Kendisini Ülke Zanneden Köyler, Uydurma Bir Dil ve Grandük Abi
Geçen yazıda da belirttiğim gibi Avrupa’da irili ufaklı bir çok ülke mevcut. Zaten büyük ülkeler hakkında öyle ya da böyle bir yerlerden bilgi sahibi olduğunuza eminim. O yüzden bu yazıda da “kendisini ülke zanneden köyler” serisiyle devam ederek, Paris uçuşumu beklerken size Lüksemburg anlatacağım.
Kendisiyle aynı isme sahip bir de başkenti olan Lüksemburg’un, nüfusu 370 bin civarında. “Benelüx” devletler topluluğunun en küçüğü. Burada Benelüx devletler topluluğunun Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’dan oluştuğunu da belirtmekte fayda var. Resmi adı “Grand Duche de Luxembourg” yani “Büyük Lüksemburg Dukalığı”. Para birimi bir çok Avrupa Birliği Üyesi ülkede olduğu gibi “Euro”.
“Letzeburgesch” ya da “Luxembourgois” denilen, Almanca ve Fransızca kelimeleri biraz değiştirip, Fransız gramer yapısını katlederek oluşturulmuş bir de dilleri mevcut. Ancak ülke genelinde ağırlıklı olarak Fransızca konuşulur. Almanca ve Flamanca konuşanlar da mevcut ancak küçük bir kesim. Hayır konuşmayacaksın, niye kendi kendine dil uyduruyorsun? Üstelik başka bir milletin dilini katlederek. Konuş Fransızcanı, otur aşağı kardeşim.
Lüksemburg bir Off-Shore cenneti. Ülkede şaşırtıcı derecede fazla banka var ve bu bankaların müşterilerinin %90'ı diğer ülkelerde yaşayan ve vergi cenneti bu ülkede kara para aklayan para babaları. Her türlü illegal kazanç, Lüksemburg bankalarında aklanabilmekte. Aranızda kara parası olan varsa, burada aklayabileceği bilgisini vermiş olayım.
Ülke “Üniter Parlementer Anayasal Monarşi” ile yönetiliyor. Bir “Grandük” abimiz var. “Grandük” ünvanı zaten babadan oğula geçtiği için, ülke devlet başkanı hep aynı aileden geliyor. Bir seçilmiş başbakan var. Ülkenin 4 bölgesinden seçilmiş 15'er kişi olmak üzere 60 kişilik bir de meclisi var. Ancak Lüksemburg demokrasisini güzel yapan bir başka unsur var. “Grandük” abimiz sıradan halktan da 21 kişi atar ve bu 21 kişi, diğer 60 meclis üyesinin kararlarını denetler. Ayrıca medeni kanunları da bir çok ülkeye örnek teşkil etmiştir. Örneğin eşcinsel evlilik yasaldır ve şu an mevcut olan başbakan da eşcinsel bir evlilik yapmıştır. Tam bir “Lovewins” ülkesi.
Oldukça zengin demir madenleri var ve İsveç kadar olmasa da kaliteli çelik üretimi yapıyorlar. Yani, ekonomileri sadece kara para aklama işine bağlı değil. Demir ve çelik ihracatı yapıyorlar. 2023'ten sonra bor çıkartmayı da planlıyorlarmış. Yok, pardon o başka ülkeydi, karıştırdım. Kişi başı milli gelir 111.000 dolar civarında ve bu bakımdan Avrupa’nın ileri gelen ülkelerinden. İşsizlik ödeneği de 2500 Euro dolaylarında. Sokakta Ferrari, Porsche falan zaten sıradan araçlar. Ayrıca çalışan verimliliği bakımından da son bir kaç yıldır en iyi ülke seçilmekte. Bunun sebebi çalışma şartlarının oldukça iyi olması ve çalışan mutluluğunun had safhada olması. Kamu Spotu: Mutlu çalışan = Verimli çalışan.
Hazır bunu söylemişken; şu an Türkiye’de Lüleburgaz’dan İstanbul’a haklarını aramak için kilometrelerce yürüyüşe başlayan değerli “cam işçisi” abilerimi, ablalarımı ve kardeşlerimi de selamlamak isterim. Direniyorlar ve kazanacaklar, desteğinizi eksik etmeyin onlardan.
