Kim bu Giuseppe Meazza?

Aquilanera
STANDART
Published in
9 min readDec 20, 2017

Chelsea ile 2017 yılında Premier Lig’de şampiyonluk yaşayan Antonio Conte, PSG, Real Madrid, Chelsea ve Bayern Münih gibi ünlü kulüpleri çalıştırmış Carlo Ancelotti, Leicester’ın rüyasını gerçeğe dönüştüren Claudio Ranieri, Giovanni Trapattoni, Fabio Capello ve Mancini gibi uluslararası arenada boy gösteren ve ünlü İtalyan teknik direktörlerinin ilki, atası kimdi bilir misiniz? Yurt dışında ilk kez bir takım çalıştırmış İtalyan teknik direktör? İtalyan futbol tarihinde, hala tüm zamanların en büyük futbolcularından biri olarak görülen Giuseppe Meazza.

Peki bu futbol efsanesi hangi takımı çalıştırmıştı? Bu sorunun cevabı bize çok tanıdık gelecek: 1949 yılında Beşiktaş Jimnastik Kulübü. Hep birlikte dalalım tarihin tozlu sayfalarına ve Meazza’nın kim olduğunu keşfedelim…

Giuseppe Meazza, Inter’de bir efsaneye dönüşmüş, şüphesiz İtalyan futbolunun en büyük futbolcularından biridir. Öyle ki aradan yaklaşık 80 yıl geçmesine rağmen ismi hala unutulmamış ve Inter’in stadı bugün hala onun ismini taşıyor.

Meazza, Baba Hakkı ile aynı yılda, 1910’da Milano’nun ünlü semtlerinden Porta Vittoria’da doğdu. Futbol aşkı daha 6 yaşında başlamıştı; paçavralardan yaptıkları bez topla Greco Milanese ve Porta Romana sahalarında top peşinde koşturuyordu. Arkadaşları onu Giuseppe isminin kısaltması olan “Peppino” ya da daha doğrusu Milano diyalektindeki kullanımıyla “Peppin” diye çağırıyordu.

Babası, Meazza henüz 7 yaşındayken, 1917’de I. Dünya Savaşı’nda çarpışırken hayatını kaybetti. O, bir yandan manavda meyve satarak annesine yardım ediyor; diğer yandan gizliden gizliye futbolla yatıp futbolla kalkıyordu. Her ne kadar I. Dünya Savaşı sonrası İtalya’da futbola ilgi artsa da, futbolcu olmak zor ve o yıllarda pek para kazandırmayan bir meslekti. Bu yüzden annesi, oğlunun boş hayaller peşinden koşmaması ve hayatını mahvetmemesi için futboldan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Futbol oynamasın diye, Meazza’nın ayakkabılarını bile saklıyordu. Ama nafile, küçük Peppin yalın ayak bez bir topla futbol oynamaya devam ediyordu çünkü bu oyuna büyük bir tutku ve sevgi besliyordu. O dönemde okuldan eve dönerken, kafayla topu duvara çarptırarak 150 hatta 200 metre hiç yere düşürmeden sektirebildiği, hakkında anlatılan efsanelerden sadece biri.

Sokaklarda başkanı ve antrenörü olduğu, sağ kanadında oynadığı ve “Costanza” adını verdiği kendi kulübünü kurmuştu. Sonrasında, başka mahallelerden de transferler yaparak ve daha büyüyerek “Maestri Campionesi” adını almışlardı.

İlk olarak 12 yaşında, annesinden de izin alarak, amatör olan Gloria F.C.’nin genç takımında, gerçek futbol sahalarında oynamaya başladı. İlk kramponunu alan, ki o dönem oldukça pahalıydı, onu izleyen bir hayranıydı.

Çocukluğunda Milan taraftarıydı, bu yüzden Milan’ın seçmelerine girmişti. Fakat sadece 40 kilo olduğundan, zayıf ve çelimsiz olduğu gerekçesiyle Milan tarafından reddedildi. Fakat bu, onu futboldan vazgeçirmedi. Sokaklarda oynamaya devam ediyordu. Onu keşfeden ve Inter’e kazandıran Fulvio Bernardini oldu ve 13 yaşında çocuklar şampiyonasında oynamak için Inter’e katıldı. Bernardini, top ona geldiğinde harikalar yaratan bu çocuğu izlemek için antrenmanlara daha sık geliyor ve sonuna kadar kalıyordu. Bernardini, o dönem Inter’in antrenörü olan Arpad Weisz’e bu yeni yeteneği izlemesi için o kadar çok ısrar etmişti ki, en sonunda Weisz çocuğu izlemeye karar verdi. Gerçekten de çocuk hakkında söylenenler abartılmamıştı. 16 yaşındaki çocuk, A takıma yükseldi. Bir sene sonra, 17 yaşında, A takım formasını ilk kez, sezon öncesi hazırlık şampiyonası olarak görülen ve Como’da düzenlenen Coppa Volta’da sırtına geçirdi. Geçiriş o geçiriş, bir daha da formayı kimse ondan alamadı.

