MLS 101

Arda Ünal
STANDART
Published in
7 min readFeb 7, 2018

--

Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen 94 Dünya Kupası ülkeye futbol heyecanını getirme amacında başarılı oldu. Ülke tarihinde daha önce başlatılmış ve başarısız olup kapatılmış çeşitli “Soccer” ligleri olmasına rağmen 96 yılında kurulan MLS hala yoluna devam ediyor.

MLS, ABD spor hayatına uygun olarak ligin, takımların ve oyuncuların sahibi. Tüm takımların finansal yönden eşit şartlarda rekabet etmesini ilke edinmiş bir organizasyon. MLS aynı zamanda takımların oynadığı ligin de adı. 96 yılında 10 takımla başlayan lig, 2017 itibariyle 22 takımlı, 2020 yılında ise 28 takıma çıkacak. O günden bugüne devam eden sadece 5 takım var.

Mevcut MLS, her birinde 11 takım bulunan iki konferans halinde oynanıyor. İlk 6’ya giren takımlar Play-Off oynayarak şampiyonluk elde etmeye çalışıyorlar. Bu sayede az takım olmasına rağmen çok maç yapılması ve birden fazla takıma şampiyonluk imkanı sunulması amaçlanıyor.

MLS ligi, Mart ayında başlıyor ve Play-Off ile şampiyonun belirlenmesi Aralık ayına tekabül ediyor. Rusya, Finlandiya gibi kış ülkelerine benzer bir sistem kullanıyorlar. Play-Off’a kalamayan takımlar için 7 ay süren sezon, şampiyon takım için 10 ay kadar sürebiliyor. Aralık ayında ligin bitmesiyle birlikte bu sefer de “Super Draft” heyecanı başlıyor. Yapılacaksa transferler yapılıyor ve Mart ayında tekrar lig başlıyor. Dolayısıyla 2017/2018 sezonu yok, 2017 sezonu bitti ve ilkbaharda 2018 sezonu başlayacak.

ABD’nin futbolu köklü bir geleneğe sahip olmayabilir, ancak ülkenin çok köklü bir spor geleneği olduğunu söylemek gerekir. Amerikan Futbolu, Basketbol, Baseball/Softball, Buz Hokeyi gibi sporların son derece yüksek profesyonel beklentilerle icra edildiğini ve milyonlar, hatta milyarlar tarafından takip edildiğini düşünerek ülkenin futbol konusunda sahip olduğu potansiyeli bu şekilde değerlendirmek gerekir.

1996 yılında kurulan bir ligde, takdir edersiniz ki çoğu takım kendileriyle özdeşleşmiş statlara sahip değil, hatta 2017 itibariyle “Soccer-Specific/Sadece futbol sporuna yönelik” 16 stadyum bulunuyor. İnşaatı devam eden ve ileride yapılması düşünülen statlarla bu sayı artacak.

Stadyumların paylaşımında üç ana sıkıntı yaşanıyor: birincisi NFL, Beyzbol ve MLS takımlarının saha zemini ihtiyaçları oldukça farklı; ikincisi, saha ebatları, hatta geometrileri futbola uygun değil; üçüncüsü de NFL ve Beyzbol için yapılmış 55–60.000 kişi kapasiteli statlarda oynayan MLS takımları bu kapasitenin dörtte biri kadarını doldurabiliyor ve ABD’de kimse boş, ruhsuz tribünler görmek istemiyor.

Bizim bildiğimiz “derbi” kavramı MLS’te de var. Var olmasına var da, her konuda olduğu gibi yine burada da işler farklı yürüyor. ABD yüzölçümü olarak Avrupa kıtasının tamamı büyüklüğünde ancak nüfusu bunun yarısı kadar ve yerleşim nispeten dağınık. Avrupa kıtasında yüzlerce futbol takımı birinci liglerde oynarken MLS’e 2017 itibariyle sadece 22 takım katıldı. Dolayısıyla tam anlamıyla bir “Derbi” yapmak çok zor. MLS’te buna karşılık bir “Rivalry/Rekabet” sistemi var. MLS yönetimi aynı şehir, yakınlık, şehirler arası rekabet, Kanada takımları rekabeti vb. üzerine rekabetler imal etmeye çabalıyor. Her sene Ağustos ayında “Rivalry Week/Rekabet Haftası” adı altında bütün rekabet maçlarının art arda yapıldığı özel bir hafta düzenleniyor. 2018 itibariyle bu organizasyon bir haftaya düşmüş durumda ve 22–26 Ağustos çarşamba-pazar günleri arasında 7 tane derbi hüviyetinde maç oynanıyor. Bazı rekabetlerde lig sonunda puan sıralamasına göre kupalar veriliyor.

