Kimi Oynatsam

Avfattas
STANDART
Published in
4 min readDec 19, 2017

Kimse küme düşmek için kadro kurmaz, ancak birileri küme düşmek zorundadır.

Kadro, belirlenen hedefe ulaşmak için en önemli araçtır. Ancak her takımın hedefi farklıdır.

-Şampiyon olmak

-Avrupa kupalarına katılmak

-Kümede kalmak.

Bu hedefleri belirleyen şey ise elinizdeki imkanlardır.

-Maddi olanak

-Tercih edilirlik (Kulübün vizyonu, hedefleri, katıldığı organizasyonlar, potansiyeli)

Camia büyüklüğü de belirlenen hedef için etkilidir. Ancak günün şartlarında maddi olanaklarınız ve tercih edilirliğiniz yeterli değilse, koyduğunuz hedef sadece tatmin amaçlı olur ve sahaya yansıması çok ama çok enderdir.

Elindeki imkanlar doğrultusunda, özellikle Avrupa’nın elle sayılabilir gelirlere sahip takımlarının dışında kalan takımlar,- ki ligimizdeki tüm takımlar buna dahildir- ilk on birini ve yedeklerini daha sezon başında bir ön yargı ile belirler.

Örneğin, bugünkü Galatasaray’ı ele alalım. Geçen sezon başında her ne kadar Lewandowski ile bir tutulsa da Eren Derdiyok, sezon sonu itibariyle gelen başarısızlık neticesinde, belirlenen hedefler için yeterli görülmeyerek Gomis transferi yapıldı. İşte Gomis “çalışıp, Eren Derdiyok’u kessin” diye değil, direk ilk on bir oynatılmak üzere alındı. Eren ise artık onun yedeğiydi. Hatta Eren, bu sezon içerisinde ne kadar çalışırsa çalışsın, on biri hak eden biri olmayacak, bu çalışması onu sadece “iyi yedek”-“kötü yedek” arasındaki çizgide bir o tarafa bir bu tarafa sürükleyecektir. Çünkü Eren başarısız bir kadronun parçasıydı.

Üç sezon önce Demba Ba-Mustafa Pektemek, iki sezon önce ise Gomez-Cenk gibi örneklerle pekiştirilebilecek bu durum, ligimizde kurulan tüm takımlar için, birkaç istisnai sezon dışında hep aynı kalmıştır. İster şampiyonluğa, isterse küme düşmemeye oynasın, bir as vardır ve onun yedeği.

Ancak transfer için elinizde olan imkanlar, yani maddi olanak ve tercih edilebilirlik beraberce bir eşiği aştığında, ligimiz için istisnai olan bir kadroya kavuşursunuz. Bu durumla istisnai olarak karşılaşıldığı için de, as-yedek ayrımına alışmış olan taraftarın buna uyum sağlaması, zaman alır. Hatta çoğu zaman alışamaz ve belirli kalıplara sıkışıp kalır.

Yine kendi kafasında bir as belirler, o as oynamadığında alınan sonuçlardan, onun yerine oynadığını düşündüğü oyuncuyu ve onu oynatanı sorumlu tutar. Bu durum ise, öncelikle oynayan oyuncuya karşı bir cepheye, bu ise, o oyuncudan memnun olanlarda bir rahatsızlığa sebep olur. Böylelikle, o oynasın bu oynasın tartışmaları arasında asıl önemli olan husus gözden kaçar; takım ne oynamak istemektedir, ne oynamaktadır?

İşte 2017–2018 sezonunda Beşiktaş, bu istisnai kadrolardan birini oluşturmayı başardı. Öncelikle şampiyon kadronun önemli oyuncularının çoğunu elinde tuttu. Lig şampiyonu ve Uefa çeyrek finalisti olan kadroya, Negredo, Medel, Pepe gibi yıldızlar ile bir önceki sezon Fenerbahçe’nin flaş ismi olan Lens’i ve büyük potansiyele sahip Orkan’ı ekledi.

Böylelikle ortaya çıkan kadroda;

Kanatlarda; Quaresma-Babel-Lens-Orkan

Forvette; Cenk-Negredo

Stoperde; Medel-Tosic

Orta sahada; Medel-Atiba-Tolgay-Oğuzhan

olmak üzere aynı mevkilerde oynayabilen ve her biri belirli bir seviyenin üzerinde kaliteye sahip oyuncu sayısı çoğaldı.

İşte bu noktada da alınan her skor sonrası tartışmalar başladı. Kim as kim yedek?

Oysa, geçen sezon şampiyon olan takımda as olan oyuncuların yanına, onlardan hiç de aşağı kalmayan yeni oyuncuların gelmesiyle Beşiktaş, artık as ve yedek oyunculara değil, ortak olan özellikleri bulunmakla birlikte, aslında birbirlerinin yapamadığı şeyleri de yapabilen, farklı tarzda “birden çok as oyuncuya” sahip oldu.

Nitekim;

Quaresma; kanata açılan, orta yapabilen ve dar alanda çalım atabilen,

Lens; açık alanda topla inanılmaz süratlenen, adam eksilten,

Babel; kuvvetli depar atan ve şut çıkarabilen, bitirici,

Orkan; pas oyununu iyi oynayıp içe kat edebilen,

Cenk; şut atabilen, geniş alanda boşluklara kaçabilen, yüzü dönük fırsat kovalayabilen,

Negredo; futbol zekasıyla pas opsiyonlarını çok iyi görebilen, baskılı oyunlarda takımın ceza sahasına yerleşmesini kolaylaştıran,

Tolgay; savunma presi yapabilen, ters çalımlarla rakip orta sahayı düşürebilen,

Oğuzhan; öldürücü dikine ara paslar atabilen,

Atiba; boşlukları dolduran, alan kapatabilen,

Medel; lakabına yakışır şekilde durmaksızın pres yapabilen, dikine tek pas çıkabilen oyuncular olarak öne çıkmaktalar.

Buna karşılık kimse Necip ile Medel’i yahut Mustafa Pektemek ile Negredo’yu bir kıyasa tabi tutmadı. Çünkü onlar, herkes için birer yedek olmaya devam etti.

İşte, benim tabirimle, bugün özelinde, 11’den fazla as oyuncuya sahip Beşiktaş için artık önemli olan, kimin oynadığından çok, “ne oynamak” istediğidir.

Bu takdirde taraftar, ne herhangi bir oyuncuya olan sevgisini Beşiktaş sevgisinin önüne çıkarır, ne de herhangi bir oyuncuya düşmanca yaklaşarak Beşiktaş’a zarar verir.

Beşiktaş’ın başarısını belirleyecek olan ise, Şenol Güneş’in kimi oynattığı değil, Beşiktaş’a “o gün” “ne oynatacağı” olacaktır.

Dün Quaresma’nın ortalarıyla Osmanlı’ya karşı baskı kuran Beşiktaş, yarın Galatasaray veya Bayern Münih deplasmanları geldiğinde, Lens’in deparlarını kullanabilecektir.

Nitekim son hafta, Şampiyonlar Ligi’nden tamamen soyutlanmış olduğunu gördüğüm Şenol Güneş’in, belki de kimsenin beklemediği şekilde Atiba ve Medel’i beraber kullanması, fizik güce dayalı Osmanlı orta sahasını önceden incelediğini ve o gün, yani o maç için kafasında kurguladığı oyuna uygun oyuncuları tercih ettiğini göstermektedir.

--

--