Takma ismi olan “Balilla” da o sıralarda verilmişti. Weisz, soyunma odasında kadroyu okuyordu ve Meazza’nın ilk 11’de olduğunu söylediğinde, Inter’in veteran oyuncularından Leopoldo Conti, biraz da alaycı bir şekilde şöyle bağırmıştı: “Artık çocukları (balilla) da oynatıyoruz” (“Opera Nazionale Balilla”, Mussolini döneminde 8–14 yaş arası çocuklara beden terbiyesini öğretmek ve faşist rejime daha sadık bireyler yetiştirmek için kurulan bir kurumdu). Conti’nin, biraz küçümseyerek biraz da dalga geçerek söylediği sözlerden pişman olması uzun sürmedi: Meazza, Unione Sportiva Milanese karşısında 2 gol atarak takımına galibiyeti getirmişti ve herkese yeni bir yıldızın doğmak üzere olduğunu müjdelemişti. Golleri, klası ve yeteneğiyle kendini hemen fark ettirmeye başlamıştı. Öyle ki daha 20 yaşına bile varmadan, 1929–1930 sezonunda, ilk kez düzenlenen Serie A’da takımına liderlik ederek, 31 golle gol kralı olarak Inter’i şampiyonluğa taşıdı. 1935–1936 sezonunda 25 golle yeniden gol kralı oldu. 1937–1938 sezonunda attığı 20 golle gol krallığını bir kez daha kazanarak Inter’in şampiyonluğunda büyük pay sahibi oldu.

İnanılmaz yetenekleri vardı; muhteşem ayaklar, etkileyici bir hız, dribbling, akrobatik hareketler, güçlü ve net vuruşlar. Saha onun için bir sahne gibiydi. Dansa olan tutkusunu futboldaki kıvrak hareketlerine de yansıtıyordu. En önemli silahlarından biri ise “Meazza golü” idi: rakiplerini hızla geçip, kaleciyi de çalımlayarak kaleye topla girmek.

Oynadığı futbol ve yetenekleri İtalya’da herkesin dikkatini çekiyordu, Inter’in ardından milli takım formasını sırtına geçirme vaktiydi. 20 yaşındayken, 9 Şubat 1930’da oynanan ve attığı 2 golle 4–2 sonuçlanan İtalya-İsviçre maçında İtalyan milli takımında oynamaya başladı. 3 ay sonra, 11 Mayıs günü 4. kez milli takım formasını giyiyordu ve İtalya, o zamanın güçlü takımı Macaristan’a karşı uluslar arası alanda büyük başarılarından birine imza attı. İtalya’nın Budapeşte’de Macaristan’ı 5–0 yenerek büyük bir zafer kazandığı maçta, Meazza 3 gol atarak yıldızlaştı. Milyonlarca İtalyan, radyodan bu maçı takip etmişti ve İtalyan futbolunun dönüm noktalarından biriydi. Doğal olarak bu maçtan sonra Meazza, tüm İtalyan sporcuların gözünde bir kahraman oluvermişti. İtalyan futbolunun böylece altın çağı başlıyordu.

Meazza’nın milli takımdaki başarıları henüz yeni başlamıştı: 1934’de İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda attığı gollerle İtalya’nın kazanmasında önemli bir rol oynadı. 1938 yılında Fransa’da düzenlenen Dünya Kupası’nda Azzurri’lerin kaptanı olarak sahaya çıktı ve tekrar İtalya futbolunu, takımı ile birlikte dünya futbolunun zirvesine taşıdı. Böylece İtalya üst üste 2. kez Dünya Kupası’nı kazanıyordu. O takım hala, İtalyan futbol tarihinde, tüm zamanların en güçlü takımı olarak hatırlanır. Meazza, milli takımdaki 33. ve son golünü 16 Haziran’da Marsilya’da karşılaştıkları Brezilya’ya attı. Böylece İtalyan futbolcular arasında en fazla gol atan oyuncu olarak rekor kırmıştır. Rekoru ancak 38 yıl, 3 ay ve 23 gün sonra Luigi Riva tarafından kırılabilmiştir. Rekoru kırıldığında ise biraz da küçümseyerek şu sözleri söylemiştir: “Riva, iyi bir futbolcu, Kıbrıs ve Türkiye’ye birçok gol attı. Şüphesiz benim attığım goller çok daha değerliydi.”

