Litvanya, Valerija ve Bir İç Ülke Daha
Yılın neredeyse 8 ayı kar yağan, yağmadığı zamanlarında incecik yağmurundan sizi mahrum bırakmayan, saatlerce sıkılmadan kalesinden manzarasını izleyebileceğiniz, insanların sürekli gülümsediği bir şehir hayal edin. İşte o hayalin gerçek olduğu yeri anlatmak için, bu defa Napolyon’un “Kuzeyin Kudus’ü” dediği “Vilnius” şehrindeyiz.
Kurum tarafından aldığım mailde Vilnius yazdığını görür görmez, daha önce internetten tanıştığım ve Vilnius’ta yaşayan Valerija’yı aradım hemen. Önce şaka yaptığımı düşündü, daha sonra ciddi olduğumu anlayınca konaklama vb. konuları kendisinin halledeceğini ve benim rezervasyon yaptırmamı söyledi. Tallinn (Estonya) aktarmalı Vilnius’a varışım ertesi sabah 9:30 civarındaydı.
Havaalanından çıkar çıkmaz Valerija’yı gördüm ve bakakaldım. Yahu insan güzel olabilir de, seninki bilinçli taksirle adam öldürmeye teşebbüs be kızım. İlk kez bir insanın, fotoğraflarında olduğundan daha güzel olduğunu gördüm. Gerçi güzel kelimesi bile tam olarak karşılamıyor bu durumu. Güzel neyse, ondan da güzel. Güzeli kıskandıracak kadar güzel. Neyse bu konuyu anlatmaya kalbim daha fazla dayanmayacak.
Litvanya’nın başkenti Vilnius; ismini içinden geçen “Vilnia” nehrinden alan bir Baltık şehri. Eski demir perde ülkesi yani. 500 bin nüfusu var. Para birimi Euro. 1 Euro yaklaşık 1 Euro ediyor. (tamam ya kötü espriydi) Şehrin amblemi; sırtında İsa’yı bir nehirden karşıya geçiren Aziz Christopher’dır. Çok büyük bir şehir olmamakla beraber, oldukça sevimli bir şehir. “Senamiestis” denilen eski şehrin etrafına kurulmuştur. 2009 Dünya Kültür Başkenti olarak, bu sıfatı İstanbul’dan önce almıştır. Hatalı park yapan araçların üzerinden tankla geçen psikopat bir de belediye başkanına sahip. (Bu konuda ciddiyim, dileyen Youtube’da onlarca videosunu bulabilir)
“Neris Irmağı” tarafından ikiye ayrılan bu şehrin insanlarına bakınca, onlarla konuşunca müthiş bir pozitif enerji alıyorsunuz.
Kahvaltı için TV Kulesi denilen yerin yakınındaki kafelerden birinde oturduk Valerija ile birlikte. Müdahale etmeyeceğimi ama yerel bir şey yemek istediğimi söyledim sadece. Bu arada TV kulesinden bahsedeyim. Oldukça yüksek bir kule. Yaklaşık 350 metre yüksekliği var. Sovyetler döneminde Litvanya bölgesinin radyo ve televizyo yayınları merkezi olarak kullanılıyormuş.
“Ceburekai” isimli bir börek ve kahve geldi. Lan bizim çiğ börek işte bu. Ne “Ceburekai” falan deyip insanın kafasını karıştırıyorsunuz. Bunu bir de Bosna’da yaşamıştım. Bildiğin İnegöl Köfte’yi “Cevapcici” adıyla adıyla satıp, meşhur Bosna Köftesi diyorlardı.
İçimden bunları geçirirken bir taraftan da Valerija’yı dinliyorum daha doğrusu dinlemeye çalışıyorum, zira “utanır insan böyle güzel olunur mu zalımın kızı” modundayım. “Soğuk pancar çorbası, zeppelin adı verilen patates yemeği ve sarımsaklı ekmeğin” diğer geleneksel Litvanya mutfağı öğeleri olduğunu anlatıyor bana. Kişisel sorularla sohbet edip, kahvaltımızı bitirdikten sonra şehri dolaşmaya çıkıyoruz. Sokakta binlerce Valerija var. Genlerini sevdiğimin şehrinde herkes birbirinden güzel ya. Lakin ilk göz ağrım Valerija olduğu için tabii ki başkasına bakmıyorum. Valerija kaleye çıkmayı teklif ediyor, şehir manzarası izleyebilmek için. Onaylıyorum ve çıkıyoruz. Ya senin söylediğin bir şeyi onaylamamam mümkün mü iki gözümün çiçeği :)
Gediminas Kalesi ismiyle anılan kaleye füniküler yardımıyla çıkılıyor. Çıkış ve iniş toplam 1,5 Euro. (öğrenciler için 1 Euro)14. yüzyılda Litvanya Dükü olan Gediminas tarafından yaptırılmış ve şehrin sembollerinden olmuş. Şehrin büyüleyici manzarasının en iyi seyredilebildiği yer bu kale. Aynı zamanda şövalye zırhları, orta çağdan kalma toplar vb. görmeniz mümkün kale içerisinde.