Orlando City SC / Atlanta United FC ve LA Galaxy / LAFC rekabetleri de 2018 sezonuna dahil olacak. 2020'de 28 takıma genişleyecek MLS’de şüphesiz yeni rekabetler de üretilecek. Bu rekabetlerin içinden bir kaç örnek vereyim size;

D.C. United / RB New York rekabeti, MLS’in en eskisi, 96'dan beri devam ediyor. Atlantic Kupası, zaman içinde yapılan atışmalarla harlanmış zevkli bir mücadele.

Toronto FC / Montreal Impact maçları ise Kanada takımlarının birbirine olan karşılıklı nefretiyle beslenen bir çekişme içinde. 70'lerden itibaren çeşitli futbol liglerinde yaşadıkları çekişmeler 401 Derby’yi izlenmeye değer kılıyor.

Seattle Sounders / Portland Timbers çekişmesi şehirlerin spor dışındaki rekabetlerinden beslenen, teknik adam, oyuncu ve taraftarların birbirine acımasızca yüklendiği bir karşılaşma. Rekabet görünüşte 2011'den beri var olsa da yine de 40 yıllık rekabetin atmosferi tam kararında.

Portland/Vancouver/Seattle arasında üçlü rekabet içeren Cascadia Cup ise rekabet eden takımların fazlalığı nedeniyle lig içinde heyecan vaadeden karşılaşmalar yaratıyor.

MLS’in daha fazla futbol hikayesi üretme çabasın içinde yapay rekabetler üretmeye çalışması hem komik, hem de takdire şayan bir çaba bence. İşi sıkı tutkmak adına bu rekabetlerin bir takım ödülleri de var. Lig bitiminde rekabetlere dahil olan takımlara Atlantic Cup, Cascadia Cup vb. kupalar veriliyor, ama “Texas Derby” denen rekabette kupa yok. Houston Dynamo ve FC Dallas arasındaki rekabetin kazananı ödül olarak 18. yüzyıldan kalma “El-Capitan” denen bir topun (bildiğiniz askeri top) tıpkıyapımını alıyor. Texas ruhuna uygun bir hediye.

MLS liginde taraftarlar dünyanın her yerinde olduğu gibi pankartlara ve koreografilere meraklı. ABD’de “Tifo” adı verilen bu pankartlarda eğlenceli resimler, aşağılamalar, gaz veren yazılarla her stadyumda karşılaşmak mümkün.

Tabii iş taraftarı eğlendirmek olunca takımlar da ellerini boş tutmuyorlar. Her takımın maskotları her ABD sporunda olduğu gibi sahada, ancak bazı takımlar olayı daha da ileri götürmüş durumdalar.

Portland Timbers’ın maskotu Timber Joey maç esnasında bir ağaç kütüğünü elektrikli testereyle dilimlere ayırıyor ve dilimleme işlemi bitince bu kütük dilimlerini eline alıp tribünleri geziyor. Sahaya delici ve kesici cisim atmak kavramına yeni bir yaklaşım getirdikleri kesin! Bunu yeterince maço bulmuyorsanız Revolution’ın tüfekçilerini görene kadar bekleyin!

New England Revolution takımı, ABD bağımsızlık savaşından aldığı ismini saha kenarına dizilmiş bir tüfekçi grubuyla destekliyor. Bu beyefendiler maç başında temsili bir tüfek atışı yapıyorlar. Diego Fagundez’in attığı bir golden sonra kutlama için tüfek atışına komuta etmesi MLS’in en ilginç anlarından birisi sanırım.