Inter ve milli takımda yaptığı muazzam işler, Meazza’ya büyük bir ün ve para kazandırdı. İtalya’da sevilen ve popüler bir kişiydi. Yüzü her yerdeydi; spor gazetelerinin sayfalarında, reklamlarda, karikatürlerde… Bugün Clear’in reklam yüzü olan Ronaldo’nun, Gilette reklamlarında boy gösteren Neymar’ın da öncüsü yine Giuseppe Meazza’dır. İlk kişisel sponsorluk anlaşması ona önerilmişti: kozmetik ürünler, briyantin ve diş macunu gibi reklamlarda onun yüzü vardı.

Briyantinle parlattığı her zaman düzgün saçları ile, iyi bir tango dansçısı, kadınların hayranlık duyduğu bir Don Giovanni, güzel giyinmeyi ve güzel yaşamayı seven biriydi Meazza. Kadınlar, gece kulüpleri, alkol, sigara, lüks arabalar ve dibine kadar yaşanmış bir hayat. Cumartesi akşamları, eve sabah güneş doğarken gittiği, eğlenceden asla kısmadığı herkesce bilinin bir şeydi. Yine de en büyük aşkı futboldu. Futbolcuların özel yaşamlarına dikkat eden Vittorio Pozzo’nun onu kaç kez affettiği bilinmez. Çünkü biliyordu ki onun gibi bir yeteneğe sahip olmak ve takımında oynatmak şansı herkese nasip olmazdı.

“Şanslıyım ki stadyuma yakın bir yerde oturuyordum, böylece geç kalsam bile acele ettiğimde biraz geç de olsa varıyordum. Takım arkadaşlarım ve antrenör, geç kalmamı onaylamaz bir şekilde bana bakarlardı. Bir maça, başlama vuruşundan 5 dakika önce yetişebildim. Hızla üstümü değiştirip, sahaya çıkan takıma katıldım. Yöneticilerin şunları söylediğini duyabiliyordum: ‘Maçtan sonra onunla görüşeceğiz. Şimdiye kadar neredeymiş, ne yapıyormuş, hesabını sorarız!’ O gün, o maçta hat-trick yaptım ve maçtan sonra kimse tek bir söz bile etmedi.”

Bu, ne ilk ne de sondu: 1937’de Milan’da Juventus’a karşı oynayacakları karşılaşmaya sadece 1 saat kalmıştı, Meazza ise hala ortalıklarda yoktu. Yöneticiler sinirlenerek, iki yetkiliyi araba ile Meazza’yı bulmak için gönderdi. Meazza ise yatağında derin bir uyku çekiyordu. Yüzünü bile yıkayamadan onu alıp, stada yetiştirmeye çalıştılar. Meazza ise arabanın arkasında nasıl güzel ve aşk dolu bir gece geçirdiğini anlatıyor ve kendini bir aslan gibi hissettiğini söylüyordu. 9 numaralı forması onu bekliyordu. O gün 2 gol atarak, sahadaki en iyi oyuncu oldu ve Inter, Juventus’u 2–1 yenerek 2 puan farkla Serie A’da şampiyonluğu kazandı.

Milli takım kariyerini, 1939’da Finlandiya’ya karşı oynanan maçta sakatlandığında bitirdi. Yaşadığı ağır sakatlık, onu sahalardan bir sene uzak tuttu. 1940 sonbaharında tekrar sahalara döndü fakat inanılmaz bir şekilde: gözyaşlarıyla birlikte Inter’den Milan’a transfer olmuştu Meazza. Ancak yaşadığı sakatlık gücünü epey zayıflatmıştı ve performansı bir zamanların o yıldız oyuncusununkinden oldukça uzaktı. 2 sezon Milan forması giydikten sonra bir yıllığına, ligi kasıp kavuran Juventus’a transfer oldu. Bu arada, Juventus o zamanlar Juventus Cisitalia olarak biliniyordu. Torino’nun sponsoru ise FIAT olmuştu. Bunun sebebi, bazı kulüpler İkinci Dünya Savaşı sırasında otomotiv şirketleri ile anlaşma yaparak ve oyuncularını “futbolcu-işçi” olarak göstererek Alman şirketlerine sürgün edilmelerini engellemeye çalışıyorlardı. Juventus ile kısa süreliğine de olsa, 1942–43 sezonunda 27 karşılaşmada attığı 10 golle, yeniden eski günlerine dönüyor izlenimini veriyordu. Ancak artık daha yavaş ve daha kiloluydu. 1943–44 sezonunda Varese’de 20 maça çıktı ve 7 gol attı, ardından 1945–46 sezonunda kısa bir süre Atalanta için oynadı. Aynı yıl, kısa bir süre için antrenörlük görevini de üstlendi. Futbolu bırakmadan önceki son sezonunu ise yine Inter’in lacivert siyahlı formasını giyerek geçirdi. Böylece 1945’ten 1948’e kadar, neredeyse hem futbolcu hem de antrenör olarak futbolun içinde kalmıştır Meazza. 3 Nisan 1947’de Serie A’daki son golünü atmış (Inter-Triestina 5–2) ve 29 Haziran’da futbolu bırakmıştır.

