarak çıktı. Türk futbol piyasasının oyuncu satış rekorunu kırdı.

Beşiktaş sisteme “dur” demekle yetinmedi, okkalı da bir tokat attı. Sistemin kurulduğu günden beri görmediği bir karşı gelişti bu. Herkese karşı, her şeye rağmen ve bu kez bu sistemi paramparça etmeye yönelik bir eylemdi. Beşiktaş üzerine basıp geçmek için ellerini ovuşturanlara büyük bir ders verdi.

Beşiktaş bugün hakkı yenen tüm takımların itibarının iadesi için çalışıyor. Bu köhne ve karşılıklı menfaate dayalı sistemi paramparça etmeyi kafasına koymuş durumda. Hak edenin, emek verenin, işini doğru yapanın, iyi niyetle çalışanın her zaman ve her şekilde karşılığını alacağı yeni bir futbol düzeni için çalışıyor. Günü kurtarmak için çalışanlar günlük ve dönemlik başarılarla övünedursun, Beşiktaş rayına girmiş bir tren edasıyla hızlıca hedefine ulaşıyor. Hiçbir dış etki bu trenin menzile varışını durduramadığı gibi yavaşlatmıyor da.

Gelecek Türk futbolu için çok daha aydınlık artık. Sahaya etki etmek isteyen karanlık ellerin etki alanını ve gücünü azalttı Beşiktaş. Bundan korkan takımlara cesaret verdi. İşini doğru yapanın karşılığını aldığını kanıtlayarak tüm takımları doğru işler yapmaya teşvik etti. Geleceği olmadığı düşünülen bir takım, Türk futbolunun geleceğini kurtardı. Uzun gece artık sonra erdi. Karanlığın hükmü bitmek üzere. Birilerini hedefe kolayca ulaştıran gizli eller son çırpınışlarını ve atılımlarını yapıyor.

Rakip takım taraftarlarının Beşiktaş’a birden nefret duymaya başlamasının, alakasız maçlarda bile Beşiktaş’a saldırmasının, form düşüklüğü yaşadığı dönemlerde bile Beşiktaş’ın kaybetmesini beklemesinin ana sebebi de işte bu. Beşiktaş’ın tahtının sallansa da yıkılmayacağının, Beşiktaş’ın geleceğe ambargo koyacağının, Beşiktaş’ın asla bir daha itildiği “üçüncü büyük” kisvesine dönmeyeceğinin farkındalar ve işte tam da bu yüzden sinirliler. İki senede bir şampiyonluk sevinci yaşayanların, lige kirli elleriyle oyun hamuru gibi şekil verenlerin, el altından bavul bavul para kazananların keyiflerini kaçırdık çünkü.

Şimdi son gürlüklerini yaşıyorlar. Beşiktaş’ın sağlam temeller üzerine inşa ettiği güçlü yapıyı çakıl taşlarıyla alaşağı etmeye çalışıyorlar. Beşiktaş’tan bir şampiyonluk olsun, bir kupa olsun, bir galibiyet olsun daha hala çalmaya çalışıyorlar. Ama bu sağlam yapı böyle yıkılmayacak. Seneye Beşiktaş lige yine favori başlayacak. Herkesin gözü Beşiktaş’ta olacak. Yönetimiyle, hocasıyla, futbolcularıyla, taraftarıyla ve stadıyla kendine rakip olan herkese parmak ısırtmaya devam edecek.

Gazeteleri daha az satılacak, internet siteleri daha az hit alacak, daha az decoder satacaklar belki. Statları boş kaldığı için zarara uğrayacaklar. Başarıyı satın almak için oyunculara akıttıkları milyonların karşılığını alamayacaklar. Kötü yönetilmenin cezasını Beşiktaş’ın yaşadıklarının çok daha ağırını yaşayarak çekecekler. Ama bu kez onları zorluklardan çıkarıp alan bir el olmayacak. İyi olan kazanacak ve iyi olan biz olacağız.

Eli öpülecek yöneticilerin, alnı öpülecek futbolcuların dönemi Beşiktaş’ın büyük çabasıyla geri dönüyor. Hak edilmiş başarıların, yüz akı galibiyetlerin, şerefiyle oynayıp hakkıyla kazananların, tertemiz ellerde kalkan kupaların zamanı şimdi. Bu yeni furya hem Türk futbolunu hak ettiği seviyeye getirecek, hem de Beşiktaş’ı itildiği çukurdan tamamen çıkaracak. Zafer dün bizimdi, bugün bizim, yarın da bizim olacak.

--

--