Valerija’ya bira saatimin geldiğini söylememle, biralarımızı alıp kendimizi Zaliasis Köprüsü’nde bulmamız yaklaşık 20 dakika sürdü. Köprünün ortasında nehri izleyerek biralarımızı yudumlarken, gözüme üzerinde isimler yazılı asma kilitler çaptı. Evlenirken aşkları sonsuz olsun diye köprülere, üzerinde isim yazılı bir kilit takıp anahtarı dereye ya da nehre atıyorlarmış. Ne sevimli bir batıl inanç ya. Ayrıca denize kıyısı olmadığından, köprüden bakınca nehir kenarında güneşlenen insanları da görmek mümkün.
Benim ilgimi çekmese de, sizler için şehirde bir çok tarihi eser, heykel vb. olduğunu söylemek isterim. 20. yüzyıla kadar yahudi etkisinde yaşadığı için, şehrin mimari yapıları da bundan oldukça etkilenmiş. Ancak Rus mimarisiyle yapılmış eserler de yoğunlukta. Zaliasis Köprüsü’nde eski Sovyetler’den kalan heykelleri görmekte mümkün. Üç haç anıtına gidip, hikayesini dinleyebilirsiniz mesela. Katedral meydanındaki Vilnius Katedrali ve Çan kulesi de görmeniz gereken yerlerden. Katedral ve kulenin arasında da “Stebuklas” yazıyor. Mucize demek. “Mucizeler böyle ansızın gelir” şeklindeki Ebru Gündeş şarkısıyla bu konuyu da geçiyorum.
Şehrin en enteresan yeri “Uzupis”tir. “Užupio Respublika” olarak biliniyor Vilnius’ta. Vilnius’un içinde, Gayrı resmi olarak kendince bağımsızlığını ilan etmiş 5–6 sokaktan oluşan “Sanat köyü” tadında bir bölge. Daha çok Vilnius’lu sanatçıların yaşadığı, oldukça sıradışı bir yer. Duvarlarda resimler, grafitiler vb. bulunuyor. Sokaklarında sarhoş olabileceğiniz, sevgiliyle öpüşebileceğiniz (üstelik 109 TL değil ücretsiz) bağıra bağıra şarkılar söyleyebileceğiniz bir yer Uzupis. Vilnius’lu gençlerin en çok takıldığı bölge aynı zamanda.
Nehir kenarında kendilerini vampirlerden koruduklarına inandıkları sarımsak torbaları asılı. İmkan olsa ölene kadar yaşanabilecek bir yer Uzupis. Pasaportla giriş yapabiliyorsunuz. Evet şaka yapmıyorum, Vilnius’un göbeğindeki bu 4–5 sokaklık bölgenin kendi sınır görevlileri var ve pasaport kontrolü yapıyorlar bu bölgeye girebilmeniz için. Hatta pasaportunuza mühür bile vuruyorlar Užupio Respublika yazan. Kendilerine ait 41 maddelik anayasaları var ve bu bölgeye giren herkes, bu anayası kabul etmiş sayılıyor. Dünyanın en harika anayasası aynı zamanda. Maddelerini merak edenler için aşağıda yazacağım, merak etmeyenler bir sonraki paragrafa devam edebilirler :)
— — — — — —- UZUPİS CUMHURİYETİ ANAYASASI — — — — — —
- herkesin Vilnia nehri’nin yanında yaşamaya hakkı olduğu gibi Vilnia nehri’nin de herkesin yanından akmaya hakkı vardır.
2. herkesin sıcak suya, kışın ısınmaya ve başını sokacak bir yere sahip olmaya hakkı vardır.
3. herkesin ölmeye hakkı vardır; fakat bu bir zorunluluk değildir.
4. herkesin hata yapma hakkı vardır.
5. herkesin bireysellik hakkı vardır.
6. herkesin sevmeye hakkı vardır.
7. herkesin sevilmemeye hakkı vardır; fakat bu zorunlu değildir.
8. herkesin bilinen veya ünlü biri olmama hakkı vardır.
9. herkes aylaklık yapma hakkına sahiptir.
10. herkes bir kediyi sevme ve ona bakma hakkına sahiptir.
11. herkesin bir diğerinin ölümüne kadar bir köpeğe bakma hakkı vardır.
12. bir köpeğin köpek olmaya hakkı vardır.
13. kedi sahibini sevmek zorunda değildir, ancak zor zamanlarda sahibine yardım etmelidir.
14. insan bazen görevlerinin farkında olmama hakkına sahiptir.
15. herkesin tereddütte olma hakkı vardır; fakat bu o kişinin görevi değildir.
16. herkesin mutlu olmaya hakkı vardır.
17. herkesin mutsuz olmaya hakkı vardır.
18. herkes sessiz kalma hakkına sahiptir.
19. herkes bir şeye inanma hakkına sahiptir.
20. kimsenin şiddete başvurma hakkı yoktur.