Taraftarı bu derece eğlendirmek için sadece statlar, maskotlar ve pankartlar yetmez elbette. MLS, bu sebeple dünya yıldızlarını ülkeye getirmeye çalışıyor. Aslında özünde Katar ve Çin’den pek farkı olmayan bir yol izleseler de, ülkenin hayat kalitesi ve ortamı bazı büyük oyuncuları MLS’e sevk etti. 500.000$ üzeri maaş alan sadece 3 “Designated Player/İstisnai Oyuncu” oynatılabilen MLS’te yabancı sınırı yok. Maaşı bu meblağın üzerinde olan ABD vatandaşı oyuncular da istisnai oyuncu sayılıyorlar. Dolayısıyla yıldız oyuncuların takımlara nispeten eşit dağılmasına çalışılıyor.

Doğu konferansında, bu sezon istisnai oyuncuları en göze batan takım Pirlo ve Villa’lı NYFC olmuştu. Önümüzdeki sezona emeklilik kararı alan Pirlo’yu kaybetmiş olarak başlayacak NYFC, ancak Villa gerçekten de MLS’in en ölümcül forvetlerinden birisi.

Toronto ise istisnai oyunculardan en iyi yararlan ekip 2017 sezonunda. ABD’li Michael Bradley ve Jozy Altidore’a eşlik eden Sebastian Giovinco takımlarını doğu konferansında liderliğe taşıdılar.

Ligin en çok kazanan istisnai oyuncusu Orlando City SC’de oynayan Kaka, ancak Orlando City takımının ligdeki durumu oldukça kötü. Genç yıldız Larin’in de Beşiktaş’a transferiyle birazcık sıkıntılı bir duruma düştüler şu an.

Chicago Fire takımı geçtiğimiz senenin gol kralı Nemanja Nikolic, Bastian Schweinsteiger ve Ostersunds ve sonrasında Helsinborg’dan MLS’e gelen Gineli David Accam ile doğu konferansını 3. bitirdi.

Batı konferansında ise çoğumuzun Beckham’la adını duyduğu (ve sonrasında bir daha hiç duymadığı) LA Galaxy sezonu sonuncu bitirdi. Eski Marsilyalı Alessandrini ile birlikte Galatasaray ve Tottenham’dan tanıdığımız Giovanni dos Santos’a, 2018 sezonunda biraderi Jonathan dos Santos da katılacak. Santos kardeşler bir “Tachibana kardeşler” etkisi yaratabilecekler mi göreceğiz.

Seattle Sounders FC de, veteran Clint Dempsey, Corinthians ve Boca formaları giymiş Nicolas Lodeiro’ya takımın has evladı Osvaldo Alonso yardım ediyor.

Batı’da en ilginç bulduğum takım Portland Timbers. İstisnai oyuncu haklarını Diego Valeri, Sebastian Blanco gibi çok duyulmadık isimlerden yana kullanan Timbers’ın tribün şovları ve atmosferi çok hoş.

Batı konferansı, California eyaleti dışında yıldız oyuncuları cezbetmekte zorlanıyor açıkçası. MLS’de daha çok sayıda istisnai oyuncular olmasına rağmen bu isimler Beşiktaş’ta bir ara görünüp kaybolan Federico Higuain, bu sene Bologna’ya dönen Dzemaili, Diego Valeri, David Accam gibi vasat isimler ya da Colorado Rapids’in 38'lik kalecisi Tim Howard gibi yaşlı kurtlar. Bu oyuncular gibi 500.000$ üzeri maaş alan 50 kadar daha istisnai oyuncu var. Bir yandan gelişime açık bir yönü olsa da bir yandan da ligin kalitesi açısından biraz sıkıntılı bir durum. 2020'de MLS takım sayısı 28'e çıkınca mutlaka biraz daha hareketlilik olacaktır, ancak daha üst seviyelere yakın zamanda çıkması mümkün görünmüyor ligin.

MLS, her şeye rağmen taraftarın eğlenmesi için düzenlenen ve taraftarın da buna iştirak ettiği eğlenceli bir lig. Atışmaların, eğlencenin, rekabetin ve emeğin yoğun olduğu lig, özellikle yaz aylarında futbol yoksunluğu çeken herkesin eğlenerek takip edebileceği bir organizasyon ve hakkında bir fikir verebildiysek ne mutlu bize. 2018 MLS sezonunda herkese iyi seyirler efendim.

--

--