Unesco Dünya Kültür Mirasları listesinde yer alan surları ve şehir meydanındaki büyük kilise dışında, tarihi eser meraklıları için bir şey yok ülkede. Onu yeri gelmişken söyleyeyim. Hatta o kadar bir şey yok ki ülkede, bir turist rehberinin, ülkeye gelen turistleri gezdirirken “burası çocuk parkımız”, “Victor Hugo karayoluyla Lüksemburg’dan geçmiştir”, “Brian Malkon Londra’ya taşınana kadar Lüksemburg’da yaşamıştır” gibi şeyler anlattığına kulak misafiri olmuştum. Lan; Victor Hugo’nun karayoluyla oradan geçmesi niye önemli bir olay? Zaten ülke boydan boya 1 saatte bitiyor. Varolan yığınla banka binaları biraz tarihi eser kıvamında yapılmış. İhtiyacınızı onlara bakarak giderebilirsiniz. Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Yatırım Bankası, Lüksemburg sınırları içerisinde. Avrupa Birliği temelleri de burada atılmıştır. Hatta bir çoğunuzun başına bela olan “Schengen Vizesi” anlaşması da, Lüksemburg’taki “Schengen” ismindeki kasabada imzalanmıştır. Kasabadan 20 metre öteye baksanız Alman ve Fransız topraklarını görürsünüz.
Kesinlikle turistik bir ülke değil. Zaten oldukça pahalı. En dandik otel gecelik 150–200 dolardan başlıyor. Gündüzleri sıradan bir kasaba hareketliliği var. Akşam 6'dan sonra ise ölseniz, cenazenizi kaldıracak 4 kişi bulamazsınız sokakta. Hatta cesedinizi sabah bulurlar ancak. Öyle tenha. Gündüzleri Almanya, Belçika gibi ülkelerden Lüksemburg’a günü birlik çalışmaya geldiklerinden bir miktar hareketlilik oluyor fakat akşamları bu insanlar tekrar ülkelerine döndüğü için, ülke sokakları hayalet kasaba kıvamında oluyor.
Yukarıda da belirttiğim gibi akşam 6'dan sonra sigaranız bitse alacak yer bulamazsınız. Sadece akaryakıt istasyonları ve birkaç bar açık oluyor. Bir de 2 adet striptiz kulübü. Striptiz sevenler için dev fırsat. Zira oldukça kaliteli direk dansı yapıldığı kulağıma gelen rivayetler arasında. Ben değil ya, bir arkadaşım gitmiş o anlattı. “Biraz pahalı ama verdiğin paraya değiyor”, dedi. Ben gider miyim öyle yerlere, tabii ki arkadaşımdan duydum. Hem zaten direk dansı artık olimpik spor olarak kabul edildi uzatmayalım bu konuyu. Bilgi verdik bitti. Ayrıca dünyanın en güzel şampanyalarından biri Lüksemburg şampanyasıdır. Sağdan soldan denk getirebilirseniz mutlaka deneyin. Sadece şampanya için Lüksemburg’a gidilmez çünkü.
Ülkedeki tek festival, senede 4 defa yapılan “satış günleri” ismindeki aktivite. Zaten ülke halkını akşam 6'dan sonra sokakta görebileceğiniz tek aktivite de bu. Tekstilden, aksesuara, alkole, sigaraya, elektronik eşyaya; aklınıza ne geliyorsa, normalde yanına yaklaşamayacağınız şeyleri üç kuruş on paraya alabildiğiniz bir festival. Kadınlar için, 150–200 dolara Hermes çanta alınabileceği bilgisini vereyim de sevinsinler. (tabii ki yeni sezon çantalar değil) Bu festivalde insanlar sokakta eğlenir, caddelerin çoğu araç trafiğine kapatılır ve bu festival vesilesiyle dükkanlardaki geçmiş sezon mal stokları eritilir. Lüksemburg’da gerçekten insanların yaşadığına, akşam olunca şehri terketmediğine ikna olduğum tek zaman dilimiydi “Satış Günleri Festivali”.
Sonuç itibarıyla aklanacak kara paranız yoksa, yılda 4 günden birini denk getirir ucuza bir şeyler kapatırım gibi bir fikre sahip değilseniz, Lüksemburg’da sizi cezbedecek bir şey yok.
Çocukken isim şehir oynadığımız zamanlarda da, “L” harfiyle ülkeye “Lüksemburg” yazınca kabul etmiyordunuz zaten. O yüzden dağılın yazı bitti.