21. herkesin kendi acizliğinin ve muhteşemliğinin farkına varma hakkı vardır.
22. herkesin sonsuzluğa karşı gelme hakkı vardır.
23. herkes anlama hakkına sahiptir.
24. herkes hiçbir şey anlamama hakkına sahiptir.
25. herkesin birden fazla milliyete tabi olma hakkı vardır.
26. herkesin kendi doğum gününü kutlama ya da kutlamama hakkı vardır.
27. herkes kendi adını hatırlamalıdır.
28. herkes sahip olduklarını paylaşabilir.
29. kimse sahip olmadığını paylaşamaz.
30. herkesin erkek-kız kardeşi ve anne-babası olmasına hakkı vardır.
31. herkes bağımsız olma yetisine sahiptir.
32. herkes kendi özgürlüğünden sorumludur.
33. herkesin ağlamaya hakkı vardır.
34. herkesin yanlış anlaşılmaya hakkı vardır.
35. kimsenin başka birisini suçlu göstermeye hakkı yoktur.
36. herkesin kendine özel olma hakkı vardır.
37. herkes hiçbir hakka sahip olmama hakkına sahiptir.
38. herkesin korkusuz olmaya hakkı vardır.
39. yenilme.
40. kavgaya karşılık verme.
41. teslim olma.
— — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — —
Litvanya bir basketbol ülkesi. Tabii ki Vilnius’ta bir basketbol şehri. Her tarafta basketbol oynayan gençleri izleyebilir, basketbol oynamak için düzenlenmiş alanlar görebilir ve hatta hiç tanımadığınız insanlarla basketbol oynayabilirsiniz. Lietuvos Rytas, Vilnius şehrinin en büyük basketbol takımı. O nedenle de şehrin neredeyse tamamı Rytas taraftarı. Basketbol isimli sporu izlemeyi ben Vilnius’ta öğrendim. Daha önce izlerken sıkılıyordum. Bunu neden anlattım, çünkü Valerija bana bir Rytas forması hediye etti. Bu kadar bilgiyi de bunu söyleyebilmek için yazdım zaten.
Akşam yemeğinden sonra bir süre dinlenmek için eve geçtik. 3 saatlik uykunun ardından gece hayatına adım atmak için hazırdım. Daha öncede söyledim, Alkollü mekanlar, Rockçı Teoman ve Quaresma kutsalımdır. Islandijos caddesindeki Opium isimli gece kulübüne gittik. Yanımda Valerija olduğu için “One night stand” piyasasını sizler için araştıramadım ama diğer baltık ülkelerini referans alacak olursak, sistem %90 aynı işliyordur. Litvanya’nın kendine has filtresiz biraları var. Tadı da harika. Baltık ülkelerindeki en iyi yerel bira burada diyebilirim. Gece kulüplerinde de genellikle elektronik müzikler çalınıyor Litvanyalı ve yabancı DJ’ler tarafından. Ekonomik açından da Baltık ülkelerinin en pahalı gece hayatı Vilnius’ta.
Valerija istersem üniversite öğrencilerinin düzenlediği bir house partiye gidebileceğimizi söyledi. Hemen kabul ettim çünkü severim öyle amatör şeyleri. Her şeyin amatörü güzeldir. (bak aklınıza kötü şeyler getirmeyin amatör dedik diye. Yine de getirdiyseniz, evet onun da amatörü güzeldir) Kızlı erkekli yaklaşık 30 genç var house partide. Litvanya votkaları içildi, danslar edildi, sohbet faslı derken evin ortasında daire şeklinde oturdu herkes. Valerija kolumdan tuttu ve beni de oturttu. Lan satanist ayin falan varsa ben yokum diyeceğim ama gençlerde satanist emaresi de yok. Sonra kızlardan biri iki şişe Litvanya votkası ve bir bardak getirdi. Şişelerin birini ortaya koydu. Diğerini açtı bardağa doldurdu, bir şeyler söyledi solundaki erkeğe ve shot içti votkayı. Sonra solundaki de aynı şeyi yaptı. Valerija’ya sordum “Gecenin sonu ritüeli bu” dedi. Olay şu; herkes sıra kendisine geldiğine solundaki için güzel bir dilek dileyip, votkayı aynı bardaktan shot içiyor. Aynı bardaktan içmenin sebebi de, eşitliği temsil etmekmiş. Güzel ritüel. Gerçi şehirde her şey güzel.
Sonra eve gidiyoruz, sabah uyanıp kurumun işlerini halletmek üzere çıkmadan önce Valerija’yla vedalaşıyorum çünkü benim uçağımın olduğu saatte kendisi de işte olacak. Her şey için teşekkür edip, en kısa sürede yeniden geleceğimi söyleyerek ayrılıyorum evden. Birini, bir şeyi, bir yeri sevince b.kunu çıkarma özelliğim sebebiyle tabii ki defalarca gittim Kuzey’in Mucizesi Vilnius’a.
…..aš tave myliu ….ir aš tave.