Bazı otoriterler tarafından, Meazza tüm zamanların en büyük İtalyan futbolcusu olarak değerlendirilir. Eğer başarılarını kısaca tekrar sıralamak gerekirse; Inter’de 14 sezon oynamış (1927–1940 ve 1946–47 sezonu) ve tüm zamanların en golcü oyuncusu olmuştur. Lacivert siyahlı formayla 3 İtalyan şampiyonluğu yaşadı ve 3 kez gol kralı oldu. Luigi Riva’nın ardından milli takımın en fazla gol atan oyuncusudur Meazza (53 maçta 33 gol). Serie A’da ise Silvio Piola, Francesco Totti ve Gunnar Nordahl’ın ardından tüm zamanların en fazla gol atan 4. oyuncusudur (367 maçta 216 gol). Milli takım ve kulüpler bazında, Meazza 565 maç oynamış ve 349 gol atmıştır. Maç başı istatistiği, ortalama 0,62 gol.

II. Dünya Savaşı’nın bitişiyle, belki de yorgun Avrupa’dan biraz uzaklaşmak ve savaşın yaşanmadığı daha huzurlu topraklara gitmek istiyordu Meazza. Çünkü savaş, İtalya’da onulmaz yaralar açmış ve birçok insanın ölümüne yol açmıştı. Bunlardan birisi de, onu A takıma alan Macar antrenör Arpad Weisz’ti. İtalya’dan Hollanda’ya kaçan fakat orada yakalanan Weisz, 1944 yılında Auschwitz’de birçok insan gibi katledilmişti.

İşte bu yıllarda, Meazza’nın Beşiktaş ile yolları kesişmişti. 19 Ocak 1949’da Beşiktaş ile resmi sözleşmeyi imzaladı ve yurt dışında çalışan ilk İtalyan antrenör olarak tarihe geçti. Şükrü Gülesin, Bülent Esel ve Süleyman Seba’nın yer aldığı takım o sene, Meazza takımın başına geçmeden önce aldığı İstanbulspor ve geçtikten sonraki Galatasaray yenilgileriyle, İstanbul ligini 39 puana sahip Galatasaray’ın ardından 37 puanla 2. sırada bitirdi. Beşiktaş’ın başında geçen 5 ayın ardından Meazza, İtalya’ya tatile gitti ve bir daha İstanbul’a geri dönmedi. Meazza’nın ayrılışının ardından, takımın başına Baba Hakkı geçti.

İtalya’ya döndüğünde, antrenörlük ve gazetecilik yapmaya devam etti. 1950'de Şükrü Gülesin’in Palermo’ya, bir sene sonra Bülent Esel’in SPAL’a transferlerinde ve İtalya’ya gidişlerinde, Meazza’nın Beşiktaş’ta görev alması ve bu oyuncuları tanıması etkili olmuştur. Ayrıca Şükrü Gülesin İtalya’da oynayan ilk Türk futbolcu olmuştur.

İtalyan futbol efsanesi Meazza, 1979 yılında 69 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ölümünden sonra, 2 Mart 1980'de Milano’nun San Siro Stadyumu’na “Giuseppe Meazza” adı verilmiş ve ölümsüzleştirilmiştir.

Rıdvan Akar’ın “Baba Hakkı” kitabından Meazza ile ilgili bir Hakkı Yeten anısı:

“Dünyaca ünlü teknik adam Meazza, 1949 yılında Beşiktaş’ın başına geçtiğinde, Kaptan hala takımıyla beraber idmanlar çıkıyordu. Bir gün İtalyan teknik adama şakayla karışık maç yapmayı teklif ettiğinde şu yanıtı alacaktı: “Siz takımla beraber çalışıyorsunuz. Antrenmanınız var, fakat benim yok…” Hakkı, bir dönemin efsane golcüsü Meazza’nın bu mütevazı yanıtı karşısında “Öyleyse….” dedi, “Birkaç antrenman sonra siz ortada, ben ve emektar arkadaşım Şeref iki tarafınızda bir maç yaparız!”

Meazza’yı biraz da olsa izlemek isteyenler için bonus:

  • “Baba Hakkı” gibi güzel bir kitabı hazırlayan Rıdvan Akar ve Sevecen Tunç’a, fotoğraflar için İlker Pırlant’a çok teşekkür ederim.

--

--